• Sonuç bulunamadı

Yassıada Davaları ve Referandum Sürecine Etkileri

27 Askeri Darbesi sonrasından Referandum sürecine kadar MBK’nın ve içindeki grupların yaptığı siyasi hatalar ülkenin birçok kesimi tarafından eleştirilmiştir. Bu gelişmelere karşı aktif bir direniş yapılmasa da darbe ile gelen askeri yönetime ve aldıkları kararlara karşı hoşnutsuzluğu ilk olarak halk referandum sürecinde göstermiştir. Halkın, Demokrat Parti’nin 1957 ile 1960 arasındaki yönetiminden hoşnut olmaması ve 3 yıllık süreçte birçok kesimden Demokrat Parti’nin tepki alması MBK’nin en önemli kozu olmuştur. MBK, bu kozu yaptığı siyasi hatalar ile elinden kaçırmıştır. Bu hatalardan biri de şüphesiz Yassıada davaları olmuş Yassıada davaları sırasında Adnan Menderes ve Celal Bayar’ın durumu halkta etki yaratmıştır. Yassıada davaları sonrası yapılan referandumda çıkan “Hayır” oyları bunun kanıtı niteliğinde olmuştur.

14 Ekim 1960 tarihinde başlayan davalar 11 ay 1 gün sürmüş ve 15 Eylül 1961’de son bulmuştur. Bu yargılamalar sırasında 6 kişi ölmüştür (Turgut, 1988: 37). Bu yargılamaların en önemli noktası darbenin hukuki olduğunu kanıtlamak çabası, aynı zamanda Demokrat Parti’ye karşı yöneltilen suçların kanıtlanması gayreti olmuştur. Bu yargılamaların içeriğinin yanında referanduma olan etkisi önem arz etmiştir. Yassıada boyunca basılan broşürler ve özellikle propaganda amacı ile yayınlanan “Düşükler Yassıada’da” filmi Demokrat Parti’ye karşı olan kesimin bile acıma duygusunu

23 kabartmıştır. Dava süreci basın tarafından an be an takip edilmiş ve kamuoyuna yansıtılmıştır. Bu yargılamalar içinde “Köpek Davası”, “Bebek Davası” gibi davalar içi boş ve hukuksuz yargılamalar olarak kalması bakımından halkın gözünde Yassıada davalarının itibarının kaybolmasına yol açmıştır. Bu davalara olan tepki referandum sürecinde alınan olumsuz oylara da yansımıştır (Naskali, 2008 : VII – XI; Naskali, 2014; 667 – 671)

2.8. 14’ler Hadisesi ve Kurucu Meclisin Kurulması

27 Mayıs Askeri Darbesinin başında ortaya çıkan fikir ayrılıkları üniversite ve ordu reformları ile daha da artmış, bu durum reformlara girişmeden hızlı biçimde seçimlere gitmek isteyen ufak grubun tezini güçlendirmiştir. Kurucu meclis çalışmalarına başlamak isteyen grup reformları asker elinden yapmak isteyen grubun muhalefetine uğramış ve aralarındaki ayrışma keskinleşmeye başlamıştır. Aynı zamanda 27 Mayıs’tan bu yana halkın gözündeki MBK’nın eski itibarı kalmamış ve 27 Mayıs heyecanı yavaş yavaş azalmaya başlamıştır (Toker, 1967: 101). Bu durum Cemal Gürsel, Cemal Madanoğlu gibi komutanların artık hızlıca sivil hayata geçme fikirlerini kuvvetlendirmiştir. Alparslan Türkeş, Orhan Erkanlı gibi subaylar ise MBK’nin bir seçim dönemi daha kalmasını öne sürmüşlerdir. Bu iki düşünce etrafında MBK’de bölünmeler başlamış ve iki grup arasında mücadeleye neden olmuştur.

Bu mücadelenin en önemli olayı Eylül ayında MBK’nin 27 Mayıs’ı anlatmak için çıktığı yurt gezileri sırasında Alparslan Türkeş’in Başbakanlık Müsteşarlığından alınması ile radikal grubun paniklemesi olmuştur. Grubun bazı üyeleri hızlıca Ankara’ya dönmüştür. Bu hamle sonrasında iki grubun da üyeleri fikirlerini açık açık beyan etmekten kaçınmamışlardır (İpekçi ve Coşar, 2010: 345). Ekim ayında Yassıada davalarının arifesinde İstanbul’a gelen Orhan Kabibay, Sami Küçük ve Suphi Karaman yaşananları istişare etmişler ve soruna bir çare aramışlardır (Özdağ, 1998: 351). Üç üye aralarında ortak bir karar vermiş, fakat tüm MBK’nin fikrini almak için iki grup arasında dörder kişilik ekipler ile buluşmuşlar ve ortak bir karar almışlardır.

Bu sakin hava Anayasa komisyonun sert tartışmalar ve tasfiyeler ile geçirdiği anayasa taslağının Cemal Gürsel’e gelmesinden sonra, Anayasa’nın Kurucu Meclis’te geçmesi fikrini benimsenmesi ile tekrar gerilmiştir. Anayasa taslağını uzun tartışmalar ve hatta Tarık Zafer Tunaya’nın tasfiyesinin de yaşandığı karışıklıklar içinde hazırlanmış

24 ve 18 Ekim’de İstanbul komitesine teslim edilmiştir. Muammer Aksoy ile Orhan Erkanlı taslağı Ankara’ya Cemal Gürsel’e getirmiş Gürsel, Aksoy’a Anayasa taslağının komiteden mi yoksa kurucu meclisten mi geçmesi gerektiğini sormuş Aksoy ise bu soruya kurucu meclis cevabını vermiştir (Özdağ, 1998: 361). Bu cevap üzerine Cemal Gürsel hızlı bir şekilde Kurucu Meclisin kurulması kararını vermiştir. Meclisin kurulmasında gerekli düzenin sağlanması için hazırlanacak anayasa için Ziya Karal, Turan Feyzioğlu, Emin Paksüt’ten oluşan bir kurul oluşturulmuş, bu kurul radikallerin tepkisini çekmiştir. Özellikle Türkeş bu konuda üç ismin de CHP’li olduğunu ve bu üyelerden kurulacak kurucu meclisin partizan kimliğinden kopamayacağı yönünde eleştiride bulunmuştur (Türkeş, 1977; 59).

Bu karar komite içinde çetin tartışmalara neden olmuş komite içinde ayrı fikirler seslendirilmeye başlanmıştır. Bu olayla birlikte bardağı taşıran son damla da Ülkü Kültür Birliği olmuştur. Ülkü Kültür Birliği, ülkenin kültürel kalkınmasının hiçbir parti veya ideolojinin etkisinde kalmadan gelişmesi fikrinden ortaya çıkmıştır. Bu teşkilat ile ilgili yasa tasarısı Orhan Erkanlı’ya verilmiş, o da komite sekreteri olduğu için altına imzayı atarak komiteye göndermiştir. Bu gelişmeleri haber alan basın teklife karşı tepki vermiş, basının tepkisi komitenin de dikkatini çekmiştir. Cemal Gürsel’in ve komitenin karara karşı tepkisi kararın geri çekilmesine neden olmuştur. Abdi İpekçi ve Sami Coşar’a göre bu kararda sonradan tasfiye edilecek 14’lerin hiçbir etkisi yoktur bu durum tamamı ile yapılan teklifin ilk başta Erkanlı, daha sonra ise komite tarafından incelenmemesi sebebi ile olmuştur (İpekçi ve Coşar, 2010: 372).

Tüm bu gelişmeler radikallerin ılımlılara, ılımlılarında radikallere karşı kılıçlarını çekmelerine neden olmuştur. Aslında oluşan durumlara baktığımızda karşılıklı kışkırtmalar ve tahrikler komite içindeki güvensizlik ortamını had safhaya çıkartmıştır. Bu sebeple oluşan korku rüzgârı içinde iki taraf da birbirlerini nasıl tasfiye edeceklerini düşünerek plan yapmışlardır. Bu noktada ise önemli olan ilk hangi grubun harekete geçeceği olmuştur. İlk eylem Cemal Madanoğlu ve Sıtkı Ulay’dan gelmiş tasfiye için Cemal Gürsel’e başvurmuş konuşma sonrasında Gürsel harekâtı Madanoğlu’na bırakmıştır (Özdağ, 1998: 369). Madanoğlu, Sezai Okan, Osman Köksal, Haydar Tunçkanat, Mucip Ataklı ve Emanullah Çelebi ile tasfiye listesini hazırlamışlardır.

25 Planlanan operasyon 12 Kasım gecesi başlamış 13 Kasım sabahında Cemal Gürsel’in tebliği radyoda yayınlanmıştır. Tebliğe göre MBK feshedilmiştir. 17 Kasım günü yayınlanan 126 sayılı kanuna göre 14 subayın5 affedilerek emekliye ayrıldıkları bildirilmiş aynı tarihli gazetede dışişlerinin ihdas ettiği 14 müşavirliğin açıldığını bildirmiştir (Resmî Gazete, 17 Kasım 1960: 2537). 14 subay olayı ya da 13 Kasım hadisesinin halk üzerinde ve basında yansımaları olduğu gibi ordu içinde de etkisi görülmüştür. Dönemi yaşayanlar anılarında 13 Kasım hareketine yer verirken iki husus üzerinde durmuştur: MBK kan kaybetmeye başlamıştır (Tunçkanat, 1996: 329) ve bu operasyon sonrasında Silahlı Kuvvetler Birliğinin kurulmasını hızlanmış ayrıca Talat Aydemir’in güç kazanmasına neden olmuştur (Çelikoğlu, 2010: 158). Aynı zamanda 22 Şubat 1961 darbe girişiminin ve 21 Mayıs hadiselerinin de tetikleyicisi olmuştur (Altuğ, 2011: 286).

MBK’nin revizyona uğraması sonrasında yeni kurulan MBK hızlı bir şekilde çalışmalara başlamıştır Cemal Gürsel’in 31 Ekim tarihinde Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu’ndan Kurucu Meclisin görev ve yetkilerini belirleyecek bir anayasa hazırlamasını istemiştir (Özdağ, 1997: 362). 13 Aralık’ta MBK tarafından kabul edilen 157 ve 158 sayılı yasalarda Temsilciler Meclisi ve Kurucu Meclisinin görevleri üye içerikleri belirtilmiştir (Resmî Gazete, 16 Aralık 1960: 2767). Çıkarılan yasa ile Temsilciler Meclisi oluşmuş, Milli Birlik Komitesi ve Temsilciler Meclisinin ortak çalışması ise Kurucu Meclis çatısı altında yapılmıştır. Kurucu meclisin kanunen görevi, Anayasa ve Yeni Seçim Kanunu’nu en kısa sürede tamamlayarak en geç 29 Ekim 1961 tarihinde iktidarı yeni seçilecek TBMM’ye devredinceye kadar yasama yetkisi ile yürütme organını denetleme yetkisini sürdürmektir.

Kabul edilen kanun sonrasında 6 Ocak 1961’de kurucu meclis açılmış ve bununla birlikte siyasi partilere de izin yolu açılmıştır (Cumhuriyet, 26 Kasım 1960: 1). Sivil hayata geçişin hızlandığı bu dönemde Anayasa hazırlanırken Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi haricinde yeni siyasi partiler ortaya çıkmıştır. Siyasi partilerine verilen izin sonrasında 30’a yakın parti kurulmuştur (Yücel, 2006: 37).

5 14 Subay’ın İsimleri Şöyledir: Fazıl Akkoyunlu, Rıfat Baykal, Ahmet Er, Orhan Erkanlı, Numan Esin,

Orhan Kabibay, Mustafa Kaplan, Muzaffer Karan, Münir Köseoğlu, Muzaffer Özdağ, İrfan Solmazer, Şefik Soyyüce, Dündar Taşer, Alparslan Türkeş (Resmî Gazete, 17 Kasım 1960;2537).

26