• Sonuç bulunamadı

Mucizenin Tanrı Tarafından Meydana Getirilmesi

Mucizenin tanımı gereği en önemli özelliği ona sadece Tanrı’nın gücünün yetmesidir. Tanımdaki Tanrı’dan maksat İslamiyet, Musevilik ve Hıristiyanlığın Tanrı’sıdır. Gazali ve Swinburne, “Tanrı” kavramının dar teistik anlamını kullanmakta ve mucize kavramının tanımındaki Tanrı’nın bu olduğunu düşünmektedirler. Çünkü sistemlerinde Tanrı’ya yer veren birçok filozof, mucizeyi mümkün görmemektedir. 148 Bkz. Fussilet, 41/53; Zariyat, 51/20-21. 149 Gazali, el-Madnun, s. 351. 150 Swinburne, God, s. 43 151 Bkz. Swinburne, a.g.e., s. 104.

Peygamberliğin doğruluğuna delalet etmesi için mucizenin, Tanrı tarafından ortaya konması lazımdır. Bu açıdan mucize, Tanrı’nın irade ve kudreti dâhilindedir. Yaratılmış varlıkların mucize gibi bir işi meydana getirmeleri söz konusu değildir. Aksi halde normal tarzda vuku bulan fiilin, kimden ve nasıl ortaya çıktığı hususunda şüphe ortaya çıkar. Neticede, peygamberlik iddiasında bulunan bir şahsın doğru söyleyip söylemediği hususunda karar vermek son derece güçleşebilir. Nitekim Kur’an’da: “Mucizeler ancak Allah katındandır.”152 ve “Allah’ın izni olmadan hiçbir

peygamber bir mucize getiremez.”153 denilmektedir.

İslam düşüncesinde mucizenin Tanrı tarafından iki şekilde meydana getirildiği düşüncesi dile getirilmektedir. Bunlardan birincisi, ölüyü diriltme, asayı yılana çevirme gibi fiiller olup, kulun yapması asla söz konusu bile olmayan fiillerdir. İkincisi ise, insanların normal zamanlarında yapabildikleri bir fiili Tanrı’nın müdahalesi sonucu yapamaz duruma gelmeleridir. Bu bir bakıma Tanrı’nın bir kimseyi aciz duruma düşürmesidir.

Gazali’ye göre, filozoflar, peygamberlerde maddenin özüne etki yapabilecek bir güç olduğunu düşünmektedirler. Onlar mucizelerin de bu güç sayesinde meydana geldiğini iddia etmektedirler. Böylece filozoflar, Gazali’ye göre, mucizeyi peygamberin kişisel özellikleriyle izah etme yoluna gitmektedirler. Gazali nazarında bu iddialar, Tanrı’nın her şeye gücü yeten, irade sahibi bir varlık olduğunu belirten Kur’an’ın genel anlayışına uymamaktadır.154 Gazali’ye göre, bir kimse kralın

huzurunda, kralın vekili olduğunu ve erzak dağıtımı ile toprak dağıtımı hususlarında kendisine itaat edilmesini kralın emrettiğini söylese, iddiasının doğruluğuna dair ondan delil istenir. O kimse, “Ey kral! Eğer ben iddiamda doğru isem, âdetin hilâfına olarak tahtının üstünde peş peşe üç defa ayağa kalkıp tekrar oturmak suretiyle beni tasdik et.” dese ve kral da aynen o şekilde üç defa kalkıp otursa, ya da “Doğru söylüyorsun, sen benim vekilimsin.” dese orada bulunanlarda onun doğruluğu ile ilgili kesin bir kanaat hâsıl olur.155 Ona göre, bütün bunları ve mucizenin Tanrı’nın fiili olduğunu kabul eden kimse için tasdikten yana zarurî bir ilim hâsıl olur.

152 En’am, 6/109.

153 Ra’d, 13/38.

154 Gazali, Tehâfüt, s. 237.

Gazali’ye göre, nübüvvet davasında bulunan birinin gösterdiği bir mucize karşısında insan aciz durumdadır. Mucizenin Tanrı’nın fiili olduğu, insanın benzerini yapamayacağı ve peygamberlik davası ile bitişik olduğu bilinince, onun doğruluğuna dair kesin kanaat hâsıl olur. Şüphe ise, insan gücünün bu fiili meydana getirip getirmeyeceği cihetiyledir. Fakat bunun Tanrı’nın fiili olduğunu bildikten sonra Gazali’ye göre, bunda artık asla şüpheye mahal kalmaz.156

Gazali’ye göre, mucizenin, sihirden ve hayal gücünden ayırt edilemediği iddiası doğru değildir. Bu hususta da şüpheye düşmek gereksizdir. Çünkü akıl sahiplerinden hiçbiri, sihrin, ölüleri diriltmeye, asayı yılana çevirmeye, ayı ikiye bölmeye, denizi yarmaya, alaca hastalığına yakalananları ve anadan doğma kör olanları iyileştirebileceğini iddia edemez.157 Gazali’ye göre, sihirle mucize arasında fark olmadığını söyleyen kimse, Tanrı için olağan olan ve güç yetirilen her fiilin sihir yolu ile tahsil edilmesinin mümkün olduğunu, düşünüyor demektir. Bu iddianın gerçekleşmesinin imkânsız olduğu kesinlikle bellidir.158 Her ne surette olursa olsun mucizede bir şüphe olursa, peygamber o mucize ile en büyük sihirbazlara açıkça meydan okumadıkça, onlara tartışma müddeti vermedikçe ve onların acizliği sabit olmadıkça tasdik hâsıl olmaz.159

Gazali’ye göre, yalancının elinden mucizenin gösterilmesi mümkün değildir. Mucize, meydan okuma davasına bitişik olduğu için Tanrı’nın, “Doğrusun, sen peygambersin.” sözü mesabesindedir. Bir peygamber ortaya çıkıp da meselâ, kâhin ve sihirbazların o zamana kadar yaptıkları bir şeyi yapacağını, onların ise yapamayacaklarını ve bunun da kendisi için bir mucize olacağını söyleyecek olsa, Tanrı onu muvaffak kıldığı hâlde kâhinleri ve sihirbazları aynı şeyi yapmaktan alıkoyar.160 Gazali’ye göre, bazı kişilerin ilmini ve usulünü öğrenerek yaptıkları sihir,

asla bir çeşit mucize sayılmaz. Çünkü sihir, normal bir insanın maddî gücü dışında görünse de, insanın ruhî, nefsi ve ilmî gücü ve takati dışında olağanüstü bir olay

156 Gazali, a.g.e., s. 200.

157 Gazali, a.g.e., s. 197; bkz. Sabuni, a.g.e., s. 111

158 Gazali, a.g.e., s. 198; bkz. el- Munkızu mine’d-Dalal, Mecmuatu’r- resaili’l İmam Gazali içinde, Mektebetu’l buhusi ve’d dirasat, Daru’l- fikr, Beyrut, 1996, s. 551, çev. Hilmi Güngör, MEB, İstanbul,1994, s. 51.

159 Gazali, el-İktisâd, s. 198. 160 Bakıllânî, a.g.e., s. 39.

vasfında değildir.161 Gazali bununla, mucizenin, insanların her türlü güçleri dışında kalan, çalışarak elde edilemeyen ve ancak Tanrı’nın yüce iradesi ve verdiği ilâhî güçle yapılan tabiatüstü bir olay olduğunu vurgulamaktadır.

Gazali’ye göre, mucizelerin gerçekleşmelerinin uygun olduğu an, peygamberin gerçekleşmesini en çok isteriği andır.162 Başka bir ifade ile nübüvvetinin kanıtlanması doğrultusunda peygamberin mucizeye ihtiyaç duyması, tercih ettirici bir sebep olmaktadır. Fakat Gazali, bu noktada şu soruyu sorar: “Kabul ettiğimiz bu hususlar acaba peygamberin kendisi tarafından mı yoksa başka bir ilke tarafından mı meydana getirilmektedir?” Ona göre, bu hususlar, ya aracısız olarak ya da meleklerin aracılığı ile Tanrı iradesinin bir tecellisidir.163

Gazali’ye göre, mucizenin sadece Tanrı tarafından meydana getirileceğini ısrarla vurgulamaktadır. Ancak peygamberlik iddiası söz konusu olmadığı zaman mucize olarak nitelenen olayların aslında güç yetirilebilir olduğunu da kendisi vurgulamaktadır.164 Fakat yukarıda da belirtildiği gibi sihrin ve büyünün hiçbir

zaman asayı yılana çevirmeyi, denizi yarmayı başaramayacağını belirtmektedir.165 Bu iki görüşü Gazali’nin nasıl birlikte dile getirdiği ilk önce anlaşılamamaktadır. Ancak olağanüstü olaylar üç kısma ayrılmaktadır. İlk olarak, olayın bizatihi kendisinin olağanüstü olmasıdır. Hz. Musa’nın denizi yarması, Hz. İsa’nın ölüleri diriltmesi gibi. İkinci olarak, olayın kendisi âdete aykırı olmamakla birlikte meydana geliş zamanı itibarı ile harikulâde olanlar. Normalde deprem, fırtına vb. tabii olaylar peygamberlerin haber vermesinin ardından meydana geldiği zaman mucize olarak isimlendirilmektedirler. Hz. Nuh’un verdiği helak haberi gibi. Üçüncü olarak, olay meydana geliş itibarıyla mucizedir. Aslında olay olağanüstü değildir. Örneğin, bir kişinin duasının akabinde bir kimsenin hastalıktan kurtulması gibi, yine duanın ardından yağmurun yağması gibi.166 Gazali, mucizeler aslında güç yetirilebilen olaylardır derken üçüncü kısımda zikredilen mucizeleri, o mucizeler insan kudretinin üstündedir derken birinci kısımda zikrettiğimiz mucizeleri kastettiği anlaşılmaktadır.

161 Bkz. Gazali, a.g.e., s. 197.

162 Gazali, Tehâfüt, s. 247; ayrıca bkz. Gazali, el-İktisâd, s. 196. 163 Aynı yer

164 Bkz Gazali, el-İktisâd, s. 201. 165 Gazali, a.g.e., s. 198. 166 Bulut, a.g.e., s. 49.

Swinburne’ün mucizelerin Tanrı tarafından meydana getirileceği hususundaki görüşleri, Gazali’nin görüşleri ile örtüşmektedir. Swinburne, mucizelerin ancak Tanrı tarafından meydana getirilebileceğini, bu Tanrı’nın, teizmin öngördüğü sıfatları taşıyan bir Tanrı olması gerektiğini ve bununla da Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların Tanrı’sını kastettiğini belirtmektedir. O, her şeye gücü yeten (omnipotent), her şeyi bilen (omniscient) ve tamamen iyi, her yerde hazır ve nazır (omnipresent) olandır.167 Swinburne, mucizeden bahsederken kastettiği Tanrı’nın

rasyonel yani düşünen, tercih eden, karar veren, ahlakî eylemde bulunabilen bir varlık olduğu üzerinde duruyor. Ona göre, daha da dar bir anlamla mucize, herhangi bir tanrı tarafından değil, Tanrı tarafından meydana getirilen bir olaydır.168 Şayet mucize, Swinburne’ün tanımladığı tarzda Tanrı tarafından gerçekleştirilen bir olaysa, mantıksal olarak klasik teizmin Tanrı’sı var olmadıkça veya kabul edilmedikçe mucizelerin var olması imkânsızdır.169

Swinburne, Tanrı’nın tabiata müdahale edebileceğine dair a priori bir gerekçeye sahip olduğumuzu düşünüyor. Ona göre, Tanrı’nın tabiatı ve ondaki nizamı yaratmış olması şüphesiz bizim için iyidir. Buna karşın, Swinburne’e göre, iyi ve yaratıklarını seven Tanrı, dualarımıza yanıt vermek ve gereksinimlerimizi karşılamak için kendisinin koymuş olduğu doğal düzen aracılığından ziyade, bizimle kişisel düzeyde daha doğrudan etkileşime girmesi beklenir.170 Ancak bu O’nun her zaman koymuş olduğu doğal düzene müdahale edeceği anlamına gelmez. O, doğal düzene çoğu kez hiç müdahale etmeyecektir. Swinburne bu düşüncesini şayet öyle olsaydı “Biz eylemlerimizin sonuçlarını tahmin edemezdik ve böylece dünyanın ve kendimizin kontrolünü kaybederdik.” şeklinde gerekçelendirmektedir. 171

Swinburne’e göre, Tanrı’nın doğayı yaratmış olma ve yürürlükte tutuyor olmasının ötesinde, O’nun insanlarla daha yakinen ve daha zâti bir tarzda, tarihte ilgilenmiş ve her zaman da ilgileniyor olmasını bekleyebiliriz. Birçok insan, kendi toplumlarına ve gelecek kuşaklara dinî ve ahlakî gerçekleri öğreten ve onları bu değerlere göre davranmaya sevk eden peygamberlerin, bilge kişilerin ve büyük dinî

167 Swinburne, Miracle, s. 6 168 Aynı yer

169 Bkz. Swinburne, The Existence of God, ss. 46-47. 170 Swinburne, a.g.e. ss. 236-237.

liderlerin aniden ortaya çıkışında Tanrı’nın inisiyatifini görmektedir.172 Bütün teistik dinler, İbrahim, İsa ve Muhammed gibi merkezi şahsiyetlere sahiptirler. Örneğin, Hıristiyan kaynaklarına göre, İsa’nın hayatı, biyolojik ve psikolojik türden bazı tedavi etme mucizeleri ile doludur. Bu tür olaylar, birçok kişi tarafından Tanrı’nın hem var olduğunun ve hem de yarattığı varlıklara yakın olduğunun delili olarak görülmektedir.173

Swinburne mucizelerin Tanrı tarafından meydana getirildiğini temellendirmek için kişisel izah teorisine başvurur. Swinburne’ün savunduğu kişisel izah kuramı, Tanrı’nın kişisel bir varlık olduğu düşüncesini esas almaktadır. Teori, izah ilkesi olarak Tanrı’nın niyet ve amaçlarından söz etmektedir. Bunun yanı sıra başka izahların yapamadığı bir şeyi yapmaktadır. Bu şekilde, kişisel izah kuramı, bilim için son derece “beklenmeyen” nitelikteki sorulara, ihtimaliyeti oldukça yüksek yanıtlar verebileceği, Swinburne tarafından iddia edilmektedir.174

Swinburne’e göre, doğa yasalarının ihlâli olarak kabul edilen olayları ele alacak olursak, bilimin, bunları normal yollarla açıklayamadığını görürüz. Bundan dolayı, söz konusu olay ya hiçbir şekilde açıklanamayacak ya da başka bir şekilde açıklanacaktır. Eğer evrende gözlemlenen düzen ve doğa yasalarının uyumlu bir şekilde işleyişini temin eden bir Tanrı varsa, oldukça açık bir açıklama var demektir. Çünkü Tanrı, doğa yasalarının işleyişini sağlarken, zaman zaman normal işleyişe aykırı olarak bazı kimselerin başka olaylar meydana getirmesine müsaade eder.175

Swinburne, normal şartlarda bilimin açıklamadığı bazı hadiselerin farklı bir açıklamasının yapılabileceği kanaatindedir. Swinburne, bilimsel açıklama ile kişisel diye nitelendirdiği açıklama arasında bir ayırım ortaya koyar. Onun ikincisiyle kastettiği şey, olayları, onları meydana getirenlerin amaç ve niyetleri ile izah etmektir. İkisi de geçerli olan bu açıklama tarzları, birbirinden çok farklıdır. Örneğin bir patlamayı, meydana geldiği fiziksel şartları yani patlayıcının kimyasal özelliklerini, patlamayı tetikleyen bir faktörle karşılaşmasını, ortamdaki basıncı vs.

172 Swinburne, The Existence of God, s. 226. 173 Aynı yer

174 Swinburne, Miracle, s. 55.

sıralayarak açıklarız.176 Buna karşılık, insan davranışlarını, mesela bahçe kazmayı, toprağın verimini artırmak ve çevreyi güzelleştirmek gibi amaç ve niyetlerimizle açıklarız. Bu ikinci açıklama bilimsel olandan son derece farklıdır. Buna rağmen kişisel açıklama geçerli ve anlamlıdır.177 Swinburne’e göre, bir olayı düzenli olarak sürekli başka bir olayın takip ettiğini gözlemlememiz bilimsel açıklamanın vazgeçilmez bir özelliğidir. İnsan davranışlarını yöneten amaç ve niyetlerdeyse böyle bir düzenlilik gözlemleyemeyiz. Yani aynı davranışı hep aynı niyetlerle yapmayız. Mesela bahçedeki toprağı kazmam mahsulün artması amacına dönük olabilir. Aynı yeri daha sonra bir şey gömmek, su veya gömü bulmak için de kazabilirim.178 Dolayısıyla kişisel açıklama bize bir tahmin imkânı sunmaz. Hâlbuki bilimsel açıklamada bir olayın vuku bulduğunu gördüğümüz zaman daha önceki sonuca benzer bir sonuç meydana geleceğini tahmin edebiliriz.179

Eğer olağanüstü bir olay meydana gelmişse ve bilimin de bunun meydana gelişini açıklamaktan aciz olduğu gösterilebilirse, o zaman, onun bilimsel açıklamadan tamamen farklı bir açıklamasının olduğunu varsaymak gerekir. Tanrı’nın niçin bu tür olaylar meydana getirmek için tarihe müdahale etmeyi seçmiş olabileceğine ilişkin iyi bir sebep gösterebildiğimiz sürece, elde hazır en basit açıklama, ilahî etkinliğe dayalı olan açıklamadır. Mucizevî olay, kendi içinde iyi bir olay olabileceği gibi, bir duaya cevap olan veya insanların dinî ilerleyişine yardım eden bir olay da olabilir.180

Swinburne, Papa XIV Benedict’ten alıntı yaparak, mucizeyi gerçekleştirmek için sadece Tanrı’nın değil, başka bir âmilin de bunu yapabileceği şeklinde bir görüş ileri sürer. Ona göre, bazı vücutsuz rasyonel âmiller (failler) -insan bile- mucizeyi gerçekleştirebilir. Hıristiyanlıktaki mucize rivayetlerinin bunları doğruladığı açıktır. Orada bazen, mucizeleri gerçekleştiren âmil Tanrı, bazen melek, bazen de Aziz Peter’in bir adamı iyileştirmesi türünden insan olmaktadır. Bu bağlamda Swinburne, XIV Benedict’in “görünür ve maddi doğa gücünün ötesinde” bir etki meydana getiren zâtın, mucize gerçekleştirdiğine inandığını aktarır.

176 Swinburne, Relations, ss. 179-189. 177 Bkz. Swinburne, Miracle, ss. 53-56. 178 Swinburne, Relations, ss. 179-189. 179 Aynı yer

Görüldüğü gibi, Swinburne mucizelerin günümüzde halen gerçekleştiğini düşünmektedir. Aslında Swinburne’ün bu düşünceleri, İslam ve Hıristiyanlık ile ilgili derin teolojik farklılıkların bir göstergesidir. Çünkü İslam düşüncesine vahyin artık sona erdiği kabul edilmektedir. Dolayısıyla vahyin doğrulanması anlamına gelen mucizenin de son peygamberden sonra görülmeyeceği ileri iddia edilmektedir. Oysa Hıristiyanlığın genel kabulüne göre, İsa’nın bıraktığı havariler ve onların kurduğu kilise (ümmet) İsa’dan sonra da Tanrı ile olan irtibatı sağlamaya devam edecektir. Dolayısıyla Tanrı onları da doğrulamak için zaman zaman mucizesini gösterecektir.181 Thomas Aquinas, olağanüstü olayları, Aristoteles felsefesinin etkisiyle, bir varlığın doğal gücünün yapabileceğinin üzerindeki bir olay olarak tanımlamaktadır.182 Aquinas, böyle bir şeyi ancak Tanrı’nın yapabileceğini düşünür ve “Mucizeyi sadece Tanrı gerçekleştirir.” der.183

Gazali ve Swinburne’ün mucizenin nihai anlamda Tanrı tarafından meydana getirildiği noktasında fikir birliği içerisinde oldukları görülmektedir. Şüpheye mahal bırakmamak için mucizenin, başka hiçbir özne tarafından değil yalnızca Tanrı tarafından meydana getirilen fiil olduğu konusunda, düşünürlerimiz ısrar etmektedirler. Nitekim Kur’an’da: “Bir peygamberin Tanrı’nın izni olmadan bir mucize meydana getirme yetkisi yoktur.” denilmektedir.184 Mucizeyi gerektiren hal, peygamberlerin fazla sıkıştırılmaları ve onların incitilmeleri dolayısıyla inanmayanlara bir azap olarak inmesidir. “Biz onlara mufassal âyetler olarak tufan, çekirge, haşere, kurbağa ve kan gönderdik, yine de kibirlendiler ve günahkâr bir kavim oldular.”185 âyeti bunu vurgulamaktadır. Swinburne günümüzde bazı kimselerin mucize gösterebileceğini XIV Benedict’ten naklederek belirtse bile, yine de nihai anlamda mucizeyi meydana getirenin Tanrı olduğunu dikkatten kaçırmamak gerekir.

181 Bkz. Swinburne, God, s. 108.

182 Swinburne, Miracle, s. 2; Swinburne, God, s. 20-21. 183 Swinburne, Miracle, s. 7.

184 Ra’d, 13/38 185 A’raf, 7/133