• Sonuç bulunamadı

Yıllık Özetlemeler - Tomris Uyar

2. GÜNLÜKLERİN İNCELENMESİ

2.2. Konularına Göre Günlüklerin İncelenmesi

2.2.2. Edebî ve Sanatsal Konular

2.2.2.5. Yıllık Özetlemeler - Tomris Uyar

Tomris Uyar, günlüklerinde en çok edebî meselelere yer vermiştir. Yazar, 1975’ten 1999’a kadar kendinin, diğer edebiyatçıların, yayıncılığın durumu hakkında önemli bilgiler vermiştir.

İyi bir okur olan Uyar, günlüklerinde Türk ve dünya edebiyatından pek çok ismin eserleri hakkında değerlendirmelerde bulunmuştur. Okuma amacı duruma göre değişiklik göstermiştir. Dinlenmek için polis romanları ve korku hikâyeleri okuyan Uyar, bu türler için şu değerlendirmelerde bulunmuştur:

“Polis romanları ile korku hikâyeleri, olağan yaşamanın, günlük akışın dışında varsayıldıkları için çekici geliyorlar okurlara; ‘şiddet olayları’yla dolu olsalar bile dinlendiriyorlar, çünkü olağan’ın dışında geçebilme ayrıcalıkları, ‘hak’ları var.

Polis romanlarına değil de korku hikâyelerine tutkunum. Çağdaş yazında çok önemli bir yer tuttuklarına inanıyorum.” (Uyar, 2018a: 48).

Yazar, “gündökümleri”nde pek çok edebiyatçının sanatı hakkında değerlendirmelerde bulunmuştur. Bunlardan biri Cengiz Aytmatov’dur:

“Candan bir yazar Aytmatov; incelikleri gözeten, namuslu bir yazar kuşkusuz. Kişi olarak da çocuksu, dürüst bir görünüşü var. Belki yerel dilinde, kültüründe çok

önemli bir çıkış yapmıştır, orasını bilemem, yalnız Türk okuruna değişik şeyler söyleyen bir yazar değil; bizim toplumcu yazarlarımızın oldukça gerisinde kalıyor bence. Sözgelimi, tragedya konularını ele alsa bile trajik olmuyor anlatımı; sevecen oluyor, o kadar.” (Uyar, 2018a: 68).

Uyar’ın, günlüklerinde eleştirdiği isimlerden biri de eserlerindeki tutumu sebebiyle Selim İleri’dir. Onun Ölüm İlişkileri kitabı için şunları söylemiştir:

“Düşünün: en az üç yıl süreyle haftada en az iki kere gittiği, sunulan yemeklerle içki tükettiği, dahası dost yüzü gördüğü evlerdeki kişileri, yazar, hiç çekinmeden karalıyor, okura ‘ihbar’ ediyordu. Bunu da ahlak ve eleştiri adına yapıyordu!” (Uyar, 2018a: 251).

Tomris Uyar, Selim İleri’nin diğer kitapları için de şunları yazmıştır:

“Yazar, Her Gece Bodrum’un 50. sayfadan sonra başladığını kendisi yazmıştır önce. Hangi Yazarlardan ‘hırsızlamalar’ yaptığını önce kendisi sayıp dökmüştür. ‘Abartmaya’ olan düşkünlüğünün bir sakınca olabileceğine önce kendisi parmak basmıştır Türk Dili dergisi Öykü Özel Sayısı’nda.

(…) Doğrudur, romanları 50. sayfada başlar. O sayfaya kadar bir abuklama söz konusudur, sonra asıl roman, yazarın ‘sabuklama’ adını taktığı asıl roman (sayıklamalar) gelir. Kişiler birdenbire akıllarına estiği gibi romana girip çıkmaya başlarlar. Edebiyat gerçekliği açısından yeniden yaratılmadıkları için yarı saydamdırlar, telefon rehberindeki kişiliksiz aboneleri andırırlar ilk bakışta. Ama yazar onların aslında kimler olduğunun ipucunu okura önceden iletmiştir (…) Bir gün sokakta rastladığınızda size, ‘Ayol o sen olabilir misin hiç?’ diyebileceği ayrıntılar da katmıştır sözde gerçek kişiliğinize (Anlaşılan, ‘yeni bir ahlak’ kolay bulunamıyor.) (Uyar, 2018a: 253).

Tomris Uyar’ın Selim İleri hakkındaki eleştirileri daha çok onun gerçek kimliğine ve yazarın insan ilişkilerine dayanmaktadır.

Behçet Necatigil’in önemli çalışmalarından Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nün onuncu baskısının yayına hazırlanmasına yardım eden Doğan Hızlan ve Ali Tanyeri, Uyar tarafından eserin çizgisini dedikoduya doğru kaydırdıkları gerekçesiyle eleştirilen isimlerdir. Uyar, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nün son baskısında önceki evliliklerinin kitaba alınmasını gereksiz bulmuştur. Buna karşın eşleri edebiyatçı olmayan kadın yazarların eşlerinin adına yer verilmediği gibi erkek yazarların da evlilikleri hakkında bir bilgi verilmemesini kadına saygısızlık addetmiştir (Uyar, 2018b: 62-63).

Uyar, günlüklerinde zaman zaman yılın değerlendirmesini yapar. 24 Ekim 1975 tarihli günlüğünde, Dünya Kadınlar Günü’nün Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildiği yılın edebî durumunu şu şekilde özetlemiştir:

“Edebiyat kesiminde ‘Kim daha Marksist?’ yarışı kıyıcı bir hızla sürdü. Yıl boyunca yetkin edebiyat örnekleri değil, makale sayılabilecek romanlar, inceleme-şiirler, eleştiri-hikâyeler okuduk genellikle. Belli başlı kadın sorunu şöyle konuldu: aydın kadın, devrimci erkeksiz olamaz. Mutlaka birine yamanmalıdır.” (Uyar, 2018a: 83).

Yazar, günlüklerinde edebiyatçıların yaşadığı zorlukları da kaleme almıştır. Toplumdaki sanatçı algısının sanatçıyı zor durumda bıraktığını ifade etmiştir:

“(…) Sanatçı, hakkını aramak, ücret istemek gibi basit işlerle uğraşmaz, profesyonel olmaktan elinden geldiğince kaçınır. Sanatçı fotoğraflarına bir göz atın; günlük yaşamda işe giderken, hatta evde otururken takım elbise giydiğini, boyunbağı bağladığını, köstekli saat takıp ceymis bond çanta taşıdığını yüzünden şıp diye çıkarabileceğiniz biri, bakmışsınız XIX. yüzyıl boheminin sigara dumanlarına dalmış gitmiş fotoğrafta. Aygaz tüpünü yenilediğini, elektrik borcunu yatırdığını, eve ekmek ve kıyma götürdüğünü inadına unutturmak istercesine koca koca ansiklopedilerin, kapitone fonların önünde bize poz veriyor.

(…) [Bu durumda sanatçı] saygınlığını pekiştiren bir çevreye girmek zorundadır. O çevrede de sürü töresine uyarak susmak zorundadır, dışarıda olup bitenlere göz yumacak, kimseyi kırmayacak, yine de hakkı yenmiş bir martir, kadri asla bilinmemiş bir deha kisvesine bürünmenin yollarını arayacaktır. Gerçekten güç.” (Uyar, 2018a: 316).

Tomris Uyar, hakkını arayan bir yazardır. Yukarıda sözü edilen sanatçı gibi olmayı kabullenmemiştir. 1980’lerin başında Doğan Hızlan Bu Hafta adında bir dergi çıkarmaya karar verdiğinde Tomris Uyar da Selim İleri, Ferit Edgü, Cemal Süreya gibi isimlerle bu çalışmanın içinde yer almıştır. Ancak aylık ücret ve telif için verilen sözler tutulmamıştır. Bunun üzerine Uyar, Doğan Hızlan’a ve Hürriyet’e dava açmıştır. Uyar’ın çevresinden kimileri yazarın hakkını aradığı bu davayı gereksiz bulmuştur, kimileri de yazarı kişisel reklam yapmakla suçlamıştır (Uyar, 2018a: 373).

Yazar, 1980’lerde yayıncılığın durumu hakkında değerlendirmelerde bulunur. Büyük sermaye kuruluşları piyasaya el atınca yazarlarda profesyonelleşme beklentisi oluşmuştur. Ancak bu beklentiler karşılık bulamaz. Sermaye, piyasada “rengârenk

dergiler” türemesine, telif ücreti alabilmek için “soru sormadan düşünce üretememe marazı”na, “çırpıştırma kitapların hazırlanması”na sebep olur (Uyar, 2018a: 317).

1980’li yıllarda piyasaya hâkim olan magazin dergileri, edebî eserleri yayımlamak için yazarlarına edebiyat dergilerinden aldıkları telifin kat be kat fazlasını teklif etmişlerdir. Uyar ise bu hususta direneceğini ifade etmiştir (Uyar, 2018b: 54-55).

Yazar, 1985’te yayınların nitelikten yoksunluğunu şu şekilde ifade etmiştir:

“ Yayın dünyamızı ur gibi saran, yayımlanma nedeni asla anlaşılmayan saldırgan ve sığ yaşam öykücükleri, cıvık romanlar, yerli televizyon dizilerine egemen olan, zamanla yazıları da egemenliğine alan savruk dil, güvendiğimiz dağlara bile iyice kar yağdığının önemli belirtileri. Çünkü bir Dostoyevski -hatta Saroyan- kumar borçlarını ödemek pahasına zorunlu olarak yaşadıkları yapay verimlilik dönemlerinde bile böylesi bir düzeysizlik göstermemişler.” (Uyar, 2018b: 45).

11 Mayıs 1984’te kaleme aldığı günlüğünde edebî eleştiri sorunlarına değinen yazarın önemli tespitleri vardır. Edebî eserlerin eleştirisine arkadaşlık ilişkilerinin, mahalle baskısının, sanatçı dayanışmasının kaçınması zor etkileri olduğunu vurgulamıştır (Uyar, 2018a: 385-386).

Uyar, ilkeleri olan bir yazardır. Çalışmalarının takdir edilmesinden her yazar gibi hoşnut olsa da bu uğurda ilkelerinden taviz vermez. 1986’da Haldun Taner Öykü Ödülü’ne katılmadığı hâlde seçici kurulun ödülü Murathan Mungan ve Nedim Gürsel ile birlikte kendisine paylaştırmasını kabul etmemiştir. Gerekçe olarak “koşamayan

bir atletin dereceye giremeyeceği”ni göstermiştir. Ayrıca üçte bir oyla böyle bir ödülü

paylaşmayı uygun bulmamıştır (Uyar, 2018b: 116-117).

Yazar, ilkeleri doğrultusunda bir eserler vasiyeti de bırakmıştır:

“ - Kitaplarımdan, çevirilerimden ya da gündökümlerimden dergi ve kitap malzemesi sağlanmasına karşıyım.

- Yabancı bir dile çevrilecek herhangi bir ürünümün oğlumun denetiminden geçmesini istiyorum.

- Yazdığım hiçbir şeyin herhangi bir yerli filmde yer almasını istemiyorum. Yönetmeni benimle yüz yüze konuşmamışsa.

- Bu vasiyet duygusal sayılabilir. Ama yalnızca oğluma değil beni benimseyen bütün okurlara yazılmıştır.

- Bana yazılmış ya da benim yazdığım mektupları yayımlamaya kalkışacaklarsa, şimdiden eseflerimi yağdırıyorum!” (Uyar, 2018b: 248).

Edebiyatta kendine özgü bir bütünlük olduğunu kaydeden Uyar’a göre “gençlik edebiyatı”, “çocuk edebiyatı” gibi alt türler oluşturmak hatadır. Bu tür ayrımların hitap ettiği kesim adına karar verdiğini ve hitabının basitleştiğini vurgulamıştır. Ayrıca gençler tarafından çokça okunan başyapıtların özellikle gençler için yazılmadığına dikkat çekmiştir (Uyar, 2018b: 145-147).

Yazar, günlüklerinde Türk edebiyatının bazı isimleri hakkında övgü dolu sözler kaleme almıştır. Bunlardan biri Oktay Rifat’tır. Uyar, Rifat’ı “hınzırlıkla lirizmi

-denebilirse- çaktırmadan bağdaştıran, Türkçenin, Türk şiirinin serüveninin her aşamasına koyduğu kilometre taşlarıyla kendince yol haritası çizebilen bir edebiyatçı”

olarak nitelemiştir (Uyar, 2018b: 174).

Tomris Uyar, günlüklerinde Turgut Uyar’ın şiirini ve şiir anlayışı hakkındaki düşüncelerini anlatmıştır:

“ Turgut Uyar’ın şiirini kendisinden çok önce tanımıştım. ‘Bir solukta okunan’ kapsamına giren bol bezekli, gönül çelici bir şiir değildi onunki; hatta bu tür şiir anlayışıyla inatlaşıyordu. Şairaneliğe karşı çıkan, şiire sıradan insanı, gündelik sözcükleri yerleştiren Garip akımını destekliyordu başlarda, ama çağdaş bireyin

tragedyasının şiirsellikten uzak bir dille aktarılamayacağını seziyordu. Şiir üstüne yazdığı yazılarda, alışıldık şairanelik ile yeni şiirsellik kavramları arasındaki ayrım üstüne çok sık düşündüğünü görüyoruz. Turgut Uyar, şiirin bir esin perisinin ansızın uğraması sonucu içten geçenleri dışa vurmak, çarpıcı imgelerin rüzgarıyla rastgele savrulmak demek olmadığını, tam tersine titiz bir matematik, sağlam bir mimari, bir istifleme becerisi gerektirdiğini biliyordu.” (Uyar, 2018b: 348-349).

Uyar, Tevfik Fikret’in Sis şiirini, toplumun ve dolayısıyla Fikret’in değer yargılarını eleştirir:

“(…) Şairin oldukça maço bir ağızla kaleme aldığı, İstanbul’u ‘bin kocadan arta kalan bir bakire’ diye tanımladığı ‘Sis’ adlı ünlü şiiri, bugün yalnızca metropollerin dişil özelliklerine değinmesiyle dikkati çekebilir ancak. Onun her güzel, albenili kadını (hatta kenti) fahişe saymasını, bir ölçüde yetiştiği toplumun değer yargılarına bağlayabiliriz, ne de olsa o toplumda erkeklerin değil bir bilezik, bir zincir, bir küpe takmaları, kolonya sürmeleri bile kadınsı bir eğilimin belirtisiydi (Uyar, 2018b: 456-457).

Yazarın fikir ayrılıkları yaşadığı, bununla birlikte sanatına saygı duyduğu edebiyatçı dostlarından biri de Bekir Yıldız’dır. Yıldız’ın Almanya’da geçen öykülerinde mesajın “bağırganlık” taşıdığını ifade eden yazar, onun asıl başarısını Güneydoğu insanının hayatını anlattığı töre öykülerinde bulmuştur (Uyar, 2018b: 526-527).

Uyar, 1999’da bir boşluğun içine düşmüş gibidir. Çabalarına hiçbir karşılık bulamayacağı düşüncesine kapılır. Yazar, bu durumu “Sanki bu toplumda ne kadar

yazarsam yazayım, yürüyüşe katılırsam katılayım, bildiri imzalarsam imzalayayım, sürüp giden kolaycılık, avantacılık, hoyratlık kargaşasına karşı hiçbir şey yapamazmışım gibi bir duygu.” olarak tanımlamıştır. Gelinen noktada okurun nitelik

olarak çöküş yaşadığını belirten yazar, edebiyat dergilerini de eleştirmiştir:

“ Yayın organlarına bakarsak. Kitap-lık dergisi, bir İngiliz sömürgesinde, sömürgecilerin halkı çağdaş dünyadan haberli kılmak için yayımladıkları bir el kitabını andırıyor. Varlık dergisiyse tam tersi: ülkemizin belli başlı sanatçıları, edebiyatçıları yer alıyor bu dergide ama her nedense dergi hâlâ, bir kasaba berberinde unutulmuş dergileri anımsatıyor yerliliğiyle.” (Uyar, 2018b: 549-550).

Tomris Uyar, Türk edebiyatında kendi yolunu çizmiş, belli ilkeler edinmiş bir yazardır. “Gündökümleri”nde bu ilkelerden taviz vermediği görülür. Gerektiğinde hakkını aramaktan çekinmez. Sanatçının, sanatçı kimliğinin hayatın gerçeklerinden uzakta konumlandırılmasına karşı çıkar. Uyar’ın günlüklerinde edebiyat ve toplum ilişkisine sık sık değinilmiştir. Yazarın zaman zaman yılın özetini yaptığı görülmektedir. Bu özetlemeler belli dönemlerin toplum, sanat ve yayın olaylarını ortaya koyması bakımından önemlidir. Uzun yıllar yazılarıyla ve edebî eserleriyle

toplumda bir farkındalık yaratmak isteyen yazar, hayatının son döneminde umutsuzluğa kapılmıştır. Bu karamsarlık içinde hastalıklarının ve 1999 depreminin de etkisiyle “gündökümleri”ni sonlandırmıştır.