• Sonuç bulunamadı

Gelir dağılımının analizi edilmesi açısından birçok yöntem bulunmakla beraber, tez kapsamında kişisel, fonksiyonel, sektörel ve bölgesel anlamda gelir dağılımları üzerinde açıklamalar yapılacaktır.

2.2.1. Kişisel Gelir Dağılımı

Kişisel gelir dağılımı, toplam gelirin, toplumu oluşturan kişiler, aileler ve gruplar arasında nasıl dağıldığını ifade etmektedir (TÜİK, 2008: 56). Kişilerin veya hane halklarının elde ettikleri gelirin, ekonomik faaliyetlerine bakılmaksızın nasıl dağıldığını gösteren statik bir gösterge olan kişisel gelir dağılımı, bize en yüksek ve en düşük gelir grupları arasındaki ilişkileri istatistiksel açıdan izleme ve inceleme imkânı verirken, gelir dağılımı dengelerini de göstermesi bakımından önem taşımaktadır (Şahin, 1997: 387-388). Kişisel gelir dağılımı, nüfusun %20’lik beş eşit

parçaya ayrılması ve her parçaya düşen gelir hesaplanarak hane halkına düşen yüzdelik dağılım ile gelirin yüzdelik dağılımının mukayese edilmesi yoluyla incelenmektedir (Aktan ve Vural, 2002b: 2). Bu dağılım türünde bireyler eşit olarak düşünülmekte ve sosyal sınıf farklılıkları göz ardı edilmektedir. Toplam milli gelirin, ülkenin nüfusuna bölünmesi ile elde edilen kişi başına düşen milli gelir, bu dağılıma ait bir ölçüttür. Bir başka ölçüt ise ülke nüfusu en düşük gelir grubu ile en yüksek gelir grubu arasında 5 eşit gruba ayrılmaktadır ve her gruba ait milli gelir hesaplanmaktadır. Gruplara denk gelen milli gelirin, toplam milli gelire olan yüzdesini hesaplayarak 5 grup arasında karşılaştırma yapılmaktadır. Yapılan karşılaştırmalar neticesinde elde edilen veriler, en düşük gelirli %20 ile en yüksek gelirli %20’nin milli gelirden aldıkları paylar arasında büyük bir fark göstermesi halinde ise gelir dağılımında eşitsizliğin varlığından söz edilmektedir (Karabulut, 2006: 24).

2.2.2. Fonksiyonel Gelir Dağılımı

İmalatta kullanılan girdi mallar, üretimdeki işlevlerine göre emek, sermaye, toprak ve girişimcilik olarak ifade edilmektedir. Bir ülkede toplam gelirin bu gruplara göre dağılımına fonksiyonel gelir dağılımı denilmektedir (Eren, 2010: 90).

Diğer bir tanımlama ile fonksiyonel gelir dağılımı; üretilen gelirin ne kadarının emek sahiplerine ücret, sermaye sahiplerine faiz, toprak sahiplerine rant ve müteşebbislere kar olarak verilmesi şeklindeki dağılımını gösteren gelir dağılımı türü olarak adlandırılmaktadır. Fonksiyonel gelir dağılımı, şahıs dışı faktör kavramı üzerine kurulmuş olması nedeniyle gayri şahsi dağılımlardan oluşması gerekirken, faktörler yerine faktör sahipleri tanımın içine girmesiyle, kişisel gelir dağılımı gibi şahsi bir dağılım haline gelmektedir (Güçlü ve Bilen, 1995: 171). Fonksiyonel gelir dağılımı, bir ülkenin gelişmişlik seviyesi hakkında oldukça sağlıklı bilgiler verebilmektedir. Sonuç olarak; gelişmiş ülkelerde ekonomik kalkınmanın ilk evrelerinde tarım kesimi, milli gelirden en yüksek payı alırken, gelişmişlik seviyesi arttıkça ücretlilerin payının arttığı izlenmiştir. Milli gelir içerisindeki emek payının, gelişmiş ülkelerde önemli bir yer kaplamasının sebepleri arasında; işsizlik oranlarının düşük, ücretli nüfusun aktif nüfusa oranının yüksek ve verimlilik artışlarının ücretlere daha kolay yansıtılabilir olmasıdır. Gelişmekte olan ülkelerde ise;

işgücünün veriminin ve teknolojinin yetersizliği, milli gelir içindeki emek paylarının azalmasına neden olmaktadır. Emek gücünün milli gelir içindeki payının düşük seviyelerde olması ise; işgücünün önemli bir oranının kendi hesabına ve bir kısmının bedelsiz olarak çalışmasına, firma ölçeklerinin küçük ve emek dışı gelirlerinin yüksek olmasına bağlıdır (Yumuşak ve Bilen, 2000: 79).

Günümüzde meslek türlerinin, üretim sürecinin ve iş organizasyonlarının değişime uğraması ile yaygınlaşan uluslararası üretim bantları, fonksiyonel gelir dağılımı analizlerinin tartışmalı hale gelmesine neden olmaktadır. Klasik ekonomi teorisinin doğduğu dönemde ve 20. yüzyıl başlarına kadar ücretlilerle diğer toplum kesimlerinin gelir dağılımı açısından fark ve ilişkilerinin incelenmesindeki kolaylık, günümüzde karmaşık üretim ilişkileri sürecinde imalat, hizmet, tarım gibi sektörler arasında yaşanan geçişkenlik, analitik inceleme yapılması imkânını zorlaştırmaktadır (Doğan ve Tek, 2007: 95).

2.2.3. Sektörel Gelir Dağılımı

Gelirin sektörel dağılımı, bir ekonomide oluşturulan toplam hasılanın iktisadi faaliyet kollarına ayrı ayrı dağılımını ifade etmektedir. Bu bağlamda, tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin milli gelirden aldıkları paylar, bunların uzun dönemde sergilediği değişim, devletin hangi sektörler lehine veya aleyhine milli gelirin dağılımını etkilediğini vermektedir (Uysal, 2007: 248-292). Bir ekonominin temel üretim sektörleri; tarım, sanayi ve hizmet sektörüdür. Bu sektörlerin milli gelirden aldıkları payın incelenmesi ve gelir dağılımında meydana gelen değişmelerin hangi sektör lehinde veya aleyhinde gerçekleştiğinin tayini için sektörel gelir dağılımı incelenmektedir. Sektörel gelir dağılımının en önemli yönü ise, ülkelerin gelişmişlik seviyesi hakkında bilgi veriyor olmasıdır. Gelişmiş ekonomilerde, tarım sektörünün GSYH içerisindeki düşük seviyelerde iken gelişmekte olan ülkelerde tam tersi durum söz konusudur. Ekonominin gelişmişlik düzeyi arttıkça toplam gelir içerisinde hizmetler sektörünün payı artarken, tarım ve sanayi sektörlerinin payı azalma göstermektedir. Sanayileşme sürecini tamamlamış ekonomilerde, sanayiden hizmet sektörüne geçiş eğilimi çok daha belirgin bir şekilde yaşanmaktadır (İslamoğlu, 2017: 132).

2.2.4. Bölgesel Gelir Dağılımı

Bölgesel gelir dağılımı; bir ülkenin sınırlarında elde edilen toplam gelirin, çeşitli coğrafi bölgelere tasnif edilmesi suretiyle nasıl dağıldığını göstermektedir. Ülke içerisinde yer alan bölgeler arasında gelişmişlik düzeylerinde bulunan farklılıklar dolayısıyla bazı bölgeler toplam gelirden daha fazla pay alırken bazı bölgeler ise çok daha az pay almaktadır (Acar, 2015: 45).

Ekonomik gelişme, ülkelerin tüm bölgelerinde aynı anda başlayamamaktadır. Bazı bölgelerin coğrafi ve stratejik özellikleri sebebi ile bu bölgelerde ortaya çıkan önemli dışsallıklar bu bölgeleri bir cazibe merkezi haline getirmekte ve kalkınma kutuplarının oluşmasına sebebiyet vermektedir. Kalkınma kutbunun bulunduğu bölgelerde üretim ve üretime bağlı olarak da nüfus artışı gözlemlenmektedir (Öztürk, 2011: 31). Ekonomik gelişme süreci içinde kalkınma kutuplarının oluşması sonucu, ülkenin bazı bölgeleri diğer bölgelere oranla geri kalmakta ve ulusal gelirin bölgesel dağılımı gittikçe dengesiz bir hal almaktadır. Nüfusun kalkınma kutuplarına doğru göç hareketini başlatması da bu bölgelerde aşırı kalabalıklaşma ve buna bağlı olarak çeşitli ekonomik, çevresel ve sosyal sorunların ortaya çıkmasını da beraberinde getirmektedir (Koray, 2000: 191). Bununla birlikte bölgeler arasındaki gelir dağılımı dengesizlikleri, az gelişmiş ekonomilerde, gelişmiş ülkelere göre daha belirgin bir şekilde görülmektedir (Özbilen, 1998: 375-376).