• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE VERGİ TÜRLERİ AÇISINDAN VERGİ YÜKÜ TRENDİ

1980'li yıllarda, Batı ülkeleri, vergi sistemlerini yeniden şekillendirmek üzere vergi reformlarına yönelmişlerdir. Bu reformlarla, vergi tabanının genişletilerek vergi oranlarının azaltılması, vergi işlemlerinde basitlik, etkinlik ve eşitlik amaçlanmıştır. Ayrıca, dolaysız vergilerden dolaylı vergilere kayma sağlanırken, dolaysız vergiler içinde de özellikle gelir vergisinden kurumlar vergisine doğru bir kayma sağlanmıştır. Bu çerçevede; dolaysız vergiler alanında yapılan reformlarla vergi tabanının genişletilmesi amacıyla gelir vergisinde, istisnaların ve vergi indirimlerinin azaltılması, kurumlar vergisinde, amortisman uygulamalarından

kaynaklanan farklılıkların önlenmesi yönünde adımlar atılmıştır. Bunları takiben, vergi oranlarında indirimler yapılmıştır.339

Türkiye'de 24 Ocak 1980 Kararları ve sonrasında uygulanan politikalarla, istikrar programının ötesinde serbest piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılması ve piyasadaki göstergelere göre devletin ekonomiye müdahalesinin asgariye indirilmesi ve ekonominin uluslararası piyasalara entegrasyonu amaçlanmıştır. 1980 yılıyla birlikte, dış ticaret rejimi çerçevesinde uygulanan miktar kısıtlamalarından tedrici olarak vazgeçilerek, yerine ithalat vergisi ve fon kesintileri ikame edilmiştir.340

Gelişmekte olan ülkelerin yapısal özellikleri gereği dışa bağımlı olmaları ve sermayelerinin 1980 sonrasında dünya kapitalist sistemiyle entegrasyonu bu ülkelerde neo-liberal politikaların çok katı biçimde uygulanmasını gerektirmiştir. Bunun sonucu sermayenin vergi yükünün düşürülmesi amacıyla kamu gelirleri yapısında dolaysız vergilerden dolaylı vergilere doğru bir kayış gerçekleştirilmiştir. Sermaye üzerindeki vergi yükünün düşürülmesi yönündeki bu politikalar 1980-2002 döneminde bütçe açıklarının büyümesine ve iç borç yükünün artmasına yol açmıştır.341

Tablo 38 incelendiğinde vergi yapısının dolaysız vergilerden dolaylı vergilere doğru yönelimi görülebilmektedir.

Tablo 38’den de görülebileceği üzere, Türkiye’de 1965 yılında %5.7 ile mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler en yüksek yüke sahip vergi grubunu oluştururken, gelir üzerinden alınan vergiler toplam (Gelir Vergisi

%2,6 ve Kurumlar Vergisi %0,5 dahil) %3,1 ile ikinci sırada yer almıştır.

1975’te mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin yükü düşerek %4,9’a inmiş, gelir üzerinden alınan vergiler yükü ise (Gelir Vergisi %3,9 ve Kurumlar Vergisi %0,6) %4,5’e ulaşmıştır. Bu kapsamda özellikle kurumlar vergisinden daha çok gelir vergisi yükünde önemli artış görülmektedir.

339 Doğan, a.g.m, s. 2.

340 Doğan, a.g.m., s. 2-3.

341 Veli Kargı, H. Yasemin Özuğurlu, “Türkiye’de Küreselleşmenin Vergi Politikaları Üzerine Etkileri”, Yönetim ve Ekonomi, Cilt: 14, Sayı: 1, Yıl: 2007, (Erişim) http://www2.bayar.edu.tr/yonetimekonomi/dergi/pdf/C14S12007/VKHYO.pdf, s. 283.

Tablo 38: Türkiye’de Vergi Türleri İtibariyle Vergi Gelirlerinin GSYH gerçekleşirken, gelir üzerinden alınan vergilerin toplam yükü (Gelir Vergisi

%3,2 ve Kurumlar Vergisi %1,1) %4,3’e ulaşmış ve birinci sırayı gelir üzerinden alınan vergiler almıştır. 1 Ocak 1985’ten itibaren Türkiye’de KDV uygulamaya konulmuştur. 2000’li yıllara gelindiğinde ise mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin yükü 1965 ile karşılaştırıldığında neredeyse iki katına ulaşmıştır. Diğer taraftan burada mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler yükünün OECD ortalamasına bakıldığında Türkiye’deki yükün bu ortalamaya oldukça yaklaştığı ve 2005 yılından itibaren ise OECD ortalamasını geçtiği görülmektedir.

Vergi yapısında dolaysız vergilerden dolaylı vergilere doğru yönelişin yanı sıra diğer bir gelişme ise kurumlara tanınan teşviklerde artış ile birlikte vergi alacağı uygulaması başlaması ve 1981’de %50’ye çıkarılan kurumlar vergisi oranının, 1983 yılından itibaren %40’a indirilmesi ve vergi alacağı oranının da 1/3’e düşürülmesi olmuştur. Uygulama güçlüğü nedeniyle vergi

alacağı sistemi 1985 yılında kaldırılmıştır.*342 Diğer taraftan, yeniden değerleme, azalan bakiye amortisman yöntemi, gelir ve kurumlar vergisi muafiyet ve indirimi, yatırım indirimi, sermaye malları ithalatında gümrük ve KDV muafiyeti, hammadde ithalatında vergi muafiyeti, kullanılan hammaddeler için katma değer vergisi muafiyeti, hammadde ihracatında katma değer vergisi muafiyeti ve zarar indirimi gibi teşvik sayılabilecek düzenlemeler yapılmıştır.343

Tablo 38’de sosyal güvenlik primlerinin yüküne bakıldığında, 1965’te Türkiye’de yük %0,6 iken OECD ortalaması %4,6 olduğu ve gerek

Tablo 39: Türkiye’de Vergi Türleri İtibariyle Vergi Gelirlerinin Toplam Vergi Gelirleri İçindeki Payı tarihinden itibaren 4842 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmıştır.

343 Kargı, Özuğurlu, a.g.m., s. 282.

1985’ten itibaren KDV'nin uygulamaya konulmasıyla birlikte, mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin genel bütçe vergi gelirleri içindeki payı zamanla artarak 2008 yılında %45’e ulaşmıştır. Adaletsiz vergiler olarak da bilinen dolaylı vergilerin artan payı, özellikle dar ve sabit gelirli kesimin üzerinde önemli bir vergi yükü de getirmiştir.

Tablo 39’dan da görülebileceği üzere, gelir vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı 1965’te %24,8 ile OECD ortalamasına (%26,2) oldukça yakınken, 1995’ten itibaren OECD ortalaması ile aradaki fark oldukça açılmış, gelir vergisinin genel bütçe gelirleri içindeki payı azalmış ve 2008 yılında ise OECD ortalaması genel seviyesi olan %25’i korurken bu oran Türkiye’de %16,5 olarak gerçekleşmiştir.

Tablo 39’dan da görülebileceği üzere, 1965’te %4,8 olan Kurumlar Vergisinin genel bütçe gelirleri içindeki payı yükselerek 1985’te %9,5’e ulaşmış ve OECD ortalaması olan %8’in üzerine çıkmıştır. Bu değişimde yukarıda bahsedilen kurumlar vergisi oran indirimleri ile birlikte getirilen teşvik düzenlemelerinin etkili olduğu düşünülmektedir. 1995’ten itibaren ise

%6-7 seviyesini korumakla birlikte %10 olan OECD ortalamasının oldukça altında kalmıştır.

Tablo 39’da yer alan sosyal güvenlik primlerinin toplam vergi gelirleri içindeki payına baktığımızda ise, 1965’te %5,9 olan bu primlerin vergi gelirleri içindeki payının %17,6 olan OECD ortalamasının son derece altında olması ve 2005 yılından itibaren ise %22,4 oranı ile OECD ortalaması %25’e yaklaştığı dikkat çekmektedir.

Genel olarak bakıldığında Türkiye’de dolaylı-dolaysız vergi dengesinde dolaylı vergilerin ağırlığı ve dolaysız vergiler içerisinde vergi yükünün ücretli kesim üzerinde yoğunlaşması dikkat çekmektedir. Diğer taraftan, KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerin yaygınlık kazanması, bu vergilerin yapısı nedeniyle özellikle düşük gelirli kesimler üzerinde daha