• Sonuç bulunamadı

2.10. Görsel Düzenleme Öğeleri ve İlkeleri

2.10.2. Görsel Düzenleme İlkeleri (Tasarım İlkeleri)

Sanatın öğeleri gelişigüzel değil, birtakım ilkelere göre organize edilirler. Yani bu ilkeler, öğeler arasındaki ilişkilerin düzenlenmesini sağlar (Yılmaz, 2005, s. 36). Matisse sanatının ilkelerini ilişkileri resmetmek olduğunu söyler. Hat sanatında da böyledir. Rengin renkle, boş-dolu, açık-koyu, yatay-dikey, uzun-kısa, kalın-ince vb. sanat ilkeleri bu ilişkileri zapturapt altına almaktadır diyebiliriz. Sanatçılar sanat elemanlarını, eserlerini organize eden bir bütün haline getirirken sanat ilkelerine göre düzenler veya kontrol ederler. Bazı

sanatçılara göre bu ilkelerden tekrar, ahenk, zıtlık, birlik bütün sanat türleri için genel- geçer kurallardır (Boydaş, 2004, s. 20).

Denge: Denge bir tasarımda yer alan öğelerin kompozisyon düzenini bozmayacak şekilde

dağılışıdır. Denge aynı zamanda izleyende gerilim yaratmadan, huzuru sağlayabilecek kuvvetler eşitliğidir. Bir kompozisyon düzeninde biçimlerdeki yön, renk, ışık-gölge elemanlarının uyumlu düzenlenmesiyle denge oluşur. Bu elemanlar çeşitli yönlerde yer alabilir. Yön ve kuvvet gurupları tasarımda bulundukları yere, yaygınlıklarına, renklerine ve formun genel yapısına bağlıdır. Kuvvet grupları bu özelliklere bağlı olarak birbirlerini karşılıklı dengeleyebilir (Balcı ve Say, 2003, s. 36). Denge, objelerde ne nesnelerde olacağı gibi renklerin de kendi aralarında zıtlıklarla, kontrastlıklarla renk dengesi oluşturulabilir. Figürlerde figürün ayağını bastığı, kolunu koyduğu yere kadar geometrik kompozisyonlarda, büyük parçanın bir tarafta, küçük parçaların karşı tarafta olması kompozisyonun denge unsurunu bozacaktır (Yaşar, 2000, s. 21).

Birlik (Bütünlük): Çalışma yüzeyi üzerinde, tasarım (düzenleme) elemanlarının (çizgi,

doku, renk, leke, biçim, form, boşluk, değer) tümünün tasarım ilkeleri (hareket, denge, ritim, vurgu, kontrast, tekrar ve çeşitlilik) doğrultusunda estetik bir bütüncül oluşturmasıdır (S. Buyurgan ve Buyurgan, 2001, s. 70). Görsel bütünlük iyi tasarlanmış bir sanat eserinin en önemli yönlerinden birisidir ve sanatçı tarafından planlanır. Bütünlük bir sanat eserinin tamamlanmış ve bitirilmiş olduğu hissini uyandıran birleşik nitelik sunar. Bir çalışmada tüm unsurlar birbirlerine aitmiş gibi görüldüğü zaman, sanatçı bütünlüğe ulaşır demektir. İyi bir kompozisyon oluşturabilmek için sanatın temel öğelerinin kişisel bir biçimde düzenlenmesi gerekir. bu düzenleme sonunda bütünlüğe ulaşır. Bütünlük "Bir takımda olduğu gibi her şeyin birbirine uyumlu olmasıdır." diye tanımlamıştır. Bütünlüğün zıttı ise, karışıklık duygusunu uyandıran ayrışmadır. Bir demir parmaklık, birbirinin aynı olan telefon direği hattı ve bir demiryolu rayı, bir saatin kılıfı kadar ilginç değildir. Bununla beraber bir taş duvar, birlik unsurlarının çeşitliliğinden dolayı önemli bir tasarım örneği olabilir (Özsoy, 2006, s. 15).

Değişiklik: Değişiklik farklılıktır. Farklı olan benzerleri arasında derhal fark edilir. Herkes

doğuya giderken içimden bir ses batıya gitmemi söyler sözü ünlüdür (Boydaş, 2004, s. 23). Sanat eserinde yer alan form, renk, açık-koyu değerlerin benzer tekrarlarına gidilerek yapılan düzenlemeler ve bu öğeler arasındaki aşırı uyum tekdüze yaratır. Düzenlemede birbirleriyle uyum sağlayacak değişik yapıda formların, renklerin açık-koyu değerlerin kullanılması sanat eserine dinamizm getirir, sıradanlıktan kurtarır. Örneğin, müzik

sanatında bir orkestrada yer alan tüm sazların aynı ses tonunda aynı ritimde çaldığını düşünelim. Çok sıkıcı, haz vermeyen bir dinleti ortaya çıkar. Ama orkestra şefinin yönetimiyle sazların farklı ama uyumlu ses tonları, ritimleri, çok sesliliğiyle dinleti zenginlik kazanır ve dinleyene haz verir. Görsel sanatlarda da aynı durum vardır. Müzikte zaman mekanında yapılan düzenleme, görsel sanatlarda sanatçı tarafından gereç üzerinde (kağıt, tuval, kil vb.) yapılır (Balcı ve Say, 2003, s. 44).

Kompozisyonda, monotonluğa düşülmesini engellemek için kullanılması gereken ilkelerdir. Düzende kullanılan tekrarlar, birliği sağlamakla birlikte aynen tekrar edilmeleri monotonluk yaratır. Bu durumdan kurtarmak için tekrarlarda değişikliğin sağlanması gerekir. Örneğin; aynı yöne doğru giden koyun sürüsünü düşünelim. Hepsinin rengi beyaz, leke değerini açık, dokularını kıvırcık, yönlerini aynı, hareketlerini aynı, var saydığımızda, renk, leke, doku, yön ve hareket açısından birlik sağlanmış, ancak her şeyin aynen tekrarından dolayı, monotonluk ortaya çıkmıştır. Bu durumda birlik içinde değişikliğe, farklılığa, bir anlamda yeniliğe ihtiyaç vardır. Ön taraftaki koyunlardan birinin başını geriye doğru çevirmiş olması yön ve hareket değişikliğine, koyunlardan bir ya da birkaçının renginin siyah olması renk ve leke değeri değişikliğine, bir başka hayvanın belki de bir çoban köpeğinin devreye girmesi biçim değişikliğine, minik bir yavru kuzunun araya girmesi boyut (ölçü, oran) değişikliğine yol açacak birlik içerisinde farklılık yaratarak tekdüzelikten kurtaracaktır. Değişiklikler ilgiyi artırır, eseri çekici kılar. Tıpkı hayatın tadını alabilmek, tekdüzelikten kurtulmak için ihtiyaç duyduğumuz değişiklikler gibi (Yılmaz, 2005, s. 37).

Ahenk (Uyum, Armoni): Bir sanat eserinde kullanılan komşu değerler "ahenk"

oluştururlar. Yani ahenk elemanların benzerliğini vurgulamaktır. Örneğin dikdörtgen bir biçim kare ile, yuvarlak bir biçim ise elips ile ahenklidir. Dikey bir çizgi, hafif eğik duran bir çizgi ile yön bakımından ahenk oluştururken, yatay bir çizgi ile yön kontrastı teşkil eder. Sanatın tüm öğeleri açısından komşu olan, benzer olan değerler ahenklidirler. Bir şiire kafiyelerin kattığı ahenk, mısralarındaki son kelimelerin benzerliğinden kaynaklanır. Sanat eserlerinde birliğin oluşturulmasında benzer değerlerin kullanılmasının yani ahengin katkısı büyüktür (Yılmaz, 2005, s. 37).

Hareket ve Ritim: Ritim, aynı hareketin ya da nesnelerin büyüklü küçüklü birden fazla

tekrarına ritim denir. Çizgilerle, lekelerle, beneklerle, renklerle ritim ifade edilebilir (Yaşar, 2000, s. 23). Ritim, seste, harekette, biçimde, renkte, konumda, yaşantıda, doğada düzenli ve sistemli tekrarlardır. Yaşantımızda hemen her şeyin ritimsel bir düzende

olduğunu görebiliriz. Kalbimizin çalışması, nefes alıp vermemiz, gece, gündüz, mevsimler, müzik, dans vb. hepsi ritmik oluşumlardır. Görüldüğü gibi ritim insan yaşantısının temeli olduğu gibi doğanın oluşumu ve işleyişinin de temelidir (Balcı ve Say, 2003, s. 12).

Görsel hareket sanatçılar tarafından seyircileri kendi eserlerine yönlendirmek için ve genellikle odaksal alanlara doğru kullanır. Bu tür bir hareket eser içinde bulunan çizgiler, köşeler, şekiller ve renkler boyunca yönlendirir ama gözü eşit değer (valör) yolları üzerinde çok kolayca hareket ettirir. Hareket resme canlılık verir (Özsoy, 2006, s. 17).

Oran-Orantı: Bir düzenleme içerisindeki ölçülerin ilişkisi oranı oluşturur. Oran genellikle

sanatçının çabaladığı bir ideal ilişkiyi içerir. Oran dışı diye nitelenen şeyler, örneğin küçük bir odada kocaman bir kanepe, geniş bir duvarda asılı duran küçük bir resim veya bir figürün ya da nesnenin bir parçasının diğerine göre ya çok küçük, ya da çok geniş olması gibi rahatsız edici unsurlardır. Bazı sanatçılar kendi etkileyici amaçlarını elde etmek için oran-orantı sistemlerine bağlanabilirler. Diğerleri proporsiyonunu (oran-orantısını) bozarak veya diğer yöntemlerle onu kontrol ederek ideal duygular aktarabilirler (Özsoy, 2006, s. 16).

Geçmişte sanatçılar proporsiyon ilkesini, eserlerindeki en önemli figürü veya nesneleri göstermek veya vurgulamak için kullandılar. Dolayısıyla önemli figürler daha az önemli olanlardan daha büyük yapılmıştır. Bu özellik, klasik öncesi sanat dönemlerinin ürünlerinde açık seçik olarak görülür. Bir objenin kendi büyüklüğünün yalnız başına bir anlamı yoktur. bir nesneyi başka bir nesne ile mukayese etmedikçe onun ne kadar büyük ya da küçük olduğunu söyleyemeyiz, anlatamayız. Mukayese proporsiyon veya oran, insan saymaya başladığı günlerden beri onu büyülemiştir. Mısır'da, Hint'te ve Yunan'da yapının oranları elle veya ip germek suretiyle, dini törenlerle tespit edilirdi. Mısırlılar ve Yunanlılar altın oran adı verilen bir oran kullanıyorlardı. Golden mean, golden section adı verilen bu oran, onların sanatında sıkça yer alır. Bu nedenle klasik sanata "donmuş müzik" adı verilir. Altın oran basitçe şöyle özetlenebilir. AB doğrusu öyle bir C noktasından bölünmelidir ki, CB'nin AC'ye oranı AC'nin AB'ye oranına eşit olsun. Bu işlemin neticesinde 1/1.618'le ifade edilen altın oran çıkar ki, bu tekrarlanan oran bitki ve hayvanların hayatının, yaprakların, bitki tohum kabuklarının, deniz canlılarının yapı taşıdır. Altın oran veya 1.618 Fibonacci Serisi adı verilen rakam dizisinde de görülür. Ve bu seri 3.5.8.13.21.34... olarak devam eder. Leonardo Pissano veya Fbonacci 13. yy.'da Arap rakamlarını öğrendikten sonra, tavşanların çoğalma düzeninden bu seriyi bulmuştur. Bu rakamlardan küçüğü büyüğe bölünürse 0.618, büyüğü küçüğe bölünürse 1.618 oranı çıkar (Boydaş, 2004, s. 26).

Dereceleme (Koram): İki karşıt ucu basamaklarla birbirine bağlayan köprünün

yaratılmasıdır. en güzel örneği, insan hayatıdır. doğumdan itibaren yaşanan her anın sırasıyla büyüme, olgunlaşma, yaşlanma ve ölüme götürmesi gibi... Bir gülün yapraklarına baktığımızda, ortadan dışarıya doğru basamak basamak açıldığını, bir balığın pullarını incelediğimizde kuyruğundan gövdesine doğru küçük pulların yavaş yavaş büyüdüğünü görürüz. ayak parmaklarımız büyükten küçüğe doğru dizilir. Piramitler de derecelenmenin güzel bir örneğini sunar. Derecelenme, kontrast ve ahengin özel bir birleşimidir. Derecelenmede ani geçişler görülmez, çünkü kontrast değerler iki uçta beklemek ve uyumlu basamaklarla birleşmek zorundadırlar. Sanat eserlerinde de tüm plastik öğelerle derecelenme oluşturmak mümkündür. Ölçü, aralık ve yönler de derecelenmenin sağlanmasında etkin rol oynarlar. Örneğin biçimlerin büyükten küçüğe, sıktan seyreğe, yataydan dikeye basamaklı geçişi düzenli bir uyum sergiler. Resimde yumuşak tonlamalarla ışık-gölge etkisinin verilmesi, yani leke değerinde açıktan koyuya doğru basamaklı geçiş de derecelenmenin bir örneğidir. Geleneksel Türk Sanatlarından biri olan minyatürün değişik örneklerinde, derecelenmenin yoğun olarak kullanıldığını görürüz (Yılmaz, 2005, s. 39).

Vurgu (Etki): Vurgu, sanatçılar tarafından eserlerinde baskın unsur, hakim unsur, ve ilgi

odağı yaratmak için kullanılır. Sanatçılar renk, değer, şekiller veya diğer sanatsal unsurları, baskın unsuru elde etmek için vurgulayabilirler. Merkezi bir konumda yerleştirilen büyük bir şekil, parlak bir renk alanı, ışık ve gölge arasında keskin bir zıtlık, çevresindekilere göre çok ağır bir dokuya sahip olan ve belirli bir yere yönlendirilen bir dizi çizgi, bütün bunlar sanatçının, izleyicinin dikkatini elinde tutmak ve ilgisini çekmek için kullandığı araçlardan biridir. Zıtlıklar aracılığıyla da vurgu gerçekleştirilir. Baskı öğe ile tasarlanmış birçok sanat eseri, üstün bir öneme sahiptir (Özsoy, 2006, s. 18).

Bazen bir eserde özel bir alan vurgulanır. Bu alana odak nokta adı verilir. Bu nokta izleyicinin ilgisini çeken birincil noktadır. Öteki alanlar bu alanın emrindedir. Odak nokta birkaç tane olabilir. Sanatçılar eserlerinde odak noktayı göstermek için kontrast, yerleşim, aynı noktaya yaklaşım, farklılık veya ayrılık gibi teknikleri kullanırlar (Boydaş, 2004, s. 22).

Zıtlık (Kontrast): Kontrast zıtlık ifade eden bir kavramdır. Aynı zamanda tamamlayıcı

(dengeleyici) bir özelliği vardır. Günlük yaşamımızda da birçok birbirine zıt kavram oluşumlar vardır. Gece-gündüz, sıcak-soğuk, sert-yumuşak, büyük-küçük, güzel-çirkin gibi. Zıt faktörlerin varlığı aslında birbirlerinin varlığının temelini oluşturur. Gece ile

gündüz, ayrı ayrı olmadan "gün" oluşamaz. Ayrıca bütün insanların iyi olduğunu düşünürsek, kötü karakterde insan diye bir kavram olmayacaktır. Kötü insan kavramının olmaması, iyi kavramını yok edecek, böyle bir kavramın oluşmasını engelleyecektir (S. Buyurgan ve Buyurgan, 2001, s. 69). Zıtlık, değerler, renkler, dokular, şekiller ve diğer unsurların farklılıklarını ifade eder. Zıtlıklar görsel heyecan yaratır, esere olan ilgiyi artırır. Eğer tüm bu sanatsal unsurlar örneğin değer aynıysa, sonuç monotonluk (tekdüzelik) ve heyecansızlık, sönüklük olur. Zıtlık sanatsal unsurlarda yapılan değişikliklerle sağlanabilir (Özsoy, 2006, s. 17).

Örüntü (Örnek): Örüntü (Yanış, Kalıp, Motif) resimlerin veya heykellerin yüzeylerini

güzelleştirmek, zenginleştirmek maksadıyla planlı veya tesadüfi tekrarlar içinde kullanılır. Genelde doğa içinden iki ve üç boyutlu örneklerden esinlenilir. Dokuma ve bakır işleme eşya gibi birçok el sanatında yapılan tekrar, dekoratif amaçlarla ve safça kullanılmaktadır. bu durum, Türk halı ve kilim motiflerinde sıkça görülmektedir (Özsoy, 2006, s. 18).

Çeşitlilik: Çeşitlilik, değişiklik ve zıtlıkları içeren bir tasarım (düzenleme) ilkesidir.

Günlük hayatımız bizi bazen sürekli yapılan tekrarlarla monotonluğa götürebilir. Sabahları aynı saatte kalkıp işe gitmek rutin bir iş gününden sonra eve gelmek ve ertesi gün aynı olayların yeniden yaşanması gibi. Hafta sonlarımızın belirlediğimiz aynı aktivitelerle sürekli benzer devam etmesi. Tüm bunlar bizi bir gün sıkıntıya düşürebilir. Bu tekrarlardan oluşan monotonluğu giderebilmek için evimizde, oturma odamızın duvar rengini değiştirebiliriz, eşyalarımızda farklılık yapabiliriz. Hayatımızı daha renkli ve heyecanlı sürdürebilmek için buna benzer çeşitli değişiklikler arayabiliriz. Tasarımlarımızda da bir araya getirdiğimiz nesnelerin biçimleri, renkleri ve yönlerinde bazı değişiklikler yaparak farklı görüntülerini ortaya koyabiliriz. Bu gibi farklı arayışlarla daha etkili, daha başarılı sonuçlara ulaşabiliriz (S. Buyurgan ve Buyurgan, 2001, s. 70).

2.10.3. Görsel Sanatlar Eğitiminde Kullanılan Teknikler