• Sonuç bulunamadı

Global Kültür ve Yerel Kültür İkileminde Ulusal Kültür

2.2. YENİ DÜNYA DÜZENİNDE DEVLET VE TOPLUM İLİŞKİLERİ

2.2.2.2. Global Kültür ve Yerel Kültür İkileminde Ulusal Kültür

Dünya varolduğundan beri her toplum diğer toplumlara benzemeyen direk kendisinin varettiği özgün kültürel özelliklere, sembollere, değerlere sahip olmuştur. Yeni bir dünya düzeni oluşmakta ve bu yeni düzen de tarihteki örnekleri gibi kendine has yeni kültürel kodlar üretmektedir. Çünkü "[...] küreselleşme geleneksel siyasi, kültürel ve coğrafi sınırları giderek aşan yeni toplumsal ağların ve faaliyetlerin yaratılmasını ve mevcut olanlarının çoğaltılmasını içermektedir."(Steger, 2013: 27). Global kültürün bir parçası olduğunu hisseden bunu yoğun olarak yaşayan, bunun

geleceğine dair kanaat ve beklentisi güçlenen birey bu doğrultuda evrensel eylem tarzını da değiştirir.

Dünyanın muhtelif coğrafyalarında küreselleşme ve yeni dünya düzeninin etkileme gücü muhtelif seviyelerde hissedilmektedir ve bu etkileşim tek düze olmaktan ziyade inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. Aslında globalleşmenin kültürel boyutu hakkında sadır olan görüş ayrılıklarının en önemli sebebi de bu etkilenmenin derecesinden kaynaklanmaktadır. "Milli kültür kodları ile yabancı kültür kodlarının çatışması ve uyumsuzluğu, sosyal ve kültürel hayatta ikilemlere, bunalımlara ve ekonomik yapılanmalara neden olmaktadır."(Özkul, 2013: 16). Kültürel yabancılaşma da denilen bu yeni süreç, sayısız çatışmayı kültürün her alanına yaymaktadır.

Modern kültür olgusunda üzerinde en çok tartışılan, ortak bir kanaate varılamayan yegane şey kültürlerin birbirine mi benzediği yoksa farklılaştığı konusudur. Bu konuda iki ayrı bakış açısının önplana çıktığını söylemek mümkündür. Bazı düşünürler "[...] dünyada mevcut kültürlerin çeşitliliğini yansıtan bir kültürel gökkuşağına yöneldiğimizi öne sürmektedir."(Steger, 2013: 101). Japonya ve Uzakdoğu kültürünün, Latin kültürünün dönem dönem tüm dünyayı etkisine alan çıkışları; imkanı yerinde olan insanların belli bir ülkeden çok, mevsimsel olarak farklı ülkeleri mesken tutmaları; mobilitesi son derece yüksek turizm hareketleri bu yerel unsurların dünyaya kendilerini tanıtma imkanı bulmaları bunun en bariz örnekleridir. Mesela Rio karnavalı tüm dünyanın bildiği evrensel bir kültürel harekete dönüştü ama Brezilya'nın kültür kodlarını yansıtır. Öte yandan mesela bir çok kültürel sembolü içinde barındıran yoga seremonisi Hint kaynaklıdır ama tüm dünyanın rutin yaşamsal bir ritüeli haline geldi. O halde yeni küresel düzen yerel kültürlerin de merkez kültürler karşısında kendilerini kanıtlama imkanı bulduğu bir süreç haline de gelmektedir. Bu tez doğru ise modern yeni küresel düzende kültürel etkileşmenin karşılıklı olduğu da bir olgu haline gelmiş olur. Çünkü; "[...] günümüzde yerel kültürlerin de büyük kültür endüstrileri aracılığıyla küresel dolaşıma sokulduğu bir gerçektir."(Üstel, 2011: 125). Teknolojinin de globalleşmesi sayesinde yerel kültürler de kendilerini tanıtma fırsatı bulmaktadır. "Böylece kültürel çatışmalar ve baskın kültürlerin egemenliği yerine kültürel bir diyoloji mümkün

olabilir."(Özkul, 2013: 18). Aslında bu durumun demokrasinin temsili olmaktan çıkıp doğrudan demokrasinin temini konusunda yeni bir pencere açması da güçlü bir olasılıktır.

Ama bazı düşünürler de aslında yaşanılan şeyin dünyanın Amerikanlılaşması olduğunu öne sürmektedir. Bu görüş "Batı normlarının ve yaşam tarzlarının daha savunmasız kültürleri bastırdığını ileri sürmektedir."(Steger, 2013: 101). Buna bir tür "homojenleşme" de denilebilir. "Genelde homojenleşme yaklaşımında öne çıkan görüş, kültürel olarak farklı toplulukların küresel düzlemde dolaşımda olan mal, hizmet ve kurumlar tarafından yönlendirildiği ya da yönetildiği iddiasına dayanır." (Üstel, 2011: 90). Üstelik bu homojenleşme sadece şekilsel değil içerik olarak da gerçekleşmektedir. "Dünyanın batılılaşması" veya "dünyanın Amerikanlaşması" tabirleri tam da bunun için söylenmiş olmalıdır.

Bu iki genel kuramsal yaklaşımın yanında bir başka varsayım da esasen küresel yeni düzenin kendine yeni bir kültür yarattığı ve bu yeni kültürün mekanla bağının kalmadığı savıdır. Bu savın özünde modern kültürün esasında ne batı kültürü olduğu ne de başka bir bölgenin kültürü olduğu, bunun tersine kendine yeni bir kültür yarattığı düşüncesi yatar. Latouche'nin ifadesiyle: "Hala Batılılaşmadan söz edilebilir mi? Artık ne Batı Batı'dır ne Beyaz Beyaz. Sanayi efsanesinin türedileri Japonları, arkasından onların Güneydoğu Asyalı şanslı taklitçilerini Batılı sayabilirmiyiz."(Latouche, 1993: 13). Çünkü yaşanmakta olan evrenselleşme olgusu kendisi gibi evrensel kodları da içinde bulunduran bir yeni ve yersiz kültür de oluşturmaktadır. Bu yeni sanal kültürün daha önce yaşanmışlığı olmadığından epistemolojik olarak teste tabi tutulma kaygısı da zamanı da yoktur. Bunun başlıca nedeni ışık hızı ile ilerleyen değişim ve bu hıza yetişmeye çalışan etkileşim tektoniğidir. Bu hızlı dönüşüm kültürün mekan ve toplumla olan ilişkisini de son derece zayıflatmıştır.

Birleşmiş milletlerin çok sayıdaki örgütlerinden birisi de kültür ve eğitimle ilgili olan 1945 yılında kurulmuş Paris Merkezli UNESCO'dur. UNESCO 2000'li yıllarda kültürel çeşitliliğin ve mirasın korunması konusunda global ölçekte çalışmalar yapmıştır. 2001 tarihli Sualtı Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi, 2003 tarihli Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi ve 2005 tarihli

Kültürel Anlatımların Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi gibi. "Bu iradenin en önemli sonucu ise UNESCO'nun Kültürel Çeşitlilik Üzerine Evrensel Beyanname ve Sözleşme metinleri oldu."(Üstel, 2011: 112). UNESCO dünya genelinde tüm insanlığın mirası sayılan yerlerin tespiti ve korunarak gelecek nesillere aktarılması konusunda önemli fonksiyonlar icra etmektedir. Tüm ülkeler UNESCO'nun aldığı kararlara uyma eğilimde ve saygı duymaktadır. "Unesco bünyesinde kültürel çeşitliliğe ilişkin farklı yaklaşımların varlığı, demokratikleşme ve/veya demokrasi tartışmalarında çeşitlilik olgusunun önümüzdeki yıllarda da temel bir sorun olarak yer alacağını göstermektedir."(Üstel, 2011: 118).

Güncel tartışmalarda kültürel benzeşme ve farklılaşmalar konusunda da farklı tartışmalar yaşanmaktadır. "Dünyadaki güçlü türdeşleşme eğilimlerinin mevcudiyetini kabul etmek başka şeydir, gezegenimizde mevcut kültürel çeşitliliğin yok olmasının mukadderat olduğunu öne sürmek çok farklı birşeydir."(Steger, 2013: 105). "Robertson kültürel küreselleşmenin her zaman yerel bağlamda gerçekleştiğini öne sürerek kültürel türdeşleşme tezini reddetmekte ve kültürel alışveriş sonucunda ortaya çıkan küresel ve yerelin karmaşık etkileşimini ifade etmek üzere 'küreselleşme'den söz etmektedir."(Steger, 2013: 106). Gerçekte "küresel dolaşıma girebilen herşey yerelle karışmakta, başka bir ifadeyle melezleşmektedir. Melezleşme bir yandan farklılıkları ortaya çıkarırken öte yandan farklılıkların birbirine benzeşmesine yol açmaktadır."(Yıldızcan ve Adadağ, 2011: 16). Bu melezleşmenin kendisini en çok hissettirdiği alanlardan biri de ulusal kültürel alanlardır.

Yeni dünya düzeninde hem medya hem dil hem müzik ve bunun yanında sayısız kültürel unsurun evrensel boyutta etki ve etkileşim içinde olduğu tartışmasızdır. Yabancı dil öğrenimi, akademik ve uluslararası bilimsel veri mübadeleleri, farklı boyutlardaki turizm hareketleri kültürel yeni düzenin çok net kodlarını bize vermektedir. Dünya ölçeğinde neredeyse her birey anadilinin yanında bir ve daha fazla dil bilmekte hatta bunları öğrenmek için sınır ötesi seyahatlere çıkmaktadır. "Kültürel uyum gerçekten kendi kendine oluşuyor."(Lübbe, 2005: 187).

Yeni dünya düzeninde eski sosyal yapılar kırılıyor ve toplumsal uyumdaki yeteneğini kaybediyor. Tüm kültürlerin birbirlerini etkilemesi sonucu atalardan gelen

değerlerin bütünü olan kurallar sorun oluyor, kimlikler ve anlamlar önemini yitiriyor.(Maull, 2005: 319). "Diğer taraftan kültürel süreçlerin ve iletişimin küreselleşmesi, yeni topluluk imgeleri, yeni siyasal katılım güzergahları ve yeni kimlik söylemlerini ortaya çıkarmaktadır."(Held ve McGrew, 2014a: 48). "Başarılı siyasal toplulukların bir kimlikler, kültürler ve etnik gruplar çokluğuna karşı değil, aksine bu çoklukla birlikte çalışması zorunluluğu giderek artmaktadır."(Held ve McGrew, 2014a: 48).Yeni düzenin sosyal koşullarında ulusal kültürün alt etmenleri durumundaki yerel kültürler daha bir önplana çıkmakta hatta yer yer onları aşmaktadır. Bu durumda alt kültürlerin birbirleri ile olan ilişkileri de ayrı bir mecraya kaymaktadır.