• Sonuç bulunamadı

Yönetimin Mükemmellik Arayışı ve Yüksek Beklentileri

BÖLÜM 2: ÇALIŞMA HAYATINDA MOBBĐNG

2.1. Mobbinge Yol Açan Yönetsel ve Đşletmeye Özgü Faktörler

2.1.4. Yönetimin Mükemmellik Arayışı ve Yüksek Beklentileri

Kanadalı bilim insanları, mükemmeliyetçiliğin bir davranış bozukluğu olarak değerlendirilip tedavi edilmesi gerektiğini iddia ediyor. Bu davranış bozukluğu, “Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu” olarak nitelendiriliyor. Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu genellikle mükemmeliyetçilik ve esnek olmama ile tanımlanır. Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan kişiler diğerlerinin kendi ölçütlerine uymalarını bekler, ayrıntıya çok önem verir, aşırı kuralcı ve ikiyüzlüdürler. Bir yandan insanları incitmemeye özen gösterirken diğer yandan kin besler ve cezalandırırlar. Tek başına karar veremez, yaşama tam olarak katılmaz, özgürce yaşayanları eleştirirler hatta paniğe kapılarak diğerlerini baskılamaya çalışırlar. Seçim yapmayı bilmedikleri, hayal güçleri sınırlı olduğu için hayatlarına yenilik getiremezler, değişikliklerden korkarlar (Güney, 2000).

Mükemmeliyetçi kişilik yapısındaki kişiler, insanın doğal sınırını tanımazlar. Hiçbir kusura tahammülleri yoktur. Yaptıklarını en mükemmel şekilde yapmak ve herkesten daha çok başarılı olmak için çırpınırlar. Hiçbir zaman tatmin olmazlar. Her şeyde kusur bulurlar. Sürekli başkalarıyla yarışırlar. Yaptıkları işin sürecinden zevk almayı bilmez, sadece sonuçlarla ilgilenirler (www.ekometre.com, 2006).

Başkalarına yönelik mükemmeliyetçilik, başkalarına karşı aşırı ve gerçekçi olmayan standartlarda olan talepkarlıktır. Nevrotik mükemmeliyetçilikte hiçbir şey yeterince iyi gözükmez ve birey genel anlamda iyi yapılmış bir işten ya da üstün bir performanstan tatmin olamaz. Derindeki aşağılık ve savunmasızlık duyguları bireyi, kendi kendisiyle aşırı uğraş verdiği, kendisine yenik düştüğü, her girişimin ve görevin bir meydan

okumaya dönüştüğü bir çarkın içine sokar. Bu da kişilerin sürekli gergin olmalarına neden olur (www.apa.org, 2003).

Mükemmeliyetçiler her zaman sınırlarını zorladıkları için sürekli stres altındadırlar. Kalp rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, hatasız olmaya çalışan kişilerde görülen başlıca hastalıklardır. Mükemmeliyetçilerin zararı bir tek kendilerine değildir, bu kişiler çevrelerindekileri de stres altına sokarlar, istemeyerek de olsa yakınları üzerinde baskı kurmaya çalışırlar. Uzmanların ortak görüşü de, mükemmeliyetçiliğin, kişinin başkaları ile olan ilişkisini genellikle istenmeyen bir biçimde etkilediği yönündedir.

Yöneticilerin sergiledikleri mükemmeliyetçik, çalışanlara büyük sıkıntılar vermekle kalmaz, onların işten uzaklaşmalarına, sık hatalar yapmalarına, işi yavaşlatmalarına veya öfke ve sinirlilik geliştirerek işletmeye zarar vermeye kadar varabilecek ciddi sonuçlar da doğurabilmektedir. Ayrıca iş bağımlısı bir patron da çok fazla eleştiri yapar, talepleri aşırıdır. Altında çalışan insanların hata yapması karşısında hoşgörüsüzdür. Uzun bir süre işkolik bir patrona sahip olmak, çalışanlarda ciddi psikolojik hasarlar yaratabilir. Duygusal olarak yıpranmış bir şekilde işlerini ayak sürüyerek devam ettirirler. Đşlev bozukluğu gösteren taleplere ayak uydurmanın sonuçları, düşük özgüven, mesleki yaşamlarında denetim sahibi olamamak ve insan ilişkilerinde yaşanan sorunlardır. Normal olarak üretim kapasitesine yönelmesi gereken verim türlü manevraya sapmak zorunda kalan çalışanlar tarafından tüketilir (Robinson, 2000: 136-137).

Yöneticilerin eleştirici olmaları işletmedeki olaylara sadece çözüm getirmemekle kalmaz, işgörenlerin yaşadıkları ortama ve diğer işgörenlere karşı daha öfkeli ve güvensiz olmalarına da yol açar. Eleştirilmek çoğu zaman bireyleri savungan yapar ya da içlerine kapanmalarına yol açar. Saldırıya uğrayan bir insanın iki türlü tepki göstermesi mümkündür: Ya ezilip büzülecek geri çekilecektir ya da öfke içinde karşı saldırıya geçecektir (Carlson, 1999: 116).

Sadece yönetici konumundakiler değil işgörenlerden de iş bağımlısı olanlar olabilir. Bunlar, yeterince hızlı üretim yapamayan meslektaşlarına karşı öfke ve sabırsızlık gibi tepkiler gösterirler. Birden parlayan öfke, uyumsuzluğa neden olur ve çalışma grubunun morali inişe geçer, bu da verimliliğe karşıdır. Đşkolikler az zamana çok iş sıkıştırmak

için çabaladıkça sonunda kendileri gibi altlarında çalışan insanları da tüketmeleri kaçınılmazdır (Robinson, 2000: 132).

Bremen Üniversitesi'nden Ulrike Meissner'in "Çalışma Uyuşturucu" adlı araştırması, işkoliklerin ancak belli bir aşamaya kadar işyerine yararlı olduğunu, çoğu kez zarar verdiğini ortaya koymaktadır. Đş bağımlılığı, kendisi ve başkalarından yüksek verim bekleme, denetleme, bedensel zorlama, yüksek tansiyon, mide spazmları ve depresyonlarla kendini belli eden ve verim kaybına yol açan bir rahatsızlık olarak kabul edilmektedir. Đşkoliklerin amir veya yönetici durumunda bulunmasının işletme için daha tehlikeli olduğunu saptayan araştırmaya göre, işkolik yöneticiler, çalışanlara kötü muamele ederek ve gereğinden fazla denetleyerek işi bırakmaya zorlayabiliyor. Sorunu anlamayan işletmeler sürekli değişen veya sürekli hastalık izni kullanan personel nedeniyle verim kaybına uğruyor. Đş bağımlılığının yaratmış olduğu fonksiyon bozukluğu iş ortamında kirlenmeye yol açar, stres yaratır morallerin bozulmasına neden olur ve bütün yapının düzenini bozar. Çalışanların kaosa rağmen hayatta kalabilmek için dört elle sarıldıkları roller, üretkenlik ve iş gücü kalitesinin önünde bir engele dönüşür (Robinson, a.g.e.: 130).

Yöneticilerin mükemmeliyetçi ve çok titiz olmaları işgörenlerde geçici veya sürekli bir yetersizlik duygusu oluşturabilir. Bu da işyerinde mutsuzluğun, kararsızlığın ve güvensizliğin hâkim olduğu bir atmosferin oluşmasına, işgörenlerin kendilerine olan güven ve saygısını zedeleyerek, başarısız ve verimsiz olmalarına neden olacaktır. Ayrıca, böyle bir ortamda kurallar ve politikalar sürekli değiştiği için işgörenler neyin normal olduğunu bilemez. Patronlarının veya yöneticilerinin beklentilerine ilişkin tahminde bulunarak karanlıkta el yordamıyla ilerlemeye çalışırlar. Bu da moralleri bozar, korku ve güvensizlik gelişir. Davranışlarını patronlarının ve yöneticilerinin emirlerine uydurmaya çalışan işgörenler düş kırıklığı yaşar. Bazı işgörenler bu mantıksız iş talepleriyle başa çıkmak için bölücülük yapabilirler. Đş arkadaşlarıyla sert tartışmalara girer, patronun ya da yöneticinin otoritesini zayıflatmaya çalışabilirler. Đş arkadaşlarına bedensel ya da sözel saldırıda da bulunabilirler. Bazıları ise geri plana çekilip çalışma arkadaşlarından uzaklaşabilirler.

Kısaca mükemmeliyetçi veya iş bağımlısı patronlar veya yöneticiler işgörenler üzerinde kurdukları zaman baskısı ya da aşırı beklentiye bağlı olarak işgörenlerin üzerine

yüklenen aşırı iş yükü gibi nedenlerle mobbingin işletmede gelişmesini teşvik eden ortamı farkında olmadan hazırlamaktadırlar.