• Sonuç bulunamadı

Yasal Uygulamalarının Trend Üzerindeki Etkileri

BÖLÜM 4: TÜRKĐYE HAZIR GĐYĐM VE KONFEKSĐYON SEKTÖRÜNÜN

4.2.3. Sektörel Trend

4.2.3.7. Yasal Uygulamalarının Trend Üzerindeki Etkileri

Türkiye’nin 1996 yılında Gümrük Birliği Anlaşması ile miktar kısıtlamalarının kalkmasının ticareti önemli ölçüde artıracağı beklentisi sektörün 1995 yılında ciddi boyutta yatırım yapmasına neden olmuştur. 1995 yılında tekstil ve konfeksiyon sektörü için tahsis edilen yatırım teşvik belgelerinin imalat sanayi içindeki payı %87,6, toplam

içindeki payı ise %71,7 olmuştur (Aras, 2006).

Aras, hükümetin tekstil sektörüne ayırdığı teşvikleri incelemiştir.’te görüldüğü gibi tekstil ve konfeksiyon sektörüne yapılan yatırımlar 1995 yılından sonra yıllar itibariyle azalış göstermektedir. Sektöre tahsis edilen Yatırım Teşvik Belgeleri’nin toplam içindeki payı, özellikle 1998 ve 2000 döneminde önemli ölçüde gerilemiştir. Gümrük birliği sonrası artan beklentiler nedeniyle, sektöre yapılan aşırı yatırımlar bu dönemde sektöre yönelik teşvikleri etkilemiştir. 2000’li yıllarda tekstil ve konfeksiyon sektörü teşvikleri artmaya başlamış, sektöre tahsis edilen belgelerin toplam içindeki payı 2002 yılında % 26’ya çıkmış, 2003 ve 2004 yıllarında ise düşüş yaşanmış olup, oranlar sırası ile; % 23, % 18 düzeylerinde gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, teşviklerin toplam imalat sanayi içindeki payına bakıldığında, 2004 yılında toplam imalat sanayi teşviklerinin % 61.2’sinin sadece tekstil ve konfeksiyon sektörüne kullandırıldığı görülmektedir.

Bu incelemede, yatırım teşviklerinin sektörün alt kollarındaki dağılımına bakıldığında, en yüksek payın konfeksiyon sektörüne ait olduğu görülmektedir. Ardından sırasıyla pamuklu, sentetik, örgü, terbiye, yünlü, halı ve keten sektörü yatırım teşviklerinden ağırlıklı pay almaktadır. Yatırım teşviklerinin bölgeler itibariyle yoğunlaşması tekstil üretimindeki yoğunlaşma ile tamamen paralel bir dağılım göstermektedir. Teşviklerin bölgelere göre dağılımına bakıldığında en büyük payın Marmara Bölgesine verildiği görülmektedir. Bunu sırasıyla Đç Anadolu, Akdeniz, Ege, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu izlemektedir.

Kur Politikaları

Türkiye’deki ekonomik dalgalanmalar ve döviz kurlarındaki sık değişmeler sektörü yakından etkilemektedir. Özellikle ihracat yapan kurumlarda kur değişimlerinin etkisi oldukça önemlidir. Değişik hükümetlerin farklı döviz kuru yapılandırma modelleri izlemesi bu konudaki belirsizliği de artırmaktadır. Her 3-4 yıl içinde hükümetlerin değişmesi hem ekonomik politikaların ciddi oranda değişmesine hem de kur politikasının sürekli yeniden yapılandırılmasına neden olmaktadır. Türkiye 1970’li yıllarda dışa kapalı ithal ikamesi modelini benimsemiş ve bu dönemde Türk Lirası aşırı değerlenmiştir.1980’de dışa açık kalkınma modelini benimsemesi ile kur politikası

develüasyon yapmışlardır 1980’li yıllar sürekli devalüasyon ile geçmiştir. Bu sayede düşük kur ile ihracatta hareketlenme görülmüştür. Bu gelişmeler tekstil ve konfeksiyon sektörünü olumlu yönde etkilemiştir. Daha sonraki hükümetler Türk Lirasının değerini artırmak için yeni politikalar uygulamışlardır. Maliyetler enflasyon ile birlikte artmaya başlamıştır. Buda tekstil sektöründe döviz bazında fiyatların artmasına neden olmuştur. Bu gelişmeleri Çin’in sektörde yaptığı atak takip edince sektörün ihracatta oldukça zorlu günler geçirdiği görülmektedir.

1994 yılında yaşanan devalüasyon sonrasında uygulanan gerçekçi kur politikası ile ihracattaki gerileme azalmış, ancak 1995 yılında sıcak para politikasına geri dönülmesi Türk Lirası’nın aşırı değerlenmesine neden olmuştur. Bu durum sektörün dış rekabet gücünü zayıflatarak yeni endişelere neden olmuştur. 2000 yılında uygulanmaya başlanan yeni para programı ile birlikte sabit kur sistemine geçilmiş ve böylece sektörü ve bütün ekonomiyi krize sürükleyecek önemli bir uygulama süreci başlamıştır. Nitekim bu süreç ve sabit kur uygulaması 2001 yılında patlak veren ciddi bir krizle sona ermiş ve tekrar dalgalı kura geri dönülmüştür. Tablo55’de döviz kurlarının yıllar itibariyle değişimi ve bunun tekstil ihracatına etkisi verilmiştir.

Türk tekstil sektörünün sağlıklı gelişimi ve dış pazarlardaki gücünü koruyabilmesi için gerçekçi kur politikası uygulanmalıdır. Yapılacak aşırı devalüasyonlar, sektörün dış pazarlardaki gücünü artırmayacaktır. Bu nedenle, gerçekçi kur politikası izlenerek, enflasyon ve devalüasyon oranlarının aynı düzeyde olmalarının sağlanması önem taşımaktadır (Aras, 2006:2).

Türkiye’deki bu gelişmelere paralel olarak sektörün dış pazarlardaki genel eğilimi de değişime uğramış ve Dolar üzerinden yapılan satışlar EURO üzerinden yapılmaya başlanmıştır. Her sektörde olduğu gibi tekstil sektöründe de döviz kurlarındaki değişim önemli dalgalanmalara neden olmuştur. Siparişleri verildiği gün kur değerleri gerçekleştiği günkü kur değerinden farklı olunca siparişleri istenilen oranda karşılamak zor olmaya başlamıştır. Sık sık kur değişimleri bu açıdan sektörü olumsuz yönde etkilemiştir. Sektörün yönlendirilmesinde kur farklılıklarının ve değişimlerinin de dikkate alınması gerekmektedir. Son 2-3 yıl içerisinde kur değişimlerinde önemli oranda bir durağanlık görülmesi sektör tarafından olumlu karşılanmıştır. Ancak bunun kalıcı olması ve döviz kurlarının olması gereken reel değerlere çekilmesi gerekmektedir.

Finansman Politikaları

Tekstil sektörünün değerlendirilmesinde kur politikaları kadar ülkelerin uyguladıkları finansal politikalar da önemlidir. Sektördeki finansman maliyetleri hem üretim maliyetlerini etkilemekte hem de rekabeti etkileyen temel unsurlar arasında yer almaktadır. Türkiye’de tekstil sektöründe yapılanma ve özellikle yatırımların gerçekleştirilmesi finansal kaynak arayışlarına ve bu kaynakların olabilirliğine yakından bağlıdır. Uzun vadeli yatırım kredilerinin sektörü olumlu yönde etkilediği açıktır. Bununla birlikte 2000’li yıllarla sektörde global düzeyde görülen durağanlık , özellikle Çin’in rekabet tehdidinden de etkilenerek Türkiye’de de etkisini göstermiş ve yatırımlarda belirgin bir duraklamaya neden olmuştur. Bu yıllarda sektör aktörleri yeni yapılanmaları ve büyüme stratejilerini belirli bir süre beklemeye almışlardır. Bu aynı zamanda sektörün daha önceki yıllarda gerçekleştirilen fakat kullanılmayan atıl kapasitenin de kullanılabilmesi için bir fırsat olarak ortaya çıkmıştır. Sektörün öncüleri çoğunlukla mevcut teknolojik yapılarını modernleştirmeye öncelik vermeye başlamışlardır.

Yıllardır yüksek enflasyonist ortamda faaliyet göstermekte olan firmalar, ekonomik konjonktürdeki çok sık görülen değişimlere ayak uydurmak zorunda kaldıklarından uzun dönemli kararları almada tereddütler göstermişlerdir. Buda sektörü olumsuz yönde etkilemiştir.

Burada değerlendirilmesi gereken diğer bir konuda KOBĐ’lerin durumudur. Büyük kuruluşların sahip oldukları finansman kredi olanaklarının KOBĐ’lere sınırlı olarak sağlanması sektörün alt yapısının de güçlenmesini zorlaştırmıştır. Bu kurumların her türlü kredi temin etme zorlukları sektörün aşağıdan desteklenmesini güçleştirmektedir. Bu yüzden sektörü yönlendirebilmek için finansman politikalarının gözden geçirilmesi ve alternatif kaynak temini ve kullanımı yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu alternatif yollardan birisi de sermaye piyasası yolu ile fon teminidir. Tekstil sektörünün temel aktörlerinin halka açılarak belirli bir oranda kaynak temin etmeleri sektörel gelişimin desteklenmesi bakımından önemli bir adım olarak görülmektedir. Ancak sermaye piyasası aracılığı ile fon sağlayan halka açık firmaların, toplam sektör firmaları içerisindeki oranı %3’ler düzeyindedir. Bu oranın geliştirilmesi ve artırılması önemli görülmektedir. Buda KOBĐ’lerin desteklenerek büyümeleri ve halka açılabilecek

niteliğe bürünmeleri ile mümkün olabilir. Bu gelişmeleri devletin etkin denetim politikası ile desteklemek sektörün olumlu yönde gelişimine önemli katkılar sağlayacaktır.

Hükümetin Uluslararası Đlişkileri

Gelişmiş ülkelerde sanayi kuruluşları hükümetler tarafından uluslar arası düzeyde desteklenmekte ve pazar paylarının oluşturulmasında kurumlara destek verecek ilişkiler geliştirilmektedir. Tekstil sektörü gibi çok önemli bir sektörde de Türkiye hükümetinin uluslararası ilişkileri ve lobi faaliyetlerinin yeterli olduğu söylenemez.