• Sonuç bulunamadı

Türk resminde 1930’lardan başlayıp 1950’li yıllarda güçlü bir olgu olarak karşımıza çıkan geleneksele, yerele dönüş ve buradan beslenme düşüncesi; sanatçıları ve düşünürleri Türk resminin kaynağının buralarda aranması gerektiği noktasına götürmüş. Yeni yaratılan Türk resminin kaynağını gelenekselden alma düşüncesini savunan yazar ve ressam Nurullah Berk bunların başında yer alır. Berk için bu önemli bir duruştur. Hemen ardından Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Turgut Zaim gelir. Geleneksel kaynaklardan yaralanmanın etkin biçimi geleneksel olanın doğrudan aktarımı şeklinde değil, içinde gizli olan soyutlama ve dekoratifleşme unsurlarının yeniden ortaya çıkartılması şeklinde olduğu sanatçıların plastik ve düşünsel yaklaşımından anlaşılır (Türk, 2008, s. 583).

Batı resim geleneği tarihi incelendiğinde soyut sanata doğru değişim uzun bir resimsel serüven yaşanması ile ortaya çıkmıştır (Türk, 2008, s. 584). Bizde gelişen soyutlama ki

aslında bu dekoratifleşmeye denk düşer ise farklı kaynaklardan beslenerek ortaya çıktığından; batı geleneği ile benzeştirilme noktasında oluşma gerekçeleri aynı değildir. Kaynakları ve kökenleri farklı olan sanatsal olgu ve gerçekliklerin yan yana getirilmesinde farklı bir sanatsal dili oluşturulması kaygısı yatar. Abidin Elderoğlu bu konuda şunları der: “Picasso ve Soyut Sanata dair” adlı yazısında hat sanatı ile Picasso’nun geometrik düzenini karşılaştırmakta, soyutu bir zeka ürünü olarak değerlendirmekte, iç yaşantılarımızın, bilinçaltımızın doğa ile ilişkisine aracılık ettiğini düşündüğü İslam hattatlarını soyut yaratıcılar olarak övmektedir (Tansuğ'dan aktaran Türk, 2008, s. 585).

Bununla birlikte Türk sanatçıları, soyut resme, nakıştan ya da geleneksel sanattan hareket ederek varmamışlardır. Bu önemli bir farklılıktır (Türk, 2008, s. 585). Duben, bu konuda görüşlerini şöyle belirtmektedir:

...Kübizmin soyut niteliklerini süslemeye yakın bularak, modern sanatın tezyini sanatları kucakladığını sevinçle vurgulayanlar da oldu. Modern sanatın tezyinata yönelişini, Türkiye’de beklenen sentezin temelini oluşturacak bir köprü olarak gördüler. Bedri Rahmi, Sabahattin Eyüboğlu ve Suut Kemal Yetkin, Picasso, Leger, Matisse, Duffy ve Klee’yi tezyini yaptıkları için benimsiyor ve giderek modern sanatın özünün geleneksel Türk resminde her zaman var olduğunun haberini veriyorlardı (Duben, 2007).

Çağdaş Türk resim tarihi içinde kimlik arayışları ile ilgili tartışmalar ve gelişmeler sonucunda, Turgut Zaim’le birlikte başlayan geleneksel etkileşim Bedri Rahmi Eyüboğlu’nda farkındalık yaratmış ve bu farkındalık 1950 sonrası Türk resmindeki soyut etkiler ve demokratikleşmeye yönelik atılan adımlarla birlikte süreklilik kazanmıştır. 1950 sonrası Türk resminde sanatsal bir kimlik oluşturmada gelenek etkileşimini kaligrafik etkileşim, minyatür etkileşimi, süsleme ve tezyini sanatlar etkileşimi, halk resimleri (cam altı resimleri) etkileşimi olarak dört kategoride sınıflandırabilir (Kılıç, 2013, s. 330).

Türk resim sanatı geleneksel Türk el sanatları ve folkloru konu edilen figüratif ressamlarda olduğu kadar soyut çalışan sanatçıların kompozisyonlarında yeni plastik ve estetik çözümlemeler ortaya koyan çağdaş Türk sanatçılardan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Adnan Turani, Abidin Elderoğlu, Erol Akyavaş, Süleyman Saim Tekcan, Hüsamettin Koçan, Murat Morova, Ramazan Bayrakoğlu, çalışmalarında Geleneksel Türk El Sanatları örneklerinden esinlenen biçimlerle; kilim, halı, kırkyama, hat sanatı, damga motifleri gibi öğelere rastlanması bu arayışı gözler önüne serer. Kültürel kimlik arayışı kimliğin adeta belli simgelerle ortaya koyabileceği inancını taşıyan bir tür biçimsel kavrayışa dönüşür. Geleneksel Türk El sanatına olan ilgi XX. Yüzyıl tasarım sanatının temellerini atan

çalışmalardaki en önemli unsurlardır. Bir obje tasarlanırken belli bir amaca hizmet etmesinin yanı sıra estetik ve kullanışlı olması da en önemli kuraldır. Bu arayışlar, düzen, simetri ve süsleme sanatının yeniden incelenmesi gereğini ortaya çıkartmıştır. Böylece resim çalışmalarında kullanılan temel elemanlar ve parçalar eserin fonuna yani aktif kısmına dönüşmektedir. Çağdaş Türk sanatçıların çalışmalarında da süsleme, kurgunun fonu ve figüratif değerlerin bölünmesi gibi unsurlar en temel özellikler olmuştur (Bayramoğlu, 2013, s. 3).

Çağdaş Türk resminde milli geleneklerden hareketle yeni oluşumlar sergileme eğilimleri 1940’lardan günümüze kadar süregelmektedir. Bu oluşum içerisinde, Turgut Zaim, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk, Zeki Faik İzer, Abidin Dino, Yüksel Arslan, Erol Akyavaş, Ergin İnan, S. Saim Tekcan, Devrim Erbil vb. sanatçıların geleneğe bağlı çağdaş Türk resmi kurma çabaları özellikle seçilmektedir. 1940’lardan 1970’lere kadar süren bu heyecan içerisinde, ulusallığı, sadece ulusal konular kapsamında, biçimle ilişkilendiren sanatçılar olduğu gibi, kuşkusuz, içerik açısından değerlendirmelerde bulunan sanatçılar da olmuştur (Bayramoğlu, 2013, s. 5).

Adı geçen sanatçıların özgün yaratıcılıklarını besleyen kaynaklar, minyatür, hat, çini, geleneksel mimari formları, Türk El Sanatlarından halı-kilim, yazmalar, nakışlar, simgeler, karagöz oyunu ve halk resimleridir. 1940’lı yılların başında İstanbul da kentin yoksul yaşam kesitlerini konu alan, toplumsal sorunları işleyen resimlerle yer veren, Yeniler, adıyla bir grup doğmuştur. 1941 Nuri İyem, Abidin Dino, Turgut Atalay, Haşmet, Akal, Avni Arbaş, Selim Turan, Melih Devrim bu grubun en önemli sanatçılarıdır. Türkiye’de sanat ve kültür yaşamında modern ve evrensel programlara, önceki dönemden daha yakın dönem 1950’lerde başlar. Bu dönemde sosyal yapıda ki değişiklikler, batı dünyasında geçerli olan tavır ve hareketlerin kitle iletişim araçları sayesinde anında izlenebilmesi sanatta birçok yeniliğin uygulanmasına ve kişisel çabalara önemli sanatçıların yetiştirmesine vesile olmuştur. 1950’lerin ressamları soyut sanat uğraşlarında özellikle Hat sanatının kaligrafik özelliklerinden hareket eden çizgisel bir spontaneiteyi denemişler ve yenilenme sorunlarına gerek bu yönde, gerekse geleneksel yüzey şematizminin geometrik renk planları değerleri yönünde çözümler araştırmışlardır. Yüksel Arslan, Erol Akyavaş, Burhan Doğançay, Ömer Uluç, Utku Varlık, Adnan Çoker, Burhan Uygur gibi kimi gelenekten, mimari forumlardan, kimi figürsel ağırlıklı değişik yorumlarla, kimi de soyut çalışmalarıyla son dönemlerde Türk resminde yerlerini almış sanatçılardır. Eski motif düzenlemelerinden esinlenen sanatçılar soyut anlayıştaki çalışmaların büyük bir

bölümünde başarıya ulaşmıştır. Bu sanatçıların ortak yanlarından biri ilkelcilikle çağdaşlığı bir arada yürütebilmeleridir. Tarihin alacalı dönemlerinden günümüze intikal eden çeşitli simgeler ve işaretlere yeni anlamlar ve plastik değerler kazandırmak Türk ressamlarının çalışmalarının temelinde duran ortak bir amaçtır denilebilir (Bayramoğlu, 2013, s. 5). Resim sanatında süsleme ve tezyini sanatlar etkileşiminin en güçlü savunucusu da Bedri Rahmi Eyüboğlu olmuştur. Çok renkli bir kişiliğe ve çok farklı üslup çalışmalarına sahip olan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Anadolu’yla yüz yüze gelince, kilimin, heybenin, yazmanın nakıslarıyla, çağdaş resmin soyutlamacı eğilimleri arasındaki şaşırtıcı benzerliği keşfedince, bilinçli araştırmalar dönemi başlamıştır. Bu düşüncenin güdümü altında bireysel sanat anlayışında da önemli bir değişim geçirerek sanat anlayışını tezyinat üzerine kurmustur14. Mozaik resimlerinde Anadolu’nun zengin motiflerini ne kadar ustalıkla dekoratif biçimlere dönüştürdüğünü görürüz. Öğrencileri üzerinde de büyük tesir yaratan Bedri Rahmi, milli sanat ve non-figüratif sanat tartışmalarının başladığı bu yıllarda, yağlıboya resim sanatının kaynaklarına yönelmek yerine el sanatlarının motiflerine yönelmenin doğruluğunu Batılı sanatçılardan örnek vererek gündeme getirmiştir. İkinci dönem çalışmalarında, bütünüyle halk sanatına, halk sanatının çağdaş dille yorumuna yönelmiştir. Kuramsal yazılarında da, kuvvetle ve büyük bir istekle yöneldiği bu anlayışın savunmasını yapmıştır. Halk sanatına, sağlam bir kaynak olarak eğilir, ama ona hazır bir kalıp, üzerine tünenecek bir malzeme gözüyle bakmaz. Ona göre halk sanatı ulaşılacak olan değil hız alınacak bir yerdedir. Tezyini motifleri ve Anadolu halk nakıslarını resimlerine yansıtan sadece Bedri Rahmi Eyüboğlu değildir. Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan çok daha önce halı ve kilim motifleri Türk resmine girmiştir. Osman Hamdi, Şevket Dağ, Hikmet Onat gibi gerçekçi ve empresyonist ressamların interiör (iç-mekân) resimlerinde resmin doğal atmosferi içinde Türk halı ve kilimleri görülür. Daha sonra ‘d Grubu’ ressamlarından Cemal Tollu ve Cevat Dereli’nin konstrüktif soyutlamalarında kilim motiflerinin soyut etkisi hissedilir. Dönemin ressamlarından Mustafa Ayataç, Anadolu halk resmine göndermeler yapan kompozisyonlarla dekoratif bir etki elde eder. Fahir Aksoy’un kimi resimlerinde yine folklorik etkiler görülür (Kılıç, 2013, s. 333).

1970’lerde olgunluk dönemlerini yaşayan Devlet Güzel Sanatlar Akademisi hocası ve Cumhuriyet’in ilk dönem genç kuşak sanatçılarından olan Nurullah Berk, Bedri Rahmi Eyüboğlu evrensel olmayı, kültürel geçmişimizde yer tutan geleneksel sanatların çağdaş anlamda yeniden değerlendirilmesi, bu hazinenin esin kaynağı olarak kullanılması olarak anlar ve savunurken, aynı ya da yakın kuşaktan İsmail Tunalı, Adnan Binyazar, Fahir

Aksoy, Mustafa Esirkuş gibi felsefeci, eleştirmen, yazar ve ressamlar “ulusallık / yerellik” ayrımına dikkat çekmişlerdir. Örneğin; İsmail Tunalı, ulusallık kavramını; yöresellikten ayrı tutulması gereken bir olgu olarak değerlendirmiştir. Tunalı yazısında sanatçılar tarafından ulusallıkla yöresellik kavramlarının zaman zaman araştırıldığını belirtirken, Türk resminden örnekler vermiştir. Buna göre; Osman Hamdi Bey, Doğu’ya ait konuları, doğulu kıyafetler içindeki figürleri resmetmekle, Şevket Dağ, konularını, cami, mescit, han gibi Türk mimarisinden alarak, Turgut Zaim günlük yaşantıları minyatür sanatı anlayışında vererek, Bedri Rahmi Eyüboğlu köylü nakış sanatına yönelik resim anlayışı ile ulusal sanat yapma yoluna gitmiştir. Ancak, Tunalı’ya göre; bu sanatçıların yapıtları, ulusal değerler içermekle birlikte, aslında yöresel niteliktedirler. Onun düşüncesinde Neşet Günal, Hüseyin Bilişik ve Devrim Erbil gibi sanatçılar, ulusallığı yakalarlar. Bu bakış açısına göre; sanatın yöreselliği, içinde doğduğu coğrafi–toplumsal çevreyi ifade ederken, ulusallıkta bir ulusun kavrayış, duyuş ve beğeni durumu söz konusudur (Tunalı'dan aktaran Teber, 2010, s. 54). Aşkun (1977)' un belirttiği gibi, "Sanatta ulusçuluk sanatçıyı taklit ve özentiden ileri gitmeyen bozuk ürünleri yaratmaktan kurtarmakta ve amaç, tarih, dil birliği öğelerini birleştirerek topluma ulus olma bilincini getirmektedir" (s. 2).

Geleneksel sanatlarda kullanılan dekoratif öğeler ve yerel konuların günümüzde aktarımı batı geleneğinden gelen resim yoluyla günümüze farklı sanatsal disiplinlerde üretilen yapıtlar aracılığı ile mümkün olmuştur. Türk resim sanatına biçim, renk, kompozisyon açısından dekoratifleşme olgusunun etkilerini ve resimsel gelenek ile yeni ya da çağdaş olanın ne olacağıyla ilişkisi ortaya koyulmuştur. Cumhuriyet felsefesi ile "milli olan"ın yaratılması açısından geçmişe bakma ya da dekoratifleşme çabaları yönündeki yaklaşım; 1930'lu yıllardan başlayarak Türk reminde kendini çok derinden hissettirmiştir. Günümüz sanatçıları arasında da gelenekle bağın bir biçimde devam ettiği noktasına varılmıştır. Bağ kopmamış tersine yeniden farklı biçimlerde kurulmaya devam etmektedir. Kimi sanatçılar biçimsel bir tekrarın ardından giderken kimisi dışavurumcu ifadeyi ön plana çıkarmıştır. Kimi mimari süslemeleri aktarırken kimi de kaligrafik kaynaktan beslenmiştir. Konu ya da kavram ele alma biçimi ve dönemin sanatsal akımlarının da etkisi ile açısından dekoratifleşme olgusu birçok tarzda yorumlamıştır. Resim geleneğinin değişmesi ile birlikte farklı anlatım dillerinde eserler veren sanatçılar düşünsel anlamda bunu tartışmaya ve yapıt üretmeye devam etmektedirler (Türk, 2008, s. 591).