• Sonuç bulunamadı

Gelir Dağılımı Eşitsizliğinin Ölçülmesi

Gelir bölüşümünün düzeyini tespit ederken birçok kıstas kullanılmakta ve gelirin nasıl dağıldığı, zengin ve yoksul kesimler arasındaki gelir adaletsizliklerinin süreç içerisinde nasıl değiştiği, gelir dağılımı ile servet, sermaye birikimi, ekonomik kalkınma ve kaynak bölüşümü arasında ilişki kurulmaktadır. Gelir dağılımını tespit etmede kullanılan bu kıstaslardan faydalanmak suretiyle, gelir bölüşümünde belli bir dönemdeki eşitsizliğin seviyesi ortaya koyulmakta, çeşitli gelir dağılımları arasında eşitsizlik seviyeleri açısından mukayese yapılabilmektedir (N. Öztürk, 2009: 47-65; N. Öztürk ve Y. Öztürk, 2010: 16-46).

Bununla beraber, gelir dağılımı eşitsizliğini ölçmekte kullanılan araçlar; aralık ölçüsü, göreli ortalama mutlak sapma, varyans değişme katsayısı, logaritmik sapmaların ortalaması, logaritmik standart sapma, gini katsayısı, kuznets katsayısı ve

eğrisi, yüzde payları analizi, genel entropi ölçütü, Theil endeksi, Dalton ölçütü, Atkinson endeksi ve Lorenz eğrisi analizi sayılabilir (TÜİK, 2008: 56-57).

Türkiye’de kullanılan ve oldukça yaygın olan gelir dağılımı ölçütlerinden Lorenz eğrisi, Gini katsayısı, Kuznets katsayısı ve yüzdelik gelir dilimleri ile yüzde payları (P80\P20) hakkında açıklamalara izleyen bölümlerde yer verilecektir.

2.3.1. Lorenz Eğrisi

1905 yılında Max Otto Lorenz (1876-1952) tarafından gelir dağılımının ifade edilmesi amacıyla geliştirilen Lorenz eğrisi, elde edilen gelirin birikimli yüzdesi 0’dan 100’e kadar yatay eksende ve toplam gelirin birikimli yüzdesi de düşey eksende gösterilmektedir. Düşey eksende gelirin %100, yatay eksende nüfusun %100 gösterildiğinden şekil kutu şeklindedir. Yapılan gözlemler beraber değerlendirildiğinde elde edilen sonuca Lorenz eğrisi denilmektedir. Gelir dağılımında adaletsizlik ne kadar fazla ise, Lorenz eğrisi ile eşitlik hattı arasındaki alan o kadar büyük olmaktadır. Yani gelir dağılımı eğrisi, 45 derecelik doğrudan o kadar uzak olmaktadır (Başoğlu ve Ölmezoğulları, 1999: 187).

Şekil-2: Lorenz Eğrisi

Kaynak: Başoğlu ve Ölmezoğulları, 1999: 187.

Şekil-2’de köşegen (OB) üzerindeki her noktada nüfus yüzdesi ile bu nüfusa denk gelen gelir yüzdesi birbirine eşittir. Birey ve hane halklarının nüfus içindeki yüzde paylarının gelirden aldıkları yüzde paylara eşit olduğu bu noktalardan oluşan ve her iki eksenle 45 derecelik açı yapan (OB) doğrusu tam eşitlik doğrusu olarak adlandırılmaktadır. (ODEB) eğrisi ise, milli gelirin en yüksek düzeyde adaletsiz bir

B * G elirin Y üzdes i Mutlak Eşitlik Doğrusu Lorenz Eğrisi %50 E %25 D C %100 %90 %25 * Nüfusun Yüzdesi %75 O

biçimde dağıldığını ifade etmektedir. Lorenz Eğrisi tam eşitlik doğrusu ile (ODEB) eğrisi arasında yer almaktadır. Gelir dağılımı ne kadar eşitliğe yaklaşırsa, Lorenz eğrisi de (OB) tam eşitlik doğrusuna o kadar yaklaşacaktır. Bu durumun aksine Lorenz Eğrisi (ODEB) eğrisine ne kadar yaklaşır ise gelir dağılımındaki eşitsizlik artış gösterecektir. Gelir dağılımında bir adaletsizlik mevcut bulunması halinde en alt gelir grubunda yer alan gelir grubu yani nüfusun en az gelirli % 20’ si, toplam gelirin % 20’ sinden daha az pay alacaktır. En yüksek gelir grubunda bulunan yani nüfusun en yüksek gelirli % 20’ si ise toplam gelirin % 20’ sinden daha fazla pay alacaktır. Dolayısıyla Lorenz Eğrisi her zaman tam eşitlik doğrusunun altında kalacaktır.

Öte yandan Lorenz Eğrisi, farklı ülkelerin gelir dağılımları eşitsizliğini veya aynı ülke içinde farklı zamanlara ilişkin gelir dağılımı eşitsizliklerini karşılaştırma aracı olarak kullanılabilecek bir yöntemdir.

Örneğin; Şekil-2’e göre; (D) noktasında nüfusun % 75’i gelirin % 25’ini almakta, (E) noktasında ise nüfusun %90’ı gelirin % 50’sini almaktadır (N. Bozdağ ve E.G. Bozdağ, 2018). Bu durum ise nüfusun azınlık olarak kabul edilebilecek bölümünün, toplam milli gelirin büyük bir kısmına sahibi olduğunun açık bir göstergesidir.

2.3.2. Gini Katsayısı

Gini katsayısı, Lorenz eğrisine bağlı olup Lorenz eğrisiyle köşegen arasında kalan alanın, köşegenin altında kalan toplam alana oranına eşittir. Gini oranında artış olması adaletsizliğin arttığını, azalması ise adaletsizliğin azaldığını göstermektedir (DPT, 2001: 7). Gini katsayısının değerinin sıfır (0) olması, ülkedeki gelirin herkes arasında eşit paylaşıldığını gösterirken, katsayının bir (1) olması ise, gelirin sadece bir kişi veya bir grup tarafından elde edilmiş olduğu anlamına gelmektedir. Gini katsayısında meydana gelen her azalış, gelir eşitsizliğinin de azaldığı anlamına gelmemektedir. Bu durumu bir örnekle açıklarsak; H ülkesinde 2007 yılında ve 2017 yılında Gini katsayısının sırasıyla 0,40 ve 0,35 olduğunu varsayalım. Eğer sadece bu rakamlara bakarak bir değerlendirme yapılırsa, H ülkesinde 2007 yılına kıyasla 2017 yılında gelir dağılımında adaletin olumlu etkilendiği söylenir. Fakat bu tür bir değerlendirme, nüfusun en yoksul % 20’lik kısmı için geçerli olmayabilir. Çünkü en yoksul % 20’lik bölümün, gelirden aldığı payda azalma meydana gelerek daha fazla

yoksullaşması muhtemeldir. Bu durumda H ülkesindeki gelir dağılımı eşitsizliğinin azaldığını söylemek çok da doğru olmayacaktır. Bu durumun aksini söylemek de mümkündür. Bir ülkede Gini katsayısı diğer yıla oranla artmasına rağmen, en yoksul % 20’nin gelirden aldığı pay da artmışsa, bu durumda o ülkede yoksulluk azalmış olduğundan genel anlamda eşitsizliğin artmış olduğunu söylemek pek bir anlam ifade etmeyecektir (Ünsal, 2014, 730-731). Nitekim her ne kadar gini katsayısı başlıca ölçüm araçlarından olsa dahi gelir dağılımındaki adaletin tespitinde gelir grupları arasındaki dağılım yüzdeleri ile birlikte değerlendirmek doğru bir kanıya varma bağlamında daha doğru olacaktır.

2.3.3. Kuznets Katsayısı ve Eğrisi

Kuznets katsayısı, gini katsayısı gibi 0 ile 1 arasında değer almaktadır. Katsayı 0’a yaklaştıkça gelirin daha adil bölüşüldüğü, 1’e yaklaştıkça eşitlikten uzaklaşıldığını göstermektedir. Kuznets katsayısı, iki sektörlü bir ekonomide uygulanabilmektedir. Sektörlere bakıldığında; sektörel ortalama ile ülke ortalaması birbirine eşitse, Kuznets katsayısı, sıfır (0) olacaktır. Ancak ekonomi içerisinde istihdam sağlama yönü zayıf olan tek bir sektör tarafından üretim yapılıyorsa, Kuznets katsayısı bir (1) olacaktır (Kazgan, 1992: 1).

Kuznets, ekonomik kalkınmanın ilk evrelerinde gelirdeki adaletsizliğin, kalkınma ile beraber artış göstereceğini ancak ekonomik gelişme süre geldikçe, öncelikle gelir adaletsizliğindeki artış eğiliminin duracağını, sonradan ise azalma eğilimine gireceğini savunmuştur. Kuznets tarafından ortaya koyulan bu durum, ilerleyen zamanlarda Kuznets eğrisi, Kuznets hipotezi ya da Ters U Eğrisi olarak adlandırılmıştır (Deutsch ve Silber 2004: 110).

Ülkelerde ekonomik gelişmelere bağlı olarak büyümenin gerçekleşmesi ilk olarak gelir eşitsizliğini arttırmaktadır. Ancak bir zaman sonra gelirin artması gelir dağılımındaki iyileşmeyi beraberinde getirecektir. Dolayısıyla Kuznets eğrisi Şekil- 3’deki gibi ters U şeklindedir. Kuznets eğrisinin yanında genel bir azalma eğilimi gösteren Doğu Asya deneyi ise bu bölgede yer alan ülkelerin ihracata dayalı büyüme modellerini seçmelerine bağlı olarak gelirde artış meydana geldikçe, sürekli bir şekilde gelir dağılımındaki adaletin düzeldiğini göstermektedir (Aktan ve Vural, 2002c).

Şekil-3: Kuznets Eğrisi

Kaynak: Aktan ve Vural, 2002c.

Kuznets’a göre iktisadi gelişmelerin ilk evrelerinde tarım sektörü, ekonomide lider sektördür. Tarım sektöründeki ortalama verim düşük düzeylerde olmasına karşın, düşük verimlilik toplumun tüm çevrelerinde yaygın olması nedeniyle gelir adaletsizliği görece olarak düşüktür. İktisadi gelişmenin bu ilk evresinde tarım sektörü dağılmaya, tarım yapmaktan vazgeçen nüfus, kentlerde sanayi sektörüne doğru yol almaya başlar. Sanayi sektörü, tarıma göre daha fazla katma değer oluşturan bir sektördür. Sanayi sektöründe çalışmakta olan nüfus, verimlilik farkından kaynaklı olarak daha yüksek gelir elde etmeye başlayacaktır. Bu aşamada gelir eşitsizliği artış gösterecek ve kırsal kesimden kentlere göçler sürdükçe ve tarım sektörünün nüfus yoğunluğu yoğunluğunu koruduğu sürece, gelir adaletsizliği artacaktır. Ancak sanayi sektörünün büyümesi ve iktisadi kalkınma devam ettikçe, sanayi sektörünün nüfus içerisindeki payı ve gelir payı artış gösterecektir. Nitekim gelir adaletsizliği, ilk önce artışını durduracak, daha sonra ise sanayi sektörü hakim sektör halini alınca, toplumun tamamının gelir seviyeleri birbirine yakınlaşacak ve gelir dağılımındaki eşitlik artacaktır (Tokatlıoğlu ve Atan, 2005: 26-27).

2.3.4. Yüzdelik Gelir Dilimleri ve Yüzde Paylar Analizi

Yüzdelik gelir dilimi yöntemi, kişisel gelir dağılımını ölçmede kullanılan ve eşitsizlik ölçütleri içerisinde en açık olan yöntemdir. Kişisel gelir dağılımını ölçmede kullanılan yüzdelik dilim yönteminde; haneler %1'lik 100, %5'lik 20, %10'luk 10 ve %20'lik 5 gruba ayrılarak her grubun toplam gelirden aldığı paylar mukayese

Gelir Dağılımı

Eşitsizliği Doğu

Asya Deneyi

İktisadi Büyüme Zamanı Kuznets Eğrisi

edilmektedir. Hane gelirlerine müteallik yüzde payların hesaplanabilmesi için, haneler toplam kullanılabilir gelirlerine göre küçükten büyüğe doğru sıralanmakta ve hangi yüzde paylar analizi uygulanacaksa o sayıda gruba ayrılmaktadır. Her yüzde gruba düşen kullanılabilir gelir, toplam kullanılabilir gelire bölünmek suretiyle hanelerin gelirine ilişkin yüzde paylarına erişilmektedir (http://www.tuik.gov.tr/MicroVeri/GYKA_2011/turkce/metaveri/tanim/gelir).

Yüzde paylar analizinde; gelirin eşit bölüşülebilmesi için, her bir grubun gelirden aldığı pay ile toplam nüfustan aldığı pay eşit olması gerekmektedir. Özellikle uluslararası mukayeselerde, gelir sahiplerini gelir düzeylerine göre beş eşit gruba bölerek her bir grubun toplam gelir içindeki payını karşılaştırmalı olarak irdeleme imkânı bulunmaktadır. Yüzde 20’lik hane halkı dilimlerinde 5’inci yani en yüksek yüzdelik dilimde bulunanların toplam gelirden aldığı payın, 1’inci yani en düşük gelir dilimde bulunanların toplam gelirden aldığı paya bölünmesi ile elde edilmektedir. Dolayısıyla zaman içinde en zengin grup ile en fakir grubun gelirden aldıkları payların değişimini takip etmek mümkün olabilmektedir. Bu oranın büyük çıkması eşitsizliğin giderek arttığını, küçük çıkması ise adaletin sağlanmaya başladığını ifade etmektedir(TÜİK, 2008: 58-59).