• Sonuç bulunamadı

Yeni Dünya Düzeni ve Yeni Sağ Siyaset Anlayışı

1.1. GLOBALLEŞME KAVRAMI VE YENİ DÜNYA DÜZENİ

1.1.3.5 Yeni Dünya Düzeni ve Yeni Sağ Siyaset Anlayışı

1939 Dünya ekonomik buhranı talep yetersizliğinden doğmuştu. Keynesgil politikalarla devletin ekonomik ve sosyal alana müdahil olarak durgunluğu gidermesi halinde ekonomik buhranın son bulacağı savlanıyordu ve nitekim de öyle oldu. Sosyal-refah devleti anlayışı da sosyalizmle harmanlanmış bu kapitalist felsefeden

doğmuştur. 1970’li yıllarda patlayan petrol krizi dünyada yeni bir bunalıma yol açmış ve Keynes’in teorileri tartışılmaya başlanmış ve kapitalist sistem bir buhrana sürüklenmiştir. Bu durum dünya genelinde devlet müdahalesinin yadsındığı yeni bir liberal akımın doğuşuna yol açtı. Friedman ve Hayek gibi düşünürlerin kavramsal çerçevesini oluşturduğu, devletin müdahale silahlarının elinden alınmasını devletin ekonomik hayatın içinde istenmediği bu düşünce akımı zamanla kısmen de olsa törpülenmiştir. “Yeni sağ” denilen siyaset anlayışı tam da bu ortamda muhafazakârlık ile klasik liberal felsefenin harmanlanmasıyla doğmuştur. Bu harmanlamada muhafazakârlar serbest piyasa koşullarını kabul ederek liberaller de ahlaki ve dinsel değerlere vurgu yaparak katkıda bulunmuş olmaktadır. Esasen bu varsayımın geçerliliği kabul edilirse yeni dünya düzeni denilen mefhumun başlangıç noktası İkinci Dünya Savaşı sonrası siyasetin yeniden konumlanmasından başlatılabilir. Bu durumda soğuk savaşın hitamında açıklanan yeni dünya düzeni malumun ilanı durumuna gelmektedir.

Yeni sağ dünya görüşünün hareket noktası kalkınma ve refahın dinamiği olarak özel sektör ve serbest piyasanın kabul edilmesidir. Başta ekonomik alan olmak üzere devletsel ve toplumsal tüm alanlara serbestiyetin hakim olmasının öngörülmesidir. Bu düşüncenin temel hareket noktası devletin piyasadan çekilmesi ve haliyle minimal bir devlet yapısının öngörülmesi ve kamusal teşebbüslerin sınırlandırılmasının istenmesidir. Çünkü ekonomik krizin sebebi hantallaşmış ve hayatın her alanını ahtapot gibi sarmış devlet yapısı ve bunun doğurduğu israf ve dengesiz müdahalesidir. Bunun için devlet özelleştirme yoluyla müdahil olduğu alanlardan çekilmelidir. Bu çekiliş aynı zamanda bireysel ve toplumsal sahanın genişlemesi, bireysel ve sosyal özerkliklerin geliştirilmesi, böylece uluslararası sistemle entegre olması anlamına geldiğinden devletin güvenliği önplana çıkmaktadır. Küçülen devlet yapısı aktif, dinamik ve güçlü bir otorite yapısıyla egemen kılınmalıdır. Bütün dünyada kamusal girişimlerin şirketleşerek yapılanmaları, bunların özelleştirilmesi, kamu-özel sektör ortak girişimleri bu yeni devlet felsefesinin uygulamada görünen örnekleridir. Etkin örgütlenme, optimum verimlilik ve yapısal dönüşüm, profesyonelleşme ve denetim bu anlayışın temel silahlarıdır. Özetle değerden yalıtılmış liberal düşünce ile piyasa şartlarından

arındırılmış muhafazakâr politikaların ortak noktalarının harmanlanmasıyla, yepyeni ve kimilerinin “üçüncü yol” diye tarif ettiği bir yaklaşım tarzının adıdır yeni sağ.

Yeni sağ politikalar 1980’li yıllarda Avrupa, Japonya ve ABD’de yaygın olarak hayatiyet bulmuş bir yaklaşım biçimidir. Uygulamada buna Reaganizm veya Tatcherizm diyenler de olmuştur. Türkiye’de Özal’ın şekillendirdiği 24 Ocak 1984 kararları ve takip eden uygulamalar bu akımın izlerini taşır. Yeni sağ, ekonomik, sosyal, siyasal ve idari düzenlemelerde neoliberal ve muhafazakar ilkeleri harmanlayan, ekonominin küreselleşmesi ve ulusal yapıların uluslararası kuruluşlara entegre edilmesini gerekli görmektedir. Bu düşüncenin analizinde kullanılan en başat kavram “yönetişim” kavramıdır. Bu kavramın popülerleşmesinde dünya bankasının rolü son derece etkindir. Kavramın şekillenmesine Dünya Bankasının üç raporunun etkisi olmuştur. Bu raporlar 1989 tarihli “Sahraaltı Afrika: Krizden Sürdürülebilir Büyümeye”, 1994 tarihli “Yönetişim: Dünya Bankası Deneyimi” ve 1997 tarihli “Değişen Dünyada Devlet” adlı raporlardır. (Yıldızcan, 2011: 302) Özetle, kavramsal anlamı özel sektör-devlet-birey-toplum ve ulus-üstü ve ulus-altı örgütlenmelerin resmi ve sivil olarak karşılıklı işbirliği ve müzakere yoluyla olası en aykırı sorunların bile çözüme kavuşturulabilmesini anlatır. Bu anlamda yönetişim tasavvuru kozmopolit bir demokratik kurumsallaşmayı öngörür. Çünkü demokratik değerler artık bir toplumun mirası olarak değil tüm insanlığın ortak mirası olarak kabul edilmektedir.

Wallerstein’e göre bu durum düşman kardeşler olarak tanımladığı liberalizm ile demokrasinin sosyalizm karşısında yeni bir çıkış yolu bulmak için elele vermesinin açtığı bir yoldur. “Son iki yüzyılda ‘liberalizm’ ile ‘demokrasi’ arasındaki ikircikli ilişkinin sahnesini hazırlayan da, işte liberalizmin dille yaptığı bu tür hokkabazlıklardır.”(Wallerstein, 2012: 102) Bu anlayış sivil toplumsal alanın da genişlemesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla klasik temsili demokrasinin bir adım öteye taşınması ve küresel ölçekte kurgulanmasıdır. Bu kurgulamada aktör olarak sadece klasik ulus devlet yapıları değil birçok uluslararası kurum ve kuruluşuna, STK’ların, cemaatlerin etkin birer aktör olduğu kabul edilmektedir. Günümüz karmaşık ulusal ve ulus ötesi kurumları, çatışan çıkarlar, özgürlük algısının uç seviyede yorumlandığı, bireysel ve örgütsel yaşam koşullarının sınırların ötesine

taşındığı şartlarda hayatın anlamlandırılması ancak bu türden bir yorumlamayla anlaşılabilir duruma gelmektedir. “Küresel yönetişim ve artan uluslararası işbirliği konusundaki yazıların çoğundaki varsayım, bunun paylaşımcı, çok-taraflı bir temelde biçimleneceğidir.”(Halliday, 2014: 579). Halliday’e göre BM yapısı ile Güvenlik Konseyi’nin yapısının tartışılması da esasen bu sürecin bir sonucudur. Hatta ona göre bu durum bir tür küresel Keynesçiliktir.(Halliday, 2014: 589) Çünkü artan fonksiyonel uluslararası kurumsallaşma da Keynesgil düşüncedeki gibi etkin bir müdahale yolunu/araçlarını beraberinde getirmektedir. Karşılıklı bağımlılıkla tahkim edilmiş bu kurumsallaşmada bildik devlet yapısının eli kolu bağlanıyorken devlet üstü uluslararası kurumların etkinliği artmaktadır. Her ne olursa olsun yeni sağ siyaset anlayışı küreselleşmenin dolayısıyla da onun ileri bir evresi kabul ettiğimiz yeni dünya düzeninin önemli bir sacayağını oluşturmaktadır. Ekonomik ve sosyo- kültürel boyutları ve siyaset kuramıyla bu anlayış yeni dünya düzeninin kompleks boyutunu ihtiva etmektedir.

1.2. TEK KUTUPLU DÜNYADAN ÇOK KUTUPLU DÜNYAYA