• Sonuç bulunamadı

Çocukluk, Göç, Âmâlık, Özel Hayat - Cemil Meriç

2. GÜNLÜKLERİN İNCELENMESİ

2.2. Konularına Göre Günlüklerin İncelenmesi

2.2.3. Kişisel ve Psikolojik Konular

2.2.3.12. Çocukluk, Göç, Âmâlık, Özel Hayat - Cemil Meriç

Cemil Meriç’in günlükleri entelektüel bir birikim sunmanın yanı sıra yazarın hayatıyla ilgili önemli bilgiler de içerir. Jurnal, Meriç’in biyografisi ve psikolojisi için son derece önemli bir kaynaktır.

Cemil Meriç’in ailesi 1912 Balkan Harbi sırasında Dimetoka’dan Hatay’a göç etmiştir. Bu göç ve çekilen sıkıntılar aile bireylerini etkilemiştir. Mahmut Niyazi Bey, son derece suskun, hayata küsmüş, “çocuğunun maddi ve manevi buhranlarından

habersiz”, odasına kapanan, hasta bir babadır. Zeynep Hanım ise toprağından

sökülmüş zavallı bir annedir (Meriç, 1992: 77). Zeynep Hanım ile Mahmut Niyazi Bey ayrı dünyaların insanıdırlar. Kocasına saygıda kusur etmemekle beraber Zeynep Hanım, hayatından şikayetçidir. Bu duruma eşinin sebep olduğunu düşünür (Meriç, 1993: 121). Aile ortamı bu şekilde olan Meriç, farklı bir kültürden geldiği için diğer çocuklar tarafından da dışlanır. Dolayısıyla yazar, çocukluğunu yaşayamaz. Cemil Meriç, bu sebeple kendine kitaplardan bir dünya inşa etmiştir. 11 yaşında şiir yazan, 13 yaşında Eflatun’u tanıyan yazar, 15 yaşında belli başlı divanları bitirmiştir (Meriç, 1993: 122). Okumak, onun için bir kaçış olmuştur. Okuma sevgisinde babasının

akşamları aileyi toplayıp kitap okumasının ve amcası Hamit Bey’in kitaplarının da etkisi vardır.

Yazarın gençlik yılları da çeşitli buhranlar içinde geçmiştir. Lise yıllarında milliyetçi bir tutuma sahipken birkaç yıl sonra Hatay Hükümetini devirmek iddiasıyla mahkemeye çıkarıldığında Marksist olduğunu haykırmıştır. Oysa Jurnal’de kendisinin de ifade ettiği gibi bunu söylediğinde tek işçinin elini sıkmış değildir (Meriç, 1992: 78). Bu durum yazarın aidiyet ihtiyacından doğmuştur.

Fikrî buhranların yanı sıra gençliğinde Cemil Meriç’in özel hayatı da oldukça çalkantılı geçmiştir. Yirmili yaşlarında genelev, içki ve kumar bataklığına düşmüştür. Bu yıllarda Linda adında bir hayat kadınına âşık olmuş, evlenme teklif etmiştir. İlerleyen zamanlarda o günleri yüzünü kızartacak günler olarak hatırlamıştır (Meriç, 1992: 88-91). Meriç’in günlüklerinin bir özelliği de burada ortaya çıkar. Dışa dönük bu günlüklerde “Hata ettim, pişmanım demekten çekinmez. Bir hatayı dile getirdikten

sonra ‘ama ben bu hatayı şu sebeple yaptım yoksa yapmazdım’ şeklinde bahanelere sığınmayı neredeyse bilmez Cemil Meriç. Kendine karşı acımasızdır.” (Bildirici, 2015:

210).

1942’de Elâzığ Lisesinde Fransızca öğretmenliğine başlayan Cemil Meriç için hayatın zorlukları devam eder. Fevziye Menteşoğlu ile yeni evlidirler. Fevziye Hanım, yabancısı oldukları bu şehirde iki düşük yapar. Cemil Meriç, polis takibindedir, eşinin tayini yapılmamıştır, mesleğinde sürekli engellerle karşılaşmıştır. Yazar, bu olaylar neticesinde istifa etmiştir (Meriç, 1992: 230-232).

Cemil Meriç, 38 yaşında görme yetisini kaybetmiştir. Bu yaşına kadarki hayatını sıkıcı, hiçbir fevkaladeliği olmayan, gerçekleşmemiş rüyalardan ve projelerden ibaret görmüştür (Meriç, 1992: 44). Görme engelinin ilk zamanlarında kendini son derece yalnız ve aciz hissetmiştir:

“ Görmeyen insan, bozuk bir ampul gibi manasız; bıraktığınız yerde kalan bir paket; içinde eski hatıralar olduğu için arada bir karıştırılmaya layık… Çocukken oynadığımız bir taşbebek gibi, atmaya kıyamadığımız acayip bir külçe.” (Meriç, 1992: 39).

Bu ruh hâli, zaman zaman yazarda ölme isteği uyandırır. Bu arzuya ilkin gözlerini kaybettikten bir yıl sonra 1955’te rastlanır. 12 Temmuz 1965 tarihli günlüğünde de kaderden tek dileği olarak ölümü dile getirmiştir (Meriç, 1992: 389). İlerleyen yıllarda hem bilgi birikiminin mahsullerinin bir bir ortaya çıkması hem de

Lamia Çataloğlu’nun hayatına girmesi ile Cemil Meriç’in hayata daha sıkı tutunduğu görülmektedir.

Meriç, evliliğini de hayatının zorlukları içine dâhil etmiştir. Severek evlenmediğini günlüklerinde açıkça ifade eden yazar, karısına karşı sevgisinin zamanla kökleştiğini ifade etmiştir (Meriç, 1992: 294). Cemil Meriç’in Fevziye Hanım’la olan ilişkisi bir alışkanlık, bir muhtaçlık gibidir. O, bir taraftan sevmek, sevilmek istemiştir. Fevziye Hanım varlıklı bir aileden gelmektedir. Cemil Meriç, evliliğinde bunun zorluklarıyla da karşılaşmıştır. Eşinin ailesi ile iyi ilişkileri gelişmemiştir (Meriç, 1992: 389-394). Hayatını ve evliliğini 1966’da şu şekilde nitelemiştir:

“ Hayatım bir trajedidir. Birinci perde evleninceye kadar geçen zaman. Yıldızsız, allahsız, cıvıltısız, katran gibi bir gece (…) İkinci perde izdivaçla başlar, daha büyük, daha derin, daha uzun acılar. Fakat vahaları olan bir çöl bu. Ve göğü yıldızlarla dolu: çocuklarım, kitaplarım. [Lamia Çataloğlu’na ithafen] Nihayet trajedinin son perdesi seninle başlar. Bakalım nasıl bitecek?” (Meriç, 1993: 49).

Meriç’in Jurnal’de zaman zaman çocuklarından şikâyet ettiği de görülmektedir. Yazar, çocuklarıyla ilgili ilk hatasının onları Şişli Terakki Lisesine vermek olduğunu ifade etmiştir. Bu okul sebebiyle çocuklarının sahte birtakım kıymetler edinip lükse alıştıklarını söylemiştir (Meriç, 1992: 233). Yazarın kimi sayfalarda oğlu Mahmut Ali Meriç’e hitaben yazdığı satırlarda onun attığı yanlış adımların kendi hayatında bir sütunu devirdiğini ifade etmiştir (Meriç, 1992: 119-120). Pek çok baba gibi Cemil Meriç de çocuklarının ilk gençlik yıllarında anlaşmazlıklar yaşamıştır. Ancak Meriç, kendisinin herhangi bir baba olmadığını, çocuklarına her şeyini verdiğini düşünmüştür (Meriç, 1992: 260).

Meriç, günlüğünün birkaç yerinde yaşadığı krizleri seksüel bir temele dayandırmıştır. Kadınsızlığın, tatmin olmamış bir cinsel hayatın -Tanpınar gibi- Cemil Meriç’i de kökten etkilediği görülmektedir. Nitekim 47 yaşında evli bir adam olarak aşkı aramaya devam etmiştir. Bu doğrultuda hayatının ilk aşk mektuplarını Rebia Hanım’a yazmıştır. Fakat yazarın hayatının aşkı hiç şüphesiz Lamia Çataloğlu olmuştur. Jurnal’in ikinci cildi aşk mektupları ile doludur. Fevziye Hanım, gururu kırılsa da bu ilişkiyi sineye çekmiştir.

Cemil Meriç, din üzerine okumalar yapmış, çokça düşünmüş bir isimdir. Mütedeyyin bir hayat yaşadığı söylenemezse de inanmayı boşlukta yuvarlanan insanın

yıldızlara attığı merdivene benzetmiştir. İnanan insanın bedbaht olamayacağını ifade etmiştir (Meriç, 1992: 40-41).

Meriç, kendi değerinin farkında bir isimdir. Çevresindeki insanlardan daha bilgili olduğunu, hocalarının bile karşısında ancak dinleyici olarak kalabileceklerini düşünmüştür.

Yazarın günlükleri yukarıda açıkladığımız üzere özellikle çocukluğuna, aile hayatına, aşklarına, hayal kırıklıklarına dair önemli bilgiler içermektedir. Jurnal sayesinde kalıpların dışındaki Cemil Meriç’i daha yakından tanımak imkânı elde edilmektedir.