• Sonuç bulunamadı

2. KENT MARKALAŞMASI İÇİN YARATICI EKONOMİ EKSENİNDE BİR

2.3 Yaratıcı Ekonominin Mekanı Yaratıcı Kent Ve Tasarım Kenti Sıfatı

2.3.1 Yaratıcı kent

Yaratıcı kentler kavramı, farklı bakış açılarının biçimlendirdiği farklı tariflere sahiptir. Florida (2002), yaratıcı kentin, ‘yaratıcı sınıflar’ olarak tarif ettiği kitleyi cezbetmesi gerektiğini, bunun için de yaratıcı kent olarak kurgulanacak yerin, 3T kuralına uygun olması gerektiğini söyler. Ona göre tolerans, yetenek, ve teknoloji (tolerance, talent, technology) bu kuralın üç önemli ayağını oluşturmaktadır.

Tasarımcıların, mühendislerin, mimarların, sanatçıların, genç yöneticilerin, akademik kuruluşların, reklamcıların, medya kuruluşlarının, moda endüstrisinin doğuracağı ekonomik hareketliliğe ve yaşantı biçimine dayanan, yaratıcı ekonomi unsurlarının, kente gelmesinin kenti zenginleştireceğini, kentleri geliştireceğini ve canlandıracağını savunmaktadır. Bu doğrultuda şablonlar uygulanarak kentlerin sloganlar ile dönüştürülebileceğini belirtmektedir. Florida’ya göre gelişmiş ülkelerde eski üretim biçimleri geçerliliklerini kaybetmiştir. Ekonomik büyümeyi sağlayan kuvvet artık fabrikalardaki işçiler ve üretim değil, dünyanın farklı yerlerinden verilecek örneklerle arttırılabileceği gibi Silikon Vadisi’nde mühendisler ve Williamsburg’da sanatçılardır (Url-16). Florida’nın görüşlerinin aksine, onun tarif ettiği yaratıcı sınıfın kentteki varlığının, kentlerin genelinde ve kişilerin zenginliğinde artışa sebep olmadığını, sanatçıların ve diğer yaratıcıların kentlere gelmeleri ile kentlerin zenginleşmediğini aksine bu grubun gelir elde edebilecekleri ekonomik düzenin olduğu kentleri tercih ettiğini söyleyen görüşler bulunmaktadır. Bu ekonomik düzenin olmadığı yerlerde sanatçıların ve diğer yaratıcıların tercihleri aile bağları veya o kentte doğmuş olmaktan dolayı sahip oldukları kişisel ağlarla ya da kentte iş hayatına dair profesyonel meslek ağlarına bağlıdır (Url-17). Swyngedouw (2011) Florida’nın tam aksine yaratıcı kentin, ‘yaratıcı sınıf’ın düşünceleri ile sınırlanmak yerine kavgacı bir kentsel mekan olarak yeniden çalışılması gerektiğini söylemekte ve onu karşı koyma ve çatışmanın yaratıcılığının görünür olduğu mekan olarak görmektedir. Landry (2006) yaratıcı kentlerin, kentin karar alıcı ve katılımcılarının mevcut potansiyelleri somut ürün, kullanım ve kentsel kalitelere dönüştürebilecekleri, potansiyelleri yeniden düşünebilecekleri açık pozisyonlar yaratabilen yerler olarak tanımlamaktadır. McCreery (2001) yaratıcı kentleri, mitler, anılar ve hayal gücünden beslenen, imkanlarının keşfedilmesinin mümkün olduğu, bedensel olarak yaşanan ve psikolojik algıyla tamamlanan kentsel mekan hissi yaratan yerler olarak tariflemektedir. Goldberger (1996)’e göre ise tüketimin, gündelik hayatın her alanına nüfus etmeye çalıştığı günümüzde, yaratıcı kentler kültürün tüketilmekten çok yaratıldığı yerlerdir. Bu kentler, karmaşık, zor, fiziksel olarak görünüşleri özgün ve nüfus içi çeşitliliğin fazla olduğu, yoğun, gücün hissedildiği, düzensizliğe dair kesin bir his yaratan, alternatif mekanlardır. Hall (2000), yaratıcı kentleri, kentlilerin sosyal ilişkilerini ve dış dünyaya dair değer ve görüşlerini şekillendiren çarpıcı dönüşümler yaratan yerler olarak görmektedir. Fazla tutucu ve durağan toplumların yaratıcı yerler var edemeyeceğini belirtmektedir.

Yaratıcı kentleri, ard bölgesinin en ücra köşelerinden kendine yeteneği çekebilen kozmopolit yerler olarak tanımlamaktadır.

Enlil ve Evren (2011) çizdikleri çerçeve ile birbirinden farklı bu yaklaşımları okumayı kolaylaştırmaktadır. Genel anlamda yaratıcı kent kavramının, yaratıcılığı kültür merkezli değerlendiren yaklaşımlar ile yaratıcılığı ekonomik merkezli değerlendiren yaklaşımlar olmak üzere iki farklı eksende ele alındığını belirtir. Yaratıcılığa dair kültür odaklı yaklaşımlar kentleri kimlikler, haklar, inançlar ve sosyal refah ile ilişkilendirip, ekonomik değerlendirme araçları ile ölçülemeyen işaretlere bağlamaktadır. Yaratıcılığa dair ekonomi odaklı yaklaşımlar ise kentleri ölçülebilir ekonomik göstergelere bağlayan, yukarıda bahsedilen yaratıcı ekonomiyi esas alan yaklaşımlardır.

Yaratıcı kent kavramına dair belirgin tarifler getirmek kentsel mekanın sosyo, politik ve ekonomik dinamikleri beraber düşünüldüğünde pek kolay değildir. Thackara (2006), yaratıcı kentin, buluşların hayatın her kesiminden sıradan insanlar tarafından, uzmanların ve tasarımcıların her zaman sezemedikleri şekillerde yapıldığı şehirler olduğunu söyleyerek “Yaratıcı kent, insanların günlük hayatlarında herhangi bir şeyi yapma şekline şaşırdığınız yerdir.” Demektedir. Benzer şekilde Landry(2000)’de yaratıcı kentin, herkese imkanlar vererek yaratıcılıklarını kullanabilecekleri durumlar yaratan yer olduğuna vurgu yapmaktadır. Yaratıcı kente dair kesin tarifler yapmak yerine, alt alta toplandığında geniş bir kapsamı işaret eden prensipler listesi ile yaratıcı kent kavramını tartışmayı uygun bulur. Landry (2004)’ye göre dünyanın bir paradigma kaymasından geçtiği 21’inci yüzyılda gelişmek isteyen küresel kentlerin sosyal, fiziksel ve politik ortamlarını şekillendirecek yaratıcılığa sahip olmaları gerekmektedir. Taze fikirler üretebilme kapasitesi anlamına gelen bu kabiliyet ancak sosyal, politik, kültürel, ekonomik ve teknolojik yaratıcılık içinden düşünmek ile mümkündür. Karar alıcı iktidar odakları bunu sağlamak için güç yaratmalı ve bu gücü esnek taktiklerden oluşan yönlendirici stratejik prensiplerin çizdiği bir çerçevede yaratıcılığı etkilemek için kullanmalıdır. Bu çerçeve kentin, yönetimsel kültürünü tamamen etkilemelidir. Landry (2004)’ye göre yaratıcı kentler odaklandıkları yaratıcı alanlarda detaylı bir şekilde tanımlanması gereken bir kaç karakteristik özelliğe sahip olmalıdır. Bunlar, kentsel hedefler ve heveslere dair net olmak, riskler almaya niyetli ve açık görüşlü olmak, stratejik olarak prensiplere bağlı ve taktiksel olarak esnek olmak, planlama yapmak için azimli olmak, yerel kültürel

kaynaklar ve yerel özgünlükleri keşfetmek ve onlarla çalışmak için istekli olmak, liderliğin yaygınlaşmasını güvenceye almak, yüksek suçlayıcı kültürden, düşük suçlayıcı kültüre geçmektir.

Landry (2000), yerel yönetimler bazındaki ataleti arttıran, projelerin enerji ve etkisini etkileyen alışkanlıkları kırmak ve zihinsel yaklaşımlarda dönüşüme yol açmak için, yaratıcı ekonomiler ile kalkınmayı hedef koymuş yerel yönetici ve diğer karar alıcıların kentlerine özgü “yaratıcı altyapılar” geliştirmesi gerektiğini söylemektedir. Sert, yumuşak ve zihinsel olmak üzere üç alt gruba ayırdığı yaratıcı altyapılarda, sert, binalara, yollara, kanalizasyon sistemi ve bunlara benzer teknik alt yapılara; yumuşak, beceri düzeyi yüksek esnek iş gücü, güçlü iletişim kanalları ve girişimcilik kültürüne; zihinsel ise problemlere ve fırsatlara yaklaşım biçimi ve kentin özgün ortamına karşılık gelmektedir. Landry’nin işaret ettiği yaratıcı altyapılardan zihinsel yaratıcı altyapılar kenti yaşayan ve kuran kentlilerin, kenti ve birbirlerini algılayışlarını temelden etkileyen başlıktır. Kent markalaşması projeleri arasında, belki de en çok bilinen ve en çok tekrarlanmış iş olan “I (kalp) NY” logosunun yaratıcısı Milton Glaser, Greenberg(2008)’in aktardığına göre, “ bildiğimiz bir şey var ise o da gerçekliğin inanç ile biçimlendirildiğidir. Her neye inanıyorsanız o, gerçek olarak algıladığınız şeye dönüşür. İnsanlar ‘burası muhteşem bir yer ve ben burada yaşamak istiyorum’ diye düşündükleri zaman, orası o yere dönüşür” diyerek fiziksel mekandaki dönüşümler kadar zihinsel yaratıcı altyapılar kapsamındaki dönüşümün kent hayatının kurulmasında ve kent kimliğinin yaratılmasında ne kadar önemli olduğunu doğrulamaktadır.

Yaratıcılık ve kent odaklı tüm tariflere bakıldığında, yaratıcı kent ve yaratıcı endüstrilerin, kentler için ekonomik ve politik hedefler haline geldiği ve bu hedefler içerisinden yöntemler tarif edildiği görülmektedir. Bu kavramlar, yaratıcı sınıfın başrolde olduğu ama farklı kesimden kentlileri de dahil eden, kent yaşamını canlandıracak bir yapım sürecinin parçası olarak görülmektedir (Url-18). Ancak kentte yerleşmiş olan yaratıcı üreticiler ile kentin kalkınması arasındaki bağ o kadar da doğrudan değildir. Markusen (2004)’in sanatsal açıdan en başarılı Amerikan kentlerine odaklanan araştırması, bu kentlerin ne en büyük kentler olduğunu ne de en hızlı büyüyen kentler olduğunu göstermiştir. Buna rağmen pek çok Avrupa kenti, yaratıcı endüstrileri, yaratıcı sınıfı ve yaratıcı ekonomiyi odağa alan uzun süreli kalkınma stratejilerine odaklanmıştır (Musterd ve diğ, 2007). Florida (2002) ‘nın

yaratıcı insanların yetenek, tolerans ve teknolojinin varlığını takip ettiklerini, açık ve kozmopolit yerlere taşındıklarını ve büyümenin bunu takip ettiğini söylemesine rağmen, bunu kanıtlayan somut göstergelerin olmamasının yanında, 2010 yılında yayınlanan kapsamlı bir araştırma, iş hayatına ya da kişisel hayata dair ağların varlığının bir yerin yaratıcı insanlar tarafından tercih edilmesinde daha belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır. Kişisel ve kurumsal, yerel karakterler arası ve onları ulusal ve uluslararası ölçekte etkileşime sokan informal ve profesyonel ağların varlığı, paylaşım kültürü ve ulaşım imkanları, üniversitelerin yerel, ulusal ve uluslararası ağlar ile bütünleşik olup olmadığı, öğrencileri ve yüksek yetenekli uluslararası göçmenleri kapsayan değişim programları, yukarıdan aşağı ve aşağıdan yukarı şekilde örgütlenmiş yaratıcı endüstri ağlarının desteklenmesi ile özel, kamusal ve üçüncü sektör ilişkilerinin arttırılması yaratıcı kişilerin yerleşecekleri kentleri tercih etmelerinde belirleyicidir. Bu nedenlerin yanında en baskın faktör yine de yaratıcı endüstrilere dair iş imkanlarının şehirde mevcut olup olmamasıdır (Musterd ve diğ, 2010).

Yaratıcı kent stratejilerinin, kenti markalaştırıp değerini arttırmaya çalışırken, kentin sosyo-ekonomik dinamiklerini de etkilediği gözden kaçırılmamalıdır. Kentte süregiden hayatın, kira ve satış bedelleri, satılan ürünler veya verilen hizmetler gibi basit etkenler bağlamında tüm kentte ya da kentin belirli bölgelerde artmaya başlaması, kentsel yaşamdaki ve toplumsal yapıdaki ekonomik temelli ayrışmanın da derinleşmesi demektir. Potansiyellerinden dolayı değerli görülüp üzerine stratejiler geliştirilen kentlerin bu süreçlerle, sahip oldukları değerleri yaratan insan kitlesini, yapılı çevreyi ya da yaşama biçimlerini kaybetme ihtimali de yükselmektedir. Yaratıcılık odaklı kentsel kalkınma süreçleri, süreci yönlendiren markalaşma stratejileri her ne kadar her kesimden kentliyi hedef alacak şekilde tarif edilse de, sonunda kurumsal markalaşma stratejilerinin kent markalaşma stratejilerine tercümesi ile oluşan ve daha önce bahsedilen handikaplar dolayısıyla, yerleşik nüfusu o bölgeden uzaklaşmaya zorlayan, kentsel mekanın kullanımsal dönüşümlere uğramasına sebep olan mutenalaşma süreçlerini yaratmaktadır. Hamburg kentinin “Yetenek Kenti” sözü ile sloganlaştırdığı yaratıcılık odaklı markalaşma süreci, Hafencity olarak adlandırılan liman bölgesinin konut, karma kullanım ve kültür yapıları ile yeniden işlevlendirilmesinin yarattığı dinamik ile kentin başka mahallelerine de yansıyan bir mutenalaşma süreci başlatmıştır. Kent hakkını savunan

inisiyatifler ile yaratıcı kent odaklı stratejileri hayata geçirmeye çalışan karar alıcılar arasında, işgal evlerinden oluşmuş sanat alanlarının korunması, kentin başka alanlarında da bu esnekliklerin yaratılması gibi tartışmalar ile yapıların ve mahallelerin tahliyeleri eş zamanlı olarak ilerlemektedir. Yayınladıkları manifestoda direnişçi inisiyatifler, kentteki politikalar ile kültür ve sanatın, yönetimin liderliğini yaptığı turbo-mutenalaştırmayı hızlandırmanın bir aracı olarak kullanıldığını ilan ederler (Url-19).

Kentlerde, yaratıcı kent ve yaratıcı sınıf kavramlarının yarattıkları somut olumsuzluklar dolayısıyla, bu kavramlara ve onları yöneten stratejilere karşı tepkiler gelişmiştir. “Yaratıcı Sınıf Mücadelesi” adlı inisiyatif, yaratıcı kentler stratejilerini, kentleri güvenli birer yaşam alanı olmaktan çok bir para kazanma aracı olarak konumlandırdıkları için eleştirmektedir. Seçkin bir grubun kentlerdeki varlığı kutsanırken, düşük ücretlerle çalışan görünmez, servis üretenlerin haklarının ve yaşam kalitelerinin göz ardı edildiğini söyleyen inisiyatif, yaratıcı kent stratejilerinin savunduğu “ne pahasına olursa olsun büyüme” hedefine karşı çıkmaktadır. Bu stratejilerin, genel anlamda kentlilerin potansiyelini sınırladığını, yaşam alanlarını tehtid ettiğini, toplumu ayrıştırdığını söylemekte ve ortak mücadele için destek istemektedir. Richard Florida’nın başında olduğu enstitünün Toronto’da açılmasından sonra kentte yaratıcı kent stratejileri kapsamında gerçekleştirilenleri küresel boyutta kentleri bekleyen tehlikeler olarak gösterirler. Yerel yönetimin ve özel bağışçıların, kültür fonlarını da kullanarak milyon dolarlar harcayıp yarattıkları ayrıcalıklı sanat kurumları, açıldıktan kısa süre sonra çalışanlarını işten çıkartmıştır. Kent merkezindeki sosyal konut alanlarında yaşayanlar yerlerinden edilmiş ve bu alanlar lüks konut projeleri için arazi haline dönüştürülmüştür. Başkanlar yaratıcı kent manifestolarını okuyarak milyonlarca dolar bütçe harcamış ve sonunda sadece kentteki çöp kutularını değiştirmişlerdir. Göçmenler ve fakirler kent merkezinden dışarıya çıkmaya zorlanmış, kent merkezi zenginlerin oyun alanı haline gelmiştir. Yaratıcı Kent İnovasyon Merkezi kurulurken yapılan reklam dolayısıyla üniversite harçları artmıştır. Göçmenler sahip oldukları işler yanında ekstra servis işlerinde çalışmak zorunda kalmışlardır. Otomobil firmalarında çalışan işçiler işlerini kaybederken, biyo-teknoloji firmalarına destek olmak için yerel yönetim vergi indirimlerine gitmiştir. Evsizler, polisler tarafından tutuklanarak, turistler için

yaratılmış sahil kesimi ve nehir çevresindeki rekreasyon alanlarından uzaklaştırılmıştır (Url-20).

Toronto’da karşı çıkılan koşulları yaratan yaratıcı kent stratejileri, kendisini bir tasarım kenti olarak konumlandıran Seul’de basit bir yönetimsel hedefleme ile kısmen daha az olumsuz bir ortam yaratabilmeyi başarmıştır. Ünlü tasarımcılara sipariş edilen, oldukça pahalı mega projeler ile tasarım kentini taçlandırmak isteyen yerel yönetim, bir sonraki dönem, değişen liderlik anlayışı ile bu kaynağı kentlinin yaşam kalitesini doğrudan arttıracak bir dizi projeye yönlendirmiştir. İnsanlar arasındaki iletişimi arttırmaya, kentle olan etkileşim şekillerini yeniden tarif ederek yaşam kalitelerini arttırmaya odaklanmış yaratıcı kent anlayışı, kent hayatının sosyo-kültürel kapsamına daha çok eğilecek şekilde dönüştürülmüştür (Kim, 2013).

Bölgesel olarak çarpıcı sonuçlar doğuracak ya da kent hayatını yaygın olarak etkileyecek olan büyük dönüşümlerin yaşandığı kentlerde, kentsel yeniden yapılanma tartışmaları yukarıdaki örneklerde görülen sebeplerden dolayı mutlaka kentin mevcut durumunun ve yaşanabilecek ihtimallerin sosyal boyutunu dikkate almalıdır (Musterd ve diğ, 2007).