• Sonuç bulunamadı

1.10. İnanç Dünyasında Sayıların Anlamı

1.10.3. Yedi Sayısının Kutsallığı

Sayıların kutsallığı insanla-doğa arasındaki ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Yedi sayısı ilk kez Sümer inançlarında kutsallık kazanmış ve daha sonra Mısır, Hitit ve Yunan gibi eski uygarlıkların inanç dünyasında da önemli bir yer tutmuştur. “Yedi Gök İnancı” zaman içinde karşıtı olan “Yedi Kat Yer” kavramını da doğurmuştur. Yedi kat gök, birçok inançta, öğretide ve söylemlerde yer bulmuştur. Öyle ki ilk insanlar, evrenin yedi kattan oluştuğunu düşünmüşler ve bu temel üzerinden birçok olgu ve olaylara farklı anlamlar yüklemişlerdir. Gök kuşağının yedi renk olması, güneş ışınlarının yedi renkten oluşması gibi birçok durum ilk insanlar üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Bu etki süreç içinde “yedi” sayısına bir “kutsallık” yüklenmesine neden olmuştur. Yedi sayısı gizemciliği, Budizm, Mu Tarikatı, Yahudilik, Hıristiyanlık, İslamiyet ve Alevi-Bektaşilik gibi birçok inançta, öğretide ve dinlerde simge olarak kullanılmıştır (Zaman, “Bâtınilikde Sayıların Anlamı).

Mısır’da asayı yedi kişinin taşıması, yedi gezegen ve yedi günle bağlantılıydı. Bunların isimleri Roma üzerinden Fransa’ya ulaşmış ve oradan da Anglosakson ve Germenik geleneklere girmiştir (Schimmel, 2011: 155). İlk zamanlar Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn, Ay ve Güneş olmak üzere yedi gök cismi biliniyordu. Saabilerin ritüelleri güneş, ay ve bazı gezegenlere göre düzenlenmişti. Her gün; Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter

ve Satürn için yedi kez namaz kılarlardı. Ayrıca haftanın her günü bunlardan bir tanesi için özel ritüellere ayrılmıştı: Pazar günleri Güneş, Pazartesi Ay, Salı Mars, Çarşamba Merkür, Perşembe Jüpiter, Cuma Venüs ve Cumartesi Satürn ayinlerine ayrılmıştı. Bu ayinlerin ne tür sırlar sakladığı bilinmiyor. Ancak bilinen bir başka gerçek ise, Latince kaynaklı gün isimlerinin bu ayinlere ayrılan gezegen adlarıyla olan benzerliğidir. Pazar: Sunday (Güneş günü); Pazartesi: Monday (Ay günü); Cumartesi: Saturday (Satürn günü) vs (Candan, 2002: 215).

Yedi gök cismine bağlı olarak görünmeyen yedi kristal küre var olan evreni yedi katmana ayırıyordu. Bu evren algısı süreç içinde tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarına da geçmiştir. Dinlerdeki “yedi kat gök” (Yeryüzü, Litosfer, Hidrosfer, Manto, Magma, Kayaçlar ve çekirdek) kavramı buradan gelmektedir. Ezoterik öğretilerde yedi sayısı, Tanrı’ya açılan kapıyı simgeler. Birçok ulu mekânlar ve yerler, yedi sayısının gizemli anlayışına uygun yedili sayısını içeren yapılar gerçekleştirmişlerdir (Zaman, “Bâtınilikde Sayıların Anlamı). Ziggurat da asıl anlamıyla bir Kozmik dağ, Kozmosun simgesel bir görüntüsü olup yedi katı, yedi gezegenin “göklerini” (feleklerini) temsil etmektedir (Eliade, 1999: 300). Aynı şekilde yedi basamaklı olan Sümer Kralı Gudea’nın tapınağına, yedi göksel kürenin ziyaretçisini hatırlatmak için “dünyanın yedi kısmının evi” denilirdi (Schimmel, 2011: 143). Süleyman’ın Tapınağı’na çıkan yedi basamak, Babil tapınaklarının yedi katına karşılık gelir (Schimmel, 2011: 145).

Sibirya Tatarları için de dağ yedi katlıdır. Yakut şamanı da mistik yolculuğunda yedi katlı bir dağa tırmanır. Bunun doruğu “Göğün Göbeğinde”, “Kutup Yıldızı”nda bulunur. Buryatlar ise yıldızın, dağın doruğuna asılı olduğunu söylerler (Eliade, 1999: 298). Ostyaklar yedi katlı bir “Göksel Dağ”ın üstünde oturan bir “Tanrıça”nın, doğar doğmaz her insanın yazgısını “Yedi Dallı Bir Ağaç”a yazdığına inanırlar (Eliade, 1999: 306). Şaman, üzerine yedi veya dokuz gök katını temsil eden yedi veya dokuz çentik/kertik atılmış bir ağaca ya da direğe tırmanır. Yenisey’de bir şaman davulunun dış yüzeyindeki yedi çıkıntı vardır (Eliade, 1999: 307).

“Yedi Dallı Kozmik Ağaç”ın yedi gezegen gökküresi ile özdeşleşmesi kesinlikle Mezopotamya etkisinin sonucudur (Eliade, 1999: 307). Altaylarda ve Samoyedlerde de yedi sayısının önemli bir rolü vardı. “Dünyanın direği” de yedi katlıydı. Kozmik Ağacın da yedi dalı vardı (Eliade, 1999: 151, dn. 12). Bu yedi dallı hayat ağacı motifini daha sonra “Yedi Kollu Yahudi Tören Şamdanı”nda da görmekteyiz (Schimmel, 2011: 145).

Göksel küreler “yedi değirmen” ve Büyük Ayı takımyıldızı (Ursa Major) “yedi taht” olarak bilinir (Schimmel, 201: 161-162). Babillilerin ziguratı bazan, yedi gök katmanını simgeleyen yedi renge boyanmış olarak gösterilirdi. Kitabı Mukaddes’te “Tanrının Tahtı” bir gökkuşağıyla çevrilidir. Bu simgesellik Rönesans Dönemi Hıristiyan sanatında etkisini sürdürür. Benzer tasarımlara Hindistan’da ve Avustralya mitolojisinde de rastlanılır. Kamilaroi, Wiradjuri ve Euahlay’lerin yüce tanrısı en yüksek gökte, kristal bir tahtta oturur. Bâmiyân duvar resimlerinde Budha da yedi ışınlı bir gökkuşağı üzerinde oturur durumda yani Kozmosu “aşmaktadır”, tıpkı kendi doğum mitinde kuzey yönünde yedi adım atarak yedi göğü aşması ve “Dünyanın Merkezine”, Evrenin en yüksek doruğuna ulaşması gibi. Tanrıların yolu ve Gökle-Yer arasında köprü olan gökkuşağı Japon geleneklerinde de karşımıza çıkar. Ayrıca mitsel kahramanlar ve otacılar bu göksel varlıklara doğru, başka yollarla birlikte, gökkuşağını da kullanarak yükselirler (Eliade, 1999: 163-164). Bu mitsel kahramanlar 16. yüzyıl Rönesans resim sanatında da etkisini sürdürür. Gökkuşağı “Rainbow” (Şekil 23) Tablosu’nda İngiltere Kraliçesi Elizabeth hem güneş hem de başlığındaki hilal ile ay tanrıçası Diana gibi ilahi ve dünyevi güçler arasında arabuluculuk yapan egemen bir güç olarak betimlenir.

Dünyanın eksenine tırmanarak göğe çıkmak fikri evrensel ve arkaik bir fikir olup, yedi kat göğün yani yedi gezegen küresinin aşılması kavramından önceye aittir. Bu kavram Orta Asya’ya ancak Mezopotamyalıların yedi gezegen üzerine spekülasyonlarından uzun zaman sonra yayılmış olabilir. Üç Kozmik kuşağı simgeleyen 3 sayısının dinsel anlam ve değeri yedi sayısınınkinden önce gelir. Ayrıca dokuz kat gökten (dokuz tanrıdan, ağacın dokuz dalından, vb.) da söz edilir. Bu mistik sayı olasılıkla 3x3 olarak açıklanabilir. Dolayısıyla, Mezopotamya kökenli yedi sayısınınkinden daha eski bir simgeselliğin yani üç simgeselliğinin içinde sayılmalıdır (Eliade, 1999: 307).

Yedi sayısının Sümer’den itibaren cehennem kavramı ile de ilgisi olduğu bilinmektedir. Hititlerin Telipinu mitosunu anlatan metnin küçük bir bölümünde yer altı dünyasına atıfta bulunulmaktadır. Metne göre; “karanlık yeryüzünün bir kapıcısı vardır; kapıcı yedi kapıyı açıp yedi demir sürgüyü çeker, kara toprağın altında tunçtan palhi- kazanları vardır, kapakları kurşundan, kulpları demirdendir, onların içine giren tekrar asla yukarı çıkamaz, onun içinde yok olur” (Sevinç, 2007: 87-88). Kur’an’da cehennemin yapısal özellikleri olan sayıları, katları ve tabakaları konusunda açık bir bilgi yoktur. Hicr Suresinin 15/43-44. ayetinde; “Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir. Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.” ifadesinden cehennemin sayılarının veya

tabakalarının yedi olduğunu anlıyoruz. Kur’an’da cehennemin yedi kapısının olduğunu bildiren bu ayetle, Sümerlerdeki yedi kapısının olduğunu bildiren bilgi tam örtüşmektedir. Budizm, Sabiîlik ve Tevrat’taki yedi cehennem fikri de Kur’an ile paralellik arz etmektedir (Kramer, 1999: 133; Hook, 1991: 21; Ergün, 2006: 21; Kur’an-ı Kerim Meali, 2006: 263).

Yedi, Bâtıni öğretide tamamlanmışlık, olgunluk, yücelik anlamına da gelmektedir. Mısır’da ise sonsuzluğun işaretidir. Yeni Ahit’teki Yuhanna Vahyin de, gökte dört taht ve yedi mühür bulunduğundan, yedi kiliseye yedi mühür, yedi bela, yedi tane gazap tası, yedi tane borazan gönderildiği (Zaman, “Bâtınilikde Sayıların Anlamı) korkunç Yargı Günü’ne girilirken yedi borunun çalındığı, yine Yuhanna’nın Vahyi’nde muzaffer kuzunun yedi boynuzu olduğundan söz edilir (Schimmel, 2011: 146-148). Ayrıca Ostyaklar “Gök Evinin altın borularından” ya da Gök- Tanrının “yedi borusu”ndan söz ederler (Eliade, 1999: 294).

Ortaçağ düşünürleri, vahiy’de adı geçen yedi kilisenin evrenselliğine işaret ettiği için mi yoksa tam tersine, yedi kilise, yedi gezegen ve yedi göksel küre olduğu için mi “yedi”nin evrensel bir sayı olduğunu merak etmişlerdir (Schimmel, 2011: 150). Hesiodos İşler ve Günler’deki 770-775 dizelerinde Leto’nun altın başaklı Apollon’u yedinci gün doğurduğu için, bu günü kutsal sayar. Yedinci günün kutsallığı konusunda Hesiodos ile eski İbrani inançlarında paralellik görülür. Enuma Eliş’deki gibi, yaratılışın altı gününü, yedinci günde bir dinlenme anı takip eder. Yahudilikte, ilahi dinlenme günü olan yedinci gün kutsal kabul edilir (Eyüboğlu ve Erhat, 1991: 100-101; Armstrong, 1998: 93).

Tanrı’nın yedi ruhu olduğu belirtiliyor. Yedi sayısı da temel bir sayı olarak görülüyor. Burada, yedi sayısı Tanrının tasarımı olarak ortaya konuyor. Tanrı altı günün sonunda evrenin tümünü yaratıyor ve evrenin tamamını yedinci gün tamamlamış oluyor. Demek ki yedi bütünlüğü, düzeni ve ahengi oluşturuyor. Bu durumda, altı eksikliği belirtirken yedi tamlığı ve mükemmelliği belirtiyor. Altı karmaşayı, yedi ise düzeni ortaya koyuyor ve Tanrı’nın utkusunu, zaferini simgeliyor (Zaman, “Bâtınilikde Sayıların Anlamı). İslam dini de en başından itibaren yedi’nin öneminin farkında olmuştur. Kuran’a göre, Allah cenneti ve dünyayı yedi katlı yaratmıştır. Mekke’ye hacca gidilirken hacı adayı belirli bir yerde yedi kez “Allahu ekber” (Allah her şeyden büyüktür) diye haykırır. Hac sırasında Mekke’deki Kâbe’nin çevresinde dönmek demek olan tavaf yedi kez yapılmak zorundadır ve Safa ve Merve durakları arasında yedi şavt, gidiş dönüş yapılır ve haccın sonunda Mina yakınlarında her defasında yedi’şer taşla olmak üzere üç defa şeytan taşlanır. Fatiha’da hiç geçmeyen Arap

alfabesinin yedi harfi daha sonra büyüde ya da sihirli karelerin yapımında kullanılmıştır (Schimmel, 2011: 159-160). Ortaçağ sonlarında Kilise tarafından yasaklanmış büyü teknikleri ilk kez, asıl mesleği hekimlik olan Johannes Hartlieb tarafından sistematize edilerek “bilimselleştirilmiş” bir kitapta toplanır. Hartlieb, Büyücülük ve Batıl İtikatlar Benzeri Yasaklanmış Tüm Sanatların Kitabı (1456) isimli eserinde mükemmeliyeti temsil eden yedi sayısına büyük önem atfederek tüm büyü uygulamalarını “yedi sanat dalı”na ayırır. Neden sanat sayısı altı, sekiz veya dokuz değil de yedidir? Bu sorunun yanıtı, Ortaçağ’da yedi sayısına yüklenen anlamda aranmalıdır. Tüm Ortaçağ boyunca astrologların, simyacıların ve hatta Aziz Tommaso gibi teologların da mistik yedi sayısının büyüsüne kapıldıkları söylenebilir (Akın, 2011: 75).

Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden beri bilinen “yedi uyurlar”35 Kuran’da da Kehf Suresinin 22. ayetinde ortaya çıkar ve “sekizincisi köpekleri olan” bu dindar gençlerin adları, hem İslami hem de Doğu Ortodoks Kilisesi geleneğinde çoğu kez çok güzel bir kaligrafiyle yazılmış olarak nazarlıklarda kullanılır (Schimmel, 2011: 159-160; Kur’an-ı Kerim Meali, 2006: 295).

Mısır büyülerinde yedi olağanüstü gücü olan bir rakamdır. Örneğin, başağrısı ya da postnatal göğüs/meme problemlerini tedavi prosedüründe yedi düğüm gereklidir. Metternich Stelinde tasvir edilen zarif bir büyü yazması ile muskalardaki hikâyelerden İsis ve yedi akrep efsanesi geçer. Bu steldeki krallık efsanesi İsis’in yedi akreple zehir acılarını gideren sihirli gücünü anlatır (Ay, 2001: 16-17). İlginç bir ayrıntı ise sihirbazların ve büyücülerin akıl hocası olarak anılan Hakate’nin adı söylenemez ve onun gelip görünmesi için yedi defa çağırılması gerektiği belirtilir (Anabolu, 1989: 331).

Yedi, Çin’de de insan yaşamıyla, özellikle de dişil yaşamıyla bağlantılıdır. Yedi aylıkken kız çocukların süt dişleri çıkar ve yedi yaşındayken süt dişleri dökülür; 2x7 yaşında ergenliğe ulaştığı “yin yolu” açılır ve 7x7=49’da menapoz başlar. Tıbbi bakış açısından bu tamamen doğrudur ve buna adet döneminin 7x4 günlük aralıklarla olduğu eklenebilir. Benzer şekilde hamilelik son adet döneminin ilk gününden itibaren 7x40 gün sürer. Modern tıptan önce, hamileliğin yedinci ayında doğan çocuğun yaşayacağı, ama sekizinci ay doğanın       

35 Efes’in arkasında, Panayır Dağı’nın kuzey eteklerinde bulunan mağaralar olayın geçtiği yer olarak gösterilir.

Mağaralarda yapılan arkeolojik kazılarda yedi uyurlara yönelik yazılar ortaya çıkarıldığı belirtilmektedir. Bkz. Yüğrük, 1999: 31.

yaşamayacağı söylenirdi. Sözde Hipokratikler şunu ileri sürerler: “yedi sayısı okült güçlerinden dolayı her şeyi varlığa geçirme eğilimindedir. Hayatın eczacısıdır ve bütün değişikliklerin kaynağıdır, ayın kendisi her yedi günde bir biçim değiştirir. Bu sayı ayaltı bütün her şeyi etkiler.” Sözde Hipokratikler bu saptamayla yedi’ye gösterilen saygının olası kaynağına işaret ederler: biçimi her yedinci günde değişen ayın 4 aşaması. Ay tanrısı kadim Yakın Doğu panteonunda en yüksek tanrıydı, ona ilişkin her şeye saygı gösterilirdi (Aktaran: Schimmel, 2011: 142).

MÖ 18. yüzyılda Hammurabi zamanında ilk kez ortaya çıkan Babil takvimi ayın aşamalarını esas almaktaydı. Her ayın yedinci, ondördüncü, yirmibirinci ve yirmisekizinci günleri, belirli etkinliklerden kaçınılması gereken şansız dönem olarak görülürdü (Schimmel, 2011: 143). Kadim “olumsuz” çağrışımları olan yedi, belli bir ölçüde kararsızlık taşır. Ayrıca şunun da unutulmaması gerekir ki, kadim Babil’de sıcak mevsimlerde yedi burç görülemezdi, sadece beş tanesi ufkun ötesinde gözlenebilirdi. Bu görülemeyen yedi burcun kötü ilkenin diyarına gittiğine inanılırdı ve bu nedenle de yedi’nin, tehlikeli ya da kötü bir sayı olduğu düşünülürdü. Almanya’da aşırı iğrenç ve başbelası kadınlara “kötü bir Yedi” denilir; bu terime ilk olarak 1662 tarihli bir Alman kaynağında rastlanmıştır. Kötüyle söz konusu yakınlığından dolayı yedi, büyü uygulamalarında çok sık kullanılmıştır. Massachusetts, Salem’in cadıları da “Yedi Kapılı Ev” ile bağlantılıydı. Luka 8:2’de; “kendisinden yedi cin çıkarılmış olan Mecdeli Meryem36” gibi yedi katlı şeytanlar kavramı oluşur (Schimmel, 2011: 143-144). Olumsuz göndermelere rağmen yedi genellikle olumlu güçlerle içiçe düşünülür. Örneğin Mısır’da cennete giden yedi yol ve yedi cennetlik inek vardır ve bu sayının ikiyle çarpılmasıyla elde edilen ondört yer ölümünün diyarındaydı. Bir geç dönem demotik (Eski Mısır halkı tarafından kullanılan alfabe) olan metinde Osiris, yer altı dünyasının yedi salonu boyunca babasını dolaştırır (Schimmel, 2011: 144).

Nuh’un güvercini yedi gün uçar ve tufanın hazırlıkları yedi gün sürer. Fırat yedi koldan beslenir. Ödüller ve cezalar yedi kez yinelenir ve evlilik töreni yedi kutsamanın bir parçasıdır. Kadim İsrail’de kurban kefaretinde yedi kez kan akıtılır ve Süleyman’ın Tapınağı açıldığında, yedi gün süren en büyük şenliklerde olduğu gibi yedi günlük bir kurban töreniyle kutlanmıştır. Yedi kilitli Samson’unkinde olduğu gibi düğünler ve yas tutma da yedi gün       

36 Bazı ilahiyatçılara göre Mecdelli Meryem, gizli bir ezoterik örgütün baş rahibelerinden birisidir. Dahası

Mecdelli Meryem, Hz. İsa’nın bilmediği birçok sırrı ona aktarmış ve onu hem eğitmiş hem de yönlendirmiştir. Bu iddianın özellikle İngiliz ve Amerikalı ilahiyatçı topluluğu tarafından savunulduğu belirtilmektedir. Bkz. Kurt, 2010: 119.

sürer. Ruhların ölü bedenlerden kurtulmak için yedi zamana ihtiyaç duymalarına dünyanın başka yerlerinde de rastlanır; örneğin Çin’de ölüm ayinleri hep yedinci günlerde olmak üzere yedi kez düzenlenir. Yedi kurbanın ötesinde Eski Ahit’te Erden’de yedi kere yıkanmadan (II. Krallar 5:10, 5:14); yedi kere aksıranın ölümden döneceğinden (II. Krallar 4:35) bahsedilir. Ayrıca (Tekvin 41:1-4), Yakup’un önce Lea için yedi yıl sonra Rahel için yedi yıl hizmet etmesinde de görülür (Schimmel, 2011: 145). Kadim Yunanistan’da yedi, Apollo ve Athena’yla bağlantısından dolayı önemli bir konumdaydı. Leto Apollon’u gün ışığına doğurmadan önce şarkı söyleyen kuğular Delos Adası’nın çevresinde yedi defa dolaşırlar ve doğum, daha sonra Apollon’a yedinci (ya da dokuzuncu) gün gerçekleşir (Schimmel, 2011: 150-152).

İnsan bedeninde ise; el, ayak, baş, karın, sırt, göğüs ve iç organlar olmak üzere yedi bölümden oluşur. Yine insanın içyapısında yedi yaşamsal organ bulunur: Kalp, Akciğer, Karaciğer, Mide, Bağırsaklar, Böbrekler, Damarlar. Ayrıca insan kafasında iki göz, iki kulak, iki burun ve bir ağız olmak üzere toplam yedi delik vardır. İnsanın boğazdan aşağı kısmında da yedi delik vardır: İki meme, yemekborusu, soluk borusu, göbek, anüs, sidik borusu. İnsan da bulunan enerji bölgeleri de yedi çakradan oluşur: Kök, Karın, Göbek, Kalp, Boğaz, Alın ve Tepe çakraları... Coğrafi olarak da birçok şey yedi ile bölünmüştür. Yedi Kıta (Asya, Avrupa, Afrika, Antarktika, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avustralya); Yedi Bölge (Ege, Marmara, Akdeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz, İç Anadolu);Yedi İklim (a-) Her kıtaya ilişkin iklimler. (b-) Tüm dünya halkları, bütün dünya. Tasavvufta da yedi aşama vardır: Nefis aşaması, Gönül aşaması, Ruhsal aşama, Sır aşaması, Sırrı sır Aşaması, Mutlak gerçekler aşaması... Doğada birçok nesne yedili yapılar göstermektedir. Örneğin gülün yedi taç yaprağı vardır. Ayrıca doğada siyah, beyaz, kırmızı, mavi, sarı, mor ve yeşil olmak üzere yedi renk vardır. Hatta müzik notalarının kaynağı da yedi katlı evren modeliyle ilgilidir (Zaman, Bâtınilikde Sayıların Anlamı).

Türklük motifinin Türkler için kutsal olan yedi rakamıyla ilişkisi içinde birbirine bağlar. Göktürklerin sayısal sembolizminde yedi önemlidir. Göktürklerin yedi ve dokuz sayılarının yanında yedi rakamını içeren 17, 70 ve 700 gibi başka sayıları da sembolik amaçlarla kullanılmaktadır. Çinli kaynaklardan birinde Türk atalardan birinin 17 kardeşi olduğunu okuruz, yazıtlarda da bir Göktürk hakanının 17 adamıyla yola çıktığı ve sonra onlara sürekli birilerinin katıldığını, böylece güçlerinin önce 70 sonra 700 kişiye ulaştığı anlatılır. Kaşgarlı Mahmut, savaşçıların başarılarının cenaze ziyafetinde kutlandığı eski Türk ağıtlarından kesitler de verir; ona göre ziyafet ölümün üç ya da yedi gün ardından gerçekleşir. Türklük

motifinin Türkler için kutsal olan yedi rakamıyla ilişkisi içinde birbirine bağlar (Baldick, 2011: 56-81).

Roma’da yedi tepe üzerine kurulmuştur -İstanbul da yedi tepeli şehir olarak geçer-. Bugün bir dernek kurmak için yedi kişi gerekir. Popüler deyimler yedi’yi içeren deyişlerle doludur. İran’da kediler yedi canlıdır ve yavrularını yedi defa farklı yerlere taşırlar (Schimmel, 2011: 152 vd.). Birçok başka “ilkel” halklar -özellikle Endonezyalılar- gibi Kuzey Asya halkları da insanın birden fazla, üç, hattâ yedi canı (ruhu) olabileceğine inanırlar (Eliade, 1999: 248).

Gezegenleri temsil eden yedi ışınlı gizem geleneği Gnostisizm ve Roma Mitraizm misterisinde görülebilir; Erken Bizans Çağı Katolik Kilisesi ikonlarında ve yazılı metinlerde de yer alır. Hindistan’da, Veda döneminden kalma Vishnu Purana dini felsefesinin bir parçası olmuştur (https://en.wikipedia.org/wiki/Seven_rays.).

Yunan-Roma dünyasının, Eleusis ve İsis gizleri isimleriyle bilinen diğer “gizli kült”lerde olduğu gibi, Mitras Gizemciliği de bir sır etrafında oluşmuştur. Mitras, eski bir Pers tanrısı olan Mitra’nın Latince (ve Yunanca) biçimidir. Romalılar bu tanrının İran (Persia) ile bağlantılı olduğuna inanıyorlardı. Mitraizm Roma İmparatorluğu’nda Hz. İsa’dan sonra 1. yüzyılda yayılmaya başlar, ancak 4. yüzyılda Hıristiyanlığa yenik düşer. Mitras Gizemciliğinde yedi sayısının önemli bir rolü vardır (Ulansey, 1998: 9-14). Mitras’da ruh, yedi gezegensel gökyoluyla ilahi varoluşa yükselmiş bir düşüncedir. Bu yükseliş, sembolik olarak ustanın geçmesi gereken yedi kapıyla temsil edilir, her kapıda giysinin bir parçasını bırakmak insani niteliklerinden art arda kurtulmayı sembolize eder. Bu ayinin kökenleri, İştar’ın yer altı dünyasına gittiğinde yedi kapının her birinde bir giysiyi bıraktığı eski Babil’e kadar uzanır (Schimmel, 2011: 156).

Mitras’da, uzayda yer alan iki küreyi, yani sabit yıldızların küresi ile gezegenlerin küresini ve bunların arasında ruhların geçişini gösteren bir sembol bulunur. Bu sembol yedi kapılı bir merdiven olup, en tepesinde sekizinci kapı vardır (Ulansey, 1998: 26). Mitra gizemlerde merdivenin her basamağı ayrı madendendir. Birinci basamak (Satürn gezegeninin “göğüne” -veya “feleğine”- denk düşen) kurşundan, ikincisi (Venüs) kalaydan, üçüncüsü (Jüpiter) bronzdan, dördüncüsü (Merkür) demirden, beşincisi (Mars) “para alaşımından”, altıncısı (Ay) gümüşten ve yedincisi olan (Güneş) de altındandır. Sekizinci derece ise, sabit yıldızlar küresini (feleğini) temsil eder. Sırra erme sırasında aday bu törensel merdiveni

tırmanmakla gerçekten “yedi kat göğü” dolaşır ve Arş-ı Âlâ’ya kadar yükselir (Eliade, 1999: 150-151). Gezegenler de yedi büst şeklinde, Mitras’ın pelerini üzerinde veya etrafındaki boşlukta yedi yıldız olarak gösterilir (Ulansey, 1998: 25).

Şamanların da bir merdiven kullanarak göğe çıkışlarına dair birçok örnek vardır. Hem tanrıların dünyaya inişlerini kolaylaştırmak için hem de, ölünün ruhunun göğe çıkışını sağlamak için de aynı yol kullanılır. Örneğin Doğu Hind Adalarında güneş tanrısı yedi basamaklı bir merdivenle yeryüzüne inmeye davet edilir (Eliade, 1999: 529-530).

Mitra gizli törenlerinde merdivene tırmanma töreni yoluyla göğe çıkmak olasılıkla Orpheus’çu sırra-erme mitinin de bir parçasıydı. Eski Yunan’da bilinen Mitra inanışındaki merdiven öteki benzer Doğu tasarımlarıyla karşılaştırılarak ortak kozmolojik simgesellikler belirlenmiştir. Tekvin 28: 12’de; Yakub rüyasında ucu göğe değen ve “Rabbin meleklerinin