• Sonuç bulunamadı

A. KAVRAMSAL VE KURUMSAL OLARAK DEVLETİN VE

2. Anayasanın Tarihi

Burada öncelikle Hamidullah’ın anayasanın tarifi ile ilgili değerlendirmelerinden sonra İslam öncesi dönemde anayasa veya yazılı anayasa olup olmadığı üzerinde durulacaktır. Anayasa için “düstur” kelimesinin kullanıldığını söyleyen Hamidullah bu kelimenin aslının Farsça “destur”

sözcüğünden geldiğini ve Arapçada da “düstur” olarak kullanıldığını belirtir.218 Hükümet etme tarzı demek olan anayasa bir devletin faaliyetlerinin bütününü kapsar. Hamidullah’a göre anayasa, dâhili olduğu kadar harici münasebet ve meselelerde de bir milletin faaliyetlerini içine almaktadır.219 Ona göre devletin var oluşundan beri bir anayasa anlayışı var olsa da, ilk zamanlarda insanlar anayasanın yazılı bir tarzda olmasını düşünmemişlerdir. Tarih öncesinden beri insanlık içinde bir devletin, “hükümet etme” anlayışının var olmasına rağmen “hükümet etme”

şeklinin yazıyla tespiti İslam öncesinde mevcut olmadığına dikkat çeker.220 Sonuç olarak o, İslam’daki yazılı anayasa metnine (Medine Vesikası) gelinceye kadar gerçek manada bir anayasa olarak değerlendirilebilecek bir metnin olmadığını söylemektedir. Bununla birlikte Hamidullah, yazılı ilk anayasa örneğinin Mesih’ten

216 Hamidullah, “Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Sîretinde Anılan Devlet Çeşitleri”, s. 58, 59.

217 Ancak o birçok yerde olduğu gibi bu konuda da kaynakları sarih olarak vermemiştir.

218 Hamidullah, Muhammed, “İslam’da Anayasa”, s. 73.

219 Hamidullah, Muhammed, “Müslümanların Hukuk İlmine Katkıları”, (trc. Ruhi Özcan), İslam’ın Hukuk İlmine Katkıları, (edt. Vecdi Akyüz), Beyan yay., İstanbul 2005, s. 28-30.

220 Hamidullah, “Müslümanların Hukuk İlmine Katkıları”, s. 29.

yaklaşık bin yıl önce Tevrat’ta221 var olduğunu söylemektedir. Fakat bunun ciddi bir anayasa metni olmaktan ziyade “istihza” (gizli ve ince alay) mahiyetinde olduğuna işaret etmektedir. Dolayısıyla Peygamberimize (a.s.) kadar ciddi bir anayasaya rastlanılmamaktadır.222

Bundan sonraki en eski anayasa da bilge Solon zamanında223 Atina’da görülmektedir. Solon’un bu eseri, Atina Şehir-Devleti’nin İdare Meclisinde bir üye olması sıfatıyla sadece kamuoyuna yapmış olduğu tekliflerden ibarettir ve esasen mevcut anayasa üzerinde yapılması düşünülen bazı değişiklik tekliflerinden oluşmaktadır. Her ne kadar bu teklif ve tavsiyeler, benimsenip tatbikata konulmuşsa da bir anayasanın tamamı veya bütünü olarak değerlendirilemez. Ayrıca Hamidullah, bunların yazılı olup olmadıkları hakkında net bir bilginin de olmadığını ifade etmektedir. Diğer taraftan tarihçilerin, bütün bunların bazı anayasa ve idare kurallarının değiştirilmesiyle ilgili olduğunda müttefik olmalarını düşünmektedir.

Aynı zamanda sözü edilenlerin bütün yönleriyle yeni bir anayasa olarak kabul edilemeyeceğini gösteren bir veri olduğunu ileri sürer.224

Hamidullah, bunlardan sonra anayasa olarak değerlendirilebilecek ve modern anayasanın idari işlerle ilgili kısmını kapsayan nitelikte üç kitaptan bahsetmektedir:

Bunlardan ilki Çinli Konfüçyüs’ün (m.ö. 551-419) “Kralların Eğitimi” adlı kitabıdır. İkincisi Yunanlı Aristo’nun (m.ö. 384-322) “Atinalıların Anayasası”, üçüncüsü ise Hintli Cautilia’nın “Politik İktisat” (yani siyasi iktisat, ekonomi politik) adlı kitaplarıdır. Ancak Hamidullah’a göre bunlar da bir anayasa olarak değerlendirilemez. Çünkü bir süreliğine krallardan birinin vezirliği görevinde bulunmuş olsa da, esasen bir filozof ve ahlak öğreticisi olan Konfüçyüs’ün, bu eseri siyaset felsefesi ve sosyal ahlakla ilgilidir. Böyle bir kitaba bir devletin anayasası

221 Hamidullah, Tevrat’ta Samuel (İşmuil)’in bir kitabında destur mahiyetinde bir metnin olduğunu söylemektedir. Bu listede yer alan hak ve imtiyazlar, “bir devletin yazılı anayasası” olarak mütalaa edilemez. bk. Eski Ahit, Birinci Samuel, VIII/11, 18 ve X/25; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 189

222 Daha geniş bilgi ve değerlendirmeler için bk. Hamidullah, “İslam’da Anayasa”, s. 78, 79

223 Dönemi yaklaşık m.ö. 640-558 yıllarıdır.

224 Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 190.

denilemez. Zaten Hamidullah bundan dolayı hiçbir hükümdarın bu metnin uygulanmasını emretmediğini söylemektedir.

Diğer taraftan Aristo, Büyük İskender’in veziriydi. Eseri, Atina kent devletinin anayasasının ve hükümlerinin zaman içerisinde nasıl değiştiğini ele alan tarihi bir kitaptır. Aristo’nun bu çalışmasındaki maksat, eskilerin tecrübelerinden istifade etmektir. Bu bir devlet başkanının belirlediği bir anayasa olmasının yanında, bir tarih kitabıdır. Son olarak Hint İmparatoru Çend Gusta’nın veziri, Aristo ve İskender’in çağdaşı Cautilia’nın kitabı da İtalyan Machievelli’nin “Hükümdar”ı gibi, mali, siyasi vb. meselelerle ilgili hükümdarlara pratik bilgiler verir. Ancak bu kitap da bir anayasa değil, hükümdarlara öğüt kitabı niteliğindedir.225 Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Hamidullah, Peygamberimize (a.s.) kadar geçen devirde ciddi bir anayasa metninin görülmediğini ifade etmektedir.

b) İslam Sonrası Dönemde Anayasa

Hamidullah, devlet reisi ve vatandaşların vazife ve haklarının haklarının bir anayasa metni içerisinde ilk defa Müslümanlar tarafından bir araya getirildiğini söylemektedir.226 Bizzat devlet başkanı tarafından yazdırılan ilk anayasa, hicri birinci yılda okuma yazma dahi bilmeyen Hz. Peygamberin (a.s.) Medine’de kurduğu kent devlet tarafından ilan edilen elli üç maddelik227 anayasadır.228

Anayasanın ilanından önce Medine’deki durum hakkında değerlendirmede bulunan Hamidullah’a göre Peygamberimiz (a.s.), Medine’deki mahalli sürtüşmelere karşı tarafsız kalmıştır. Bu özelliğine üstün özel nitelikleri ve Allah’ın elçisi olmasından ileri gelen yüksek kişiliği de eklenince, bütün Medine halklarını kendi yönetimi altında toplamayı başarmıştır. Medine’de konfederal yapıda bir şehir-devlet kuran Peygamberimiz (a.s.), şehrin demografik yapısını oluşturan

‘Ensar’, ‘Muhacir’, henüz Müslüman olmamış Medineli Arap ve Yahudileri otonom

225 Daha geniş bilgi için bk. Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 189, 190.

226 Hamidullah, “Müslümanların Hukuk İlmine Katkıları”, s. 30.

227 Avrupa dillerine ilk tercümesini yapan Wellhausen bu anayasa metnini 47 madde halinde yayınlamıştır. bk. Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 190.

228 Hamidullah, “İslam Anayasa Hukuku”, s. 18; Hamidullah, Muhammed, “Hz. Peygamber (s.a.s.) Gayrimüslimlere Nasıl Davranırdı?”, (trc. Subhi Seyf), İslam Anayasa Hukuku, (ed. Vecdi Akyüz), Beyan yay., İstanbul 1998, s. 228.

(özerk, muhtar) bırakmış229 fakat dışarıdan gelen saldırılara karşı şehri daha iyi savunmak, iç barış ve adaleti daha iyi sağlamak için bir site devleti fikri etrafında birleşmişlerini sağlamıştır.

Hamidullah, niçin bir anayasaya ihtiyaç duyulduğu ve neden yazıya geçirildiği ile ilgili olarak şöyle demektedir: “Eğer Medine’de yalnız Müslümanlar oturuyor olsalardı belki bir anayasaya gerek kalmazdı. Çünkü Müslümanlar Resulüllah’ın (a.s.) her söylediğini kabule, her emrini yerine getirmeye hazırdılar.

Hükümet idaresinin bir şarta bağlanması ihtiyacını duymazlardı. Mademki Medine’de Müslüman olmayanlar da vardı. O halde hükümet idaresinde takip edilecek usulün bir yazılı şarta bağlanması gerekiyordu. Nihayet hükümet idaresinin yürütülmesinde takip edilecek usulü bir muahede şeklinde kaleme aldılar.”230 Anlaşılacağı üzere hicretten sonra Medine’de kurulan İslam devletinin kozmopolit yapısı Hz. Peygamberi (a.s.) bütün halkın etrafında anlaşabileceği bir anayasa metnini ilan etmeye sevk etti. Böylece şehirdeki Müslümanların dışındaki diğer unsurlar da Peygamberimizin (a.s.) bu yaklaşımını olumlu karşıladılar ve bir anayasa üzerinde uzlaşıp kabul ettiler.

Üzerinde düşünülmesi gereken bir konu da İslam’dan önceki dönemde neden yazılı bir anayasa olmadığıdır. Hamidullah bununla ilgili olarak da şu açıklamada bulunur: “Hükümet edenler kral ve sultanlardı. Devlet reisi istediğini emreder, istediğini yasaklar, istediğini lağveder, istediği vakit istediği hükümeti getirirdi.

İktidarı elinde bulunduran bu kral ve sultanlar geniş hürriyetlerini bir sınır içine almak istemediler. Eğer devlet reisi şöyle şöyle davranabilir, uyacağı esaslar şunlardır vs. gibi hükümler tespit edilmiş olsaydı, devlet başkanlarının hürriyetleri, sultan ve kralların hürriyetleri, iradeleri kayıtlanmış, tahdit edilmiş olacaktı.

Krallar bunu istemediler. Dünya tarihinde ilk defa bir anayasanın düzenlenmesi Peygamber Efendimiz (a.s.) tarafından olmuştur.”231 Zaten İslam’ın öğretisi,

229Hamidullah, Muhammed, “Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn Döneminde İslam Devlet Başkanı”, (trc. Abdülaziz Hatip), İslam Anayasa Hukuku, (ed. Vecdi Akyüz), Beyan yay., İstanbul 1998, s.

155.

230 Hamidullah, “İslam’da Anayasa”, s. 82.

231 Hamidullah, “Müslümanların Hukuk İlmine Katkıları”, s. 29.

idarecilerin keyfi hareket etmesine izin vermemiş, yöneticilerin belli kural ve kaideler çevresinde davranmasını istemiştir. Ülke idaresini elinde bulunduranların yönetim biçimini ve yetkilerinin sınırlarını belirleyen kuralları anayasa metni içinde yazılı hale getirmekle, birçok açıdan insanlığa rehber ve önder olan Hz.

Muhamamed (a.s.), maddi iktidar açısından da bir ilki gerçekleştirmiştir. Bir devlet başkanı olarak bunu, şehirdeki diğer unsurların da rızası doğrultusunda anayasa şeklinde ilan etmiş ve bilhassa yazılı hale getirerek kendisinden sonraki Müslümanlara güzel bir örneklik teşkil etmiştir.

Yürürlük bakımından İslami dönemde anayasanın gelişim süreci ile ilgili olarak da kısaca şunları belirtmekte fayda vardır. Hamidullah’a göre Peygamberin (a.s.) vefatından Abbasi devletinin sonlarına kadar geçen süreçteki çekişmeler ve çatışmalar devlet başkanlığından kaynaklanmaktadır. İslam devletinin anayasasının, yani idarenin bütün temel kuruluşlarının Hz. Ebu Bekir döneminden Emevi hilafetinin sonuna kadar değişmediğini söyleyen Hamidullah’a göre bütün farklılık;

halife, vali, yargıç gibi görevli olan kişilerdedir. Biri adaletlidir, Allah’tan korkar;

öteki zalimdir, haksızlık yapar, rüşvet yer.232 Zaten bir devlette asıl olan devamlılıktır. İnsanlar gelip geçicidir. Ancak devlet bütün kurum ve kuruluşlarıyla hayatiyetini sürdürmektedir. Hamidullah da buna dikkat çekmektedir.

Bu bağlamda Hamidullah peş peşe bütün İslam devletlerinin anayasalarının aynı olduğu tespitini yapmaktadır. Zira adları farklı olsa da bütün İslam devletlerinin anayasası, Kur’ân’a ve Sünnet’e dayanmaktadır. Kur’ân ve Sünnet genel olarak sadece haramlar ve farzlar gibi zorunlu genel kuralları zikreder. Bu durumun anayasa meseleleri için de geçerli olduğunu belirtmektedir.233 Yani Kur'ân ve sünnet bizatihi kendileri anayasa olmayıp, anayasaların oluşumunda gerekli olan temel kaide ve prensipleri tanzim etmişlerdir. Dolayısıyla Hamidullah’a göre bu durum İslam Devleti anayasalarının (zamanın şartlarına göre bir takım değişikler olsa da) temelde değişmediğini göstermektedir. Görüldüğü gibi temel prensipler açısından İslam anayasa anlayışında herhangi bir değişikliğin olmadığı savunulmaktadır.

232 Hamidullah, “İslam Anayasa Hukuku”, s. 53.

233 Hamidullah, “İslam Anayasa Hukuku”, s. 19.