• Sonuç bulunamadı

Yaúama Dünyasının Sistem Tarafından Sömürgeleútirilmesi

BÖLÜM 1: ELEùTøREL TEORø VE HABERMAS

2.3. Sistem ve Yaúama Dünyası

2.3.3. Yaúama Dünyasının Sistem Tarafından Sömürgeleútirilmesi

(ii)Sistemler belirli ölçüde kendi kendilerine iúler yapılar oldukları için bu sistem içinde devinen aktörler stratejilerini seçebilseler de eylemlerin nihai amaçları kendilerine ba÷lı de÷ildir. Bu nedenle ekonomik ve idari eylemlerin nihai sonuçları da aktörlere ba÷lı de÷ildir (Finlayson, 2007:91).

Yalnız sistemik düzeyde bir bütünleúme, iúaret etti÷i tüm bu tehlikelerle bir ölçüde bir çatıúma potansiyeli barındırır. Ancak daha da önemlisi sistemik bütünleúmenin yaúama dünyasını tamamen yok edecek derecede geniúlemesi toplumsal aktörlerin anlama arayıúını, uzlaúmaya varma anlamındaki dayanıúmalarını ve bilinçli, özgür etkinliklerini ortadan kaldırabilecek potansiyele sahiptir. ønsan do÷asını, toplumsallık ve öznelerarası etkileúim ba÷lamına yerleútiren Habermas açısından bu durum özgürleúim imkanını ortadan kaldıracaktır. Ayrıca yine öznelerarası anlaúma arayıúının, türün evriminde sahip oldu÷u asli nitelik dolayısıyla, sistemik bütünleúmenin bu úekli toplumsal dayanıúma ve bütünleúmeyi açıkça zarara u÷ratacaktır.

2.3.3.Yaúama Dünyasının Sistem Tarafından Sömürgeleútirilmesi

Habermas’a göre modernleúme ile araçsal aklın yapıları, iletiúimsel akıldan ayrıúmıútır. Baúka bir deyiúle sistem, yaúama dünyasından ayrıúmıútır. Bu anlamda nasıl ki iletiúimsel eylem, kendisinden türemiú olan stratejik eylem karúısında birincil konumda ise yaúama dünyası da kendisinden ayrıúmıú sistem karúısında önceliklidir. Demokrasinin temel úartı olarak eúit katılımlı, özgür kamusal tartıúımın içinde cereyan etti÷i yaúama dünyası Habermas’ta birinci derecede önem arz eder. O, bu çerçevede modernite ile piyasa ve devlet (sistem) tarafından etkinlik sahası daraltılan, iúgal edilen kamusal alanı ve sivil toplumunun (yaúama dünyası) içine düútü÷ü durumu analiz eder ve bundan kurtulmanın yollarını araútırır.

Modernite ile birbirinden ayrıúan rasyonellik sahaları eúitsiz biçimde geliúme göstermiútir. “Biliúsel-araçsal rasyonellik, ahlakî-pratik ve estetik-dıúavurumsal rasyonellik pahasına geliúmiú ve bu rasyonellik alanlarını iúgal etmiútir”. Habermas’ın ‘yaúama dünyasının sömürgeleútirilmesi’ ile iúaret etti÷i de devlet ve piyasanın bu tür bir geliúme sonucunda, yaúama dünyası yapılarına artan müdahalesidir(Kubilay, 2011:240). Finlayson, sömürgeleútirme sürecinin iki aúaması olarak; para ve gücü yönlendiren medyanın yaúama dünyasıyla iliúi÷ini kesmesinden ve ekonomik ve idari

ϳϬ 

sistemin aile, kültür çevrelerinden ve kamusal alandan kademeli olarak büyük medya kuruúları olarak ayrıúmasından söz eder (Finlayson, 2007:93).

Böyle bir durum yaúama dünyasının kendini yeniden üretmesine engel olmaktadır. Kendini yeniden üretecek donanımdan yoksun bırakılan bir yaúama dünyası ise açıkça toplumsal istikrarsızlık ve kriz anlamına gelir. Öznelerarası etkileúimin sahası olarak yaúama dünyasının kendini yeniden üretmesi toplumsal biraradalı÷ı tesis eden temel etmendir. Bunun yanında, Habermas’ın tasarımında özne de yine bu öznelerarası etkileúim a÷ının bir ürünü olarak sosyalizasyon sürecinin sonucunda kendini kimliklendirir. Bu çerçeveden bakıldı÷ında yeniden üretim kaynakları kurutulan bir yaúama dünyası, her üç düzeyde de (kültür, toplum, kiúilik) patolojiler do÷uracaktır.

Tablo 4

Yeniden Üretim Aksaklıklarında Kriz Görüngüleri (Patolojiler)

Yapısal Bileúenler Kültür Toplum Kiúi De÷erlendirme Boyutları Kültürel yeniden üretim

Anlam yitimi Meúruluk eksikli÷i Yönlenim ve

e÷itim krizi Bilginin rasyonelli÷i Toplumsal bütünleúme Kolektif kimli÷in tehlikeye düúmesi

Kuraldıúılık Yabancılaúma Üyelerin

beraberli÷i

Toplumsallaúma Gelene÷in

kopması

Güdülenim eksikli÷i

Psiko-patolojiler Kiúinin ayırt etme yetene÷i

Kaynak: Habermas, øletiúimsel Eylem Kuramı, s.576

Yeniden üretimi baúarılı bir úekilde gerçekleútiremeyen yaúama dünyasının her üç bileúeni de belirli türde krizlerin ortaya çıkmasına neden olur. Yaúama dünyasının her bir bileúenin di÷erleri ile de ba÷lantılı oluúu ortaya çıkan bir kriz görüngüsünün di÷er bileúenleri de kurutmasına neden olmaktadır. Bu durumda toptan zedelenen sosyal entegrasyondur. Böylece sosyal entegrasyonun zedelenmesi ya da geri döndürülemez

ϳϭ 

bir biçimde parçalanması söz konusu olabilir. Oysa Habermas açısından, karmaúık öznelerarası etkileúim a÷ının kuruması insanlı÷ın özgürleúim umudunun da ortadan kalkması anlamına gelir.

Sistemin yaúama dünyasını sömürgeleútirmesi ile kararlar piyasanın ya da uzmanların ellerine bırakılır. “Yaúama evreninin saydamlı÷ı yavaú yavaú karartılır, eylem ve kararların temelleri, kamu irdelemesinden ve olası demokratik denetimden kaçırılır” (Finlayson, 2007:93). Bunu açıkça gören Habermas ise bu nedenle øEK’nı gidiúata set çekebilecek bir politik ve legal yaklaúıma do÷ru geniúletir. Dilin evrensel bir insani öz olarak ortaya konmasından sonra Habermas, kapsamlı bir sosyal teori geliútirme çabasının bir ürünü olarak, söz konusu yaklaúımı etik sahaya uyarlar ve bir söylem eti÷i geliútirir. Söylem eti÷i, øEK’nın ayrılmaz bir parçasıdır. Di÷er taraftan, bu çalıúmanın esas konusu olan Habermas’ın insan hakları problemine yaklaúımı açısından da önem arz eder. Bu önem, etkin bir haklar sistemine dayanan ve insan hakları ile içsel, zorunlu ba÷lantıları oldu÷u kabul edilen prosedüralist hukuk ve müzakereci demokrasi yaklaúımları ile kurdu÷u ba÷lantıdan kaynaklanır. Bu iki yaklaúım, söylem eti÷inde formüle edilen söylem ilkesinin, hukuka ve demokrasiye uygulanması ile elde edilmiútir. Bu açıdan söylem eti÷i, øEK ile Habermas’ın hukuk ve demokrasi yaklaúımlarının arasındaki temel ba÷lantı noktasıdır.

ϳϮ 

BÖLÜM 3: TARTIùIMCI DEMOKRASø VE ULUS-ÜSTÜ HAKLAR

SøSTEMø

øEK, Habermas’ın türsel olarak ayırt edici edim olan etkileúime dair kavramsallaútırmalarını içermektedir. Söz konusu kuram, daha önce de iúaret edildi÷i gibi onun, modernlik kuramının merkezi parçasıdır. Habermas, insan toplumunun özgürleúim imkanını modernitenin vaat etti÷i; ancak henüz ulaúılamamıú bir hedef olan iletiúimsel rasyonalitede görmektedir. ùüphesiz ki öznelerarası etkileúim a÷larının, yalnızca eúitlikçi simetri ve karúılıklı ahlaki saygıyla sınırlandı÷ı böyle bir hedef belli bir siyasal tasarım içermelidir. Söz konusu siyasal tasarım –müzakereci ya da tartıúımcı demokrasi modeli- yerleúik ve meúru bir hukuk düzenini de beraberinde getirmektedir. Habermas’ın politik ve legal yaklaúımları da onun modernite okumasıyla yakından ba÷lantılıdır.

Moderniteye tamamlanmamıú bir proje olarak bakan Habermas açısından, söz konusu projenin hedefi iletiúimsel rasyonalitedir. Öznelerarası etkileúimi insanın özsel niteli÷i olarak kabul eden iletiúimsel eylem ve iletiúimsel rasyonalite fikirleri ise açıkça demokrasi idealine iúaret eder. Buradan yola çıkarak Habermas’ın esas meselesinin entegrasyon ve dayanıúma kültürünün geliúmesi açısından demokrasi idealinin nasıl realize edilebilece÷i oldu÷u iddia edilebilir. ønsan toplumunun özgürleúim imkanı olarak görülen bu ideal, insan haklarına dayalı bir anayasacılıkla yani haklar temelinde biçimlendirilmiú bir hukuk ile olanaklıdır.

Habermas’ın hukuk ve siyaset alanındaki düúünceleri, iletiúimsel eylemin bir parçası olan söylem kuramının bu sahalara uyarlanmasından temellenir. Esas úeklini Habermas’ın etik yaklaúımında alan söylem kuramı, geçerlilik iddialarının, dıúsallaútırılıp müzakere edilebilece÷i ideal konuúma durumunun mantı÷ını ortaya koymaktadır. Temel ilkeleri ‘evrenselleútirme’ ve ‘söylem’ olan söylem eti÷i, bu anlamda øEK ile demokratik hukuk yapma süreci arasındaki ba÷lantı noktasını teúkil eder.

ϳϯ