• Sonuç bulunamadı

Dünya Yurttaúlı÷ının Yeniden Formüle Edilmesi

BÖLÜM 1: ELEùTøREL TEORø VE HABERMAS

3.2. Tartıúımcı Demokrasi Modeli

3.2.2. Anayasal Cumhuriyetçilik ve Çokkültürlülük

3.2.2.3. Dünya Yurttaúlı÷ının Yeniden Formüle Edilmesi

yaygınlaúması, organize suç, uluslararası terör gibi ulusların sınırlarını aúan meydan okumalarla yeterli düzeyde baú edemez. Ayrıca bugün bu tehditler, devletlerin kendi iç demokratik düzenleriyle, kendi sınırları içinde bu meydan okumalarla baú etme kapasitelerini de tahrip etmiútir (Mikalsen, 2013:306-307).

3.2.2.3.Dünya Yurttaúlı÷ının Yeniden Formüle Edilmesi

Bugün küresel çapta etkinli÷ini hissettiren problemler bir taraftan ulus-devletin varlık koúullarını sarsmakta; di÷er taraftan bu siyasal örgütlenme biçimi bu problemler karúısında çaresiz kalmaktadır. Toplumların kendi içlerinde gitgide karmaúıklaúıp farklılaúması bir yana, dünya genelinde sınırlar geçirgenleúmiú ve yo÷un göç dalgalarıyla farklı kültürlere, farklı dünya görüúlerine sahip topluluklar birarada yaúamak zorunda kalmaya baúlamıúlardır. Bütün bu farklılık ve küresel problemler bir yana; ekonomik sistemin ulus-devletin sınırlarını aúıp ulus-üstü bir yapıya ulaúması da ça÷ımızı karakterize eden özellikler arasında yer almaktadır. Bu noktada Habermas, daha önce de vurgulandı÷ı üzere; uluslararası iliúkilerin bir tadilini ve haklar temelinde bir ulus-üstü siyasal yapı biçimlendirme gereklili÷ini ortaya atmaktadır.

Söz konusu gereklilik bir anlamda, Kantçı proje olarak da anılan, dünya barıúı için kozmopolit bir düzene iúaret eder. Devletler hukukunun anayasalaútırılması ve bir anlamda bir dünya iç politikası biçimlendirilmesi gerekmektedir. Habermas’ta bu düzen bir dünya cumhuriyetine karúılık gelmez. Onun önerisi bunun yerine, “devletlerin bir hukuku olarak uluslararası hukukun, bireylerin bir hukuku olarak dünya vatandaúlı÷ı hukukuna dönüúmesi”dir (Habermas, 2009: 299).

Kant’ın idesi ıúı÷ında, bugünkü yapılardan yola çıkarak, merkezi olmayan dünya toplumunun siyasi anayasası, haklı nedenlerle bütünüyle bir devletin özelliklerine sahip olmayan çok kademeli bir sistem olarak düúünülebilir. Bu görüúe göre, yeni konumuna uygun biçimde düzeltilmiú bir dünya kuruluúu, bir dünya cumhuriyeti devletine dönüúmesine gerek kalmadan, uluslar-üstü düzeyde barıúın sa÷lanmasıyla ve insan hakları politikasıyla ilgili yaúamsal ama özgünleútirilmiú görevlerini etkili bir biçimde ve ayrım yapmadan gerçekleútirebilir. Böylece orta derece uluslar-üstü bir küresel güce sahip olan aktörler, sadece koordine etmekle kalmayıp bir taraftan da úekillendirme görevini üstlenen bir dünya iç-politikasının zorlu sorunlarını, özellikle de dünya ekonomisiyle ve ekolojiyle ilgili sorunları daimi konferanslar ve müzakerelerle çözebilirler (Habermas, 2007a:127-128).

ϵϵ 

Ulus-devletin yapısal problemleri daha önce ortaya konmuútu. Bugün içine düútü÷ümüz kriz ortamının müsebbibi olarak görülen ulus devlet nosyonu, uluslararası iliúkileri de ‘güçlünün’ hüküm sürdü÷ü hukuk dıúı bir saha konumuna sürüklemiútir. Bugün yaptırım gücünden yoksun ve emperyalist çıkarların güdümüne rahatlıkla girebilen bir devletler hukuku (uluslararası hukuk) mevcuttur. Habermas’ın bu yapıyı ulus-üstü bir düzeye taúıyacak olan bir tadilat önermesinin temel gerekçesi de budur.

Klasik uluslararası hukuk “birbirlerini karúılıklı olarak uluslararası hukuk özneleri olarak kabul eden” eúit egemen devletler arasındaki iliúkileri düzenleme iddiasındadır. Bu úekliyle “egemen eúitli÷in bedeli” ise uluslararası hukukun tarafsızca uygulanmasını garanti edecek bir üst kurumun iúe karıúmasının imkansız olması nedeniyle savaúın hala bir sorun çözme aracı olarak görülmesidir. Bu anlamda klasik uluslararası hukuk “egemen güçlerin birbiriyle iliúkisini biçimlendirir, ancak bu iliúkileri dizginlemez” (Habermas, 2007a:112-113). Bu iliúkileri dizginlemenin yegane yolu devletler hukukunu anayasalaútırmaktır. Eúit egemen devletlerin hakim oldu÷u uluslararası sistemde barıú, güçlü müttefiklerin iyi niyetine dayanır. Bu durum uluslararası iliúkilere oldukça kırılgan bir zemin sunar. Bu kırılgan zeminin sa÷lamlaútırılması için uluslararası toplum siyasetine uygun dayanak noktası insan hakları tarafından sa÷lanır. Habermas bu tespiti teorik düzeyin ötesinde, ka÷ıt üzerinde de olsa her devletin Evrensel ønsan Hakları Beyannamesini kabul etmiú olmasından yola çıkarak yapar (Habermas, 1998:92).

Ancak ulus-üstü bir siyasetin her zaman demokratik katılım noktasında bir boúluk do÷urma riski vardır. Bugün Avrupa Birli÷i (AB) örne÷inde oldu÷u gibi uluslar-üstü siyaset sahasında hukuk etkin olmakta; ancak etkin katılım mekanizmaları geliútirmenin, müzakere süreçlerini ulus-üstü düzeyde biçimlendirilmenin zorlu÷u dolayısıyla bir meúruiyet boúlu÷u do÷maktadır. Habermas bu amaç etrafında çok düzeyli bir ulus-üstü sistem tasarlar. Bu çok düzeyli sistemin çatısı Birleúmiú Milletler (BM)’dir. Dünya barıúının sa÷lanması ve ulus-üstü düzeyde hakların kurumsallaútırılması için yapılması gereken ilk úey BM’nin yapısal olarak tadil edilmesi yoluyla gerçek ve etkin bir güvenlik sistemine dönüútürülmesidir.

Habermas öncelikle, uluslar-üstü bir düzeyde barıúı ve insan haklarını korumadan sorumlu idari bir otorite olarak reforme edilmiú ve böylelikle güçlendirilmiú bir BM

ϭϬϬ 

tasarlar. Bu noktada yapılması gereken ilkin BM’nin çekirde÷i olan Güvenlik Konseyi’nin yeniden organize edilmesidir. Bu çerçevede BM’nin temsil gücünün artırılıp daha etkin bir örgüt olması için daimi üyelerin veto hakkının sınırlandırılması gerekir. BM’nin ihtiyaç duydu÷u ikinci yapısal de÷iúiklik Genel Kurul’un, biri devletleri ve di÷eri de dünya yurttaúlarını temsil edecek olan iki meclise bölünmesidir. Bir anlamda bir “dünya parlamentosu”nu ifade eden bu meclisin yasama iúlevininse BM sözleúmesinin yorumlanması ve detaylandırılması ile sınırlandırılması gerekti÷ini savunur. Habermas ayrıca, yalnız devletlerin de÷il; bireylerin de yasal statülerinin tanınaca÷ı uluslararası kalıcı mahkemeler kurulması gereklili÷ine iúaret eder. Devletler arasındaki ve bir devletle özel aktörler arasındaki çatıúmaları çözümlemenin yanında bu tür mahkemelerin iúlevi, bir devletin hizmeti altında bireylerin iúledi÷i suçları da soruúturmaktır (Mikalsen, 2013:308).

BM’nin ulus-üstü iliúkiler açısından etkin bir güvenlik alanına dönüútürülmesi devletlerin bertaraf edildi÷i anlamına gelmez. Burada yeni olan dünya yurttaúlarını temsil eden ikinci bir meclisin varlı÷ıdır. Söz konusu meclisin temel niteli÷i temsilcilerinin hükümetler tarafından de÷il bizzat halklar tarafından seçilecek olmasıdır. Bu durum demokratik meúruiyet boúlu÷unu belirli ölçüde gidermeye hizmet edecektir. Di÷er taraftan tüm dünya devletlerinin teker teker katılımı pek de pratik de÷ildir. Bu çerçevede Habermas etkin ve gerçek bir demokratik müzakerenin ulus-üstü düzeyde gerçekleútirilebilmesinin yolunu AB gibi icraat gücü yüksek bölgesel rejimlerde bulur.

Habermas’ın önerisini hem Kantçı anlamda bir devletler federasyonundan hem de dünya cumhuriyeti düúüncesinden ayıran; ulus-üstü ve ulusal düzeyler arasında bir kurumsal ara-düzey önermesidir. Bu düzeyde ABD, Çin, Hindistan, Rusya gibi küresel oyuncular ve AB modeli gibi politik olarak bütünleúmiú bölgesel rejimler merkezi aktörler olarak tasavvur edilir. Uluslararası ve ulus-üstü bir düzeyde müzakere sisteminin içinde iúlev görürken bu aktörlerin, sınır ötesi önemli sorunların –özellikle de ekonomi, ekoloji ve enerji gibi sorunlar- çözümünde uzlaúı sa÷layıcı olmaları beklenmektedir. Bu bölgesel rejimler, geleneksel devlet topluluklarının ötesindeki demokratik idare için ana mekandır, demokratik süreçlerin küreselleúmiú ekonomik güçler karúısında otonomilerinin bir kısmını yeniden kazanabilecekleri politik arenalardır. Bu tür aktörlerin varlı÷ı, uluslararası (ulus-üstü) müzakereyi; müzakerecileri

ϭϬϭ 

baú edilebilir bir sayıya düúürme amacına hizmet etmekle kolaylaútırır. Böylelikle daha etkin bir müzakere gücü sayesinde bu tarafları görece eúit hale getirmeye de hizmet ederler (Mikalsen, 2013:308-309).

Bu iki düzeyle, esas olarak, demokratik müzakere süreçlerinin ulus-üstü düzeyde kurumsallaútırılması ve uygulama kolaylı÷ı amaçlanmaktadır. Bu biçimde tasarlanan bir ulus-üstü dünya yurttaúlı÷ı siyasetinin ne ölçüde uygulanabilir oldu÷u elbette tartıúmalıdır. Ancak böyle bir sistemle teorik olarak da olsa meúruiyet boúlu÷u ortadan kaldırılmakta ve sivil toplumun belirli ölçüde ulus-üstü siyasete katılımı kurumsallaútırılmaktadır. Di÷er taraftan çok düzeyli bir dünya siyaseti iktidarın tek elde toplanmasını ya da uygulamaların ve kanaatlerin güce dayanmasını kıracak niteliktedir.

Habermas’ta siyasal ve legal kuramın bütünlü÷üne iúaret edilmiúti. Onun, bu çerçevede, dünya yurttaúlı÷ının anayasalaútırılmasına evrilen müzakereci demokrasi modeli hukukla yakından ba÷lantılıdır. Söylem ilkesinin bu iki sahaya uyarlanması ile ortaya çıkan tablo úöyledir; demokraside meúruiyet ancak hukuken kurumsallaútırılmıú müzakere süreçleri ile olanaklıdır ve hukuk da –yasa yapma anlamında- ancak demokratik müzakere dolayımıyla gerçekleútirilebilir. Söz konusu çift taraflı iliúkide insan hakları merkezi bir roldedir. Bu çerçevede haklar, hem demokratik anayasa tarafından içerilir hem de demokratik anayasa yapma sürecini olanaklı kılar.

ϭϬϮ 

BÖLÜM 4: øLETøùøMSEL EYLEM, HUKUK VE øNSAN HAKLARI

Habermas’ın demokrasi modeli ile hukuk paradigması birbirlerini gerektirmekte ve birbirlerini meúrulaútırmaktadırlar. Demokrasi ile hukuk arasındaki içsel iliúki, müzakereci bir demokrasi modelinin ancak hukukun üstünlü÷ü ilkesinin kabulü ile olanaklı olabilece÷i gerçe÷iyle ortaya çıkar. Tartıúımcı bir demokrasi modelinde hukuk, toplumu idare eden gücün bir kaynaktan di÷erine aktarımını ve sirkülasyonunu sa÷layan temel unsurdur. Yine bu perspektiften, hukukun temeli olan insan hakları ise bu gücün kullanımının tüm topluma eúit biçimde da÷ılımının garantisidir (Bohman, 1994:915-916).

Söylem eti÷inde ve siyasal yaklaúımda (müzakereci demokrasi), etkilenmesi olası herkesin, rasyonel müzakerenin katılımcıları olarak kabul edebilecekleri normların geçerli oldu÷unu ifade eden (S), hukuka da uyarlanır. Bu ilke hukuka uyarlandı÷ında, eylem normlarının geçerlili÷ini yargılamak için gereken iletiúimsel özgürlü÷ün (bireysel ve politik haklar olarak) hukuk tarafından içerilmesi gerekti÷i yargısına varılır. Öznelerarası ve otonom bir kamusal tartıúma hem meúru yasalar yapmanın hem de yasal normların geçerliliklerini sınamanın zorunlu koúuludur. Açıktır ki böyle bir tartıúım ortamı da ancak iúler bir haklar sistemi sayesinde varlık bulabilir. Halk egemenli÷ini hayata geçirmek (yasanın tek meúru yazarı olarak yurttaúlık anlamında) öznelerarası müzakerede bireysel hakları elde etmekle olanaklıdır ki bu haklar aynı zamanda hukuk kiúileri olarak yurttaúların sınırlanmasını da getirir. Habermas bu ba÷lamda halk egemenli÷i ile bireysel hakların (insan hakları) birlikte varoluúuna iúaret eder (Lundestad ve Mikalsen, 2011:44).