• Sonuç bulunamadı

Mucizenin İddiaya Uygun Olarak Meydana Gelmesi

1.1.3 Mucizenin Dinî Öneme Sahip Bir Olay Olması

1.1.3.2 Mucizenin İddiaya Uygun Olarak Meydana Gelmesi

Mucizenin nübüvvete delil olabilmesi konusunda kaynaklarda belirtilen başka bir şart da onun iddiaya uygun bir şekilde meydana gelmesidir.205 Gazali’ye göre,

mucizedeki asıl gaye iddia sahibinin doğruluğunu ortaya koymak ve onu desteklemektir. Bu yüzden, peygamberlik iddiasında bulunan kimsenin kanıt olarak göstereceği harikulâde olaylar, iddiasına uygun bir şekilde meydana gelmelidir. Ona göre, peygamber, “Tanrı’nın elçisi olduğumu kanıtlamak için mucize göstereceğim.” dedikten sonra iddiasına uygun olarak harikulâde bir delil ortaya koyarsa, bu olay onun iddiasında doğru olduğuna dair bir delil teşkil eder. Çünkü mucizeler, bütün diğer olaylar gibi, Tanrı’nın izniyle meydana gelen harikulâde olaylardır. Tanrı sadece kendi elçilerini bu tür olaylarla destekler. 206

Gazali’nin mucize ile ilgili belirttiği bu özellikleri Swinburne ayrıca zikretmemektedir. Ancak, Swinburne, İlyas Peygamberle, Baal’ın yalancı

201 Gazali, el-İktisâd, s. 201. 202 Aynı yer

203 Aynı yer

204 Bkz. Gazali, İhya, IV/290; el-İktisâd, s. 209. 205 Bulut, a.g.e., s. 52.

peygamberleri arasında geçen bir olayı mucizenin dinî önemine örnek olarak vermektedir.207 Bu örnek incelendiğinde tehaddi özelliği taşıdığı, peygamberin iddiasını doğrulayıp yalancıların iddialarını boşa çıkardığı ve peygamberin iddiasına bitişik olarak meydana geldiği görülmektedir.

Swinburne, Gazali gibi mucizelerin dinî öneme sahip olması gerektiğini savunmaktadır. Ona göre, tabiat kanunlarındaki bir kırılmanın mucize sayılması için dinî bir anlam ifade etmesi gerekir. Başka bir deyişle, ilahî irade belli bir amaç için dünyaya yönelmelidir.208 Dinî bir özelliği olmayan birtakım sıra dışı olaylar sihir veya psikolojik bir fenomen olarak görülebilir. Bunların bir şekilde bilimsel açıklaması şimdi ya da gelecekte yapılabilir. Fakat mucize bunlardan farklıdır, mucizenin bilimsel bakımdan izahı yapılamaz.

Swinburne mucizelerin dinî öneme sahip olması gerektiğini savunan birçok teologun, mucizenin “doğaya zıt” bir olay olmasından ziyade onun “doğayı aşan” bir olay olduğuna vurgu yaptıklarını belirtmekte, bunlara Aquinas’ı örnek göstermektedir.209 Aquinas’a göre, mucizevî bir olay, içinde meydana geldiği objelerin doğası ile uyumlu değildir. Ancak, bütün olarak incelendiğinde ilahî olarak takdir edilmiş olan doğal düzen ile uyum içindedir.210 Burada dikkate alınması gereken nokta, mucizenin ilgili nesnelerin doğasına göre olmadığıdır. O, tam anlamıyla, doğaya emredilen ilahî emirle olmaktadır. İşte bu bağlamda Aquinas, Kızıldeniz’in yarılması olayını örnek olarak vermektedir. Denizin doğasına aykırı olarak yarıldığını ve insanların karşıya geçmesine müsaade ettiğini; bu sayede İsraillilerin Mısır’dan çıkışının insan ırkı için ilahî planın bir parçası olduğunu söylemektedir.211

Bununla birlikte, mucizelerin diğer özelliklerinden ziyade, sadece dinî öneme sahip bir olayın mucize olduğunu söyleyen birçok modern düşünür de bulunmaktadır. Onlar için mucize, Tanrı tarafından meydana getirilen doğaüstü bir olaydan ziyade

207 Swinburne, “Introduction”, Miracles, ed. Richard Swinburne, Macmillian pub., New York, 1989, s. 7 (Bu esere bundan böyle “Introduction” diye atıf yapılacaktır); Bkz. Swinburne, Miracle, s. 8; Birinci Krallar 18/16-40.

208 Swinburne, a.g.e., s. 6. 209 Swinburne, Miracle, s. 9. 210 Swinburne, “Introduction”, s. 7. 211 Swinburne, Miracle, s. 9.

sadece dinî öneme sahip bir olaydır. Çağdaş Batı felsefesinde bu düşünceyi hararetle savunan düşünürlerden biri P. Tillich’tir. P. Tillich’e göre, “mucize” kelimesi ile tabiat kanunlarına aykırı olan bir olay kastedilmiştir. Ona göre, bu tanım ve bütün dinlerdeki ispatı mümkün olmayan pek çok mucize kıssası, teolojik anlamda kullanım açısından bu terimi yanıltıcı ve mahzurlu bir hale getirmiştir. Ona göre, elimizde “mucize” kelimesinin ortaya çıkardığı bu mahzuru ortadan kaldırabilecek bir kelime varsa o kullanılmalıdır. Yeni Ahit, mucizelerin dinî anlamına işaret etmek üzere “işaret, alamet (sign) anlamında Yunanca bir kelime olan “semeion” kelimesini sıkça kullanır.212 Tillich’e göre, “sign” kelimesine, “olay (event) kelimesini ilave etmek ve “işaret olaylar” (sign events) demek daha doğru olacaktır. Mucizenin “hayret ve şaşkınlık uyandıran şey” anlamındaki orijinal manası, vahyin biraz önce belirtilen doğasına daha uygundur. Fakat kavramın bu anlamı, olayların tabii yapısını ihlal eden tabiatüstü bir müdahale şeklinde anlaşılmış, “işaret olaylar” (sign events) şeklindeki anlamı ortadan kaldırılmıştır.213

Tillich’e göre, mucizeler doğal sürece yapılan doğaüstü bir müdahale olarak yorumlanamaz.214 Mucize, bir vecd tecrübesi olarak algılanan bir olaydır. Kişi ancak

bu üç şart gerçekleştiğinde gerçek bir mucizeden bahsedebilir. Hayret uyandırıcı karakteriyle insanı sarsıp şaşırtmayan bir şey, hiçbir vahiy gücüne sahip değildir. Varlığın gizemine işaret etmeksizin insanı sarsıp şaşırtan bir durum ise mucize değil, sadece bir sihirdir. Vecd halinde alınmayan bir şey de gerçek bir mucize değil, sadece herhangi bir mucizeye inanmayla ilgili bir haberdir.215 Swinburne, Tillich’in mucize

anlayışını izah ederken Eski Ahit’ten bir misal verir. “Rab bana şöyle seslendi: İnsanoğlu, bir değnek al, üzerine “Yahuda ve dostları için”, diye yaz. Sonra başka bir değnek al, “Yusuf ve dostları için”, diye yaz. İki değneği yan yana getir, birleştir. Öyle ki bir değnek gibi olsun...” 216 Nakledilen pasajın devamında bu değneklerle anlatılmak istenilenin iki Yahudi kabilenin bir araya gelmesi ve bunu yaptıkları takdirde Tanrı’nın onları tekrar vaad edilen ülkede bir araya getireceği anlatılmak

212 P. Tillich, a.g.e., s. 71. 213 Aynı yer 214 Tillich, a.g.e., s. 72. 215 Tillich, a.g.e., s. 73. 216 Bkz. Hezekiel, 37:15-28

istenmektedir.217 Swinburne’e göre, Tillich, âyeti burada önemli bir olayın işareti, dolayısıyla bir mucize olarak görmektedir.218 Ona göre, gerçek bir mucize her şeyden önce gerçekliğin tabii düzeni ile uyumlu, hayret uyandıran, bir olaydır. Mucizenin bir diğer özelliği ise varlığın gizemine işaret eden ve bu gizemin insanlarla ilişkisini açık bir biçimde dile getiren bir olaydır. Tillich’göre, ayrıca mucize, vecd halindeki bir tecrübeyle kavranan bir işaret olaydır. Ona göre, bu şartları taşıyan bir olay olduğunda ancak gerçek bir mucizeden bahsedilebilir.219

Swinburne, Tillich’in belirttiği hususların önemli olduğunu, ama mucizelerin buna indirgenemeyeceğini, zira bunun teizmin Tanrı anlayışı ve semitik dinlerin mucize telakkisine uymadığını vurgulamaktadır. Dolayısıyla Tanrı tarafından meydana getirilen, olağanüstü ve dinî önemi haiz olma şartlarını birlikte taşımadığı gerekçesiyle Tillich’in görüşlerine katılmadığını belirtmektedir.220 Çünkü mucizeleri bu anlamda ele alırsak, Swinburne’e göre, dinî anlamı olmayan birçok beklenmeyen (unexpected) ve arzu edilen olaylar mucize olarak görülebilir. Ancak bu tür olayların din felsefesi ile bir ilgisi yoktur.221

Sonuç olarak, düşünürlerimiz Gazali ve Swinburne, meydana gelen olağanüstü bir fiilin mucize sayılabilmesi için dinî bir anlam ifade etmesi gerektiği kanaatini taşımaktadırlar. Başka bir deyişle, ilahî irade belli bir amaç için dünyaya yönelmelidir.222 Gazali ve Swinburne’e göre, dinî bir özelliği olmayan birtakım sıra dışı olaylar sihir veya psikolojik bir fenomen olarak görülebilir. Ancak olayın dinî öneminin nasıl bilineceği hususu bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Gazali bunu tehaddî ve peygamberi doğrulama şartlarına bağlamaktadır.223 Fakat kaynaklarda aktarılan birçok mucizenin bir meydan okuma sonucunda ortaya konulmadığı nakledilmektedir.

Gazali olağanüstü olayların peygamber olmayanlar tarafından gösterilebileceğini kabul etmekte, ama bunların mucizelerle karışmayacağını ileri 217 Bkz. Swinburne, “Introduction”, s. 8. 218 Aynı yer 219 Tillich, a.g.e., s. 74. 220 Swinburne, Miracle, s. 10. 221 Bkz. Swinburne, “Introduction”, s. 8. 222 Swinburne, a.g.e., s. 6. 223 Bkz. Gazali, a.g.e., s. 201.

sürmektedir. Gazali’ye göre, eğer birisi yalancı peygamberlik iddiasında bulunarak mucize göstermeye kalkarsa, bunu hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü Tanrı buna izin vermeyecektir.224 Swinburne ise dinî anlamın bilinmesini daha çok

Tanrı’nın sıfatlarına bağlamaktadır. Ona göre, teizmin ulûhiyet anlayışına uygun bir Tanrı dünyayı sadece yaratmakla kalmayacak, bazen merhametini göstermek için, bazen de bizim günahlarımıza rağmen, dualarımıza karşılık olarak tarihe ve doğaya müdahale edecektir.225 Eğer bir olay dinî öneme sahip, aynı zamanda olağanüstü ise

Swinburne bunun merhamet sahibi, kudretli olan teizmin Tanrısı tarafından meydana getirilmiş bir mucize olduğu kanaatini taşımaktadır.

Gazali’nin mucizenin özellikleriyle ilgili olarak zikrettiği tehaddînin, peygamberin iddiasına uygun olarak meydana gelmesi vb. özellikleri Swinburne’de göremiyoruz. Bu, her iki düşünürün peygamberlik, hatta ulûhiyet ile ilgili farklı düşüncelere sahip olmasından ileri gelmektedir. İslam düşüncesinde mucize denince daha çok inkârcıların meydan okumasına bağlı olarak gösterilen ve hidayet mucizeleri adı verilen mucizeler anlaşılmaktadır.226 Buna karşın Katolik Hıristiyanlığın en büyük mucize olarak gördüğü yeniden diriliş ve göğe yükseliş mucizesinde tamamen farklı bir durum söz konusudur. Ancak, Swinburne’ün, Gazali’nin saydığı özellikleri taşıyan ve Eski Ahit’te geçen bazı mucizeleri, mucizenin dinî önemini vurgularken gündeme getirdiğini görmekteyiz.

1.1.3.3 Gazali ve Swinburne’e Göre Dinî Önem Taşıyan Diğer Olağanüstü