• Sonuç bulunamadı

D. DEVLETİN TEMEL FONKSİYONLARI (ORGANLARI)

2. Yürütme (İcrâ, Tenfîz)

Yürütme (icra) işlevi, kamu işlerinin görülmesini veya günlük dildeki deyişle

“ülkenin yönetilmesi”ni ifade etmektedir. “Kanunların uygulanmasını sağlamak”

olarak da tarif edilen162 yürütme yetkisi devlet başkanına aittir. Devlet başkanı şuraya ve ümmete karşı devletin bütün işlerinden en son, nihai sorumlu olmakla birlikte o, bu işleri yürütebilmek için vezirlerden yardım alma imkânına sahiptir.163

İdareye kamusal görevlerini yerine getirebilmesi için geniş bir takdir yetkisi tanınmakla beraber görevliler, takdir yetkilerini kullanırken kanunun gösterdiği kayıtlar ile bağlıdırlar. Dolayısıyla memurlar ve diğer kamu görevlileri anayasaya ve kanunların lafzına ve ruhuna sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.164

İslâm devletinin siyasi yapısı devlet başkanlığı, vezirlik kurumu (vezâret) ve divan olmak üzere üç kurum üzerine tesis edilmiştir. Bu üçlü yapı, hemen hemen bütün İslâm ve Türk devletlerinde görülmektedir. Burada devlet başkanlığından (hilafet) başlayarak sonrasında vezâret ve divan teşkilatı konularına kısaca değinilecektir.

a) Devlet Başkanı (Halife)

Bu siyasi yapı içerisinde hiç şüphesiz en önemli olanı devlet başkanlığıdır.165 Devlet başkanlığı umumiyetle “din ve dünya işlerini görmek için Resulüllah’a (a.s)

161 bk. Aydın, a.g.e., s. 119, 120.

162 Erdoğan, a.g.e., s. 265.

163 Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, I, 145, 146.

164 Anayasa, madde, 129/1.

165 Devlet başkanlığını Sünniler daha çok hilafet, Şiiler de imamet terimleriyle ifade ederler. Şiiler de hilafet terimini kullanırlar, fakat bununla de jure (hukûkî) değil, de facto (fiili) devlet başkanını kastederler. Onlar için Sünni devlet başkanları de facto devlet başkanı, yani imam değil halifedirler. bk. Er-Reyyis, M. Ziyâuddîn, en-Nazariyyetü’s-Siyâsiyyetü’l-İslâmiyye, Kâhire 1979, s. 119, 120.

halef olmadır” diye tarif edilmektedir.166 İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu, din ve dünya işlerini görmek için devlet başkanlığı kurumunun gerekli olduğu kanaatindedirler.167 Ancak bu gereklilik (vücup) çoğunluğa göre dinî, mutezileye göre aklî bir zorunluluktur.168 Esasında İslâm âlimleri, devlet başkanlığı kurumuyla devletin bizzat kendisini kastetmektedirler.169 İslâm hukukçuları devletin varlığı ve bekası için zorunlu olan teorik gerekliliğin pratikteki uygulamasını sağlamak için devlet başkanını belirlemenin yolları, devlet başkanında aranan nitelikler ve devlet başkanının yetki ve görevleri üzerinde de durmuşlardır. Şimdi sırasıyla detaya girmeksizin bu konulara değinilecektir.

Halifenin belirlenip seçimi için bey’at ve seçim,170 istihlaf,171 şûrâ172 ve isti’la173 olmak üzere dört yol ve usul174 belirtilmiştir. Diğer taraftan, hilafet gibi önemli bir makama, ehil olmayan kişilerin gelmemesi için bir takım şartlar ve özellikler belirleyerek tedbir almışlardır. Bunlardan öne çıkanlarını şu şekilde sıralayabiliriz: Müslüman olmak, erkek olmak ve mükellefiyet çağına gelmiş olmak, bilgili ve adalet sahibi olmak, devlet başkanlığı gibi büyük bir vazifenin gerektirdiği

166 Bu tarifle ilgili kaynak ve değerlendirmelerle ilgili bk. Aydın, a.g.e., s. 107.

167 Hariciler ise hilafetin vacib olmadığını söylerler. Ancak ağırlıklı olarak kabul gören görüş vacib olduğu yönündedir. Bu konuda yazılmış müstakil eserlerin geniş bir listesi için bk. A. Mustafa, Nevin, İslâm Siyasi Düşüncesinde Muhalefet, (trc. Vecdi Akyüz), İstanbul 1990, s. 324.

168 el-Mâverdî, a.g.e., s. 29, 30; el-Ferrâ, a.g.e., s. 19.

169 bk. Aydın, a.g.e., s. 107.

170 Seçme ehliyetine sahip âlimler, hâkimler, yüksek idareciler ve halktan bir araya gelmeleri mümkün olanların, seçilme ehliyetine sahip bir kimseyi seçip ona bey’at etmeleridir. Hz. Ebu Bekir’in seçimi bu yolla olmuştur. Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, I, 130.

171 Adil olan halifenin Müslümanlara iyilik olsun diye, hilafet ehliyetini haiz olan bir kimsenin kendisinden sonra halife seçilmesini, istişareler sonucunda cemaatten istemesidir. Hz. Ömer’e bey’at böyle bir istihlafı takip etmiştir. Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, I, 131.

172 Bu usulde halife, vefatından önce birkaç kişinin ismini vererek içlerinden birini, kendisinden sonra halife seçme işini onlara havale eder. Bu zevat, halifenin vefatından sonra halk ile de istişare ederek içlerinden birini seçerler, halkında aynı şahsa biatiyle halife tespit edilmiş olur. Bu usul de Hz. Osman’ın hilafetinde tatbik edilmiştir. Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, I, 132, 133.

173 Bir kimsenin hilafet makamını cebir ve kuvvet yoluyla ele geçirmesi, halkı ya ikna ederek veya zor kullanarak baş eğdirmesi ve dini esaslara aykırı olmayan tasarruflarında kendisine itaat ettirmesidir. Örnek olarak Muaviye bin Ebû Süfyan’ın Hilafeti ile Abbasilerin ilk halifesi Seffah’ın hilafeti verilebilir. Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, I, 134, 135.

174 el-Mâverdî, a.g.e., s. 34-37; bk. İkinci bölümde “seçici organ ve seçim usulü” başlığı.

ruh, beden ve irade gücüne sahip olmak, sağlıklı olmak ve son olarak Kureyş kabilesinden olmak.175

İslâm hukukçuları, devlet başkanının (halifenin) görevleri olarak birçok şey saymaktadırlar. Ancak bu görevleri iki ana grupta toplamak mümkündür: Dini hükümleri hâkim kılmak ve devlet işlerini yerine getirmek. Bu görevler zaman ve zemine göre de değişiklik göstermektedir.176

b) Vezir

İslâm devletinin idare sisteminde hilafet kurumundan sonra gelen önemli kurumlardan biri de vezirliktir. Vezir, devlet başkanlığından sonra ikinci büyük devlet kadrosu olarak kabul edilir. Genellikle hükümdarlar ile vatandaşlar arasında köprü vazifesi gören vezir, hükümdarın vekili olarak devlet işlerine nezaret etmektedir. Peygamber döneminden Abbasiler dönemine kadar, idari sistem içinde resmi olarak vezir unvanı ile anılan bir görevlinin bulunmadığı bilinmektedir.177

Abbasi devleti zamanında, devletin sınırlarının genişlemesiyle devlet kadroları içinde yeni bir takım makamlar ortaya çıkmıştır ki onlardan biri de vezirlik teşkilatıdır. Bu kurum, Abbasilerin ilk halifesi Ebu’l-Abbas Abdullah es-Seffah (132–136/750–754) tarafından İranlıların ve özellikle Horasanlıların etkisiyle oluşturulmuştur. Ebu’l-Abbas tarafından vezir unvanıyla ilk atanan kişi, Hemedanlı Ebu Seleme Hafs b. Süleyman el-Hallâl (ö. 132/750) olmuştur. Böylece İslâm devlet

175 el-Mâverdî, a.g.e., s. 31, 32; Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, I, 127-130 ; bk. ikinci bölüm,

“seçilme yeterliliği” başlığı.

176 Asıl mevzuumuzdan sapmamak amacıyla devlet başkanının vazifeleri ile ilgili olarak daha fazla detaya girmeyeceğiz. Bu konu ile ilgili daha geniş bilgi için bk. el-Mâverdî, a.g.e., s. 51-55.

177 Vezâretten maksat, devlet işlerinde başkasından yardım almak ise bu durum Hz. Peygamber zamanında da vardı. Çünkü Hz. Peygamber sahabe ile meşveret ediyordu ve Hz. Ebu Bekir’i bazı durumlarda adeta müsteşarı has ilan etmişti. Hatta bir kısım Araplar onu vezir-i nebi diye çağırırlardı. Fakat İslâm’ın ilk zamanlarında Abbasiler zamanındaki anlamıyla bir vezirlik makamı yoktu. bkz. İbn Haldun, Mukaddime, (haz. Süleyman Uludağ), Dergah yay. İstanbul, 1982, I, 627; Corci Zeydan, İslâm Medeniyeti Tarihi, (trc. Zeki Meğamiz), Üçdal Neşriyat, İstanbul 1971, I, 206-207; Kazıcı, Ziya, İslâm Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, Kayıhan yay.

İstanbul 1999, s. 131.

teşkilatında hilafetten sonra gelen yeni bir makam ortaya çıkmış ve bundan sonra bütün İslâm devletlerinin idari sistemi içinde yerini korumuştur.178

Problemleri çözme, meseleleri karara bağlama ve alınan kararları uygulama yönünden halifeye vekâlet etme görevini üstlenen vezirlik makamı Abbasiler döneminde zamanla tefviz vezâreti (tam yetki ile donatılmış vezirlik) ve tenfiz vezâreti (yürütme, görevleri yerine getirme vezirliği) olmak üzere ikiye ayrıldı.

Tefviz veziri, devlet işlerini kendi görüş ve içtihadı ile yürütme imkânına sahiptir.

Bu vazifeyi üstlenen vezir, halife adına hükümet işlerinin tamamını yapmaya yetkili olup aynı zamanda bunların sayıları devamlı olarak bir tanedir. Bunun yanında Tenfiz veziri ise, sadece görevlendirildiği konulardan sorumlu olup sayıları zamana ve işlerin durumuna göre değişebilmektedir. Ayrıca tefviz veziri sadece Müslümanlardan seçilebilmektedir.179 Bundan tenfiz vezirinin gayrimüslimlerden de seçilebileceği anlaşılmaktadır.

c) Divan

İslâm devletinin önemli kurumlarından bir diğeri de divandır.180 Sâsânî İmparatorluğu devlet idaresine ait bir kavram olan divan sonradan Arap diline geçmiştir. Cihat, eğitim vb. gibi nedenlerle Mısır, Şam ve İran taraflarına giden Müslümanların gittikleri yerlerdeki idari sistemlerden haberdar olmalarıyla birlikte divan teşkilatı da İslâm devleti tarafından tanınmıştır. İslâm devlet teşkilatı içinde tarih boyunca önemli bir fonksiyonu yerine getiren divan teşkilatı, gerçek manasıyla ilk defa halife Hz. Ömer zamanında (20/641) fey gelirlerini dağıtmak amacıyla oluşturulmuştur.181 Bununla birlikte divan tabiri Emeviler ve bilhassa Abbasiler

178 Hemen hemen Abbasiler zamanında yerleşen vezirlik kurumu, özde aynı olmakla birlikte sayı, isim ve sahip olduğu yetkiler bakımından diğer İslâm devletlerinde zaman zaman farklılıklar göstermektedir. Endülüs’te “el-Hâcib”, Gaznelilerde “Hâce-i Büzürg” şeklinde kullanılmış olması buna bir örnek olarak gösterilebilir. Bu hususta daha geniş bilgi için bk. Kazıcı, a.g.e., s. 131-134.

179 Tefviz ve tenfiz vezirliklerinin mahiyetleri, görevleri ve bu vezirlerde bulunması gereken şartlar hakkında bk. El-Mâverdî, a.g.e., s. 68-74; İbn Haldun, a.g.e., I, 628, 629; Kazıcı, a.g.e., s. 139-141.

180 Divan kelimesinin kökeni ile ilgili olarak bk. İbn Haldun, a.g.e., I, 636, 637.

181 İlk defa bu dönemde devlet gelirlerinden pay alan kimselerin isimlerinin yazıldığı deftere, daha sonra bu defterlerin muhafaza edildiği mekâna, bilahare de devlet teşkilatında bununla ilgili birime divan denmiştir. Zamanla daha sonraları kurulan ve devletin muhtelif fonksiyonlarını

zamanında, başta askerî ve malî sahalar olmak üzere çeşitli devlet hizmetlerine bakan kurumlara isim olarak verilmiştir.182

Divan teşkilatı memleketin idari, siyasi ve ekonomik gelişmesine paralel olarak ilerleme göstermiştir. Medine’de merkezdeki askeri divan defterlerinin yanında Irak, Suriye ve Mısır bölgelerinde de divan defterleri tutulmuştur.183 Divan teşkilatı, Abbasilerin ilerleyen zamanlarında en yüksek düzeyde fonksiyon icra etmiş184 ve bu dönemde kurulan divanların birçoğu daha sonraki zamanlarda bağımsız bir teşkilat haline gelmişlerdir.

Zamana ve şartlara göre değişiklik göstermiş olsa da idarî, askerî ve malî olmak üzere birçok değişik divan bulunmaktadır. Resâil Divanı185, Tevki’ Divanı186, Hâtem Divanı,187 Berîd Divanı188, Mezâlim Divanı,189 Ezimme Divanı190 ve Müsâdere Divanı191 en önde gelenleri olarak bilinmektedir.

Bu divanlar günümüz bakanlıklarına ve bakanlık teşkilatlarına benzetilebilir.

Mesela ‘Berîd Divanı’ günümüzün ulaştırma bakanlığına karşılık olarak gelmektedir denilebilir. Ezimme Divanı ise yetki ve görevleri açısından günümüzün Sayıştay’ına

üstlenen birimlerine de divan ismi verilmiştir. İbn Haldun, a.g.e., I, 637; Kazıcı, a.g.e., s. 153-155; Aydın, a.g.e., s. 117, 118.

182 Fayda, Mustafa, “Hz. Ömer’in Divan Teşkilatı”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1986, II, 86.

183 Divan defterleri farklı dillerde tutulabilirken, Abdülmelik zamanından itibaren divan defterleri tamamıyla Arapça tutulmaya başlanmıştır.

184 Fayda, Mustafa, a.g.m., II, 150; Kazıcı, a.g.e., s. 158-161.

185 Resâil divanı, İslâm devletinin ilk divan kurumlarındandır. Yürüttüğü işlerin başında mektup yazmak gelmektedir. Aykaç, Mehmet, Abbasi Devleti’nin ilk dönemi İdari Teşkilatında Divanlar (132-232/750-847), (Yayınlanmamış doktora tezi) MÜSBE İslâm Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul, 1993, s. 82.

186 Resâil divanından biraz değişik bir şekilde ‘tevki’ divanı’ da bu işlerle meşguldür. Aykaç, a.g.tz., s. 87.

187 Yazışmalarda mühür kullanılması, hataları ve sahtekârlıkları önleme ve yazının güvenilirliğini temin amacına yöneliktir. bk. Aykaç, a.g.tz., s. 89.

188 İslâm devletinde resmi posta ve istihbarat teşkilatına verilen addır. Aykaç, a.g.tz., s. 94.

189 Temyiz mahkemesi görevini yapar. Daha ziyade yüksek devlet görevlilerinin, nüfuzlu kişilerin ve harâc memurlarının devlet aleyhine veya halka karşı işledikleri suçlara baktığı da görülmüştür.

Aykaç, a.g.tz., s. 110.

190 Devletin gelir ve giderlerinin teftiş ve muhasebe işleri ile ilgilenen bir dairedir. Üstlendiği görev itibariyle günümüzün “Sayıştay”ına benzemektedir.

191 Müsadere edilen mülkleri yöneten divandır. Her ne kadar yaygın ve devamlı olmasa da hicri birinci asırda beytülmalin gelir kaynakları arasında haksız kazanç elde eden devlet görevlisi veya sivil kişilerden müsadere edilen malların bulunduğu görülmektedir. Aykaç, a.g.tz., s. 118.

benzemektedir. Belirtmek gerekir ki tarihi seyir içinde ortaya çıkan bu idari yapı ve kurumlarının günümüzdekilerle isim ve görevleri bakımından birebir aynı olması beklenmemelidir. Çünkü o günün şartları ile günümüzdeki şartlar arasında çok büyük farklar vardır. Bunda yaklaşık on asırlık bilgi birikiminin yanında, bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte yaşam şartlarındaki değişikliğin de etkisi söz konusudur. İşte idari teşkilatlanma da ilk zamanlardakinin aksine zamanla karmaşık bir hal almıştır. Dolayısıyla divan teşkilatının ilk hali ile bugünün bakanlıları arasında bir takım farklılıkların olması normal karşılanmalıdır.