• Sonuç bulunamadı

Mükelleflerin elde ettiği gelirlerin, yaptıkları harcamaların ve sahip oldukları servetlerin vergiye tabi tutulması, gelir dağılımı üzerinde olumlu veya olumsuz etkiler bırakabilmektedir. Bu kapsamda vergi türlerinin gelir dağılımı üzerinde nasıl etkiler bıraktığı hakkında izleyen bölümlerde başlıklar halinde açıklamalar yapılacaktır.

2.4.1. Gelir Üzerinden Alınan Vergiler ve Gelir Dağılımı

Kişisel gelir vergileri, mükelleflerin bir takvim yılında elde ettiği gelirlerin, yani kazanç ve iratların safi tutarı üzerinden alınmakta ve genel olarak bu vergiler yansıtılamamaktadır. Ayrıca gelir vergilerinin nispetleri artan oranlıdır. Bu nedenle, gelir vergilerinin kişiler arasındaki gelir dağılımını eşitleyici yönde etkide bulunduğu kabul edilebilmektedir. Ancak bu husus belirli varsayımlar altında doğru olabilmektedir. Kişisel gelir vergilerinin gelir dağılımını eşitleyici yönde etkilemesi gelir vergisinin genel bir gelir vergisi olması, yani her çeşit kazanç ve iratları aynı

vergi tarifesiyle vergilendirmesi halinde doğrudur. Onun için, gelir vergisi kanununun yapısında vergiden kaçınma imkânları bulunmamalıdır. Eğer bu durumlar mevcut olacak olursa, istisna ve muaflıklar, götürü usulle vergilendirmeler, vergi karşısında eşitlik prensibini bozmakla kalmayacak aynı zamanda tüketici birimler arasında milli gelirin dağılımını eşitsizlik lehine bozacaktır. Vergilendirme tekniği bakımından her çeşit kazanç ve iratlara uygulanan vergi tarhiyatı aynı usulle yapılması gerekmektedir. Genellikle, vergi tarhiyatının kaynakta kesme usulüne göre yapılması halinde vergi kaçakçılığı olmayacaktır. Ancak kişisel gelir vergileri, beyana dayanan vergilerde mükelleflerin vergi kaçırmalarına oldukça elverişlidir. Bu yüzden, beyana dayanan vergi tarhiyatı, vergi idaresine mükelleflerce verilen beyannamelerin doğruluğu sağlanmadıkça, gelir dağılımında adalet sağlanamaz. Bu durumu bir örnekle göstermek mümkündür. Gelir Vergisi Kanunu’na göre yıllık 20 bin liralık gelirlere sahip olanların, yıllık gelirlerinin %20 oranında, 80 bin lirayı aşan gelire sahip olanların gelirlerinin de %35 oranında vergilendirildiklerini kabul edelim. Bu duruma göre vergi tarifesi artan oranlıdır. Nitekim yıllık geliri 20 bin lira olan bir memur, kaynaktan kesinti yöntemiyle vergilendirildiğinden ve vergi kaçırma ihtimali bulunmadığından yılsonunda toplamda 4 bin lira gelir vergisi ödeyecektir. Gerçekte aylık geliri 100 bin lira olan ancak vergi kaçırma yolunu seçerek 20 bin lira gelir beyan eden ticari kazanç erbabı da beyan ettiği geliri nispetinde 4 bin lira vergi ödeyecektir. Bu durumda iki mükellef aynı miktarda vergiye maruz kalmış olacaklardır. Ancak ticari kazanç erbabı gerçek gelirini beyan etmiş olsaydı toplamda 35 bin lira vergi ödemesi gerekirken, 31 bin lira eksik vergi ödeyecektir. Öyle ki, ticari kazanç erbabı, %35 oranında vergilendirilmesi gerekirken %4 oranında vergilendirilmiş olacaktır. Yapılan açıklamalar neticesinde; beyana tabi olan mükellef, daha az vergi ödeyecek ve artan oranlı vergi tarifesinin işlevini yitirmesine sebebiyet verecek ve azalan oranlı vergilendirme durumu ortaya çıkacaktır. Böyle bir durumu önlemek için beyanname denetlemesine ve kontrolüne, vergi idarelerinin düzeltilmesine, mali yargı organlarının hızlı ve verimli şekilde çalışmalarına, vergi kanunlarının vergi kaçakçılığını ve vergiden kaçınmaya elverişli olmamalarına son derece önem vermelidir (Türk, 1997: 400).

2.4.2. Harcama Vergileri ve Gelir Dağılımı

Gider vergileri; ekonomik sürecin üretim ve dağıtım süreçlerinde ya da bu durumlardan yalnızca birinde, istisna ve muafiyetler dışındaki tüm mal ve hizmetlerden genel itibariyle alınan “muamele vergisi” ile bazı mallar üzerinden alınan “özel tüketim” vergilerinden meydana gelmektedir.

Şekil-4: Gider Vergilerinin Tasnifi

Kaynak: Akdoğan, 2005: 258.

Muamele vergileri, Şekil-4’de görüldüğü gibi, iki ölçüte göre sınıflandırılmaktadır. İlk olarak, verginin hesaplanmasına esas teşkil eden matrahın seçimi iken diğeri ise verginin üretimden tüketime kadar devam eden sürecin hangi aşamasında vergilendirileceği kıstasıdır. Verginin hesaplanmasına esas teşkil eden matraha göre muamele vergisi; gayrisafi muamele vergisi ve safi muamele vergisi olmak üzere iki ana guruba ayrılmaktadır. Vergi her satışta toplam satış değerinden alınıyorsa buna gayrisafi muamele vergisi denilmektedir. Buna rağmen her firmanın sattığı ürüne yalnızca münferit üretim aşamalarında kattığı değer verginin matrahı ise bu vergiye, “safi muamele vergisi” denir. İkinci ölçüte göre, yani; verginin alındığı üretim ya da ekonomik aşamaların sayısına göre muamele vergileri; “yayılı muamele vergileri” ve “toplu muamele vergileri” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kümülatif vergi olarak da adlandırılan, yayılı muamele vergileri, ekonomik sürecin üretime kadar olan bütün evresinde muamele yapıldıkça (satış, teslim) alınan vergilerdir. Buna karşılık “istihlak vergisi”, “toptan ticaret (satış) vergisi” ve “perakende ticaret (satış) vergisi” olmak üzere üç şekilde uygulanabilen “toplu muamele vergileri”,

Gider Vergileri

Muamele Vergisi Özel Tüketim

Matraha Göre Aşama Sayısına

Gayri Safi Safi Muamele Yayılı Muamele Toplu Muamele İstihsal Vergisi Toptan Ticaret Perakende

üretimden tüketime kadar geçen aşamalardan sadece birinde alınan vergilerdir (Akdoğan, 2005: 258).

Tüketim vergileri, üretilen, satılan ve tüketilen mal ve hizmetler üzerinden alınan vergileri ifade etmektedir. Mal ve hizmetlerin piyasa fiyatları içinde gizlenmiş olması nedeniyle mükellefler tarafından gelir vergilerinde olduğu gibi hissedilememekte ve bu vergilerde genel olarak mükelleflerin ekonomik düzeyleri dikkate alınmamaktadır. Bundan dolayı, genellikle gelir dağılımındaki eşitsizliği artırıcı niteliklere sahiptirler. Şöyle ki düşük gelirli tüketicilerin marjinal tüketim eğilimleri yüksek gelirli tüketicilere nazaran daha fazla olması nedeniyle tüketim vergilerinin, tüketime oranı alt gelir grubunda yer alan tüketiciler için daha yüksek seviyededir. Dolayısıyla bahsi geçen vergiler tersine artan oranlı bir yapıya sahiptir. Yani geliri yükseldikçe tüketilen mal ve hizmetler üzerinden ödenen vergilerin, gelirine oranı azalacak ve tüketicinin gelirine göre toplam vergi yükü azalma gösterecektir. Öte yandan tüketim vergilerinin çok büyük bir kısmının piyasa mekanizması içerisinde arz ve talep şartlarına bağlı olarak yükselen fiyatlar içerisinde tüketiciye aktarılabilme özellikleri, bu vergi grubunun gelir bölüşümünü zenginler lehine değiştirme potansiyeline sahip olması yönüyle en üst sıralarda yer almasına sebebiyet vermektedir (Aktan ve Vural, 2002c).

2.4.3. Servet Üzerinden Alınan Vergiler ve Gelir Dağılımı

Geçmiş yıllarda, servet üzerinden alınan vergilerin, ülke gelirleri ve vergilendirme politikaları içerisindeki payları oldukça yüksek düzeylerde iken, günümüzde, mal ve hizmet üzerinden tüketime dayalı olarak alınan vergiler ve gelir üzerinden alınan vergilerin daha çok tercih edilmesi sebebiyle eski popülerliğini yitirmiştir (Pehlivan, 2015: 124).

Servet üzerinden alınan vergi topluluğunun, hazineye gelir sağlamanın yanı sıra, bireyler arasındaki ekonomik uyumsuzluğu düzeltmek, vergilemede adalet ve eşitliği sağlamak, gelir ve harcama vergilerinin eksik kalan yönlerini tamamlamak, servet verimliliğini artırarak ekonomik etkinliği yeterli seviyelere getirmek gibi sosyal görevleri de mevcuttur (Öz vd. , 2014: 2).

Servet üzerinden alınan vergilerin temel gayesi, servet dağılımında bulunan yüksek tutarlı farklılıkların sebep olduğu adil olmayan gelir bölüşümünü kısmen

düzeltebilmektir. Gelir dağılımında bulunan eşitsizliği, yaygın görüşün aksine; gelir, kurumlar ve lüks mallar üzerinden alınan vergiler ile engelleme imkanı çok da mümkün bulunmamaktadır. Çünkü vergi mükellefinin üzerinde bulunan artan vergi yükünün artış göstermesi mükelleflerin vergiden kaçınma ve vergi kaçakçılığına yönelmeleri ile sonuçlanmaktadır. Öte yandan daha iyi imkânları bulunan ve fırsatları daha iyi değerlendirme olanakları olan yüksek gelirli bireyler, üzerlerinde bulunan verginin büyük bir çoğunluğunu yansıtma imkanı bulabilmesi nedeniyle zaman ilerledikçe ülke gelirlerinin büyük bir oranı genel, özel tüketim ile emek geliri neticesinde elde edilen ücretli kişilerden karşılanmaktadır. Vergi sisteminin yapısı itibari ile vergi kaçırma ihtimali bulunmayan mükellefler ve özellikle ücret geliri elde edenlerin vergilerinin kaynaktan kesintiye tabi tutulması ile bu grupların aleyhine gelir dağılımında bozulmaların ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle, servet üzerinden alınan vergilerin iki çeşit etkisi bulunmakta ve gelir dağılımında olumlu açıdan etkiler bırakabilmektedir. Bunlardan ilki, gelir dağılımındaki adaletsizliğin sebeplerinden biri olan servet bölüşümündeki eşitsizliğin kısmi olarak ortadan kaldırılmasıdır. İkinci olarak ise, dolaylı yönden diğer vergilerin gelirlerini artırması ile meydana çıkmaktadır. Vergi incelemelerinin sayısının artırılması ve mükellefin beyanına dayalı vergilendirme sisteminin, çeşitli karşılaştırmalar yapılarak, mükelleflerin beyanlarının doğruluk payının artırılması ile kapsamlı bir vergi olan servet üzerinden alınan vergilerin gerçeğe yaklaşması sağlanacaktır. Nihai gerçekliğe dayanan bir servet vergisinin etkisi, diğer tüketim ve gelir üzerinden alınan vergilerin doğruluk payının artması, toplanan gelirlerin yükselmesi ve gelir dağılımını düzeltmeye yönelik vergi politikalarının başarıya ulaşmadaki sapma oranının azalması ile sonuçlanacaktır. Bu neticeler ise gelir dağılımındaki eşitsizliğin azalması anlamına gelecektir (Aktan ve Vural, 2002c).