• Sonuç bulunamadı

1.2. OECD ÜLKELERİNDE VERGİ YÜKÜ

1.2.4. Mal Ve Hizmetlerden Alınan Vergiler

Harcama üzerinden alınan vergiler mal ve hizmetlerden alınan ve dolaylı vergiler olarak adlandırılan vergilerdir ve genellikle gelişmekte olan ülkelerde en büyük kamu gelir kaynağını oluştururlar. Gelir üzerinden alınan vergilerdeki uygulama güçlüklerine rağmen, kişi ve kurumların mal ve

97 The Financial Control of Social Security in the Netherlands, (Erişim) http://www.eucss.org.cn/fileadmin/research_papers/policy/found_manag/The_Financial_Control_of _Social_Security_in_the_Netherlands.pdf, 10 Ağustos 2011, s. 3.

98 Capital Consulting, “Netherlands (Holland) - Tax Guide for Contractors and Expatriates”, (Erişim)

http://www.capitaltaxconsulting.com/international-tax/netherlands/dutch-social-security/, 10 Ağustos 2011, s. 3.

hizmet satın almaları yoluyla dolaylı yoldan ödedikleri vergileri tarh etmek ve toplamak daha kolay olduğu için, idari açıdan basit vergilerdir.99

OECD tarafından yıllık olarak yayınlanan Gelir İstatistikleri sınıflandırmasında mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler grubunda;

üretim, satış, transfer, kiralama veya mal ve hizmet teslimi; malların kullanımı veya malları kullanma izni veya faaliyetlerin gerçekleştirilmesine ilişkin vergiler yer almaktadır. Mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler başlığına aşağıda yer alan vergiler dahildir: 100

 Yayılı muamele vergileri,

 Genel satış vergileri (üretim, toptan satış, perakende satış aşaması),

 Katma değer vergisi,

 Tüketim vergileri,

 Malların ithalatında ve ihracatında alınan vergiler,

 Malların kullanımı, kullanma izni veya belirli faaliyetler sunulması üzerinden alınan vergiler,

 Belirli hizmetler üzerinden alınan vergiler (Örnek, bankacılık hizmetleri, sigorta işlemleri, bahis, at yarışı vb. gibi),

 Madenlerin çıkarılması, işlenmesi, üretimi ve diğer ürünleri üzerinden alınan vergiler.

Küreselleşme süreci ile birlikte gelir ve kurumlar vergisi oranlarında düşüşler yaşanırken, mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin oranlarında artışlar görülmüştür. Diğer bir ifadeyle, küreselleşme ile birlikte mobil faktörler üzerindeki vergi oranları düşerken, tüketim gibi mobil olmayan kaynaklar üzerindeki oranlar artmıştır.101

Tüketim vergilerinin oranlarının artırılması ile birlikte işçilerin tüketime ayırdığı gelirler düşecek, bu durum ise, işçilerin ücretlerini artırma talebini

99 Siverekli Demircan, a.g.m., s. 102.

100 OECD, a.g.e., s. 296-297.

101 Günaydın, Benk, a.g.m., s. 14.

doğuracak ve yüksek ücret talebi sonucunda da işsizlik artacaktır. Daver ve Tabellini’nin yapmış oldukları çalışmaya göre, vergiler ile işsizlik arasında doğru orantılı bir ilişki vardır ve 1965-1975 yılları arasında Avrupa’da uygulanan yüksek işgücü vergileri, bu dönemde işsizlik oranını ortalama %4 oranında artırmıştır.102 Diğer taraftan, tüketim vergilerinin oranının artmasının diğer bir etkisi mal ve hizmetlere olan talebin düşmesidir. Talebin düşmesi ilk olarak üretimi olumsuz yönde etkileyecek ve emek yoğun sektörde çalışan işgücünün işsiz kalmasına neden olacaktır. İkinci olarak, tüketim vergilerinde meydana gelecek artış kayıt dışı ekonomiyi de genişletecek, üretici, gelirlerini belgelemek istemeyecek, bu durum ise tüketimin kayıt dışına çıkmasına neden olacaktır. Bu vergilerde meydana gelen artışlar, bir yandan sınır alışverişlerini (ABD-Kanada, İngiltere-Fransa) artırırken diğer yandan da denetim etkinliğine bağlı olarak çeşitli tüketim mallarında (sigara, alkol) kaçakçılığı artırabilecektir. Son olarak, tüketim vergilerinin artırılması gelir dağılımındaki adaletsizliği de artıracaktır. Vergi oranlarının artması ile birlikte; düşük gelir grubuna dahil olan insanların tüketime daha fazla gelir ayırmak zorunda kalmaları, gelir adaletsizliği sorununu daha da derinleştirecektir.103

Tablolarda sırasıyla, OECD’ye üye ülkelerde belirli mal ve hizmetlerden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri ve GSYH içindeki payları yer almaktadır.

Mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı 1965 yılından sonra düşüş eğilimine girmiş; 1975’te bu oran

%32,8’e düşerken, 2008 yılında %31,7 olarak gerçekleşmiştir.

Tablo 11’de yer aldığı gibi, mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin GSYH’ye oranının (mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin yükü) OECD ortalaması 1965’te 9,6 iken, 1985’te 10,4’e ulaşırken, bu artış

102 Daver- F. Tabellini, G. 2000, “Unemployment, Growth,and Taxation in Industrial Countries”, Economic Policy s. 48’den aktaran Günaydın, Benk, a.g.m., s. 14.

103 Günaydın, Benk, a.g.m., s. 14-15.

eğilimi 1990’lı yıllara kadar devam etmiş ve 11,2’ye ulaşmıştır. 2000’li yıllarda ise bu seviyeyi korumuş ve 2008 yılında %10,8’e düşmüştür.

Tablo 10: OECD Ülkelerinde Mal Ve Hizmetlerden Alınan Vergilerin (5000) Toplam Vergi Gelirleri İçindeki Payı Kaynak: OECD, Revenue Statistics, 1965-2009, 2010 Edition, s. 91.

Küreselleşme sonucunda ortaya çıkan hususlardan birisi de, bir taraftan mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerdeki artışın, tersine artan oranlı etkiler dolayısıyla emek gelirinin daha yüksek oranlı vergilenmesine sebep olması; diğer taraftan sosyal güvenlik yükümlülüklerindeki artışın da

vergi yükünün büyük ölçüde emek faktörü üzerine kaymasına yol açmasıdır.104

Tablo 11: OECD Ülkelerinde Mal ve Hizmetlerden Alınan Vergilerin (5000) GSYH İçindeki Payı Kaynak: OECD, Revenue Statistics, 1965-2009, 2010 Edition, s. 91.

Tablo 10 ve 11 birlikte değerlendirildiğinde, 1965 yılında mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı

104 Gülay Akgül Yılmaz, “Küreselleşme Sürecinde OECD, AB’ye Üye Ülkeler ve Türkiye’de Vergi Yapısının Gelişimi-II”, Yaklaşım, Sayı: 170, Şubat 2007, (Erişim) http://yaklasim.com/mevzuat/dergi/read_frame.asp?file_name=2007049117.htm, 15 Şubat 2011, s.

5.

%38,4 iken, bu oranın 2008 yılına gelindiğinde %31,7’ye kadar düştüğü;

mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler yükünün ise 1965’te %9,6 iken artarak 2008 yılında %10,8’e ulaştığı görülmektedir.

Tablo 10’da da görüleceği üzere, 2008 yılında mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının en yüksek olduğu ülkeler Meksika, Şili ve Türkiye iken, en düşük olduğu ülkeler ABD, Japonya ve İsviçre’dir. Tablo 11’de yer alan mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin yüküne bakıldığında ise en yüksek yüke sahip ülkeler Danimarka, Macaristan ve İzlanda iken, en düşük yüke sahip ülkeler ise ABD, Japonya ve İsviçre’dir.

Danimarka yalnızca toplam vergi yükünün yüksek olması ile değil aynı zamanda AB ve OECD ortalamasından farklı vergi yapısı ile de dikkat çekmektedir. Danimarka vergi gelirlerinin yaklaşık %50’si gelir vergisinden sağlanırken sosyal güvenlik katkılarının payı son derece sınırlıdır. Diğer taraftan gelir vergisinden sonra yaklaşık %30 oranında bir gelir ise mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerden sağlanmaktadır. KDV ve özel tüketim vergisine ilişkin olarak yapılan değişiklikler AB’nin dolaylı vergileri uyumlaştırma politikasına uygun bir şekilde yapılmakta olup, KDV oranı

%25’tir.105

105 OECD, “Tax Policy Reform In Denmark”, (Erişim)

http://www.oecd.org/dataoecd/49/28/37154664.pdf, 22 Mayıs 2011, s. 2-12.

İKİNCİ BÖLÜM

VERGİ YÜKÜNÜ ETKİLEYEN UNSURLARIN TEORİK ÇERÇEVESİ 2.1. VERGİ REKABETİ

Dünya, günümüzde hızlı bir değişim süreci içerisinde bulunmakta ve bu değişim sürecinin öncülüğünü de küreselleşme olgusu yapmaktadır.

Küreselleşme ile beraber ekonomi ve ticarette liberalleşme eğilimleri hızlanmakta; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bu süreçten daha fazla pay almak için yarış içine girmektedirler.

1973 yılında dünya ekonomisinde yaşanan petrol şoku ve devamında 1974 yılında belirginleşen ekonomik kriz ile birlikte, 1974-1979 döneminde, Japonya dışındaki sanayileşmiş ülkelerde büyüme oranında negatif gelişmeler görülmüştür. 1960-1973 döneminde dikkate alındığında, OECD’ye üye on üç ülkenin, sanayileşmiş ülkelere, sanayi sektörüne yönelik olarak yaptıkları yatırımların %12 oranında arttığı görülmektedir.

1973-1974’ten itibaren dış doğrudan yatırımlar az gelişmiş ülkelere, ticaret, finans ve sigortacılık gibi hizmet sektörü ağırlıklı olarak yönelmiş olup, bu tür yatırımların %70’i ABD, İngiltere ve Japonya tarafından gerçekleştirilmiştir. Çok uluslu şirketler aracılığı ile doğrudan yabancı yatırımların gelişmekte olan ülkelere yönelmesi, finansal serbestliğin sağlanması ile sermayenin dünya ölçeğinde akışkanlığının artması, dünya ülkeleri arasında sermayeyi çekebilmek için bir yarış başlatmıştır.106

Yaşanan teknolojik gelişmeler ve serbest ekonominin yayılması, ülkelerin ulusal ekonomilerinin birbirleriyle etkileşimini artırırken, teknolojik gelişmeler ve liberalleşme, ülke sınırlarının ekonomik faaliyetler bakımından önemini yitirmesine neden olmuştur. Küreselleşme sermaye hareketlerinin önünü açmış; sermaye ve işgücü kendileri için daha avantajlı ve yüksek getirili

106 Gülay Akgül Yılmaz, “Küreselleşme Sürecinde OECD, AB’ye Üye Ülkeler ve Türkiye’de Vergi Yapısının Gelişimi-I”, Yaklaşım, Sayı: 169, Ocak 2007, (Erişim) http://yaklasim.com/mevzuat/dergi/read_frame.asp?file_name=2007049117.htm, 15 Şubat 2011, s.

1.

ülkelere doğru rahatlıkla yer değiştirebilir hale gelmiştir.107 Üretim faktörlerinin küreselleşme ile mobilite kazandığını ifade ederken kuşkusuz bir faz farkını da belirtmek gerekmektedir. Kısa vadeli yabancı sermayeden niteliksiz emeğe kadar, mobilitenin aynı düzeyde gerçekleştiğini ifade etmek kuşkusuz yanıltıcı olacaktır.

Küreselleşme hareketlerinin hız kazanması ile birlikte sermayenin hareketliliği artmış ve bu hareketlilik devletlerin maliye politikalarını da doğrudan doğruya etkilemeye başlamıştır. Ülkeler artık, vergi sistemlerini bağımsız bir şekilde tasarlama lüksüne sahip değildir ve bunun sonucu ise ülkelerin vergilendirme gücünün erozyona uğramasıdır.108

Vergiler önceleri ülke içi maliye politikasının aracı olarak kullanılırken, günümüzde uluslararası ekonomi açısından da önem arz etmeye başlamıştır. Sermaye ve emek gibi üretim faktörleri hızla yüksek vergili ülkelerden düşük vergili ülkelere hareket etmeye başlamış, bu durum ülkelerin vergi oranlarını, vergisel koşullarını bağımsız olarak belirleyebilme olanağını sınırlamış, sermayenin hareketliliği, vergi matrahlarının da hareketliliğini beraberinde getirmiştir. Bu duruma karşılık olarak devletlerin üretim faktörlerini kendi ülkelerine çekmek için geliştirmiş olduğu yöntemlerden bir tanesi, sunulan kamu hizmetlerinin genişletilmesi ve kalitelerinin artırılması iken; diğer yöntem ise hareket olanağı geniş olan bu üretim faktörleri lehine bir vergi yapısı düzenlemek olmuştur.109

Bu ikinci yöntem, literatürde birçok şekilde tanımlanabilen vergi rekabeti kavramıdır. Bu tanımlamaların bir kısmı, “vergi rekabeti”ni sadece vergi oranlarına dayandırmakla birlikte, vergi oranları dışında başka vergisel

107 M. Yavuz Öner, “Zararlı (Haksız) Vergi Rekabeti”, E-Yaklaşım, Sayı: 11, Haziran 2004, (Erişim) http: //www.yaklasim.com/mevzuat/dergi/read_frame.asp?file_name=2004064594.htm, 23 Şubat 2011, s. 1.

108 Richard M. Bird & Eric Zolt, “Introduction to Tax Policy Design and Development”, April 2003, (Erişim)

http://www1.worldbank.org/publicsector/LearningProgram/PracticalIssues/papers/introduction%20t o%20tax%20policy/WBI%20Module%201(Bird&Zolt)April10.doc, 12 Mart 2011, s. 36.

109 Havva Özge Günay, “OECD ve Avrupa Birliği Bünyesinde Zararlı Vergi Rekabetini Önleme Konusunda Gerçekleştirilen Çalışmalar”, Vergi Dünyası, Sayı: 308, Nisan 2007, (Erişim) http://www.vergidunyasi.com.tr/git.php?a=1&d=p&id=4654, 23 Şubat 2011, s. 1.

ayrıcalıkların da vergi rekabetinde etkili olabileceği gözden kaçırılmamalıdır.110

Vergilendirme yetkisine sahip olan devletin vergi mevzuatının, sisteminin ve vergi politikalarının diğer devlet üzerinde oluşturduğu etkiler vergi rekabeti olarak tanımlanmaktadır.111

Başka bir tanıma göre “vergi rekabeti, ekonomik entegrasyon ve gittikçe artan finansal entegrasyonun sonucu olarak ülkelerin, finansal sermayeyi ve şirketleri kendi piyasalarına çekmek için düşük efektif vergi oranları uygulamaları”dır. Diğer bir tanıma göre vergi rekabeti, “bir bölge ya da ülkeyi birey ve işletmeleri vergisel ayrıcalıklar kullanarak teşvik etmek üzere farklı vergilendirme yetkisine sahip birimler arasındaki rekabet”tir. 112

Bu tanımlardan hareket edildiğinde, vergi politikalarının en önemli aracı olan vergi oranları, vergi rekabetinin de en etkili aracı olmaktadır. Bu çerçevede, dolaysız vergi oranlarında daha çok gerçekleşmekte olan vergi rekabeti; uluslararası rekabet gücünü artırarak yabancı yatırımların ülkeye çekilmesi, vergi mevzuat ve sistemlerinin yakınlaştırılması ve vergisel teşvikler sağlanması amacıyla kullanılmaktadır. Bu çerçevede, yabancı sermayeyi önemli ölçüde etkileyen kurumlar vergisi oranları üzerindeki indirimler dikkat çekmektedir.

Efektif vergi oranları, çokuluslu girişimcilerin yatırım ve yerleşim kararlarını belirlemede önemli bir faktör olmakla beraber, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını belirleyen unsurlar üzerine yapılan çalışmalar;

vergisel düzenlemelerin firmanın emek-sermaye yoğun üretim yapmasına, iç piyasa-ihracata yönelik çalışmasına, ekonomik entegrasyon içinde-dışında olmasına göre farklı düzeylerde etkili olabildiğini göstermektedir.

Dolayısıyla vergi oranları dışında başka vergisel ayrıcalıklar da vergi yükünü azaltabilmektedir. Daha açık bir ifade ile vergi rekabeti, vergi

110 Günay, a.g.m., s. 1.

111 Ersan Öz, Sevinç Yaraşır, Global Bir Kavram: Vergi Rekabeti, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Araştırma Merkezi Konferansları, 52. Seri, Prof. Dr. Şerafettin Aksoy'a Armağan, 2009, s. 3.

112 İsmail Engin, Vergi Rekabeti, Sermaye Piyasası Kurulu Yayın No 198, Ankara 2006, s. 18.

oranları düşürülerek ve/veya vergi matrahı genişletilerek de gerçekleştirilebilmektedir.113

Uluslararası vergi rekabeti, uygulama biçimine ve ekonomik sonuçlarına göre zarar verici vergi rekabeti (harmful tax competition) ve yararlı vergi rekabeti (beneficial tax competition) olmak üzere iki başlık altında incelenebilir. Uluslararası vergi rekabeti konusunda OECD ve Avrupa Birliği’nin yaklaşımları gelişmiş-yüksek vergi yüküne sahip ülkeler lehine taraflı bulunmakta ve eleştirilmektedir.114

OECD tarafından 1998 yılında yayınlanan, Zararlı Vergi Rekabeti:

Yükselen Bir Küresel Konu (Harmful Tax Competition: An Emerging Global Issue) isimli Rapor’da vergi rekabetinin 6 önemli negatif dışsallığının bulunduğunu belirtilmektedir. 115 Vergi rekabeti;

 Finansal ve dolayısıyla reel yatırım hareketlerini bozmakta,

 Vergi sistemlerinin adaletini bozmakta,

 Mükellefleri vergisel yükümlülüklere uyum konusunda isteksizleştirmekte,

 Vergi idaresinin yönetim maliyetleri ile mükelleflerin uyum maliyetlerini artırmakta,

 Vergilerle kamu harcamalarının arzulanan düzeyini ve bileşimini değiştirmekte,

 Vergi yükünün daha az hareketli üretim matrahları (işgücü, gayrimenkul, tüketim) üzerine kaymasına neden olmaktadır.

Vergi rekabeti, olumlu ve olumsuz çeşitli etkileri olan, bu kapsamda da faydalı ya da zararlı olarak adlandırılan ve olumsuz etkileri nedeniyle de eleştirilen kavramdır.

113 Öz, Yaraşır, a.g.e., s. 6.

114 Emrah Ferhatoğlu, “2004 Genişlemesi Sonrasında Avrupa Birliği’nde Vergi Rekabeti Ve Sonuçları”, e-akademi, Mayıs 2006, Sayı: 51, (Erişim) http://www.econturk.org /Turkiyeekonomisi/

ferhatoglu1.pdf, 22 Mart 2011, s. 3.

115 Öner, a.g.m., s. 2.

Vergi rekabetinin olumlu sonuçları arasında, vergi indirimleri sonucunda ortaya çıkan yabancı sermaye artışı ve vergi gelirlerinin etkin kullanım sonucu oluşan kamu harcamalarında verimlilik; olumsuz sonuçları arasında ise, mali bozulma, haksız vergi rekabeti ve bunun sonucunda ortaya çıkan adaletsiz vergi yükü dağılımı sayılabilir.116 Vergi rekabetinin olumlu etkileri dolayısıyla yararlı-olumlu olduğunu savunanlar yanında zararlı-olumsuz olduğunu düşünenler başka bir ifade ile vergi rekabetine karşı olanlar da bulunmaktadır.

Vergi rekabetinin olumlu olduğunu savunanlar, sermaye üzerine konan yüksek vergilerin, sermayenin uçup gitmesine ve bunun sonucunda yurtiçi üretimin, ücretlerin ve gelirin azalmasına sebep olacağını ileri sürmektedirler. Uygulanan düşük vergiler sonucunda ülkeye sermaye ve işgücü girişi olacağı böylece üretimin ve gelirin artacağı, bunun da vergilenebilir matrahı arttıracağı ve dolayısıyla vergi gelirlerinin yükseleceği, savunulmaktadır. Örneğin, 2000 yılında İrlanda, 3.8 milyon nüfusuyla, imalat, finansal hizmetler ve diğer alanlarda uygulanan yüzde 10 seviyesindeki kurumlar vergisi oranı sayesinde Japonya’dan ya da İtalya’dan daha fazla doğrudan yatırım çekmiştir.117 Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının GSYH içinde yüzde 9’luk paya sahip olduğu İrlanda, Hollanda, Lüksemburg, İsviçre, ancak cazip vergi rejimleri sayesinde ABD kaynaklı doğrudan yabancı yatırımların yüzde 38’ini çekmişlerdir.

Almanya’nın 1989’da yurtiçi faiz gelirlerine uyguladığı yüzde 10 vergi kesintisi tasarrufların büyük ölçüde Lüksemburg’a kaymasına neden olmuştur.118

Vergi rekabetine karşı olanlar ise; devletlerin gelir dağılımının düzeltilmesi konusundaki güçlerini yitireceklerini, gelir dağılımının düzeltilmesi amacıyla yüksek oranda vergilendirilen bazı işletmelerin veya kişilerin daha uygun yerler aramasının doğal bir sonuç olacağını

116 Öz, Yaraşır, a.g.e, s. 3.

117 M.Yavuz Öner, “Küreselleşme Sürecinde Ortaya Çıkan Vergi Sorunları”, e-Yaklaşım, Sayı 7, Şubat 2004, (Erişim) http://www.yaklasim.com/mevzuat/ dergi/read_frame.asp?file_name= 2004 024261.htm, 23Şubat 2011, s. 4.

118 Öner, “Zararlı (Haksız) Vergi Rekabeti”, s. 2.

belirtmektedirler. Bu durumda vergilendirilebilir kaynaklarını kaybeden ülkeler açısından, sermaye ve işgücü kaçışına paralel olarak üretim ve gelir düşüşü yaşanacak ve dolayısıyla vergi gelirleri azalacaktır. Diğer taraftan küreselleşme ile birlikte vergi yükü daha az hareketli olan üretim faktörlerine kayacaktır. Ters elastikiyet kuralına göre (Ramsey Kuralı), marjinal vergi oranı, üretim faktörlerinin arz elastikiyeti ile ters orantılıdır. Bundan dolayı, göreli olarak yüksek arz elastikiyetine sahip olan hareketli (mobile) üretim faktörleri, daha az hareketli (immobile) üretim faktörleri ile kıyaslandığında (portföy yatırımları ile fiziki yatırımlar, yabancı ve büyük yerli yatırımlar ile küçük ve orta ölçekli yatırımlar, nitelikli işgücü ile niteliksiz işgücü) vergi yükünün az hareketli üretim faktörleri üzerinde kalacağı, ileri sürülmektedir.119

OECD’nin 2000 yılındaki “Küresel Vergi İşbirliğine Doğru: Zarar Verici Vergi Uygulamalarını Tanımlama ve Elimine Etmede İlerlemeler”

(Towards Global Tax Co-Operation: Progress in Identifying and Eliminating Harmful Tax Practices) adlı Raporunda; Türkiye Serbest Bölgeler ve Kıyı Bankacılığı rejimleri ile tercihli vergi rejimi uygulayan ülkelerden biri olarak listedeki yerini almış ve söz konusu uygulamaları 2003 yılı Nisan ayına kadar sonlandırması konusunda uyarılmıştır.120

Diğer taraftan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’na zararlı vergi rekabeti uygulamalarıyla mücadele amacıyla “Kontrol Edilen Kurum Kazancı” uygulamasına ilişkin hükümler eklemiştir.

Serbest bölgeler, hareketli faktörleri çekmek ve dünya piyasalarında rekabet etmekte zorluk çeken AB ülkelerinin uluslararası rekabet gücünü artırmak için bir fırsat olarak görülmekte olup, AB ülkelerinde, serbest bölgelerdeki faaliyetler için gelir ve kurumlar vergisi istisnası uygulamasına yönelik özel düzenlemeler bulunmamakta, sadece bölgeye ithal edilen malların bölgede kaldıkları sürece gümrük vergisine tabi tutulmamasına

119 Öner, “Küreselleşme Sürecinde Ortaya Çıkan Vergi Sorunları”, s. 5.

120 Şennur Hoşyumruk, “Türkiye Zararlı Vergi Rekabeti İle Mücadelenin Neresinde?”, Vergi

Dünyası, Sayı: 314, Ekim 2007, (Erişim)

http://www.vergidunyasi.com.tr/git.php?a=1&d=p&id=4815, 25 Şubat 2011, s. 2.

ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Diğer taraftan, serbest bölgeden diğer ülkelere yapılan ihracat o ülkede gümrük vergisine tabi olmaktadır. Serbest bölge uygulaması, ülkeden ülkeye değişebilmekte olduğundan, farklı uygulamalar olduğu zaman, AB’nin kuruluş anlaşmasının 92. maddesini ihlal eden, belirli malların üretimi veya belirli hizmetlere tanınan avantajların rekabetin bozulmasını tehdit etmesi halinde komisyon müdahale edebilmektedir.121

OECD’nin belirlediği kriterler çerçevesinde, Türkiye’deki serbest bölge uygulamaları ve kıyı bankacılığı zarar verici tercihli vergi rejimleri arasında yer almıştı. Türkiye’nin 2004 yılında (5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun) yaptığı düzenlemeler ile serbest bölgelerdeki vergi muafiyetleri kaldırılmış, bir kısmı ise istisnaya dönüştürülmüştür. Diğer taraftan, 5810 sayılı “Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” Kanun ile Serbest Bölgeler Kanunu’nun vergi teşviklerini düzenleyen geçici 3. maddesinde 01 Ocak 2009 tarihi itibari ile geçerli olan yeni düzenleme ile Avrupa Birliğine tam üyelik tarihine kadar bazı istisnalar getirilmiştir.

Türkiye serbest bölgeler ile ilgili olarak yaptığı düzenlemeler nedeniyle artık OECD’nin yayınladığı tercihli vergi rejimi uygulayan ülkeler listesinde yer almamaktadır. Kıyı bankacılığı rejimi ise zaten 1999 yılında uygulamaya konulamadan sonlandırılmıştır.122

Türkiye’de kıyı bankacılığı ile ilgili düzenlemeler, 4289 sayılı Bankalar Kanununda yer almakta olup, bu bankalar hakkında Bankalar Kanunu’nun ve Merkez Bankası Kanunu’nun zorunlu karşılık ve umumi disponibilite gibi düzenlemelerin yer aldığı 40. maddesinin uygulanamayacağı belirtilmektedir. Türkiye’de Kurulu bankaların, kıyı bölgelerinde şube açmalarına ilişkin esaslar Bankaların Kuruluş ve Faaliyetleri Hakkında

121 Filiz Giray, “Vergi Rekabeti ve Serbest Bölgeler”, Vergi Dünyası, Sayı: 272, Nisan 2004, (Erişim) http://www.vergidunyasi.com.tr/ara.php, 20 Aralık 2011, .s. 7.

122 Hoşyumruk, a.g.m., s. 3.

Yönetmeliğin 12. maddesinde ise belirlenmiştir. Türkiye’de, 90/210 sayılı BKK ve 90/999 sayılı BKK ile oluşturulan “İstanbul Atatürk Hava Limanı Kıyı Bankacılığı” bölgesi, fiilen var olmamasına rağmen, hukuki varlığını devam ettirmiştir ve OECD’nin 2000 yılı raporunda üye ülkelere ait tercihli vergi rejimleri arasında yer almıştır. Bu rejim daha sonra, BDDK tarafından çıkarılan, “Bankaların Kuruluş ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik” ile uygulamadan tamamen kaldırılmıştır.123

Türkiye, tercihli vergi rejimi uygulamaları hakkında yaptığı çalışmalar ile birlikte vergi cenneti ülkelerin uygulamalarına karşı da bazı çalışma ve

Türkiye, tercihli vergi rejimi uygulamaları hakkında yaptığı çalışmalar ile birlikte vergi cenneti ülkelerin uygulamalarına karşı da bazı çalışma ve