• Sonuç bulunamadı

W Paley’in Harici Delili

II. BÖLÜM

3.1 Tarihsel Kanıtlar

3.1.4 W Paley’in Harici Delili

Swinburne mucizelerin imkânı ile ilgili harici delil adını verdiği bir argümanın düşünce tarihinde ileri sürüldüğünü vurgular. Swinburne’e göre, harici delili en çok vurgulayan kişilerin başında XVIII. yüzyılda yaşamış Hıristiyan teologu William Paley gelmektedir. Paley Tanrı’nın varlığı ile ilgili tasarım delilini temel almaktadır. William Paley, “Evidence of Christanity” adlı eserinin mukaddimesinde mucize konusuna Hume’un tutumunu eleştirerek başlıyor. Paley, eserinin başında, yerde bir saat bulduğu zaman ve bu saatin nasıl orada olduğunu düşündüğü zaman; ayağına rast gelen bir taş için düşündüğünden daha farklı sonuçlara varacağını söyler. Saatin değişik parçaları bir amaç için konmuştur, bu parçalar düzenli bir hareketi gerçekleştirerek zamanı göstermektedirler. Bu parçalar değişik bir şekilde bir araya gelseler ne saatin içindeki hareket gerçekleşir, ne de saat bir işe yarar.634

Paley’in analojisini güçlü kılan nokta saatin kökenini bilmeye gerek duymadan, sırf saatin yapısından sonuca gidebilmesidir. Ayrıca, onun analizinde sırf bir organı ele alıp sonuca gitmek mümkündür. Kişi insan gözünü ele alıp sonuca gidebilir, ayrıca karaciğerin, akciğerin de incelenmesi sonuca varmak için elzem değildir. Canlı organizma makineye benzetilir ve makinenin yapılma aşaması gözlemlenmese bile makinenin bir tasarımcısı olması gerektiğine dair benzetme ile canlıların da bir tasarımcısı olduğu ortaya konur.635

Swinburne’e göre, Paley, incelediğimiz saatin, ilaveten yeni saatler üreten bir mekanizmaya da sahip olduğunu düşünmemizi ister. Saat, başka saatler üretme yeteneğiyle daha da mükemmel bir makineye dönüşecek ve ustasının maharetini daha fazla sergileyecektir.636 Eğer daha mükemmel bir saat (saat oluşturan saat) gördükten sonra, saatin bir ustası olduğu kanaatimizi değiştirirsek hata yapmış oluruz. Daha mükemmel olan bir saatin ustasının sanatını daha çok takdir etmemiz gerekir; yoksa Paley’e göre, ateistlerin düştüğü hataya düşmüş oluruz. Bu analojisinde Paley, makineye benzettiği canlıların üreme faaliyetlerinin ateistleri şaşırttığına ve canlıların üreme faaliyetleriyle daha da mükemmel varlıklar

634 Swinburne, a.g.e., s. 67.

635 Willam Paley, Evidence of Christanity, http://www.wmcarey.edu/carey/paley/paley-evidences-pa rt

-i.pdf, (28.03.2006). 636 Swinburne, a.g.e., s. 67.

olduğunun düşünüleceği yerde canlıları, kör tesadüflerle açıklamaya çalışmalarına eleştiri getirmektedir.637 Ona göre, sıfatları olan bir Tanrı’ya inancımız, O’nun neler yapabileceğine dair bize güçlü güvenceler verir. Bu tıpkı bizim davranışlarını gözlemlediğimiz, bu şekilde karakterini öğrendiğimiz bir kimsenin karşısına çıkan olaylara ne şekilde tepki vereceğini öngörmemize benzer. Bu analojiye dayanarak Tanrı’nın sıfatları hakkında bilgimiz olunca O’nun zaman zaman merhametinin gereği olarak veya başka sebeplerden dolayı müdahalesini öngörebiliriz. Paley harici delili şu şekilde açıklamaya devam eder. Ona göre, bizim, Tanrı’nın varlığına dair güçlü delillerimiz olduktan sonra -ki vardır- mucizeler imkânsız değildir.638

Tanrı kendisini bir şekilde insanlara açımlar ve onlara gerekli şeyleri aktarması gerekir. Fakat mucize olmadan bunun olması düşünülemez. Doğrusu Paley vahiy ile mucizenin birbirinden ayrılamayacağını, vahyin mutlaka mucize ile birlikte olması gerektiğini iddia etmektedir. Ancak şahitlikle ilgili çıkan problemler üstesinden gelinemez sorunlar değildir. Hume’un temel itirazları “tecrübe” üzerine yoğunlaşmaktadır. Ancak Hume’un düştüğü hataların başında, genel olarak tecrübe ile spesifik tecrübeyi birbirinden ayırmayışı gelir. Tecrübeye karşıt olma ancak belli bir yerde ve zamanda meydana gelen bir tecrübe için söz konusu olabilir. Yoksa belli bir tecrübeyi genel bir tecrübenin karşına koymak sorgulanması gereken bir durumdur. Çünkü Hume öne sürülen mucizenin aynısını tekrar istemektedir. Hume’a göre, tabiatta bir değişme göremiyoruz, farz edelim gördük, bu durumda bunun çok sık olması gerekir.639 Paley’e göre, Hume’un bu isteği teizmin ve mucize

göstermenin mantığına ters bir anlayıştır. Mademki bütün kâinat yüce yaratıcının bir eseri o halde O’nun, eserinde dilediği gibi tasarrufta bulunacağını varsaymak son derece makuldür.640

Acaba tanıkların anlatmış oldukları mucize hikâyeleri gerçekten meydana gelmiş midir? Şöyle bir örnek verebiliriz, diyor Paley. Diyelim ki dürüstlüğüne son derece güvendiğimiz 12 kişi normalde gerçekleşmeyecek mucizevî bir olay gördüklerini üstelik de hile ve dolan türünden bir olay da olmadığını anlattılar.

637 Swinburne, a.g.e., s. 68.

638 Paley, Evidence of Christanity, http://www.wmcarey.edu/carey/paley/paley-evidences-pa rt-i.pdf, (28.03.2006).

639 Aynı yer

Bunun üzerine kral bunları çağırdı ve bunlardan sahtekâr olduklarını itiraf etmelerini istedi, aksi halde idam edileceklerdi. Ama bu insanlar yalan söylemek yerine ölmeyi tercih ettiler. Hume’a göre, bu durum genel tecrübeye karşı olduğu için yine de karşı çıkmamız gerekir. Fakat diyor Paley, buna hiç hakkımız yok. Artık septik bir kişi bile olsa bu durumda o kişilere güvenmek durumundadır. 641

Swinburne, Paley’in açılımını önemli görmekle birlikte öne sürdüğü harici delilin onun çıkarımına destek vermeyebileceğini iddia etmektedir. En azından diyor Swinburne, Paley’in bu akıl yürütmesinden tek bir Tanrı’ya ulaşmak mümkün olmayabilir. Paley’in iddia ettiği bu düzeni tanrılar da ortaya koymuş olabilirler diye itiraz gelebilir.642 Swinburne’e göre, bu düzen delilin bir tek Tanrı’nın varlığını desteklediği kabul edilse bile, bu Tanrı’nın tabiata müdahale edebileceğini sadece bu delile bağlı kalarak nasıl açıklayacağız?643

Bu durumda Tanrı’nın varlığıyla ilgili geleneksel kanıtların konumuzla ilgili önemine değinmek gerekmektedir. Örneğin evrenin varlığı ve düzeni, ontolojik kanıtlar, ahlakî ilkelerin varlığı, dinî tecrübe fenomeni, dünya tarihi vs. Bunlar üzerinde ayrıntılı olarak durmaya gerek yoktur. Fakat Swinburne açısından şu kadarı söylenmelidir ki bu kanıtlar Tanrı’nın hem varlığı hem de karakteri hakkında bize çok şey söyler. Dolayısıyla bunlara değer vermek eğer meşru ise ihlalin Tanrı’nın doğrudan eylemine bağlanabileceği iddiası gerçekten güç kazanır.644

Evidensiyalist bir filozof olan Swinburne, mucizelerin tekrarlanamayan bir özellik taşıdığını vurgulayarak onların deney yöntemiyle açıklanamayacağını belirtir. Ancak ona göre, mucizelere dair açıklamalarda birtakım belgelerin ve tarih biliminin kullandığı bazı yöntemlerin kullanılabileceğini öne sürmektedir. Gazali’den farklı olarak mucizelerin tarihi araştırmalarda kullanılan metotlarla araştırılabileceğini ve bu konuda bazı verilerin elde edilme imkânı olduğu kanaatini taşımaktadır. Tarihi olayları bilme imkânının ancak haberi bilgi645 ile mümkün olacağını düşünen Gazali, Swinburne’ün önerdiği yöntemlere değinmemektedir. Ancak Gazali’nin genel olarak

641 Willam Paley, Evidence of Christanity, http://www.wmcarey.edu/carey/paley/paley-evidences-pa

rt-i.pdf (28.03.2006). 642 Swinburne, a.g.e., s. 70. 643 Aynı yer

644 Swinburne, a.g.e., s. 66.

bu tür girişimlerin ilahiyat alanında sonuç vermeyeceği kanaatini taşıdığı anlaşılmaktadır. Gazali’ye göre, filozoflar, ilahî ilimlerin doğruluğunu matematik ve mantık ilimleri ile ispata çalışmaktadırlar. Bu suretle de zayıf olan görüşlerini insanlara kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Hâlbuki onların ilahiyat sahasındaki delilleri matematik ve mantık sahasındaki kesin delilleri gibi tahminden uzak olsaydı, bu sahada birleştikleri gibi, ilahiyat meselelerinde de farklı görüşlere sahip olmazlardı.646