• Sonuç bulunamadı

Borçlanma bir taraftan ödenen faizler nedeniyle borç-faiz yükü döngüsüne yol açarak aslında bir maliyet unsuru olurken, diğer taraftan devlet tahvili hazine bonosu gibi borçlanma araçlarını alanlar açısından çoğu ülkede vergiden muaf bir gelir elde etme imkanı sunmaktadır.

Firmaların sermaye yapısı başka bir ifade ile firmaların yatırım finansmanında kullandıkları kısa ve uzun vadeli borç ile öz sermaye miktarı da vergi yükünü etkilemektedir. 1958’de Modigliani ve Miller, Nobel ödüllü makaleleri ile firmaların seçeceği finansman politikalarının, firma değerinde bir değişim yaratmayacağını ortaya koyarken, işleyen piyasaların, etkin çalışma varsayımından uzak olduğu ve verginin borçlanma politikalarını etkilediği yönündeki tespitleri literatürde yer almaya başlamıştır. 312

Modigliani-Miller (1958)’e göre, vergi etkisinin göz ardı edilmesi halinde borçlanmanın nispeten düşük maliyetli olmasından kaynaklanan avantaj ile hissedarların beklenen getirisinin artması sonucunda ortaya çıkan dezavantaj birbirini dengelemekte; vergi etkisinin dikkate alınması durumunda ise borçlanma (faiz) giderlerinin vergilendirilecek gelirin azalmasına neden olmasından dolayı borçla finansman daha avantajlı olabilmektedir. Finans literatüründe bu olay vergi kalkanı (tax shield) olarak adlandırılmaktadır.313

311 “Kişi Başına Gelirde Avrupa Üçüncüsüyüz, 02/12/2010

http://www.vergiportali.com/Content.aspx?Type=NewsD&Id=5393, Erişim 06 Ocak 2012.

312 Burak Terim, Cevdet Alptekin Kayalı, “Sermaye Yapısını Belirleyici Etmenler: Türkiye’de İmalat Sanayi Örneği”, Celal Bayar Üniversitesi SBE, Sosyal Bilimler, Cilt:7, Sayı: 7, Yıl 2009, s.

126.

313 Ali Alp, Kartal Demirgüneş vd, “Ekonomik Katma Değer Bakış Açısıyla Finanslama Kararları”, Celal Bayar Üniversitesi SBE, Sosyal Bilimler, C:7, Sayı: 2, (Erişim)

Tablo 32: OECD Ülkelerinde Uzun Dönemli Hükümet Bonoları (*) 10 yıllık hükümet bonosu veya benzeri finansal araçlara ilişkin gelirlerdir. Kore için 5 yıllık bono geliri kullanılmıştır.

Kaynak: OECD Economic Outlook 89 Database, (Erişim) http://

www.oecd.org/searchResult/ 0,3400,en_2649_34109_1_1_1_1_1,00.html, 04.11.2011.

http://www2.bayar.edu.tr/sosyal/dergi6/Alp_Demirgunes_%20Ban_Ozturk.pdf, 6 Kasım 2011, s.

74.

Modigliani-Miller‘ e göre, şirketin karının vergilendirildiği ve faiz ödemelerinin vergiden düşülebildiği bir ortamda borcun vergi kalkanı etkisi dolayısıyla şirketin optimum sermaye yapısının hemen hemen tamamı borç içerecektir. Diğer taraftan, ilave borcun geri ödeyememe olasılığını ortaya çıkarması nedeniyle şirketler ilave borçtan sağlanacak vergi avantajları ile bu borcun ortaya çıkaracağı maliyetleri dengeleyecek borç düzeyine kadar borçlanabilmektedir.314

Devlet tahvili ve hazine bonosu gibi finansal araçlardan elde edilen gelirin vergilendirilmesine ilişkin olarak ülkelerde araçların türlerine ve vergilendirilmesine ilişkin karmaşık ve farklı uygulamalar bulunmaktadır.

Ancak, genel olarak uygulamalar aşağıdaki şekilde gruplandırılabilmektedir:315

 Hem kendi ülkesinde yerleşik olanlar hem de olmayanlar tarafından elde edilen gelirleri vergilendiren ülkeler. Örneğin; Hindistan’da

%20, Endonezya’da %20-30, Filipinler’de %20, Tayvan’da yerleşikler için

%10 ve yerleşik olmayanlar için %20,

 Yalnızca kendi ülkesinde yerleşik olanların gelirlerini vergilendiren yerleşik olmayanların gelirlerini istisna eden ülkeler. Örneğin;

ABD, Avustralya, Japonya, Singapur, İrlanda, İngiltere, Fransa, Almanya ve genel olarak AB*316,

314 Ender Coşkun, “Direkt İflas Maliyetleri ve Maliyetleri Etkileyen Faktörler Üzerine Literatür İncelemesi”, International Journal of Economic and Administrative Studies, Year 1:, Volume:1, Number: 2, Winter 2009, s. 101.

315 ASIFMA, “Discussion Paper on Taxation of Income from Government Bonds”, August 2008, (Erişim) http://www.asifma.org/docs/Taxation-of-Income-from-Government-Bonds-080828, 19 Mart 2012, s. 3-6.

316 AB’nin Tasarrufların Vergilendirilmesine ilişkin Direktifine göre, pek çok AB üyesi ülke, başka bir AB üyesi ülkede yerleşik olan bireylere ödenen hükümet bonoları dahil olmak üzere belirli türdeki faiz gelirlerini tevkif suretiyle vergilendirmektedir. Genel olarak, faiz gelirlerine ilişkin bilgi değişimi yoluyla vergi kaçakçılığı azaltılmaya çalışılmaktadır. Vergi oranı %15 olmakla birlikte 1 Temmuz 2008’den itibaren %20’ye yükseltilmiştir. ASIFMA, “Discussion Paper on Taxation of Income from Government Bonds”, August 2008, (Erişim) http://www.asifma.org/docs/Taxation-of-Income-from-Government-Bonds-080828, 19 Mart 2012, s. 5.

 Hükümet bonolarından elde edilen tüm gelirlerin istisna olduğu ülkeler (bonoyu elinde bulunduranın şirket ya da birey olmasına göre farklı uygulamalar bulunabilmektedir). Örneğin, Çin.

Borçlanma faizlerinin sağladığı borcun vergi avantajı yanı sıra gider gösterilebilen diğer amortismanlar, yatırım indirimleri, geçmiş yıl zararları vb. kalemlerin borcun yaratacağı vergi avantajı karşısında önemli bir diğer vergi avantajı yaratmaları sebebiyle bu kalemler borç dışı vergi kalkanı olarak kabul edilebilmektedir.317

Türkiye’de, borçlanma politikası dolayısıyla faiz giderlerinin ve sonuçta bütçe açıklarının artması, bu sorunun çözümü amacıyla yeni vergilerin ihdas edilmesi veya var olan vergilerin oranlarının artırılması yoluna gidilmesi, vergi yükünün artmasına sebep olmuştur. Artan vergi yüküne rağmen faiz yükünün de artması kamunun borçlanma gereğinin ve bütçe açıklarının azalmamasına yol açmaktadır. Sonuçta bu durum artan faiz yükü-artan vergi yükü sarmalına neden olmaktadır. Diğer taraftan, kayıtlı mükellefler üzerindeki vergi yükünün artmış olması temel bir eleştiri olmakla birlikte, vergi yapısında dolaylı vergilerin ağırlığının her geçen gün daha da artması vergilemede adalet, eşitlik ve ödeme gücüne göre vergi alma esaslarına ters düşmektedir.318

Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunlar nedeniyle 1990'larda hızlanan kamu maliyesindeki bozulma, mali krizin yaşandığı 2001 yılında doruk noktasına çıkmıştır. Kamu borçlanma politikası aslı finansman kaynağı haline gelmiştir.

Tablo 33’den de görüleceği üzere, 1990 yılında faiz ödemelerinin vergi gelirlere oranı %30,8 iken, 2001 yılında bu oran %103, 3’e kadar yükselmiş ve 2001 yılından itibaren düşmeye başlayarak 2010 yılında

%23,8’e kadar düşmüştür. Başka bir ifade ile toplam vergi gelirlerinin %

317 Terim, Kayalı, s. 129.

318 Ünver, a.g.m., s. 7.

20’den fazlası toplam borç stokuna ilişkin faiz ödemelerini karşılamak üzere

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı.

Son yıllarda borç stokuna ilişkin faiz ödemelerinin oranı düşmüş olmakla birlikte yine de göreli olarak yüksektir. Yukarıda da ifade edildiği gibi artan borç stoku vergi yükünde artış olasılığını güçlendirmektedir.

Global vergi yükündeki gelişim önceki başlıklarda ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu nedenle borçlanma araçlarının vergilendirilmesi ile vergi yükü ilişkisinin daha yakından analiz edilmesi gerekmektedir.

Gerçek kişiler tarafından elde edilen menkul sermaye iratlarının vergilendirilmesi konusunda, 5281 sayılı Kanunla 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa eklenen Geçici 67. madde düzenlemesi ile dağınık hükümler bir araya toplanmış, çoğu durumda stopaj nihai vergileme haline gelmiş, uygulamayı sadeleştirmek amacıyla beyan yükü, geliri elde edenlerin üzerinden alınarak geliri sağlayan veya ödeyenlerin üzerine yüklenmiştir.

Böylece, bir taraftan vergi kanunlarının uygulanmasında basitlik ve etkinlik sağlanmaya çalışırken diğer taraftan vergi adaleti ve hakkaniyeti bozulmuş, sermaye gelirlerinin üzerindeki efektif vergi yükü diğer gelir unsurlarına görece azalmıştır.319

Söz konusu düzenleme çerçevesinde, 01.01.2006 tarihinden sonra ihraç edilen her nevi tahvil, hazine bonosu ile Toplu Konut İdaresi ve Özelleştirme İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerin itfasından elde edilen faiz gelirlerinden, hem dar hem de tam mükellefler için 01.10.2010 tarihinden itibaren 2010/926 sayılı BKK uyarınca, %10 oranında tevkifat yapılacaktır. Bu tarihten önce dar mükellefler için farklı bir düzenleme bulunmakta olup, söz konusu oran tam mükellefler için % 10, dar mükellefler için %0 olarak uygulanmaktaydı. Bu kapsamda elde edilen gelirler için tevkifat nihai vergi olup, bu menkul kıymetlerden elde edilen faiz gelirleri beyan edilmeyecektir.320

Devlet borçlarının temel finansman kaynağının vergiler olduğu ve Türkiye’de özellikle dolaylı vergiler ve tüketime dayalı vergi uygulamalarının ağırlıklı olduğu düşünüldüğünde, devlet borçlarının ve faiz ödemelerinin finansmanı faiz gelirini elde eden kesimden farklı olmakta ve bu durum gelir dağılımını olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Borç mülkiyetinin dağılımı ile vergi yükünün dağılımı arasında paralellik varsa yani herkes elindeki tahvil

319 Ender İnelli, “Gerçek Kişilerce 2011 Yılında Elde Edilen Menkul Sermaye İratlarının Vergilendirilmesi ve Beyanı”, Vergi Dünyası, Sayı: 367, Mart 2012, s. 119.

320 İnelli, a.g.m., s. 127.

nispetinde vergi ödüyorsa borçlanma gelir dağılımını olumsuz etkilemeyecektir.321

Türkiye’de vergi yükünün düşük olmasına ek olarak, borç faiz ödemelerinin vergi gelirleri içindeki payı 1990’lı yıllarda ortalama %50 olarak gerçekleşmiştir. 2000 yılında %77,1 olan bu oran, 2001 yılında %103,1 ile en yüksek seviyesine çıkarken bu yıldan sonra düşmeye başlamış, 2009’da

%31,4 ve 2010 yılında ise % 23,8’e kadar düşmüştür. Diğer taraftan, Tablo 25’te de görüleceği üzere, Türkiye bonoların faiz oranları da diğer ülkelerle karşılaştırıldığında son derece yüksektir. Hükümet bonolarının uzun dönemli faiz oranları 2001 yılında Türkiye’de %95,2 iken, bu oran AB alanında 2001-2012 yılları arasında %3,4-5,0 aralığında gerçekleşmiştir.

2002 yılından itibaren Türkiye’de faiz oranları keskin bir düşüş göstermiş ve 2012 yılında %10,1’e kadar düşmüştür. 2012 yılında bu oran ABD’de %4,9, Fransa’da %4,4, İspanya’da %5,6, İrlanda’da %8,3 olarak gerçekleşmiştir.

Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de bono faiz oranlarının yüksekliği, borçlanmanın faiz geliri elde edenler lehine gelir dağılımını bozması ve bu gruplara bir anlamda kaynak aktarımı işlevi görmesi anlamına gelmektedir.

Ancak ülkemizdeki bölüşüm adaletsizliği dikkate alındığında (dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı) borçlanma senetlerinin yüksek gelirlilerin portföyünde olduğu açıkça görülmektedir.

Borçlanma politikası, şirket gelirlerinin bileşimi ile birlikte şirketlerin iş yapma tarzlarını ve kapasitelerini de etkilemektedir. Kamu nakit dengesinin iç borçlanma yolu ile sağlanmaya çalışılması, özel sektörün elindeki ve reel üretime yönelebilecek fonların bir kısmının da mali piyasalar aracılığı ile kamuya akmasına yol açmaktadır.

Türkiye’de yaratılan katma değerin yarısından fazlasını oluşturan 500 büyük sanayi kuruluşunun değerlendirilmesi ekonomiye ilişkin önemli

321 Duran Bülbül, “Devlet Borçlanmasının Sosyal ve Ekonomik Etkileri”, (Erişim) http://www.ekonomikyaklasim.org/dergipdfatilla/ciltler/14/44-46/7.pdf, 14 Mart 2012, s. 135.

ipuçları vermektedir. Bazı yıllarda özellikle ihracat, verimlilik ve karlar artmasına rağmen istihdamda bir gelişme olmaması dikkat çekmektedir.

Tablo 34: 500 Büyük Sanayi Kuruluşunun Faaliyet Dışı Gelirleri

YIL

Kaynak: ISO, 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırması sonuçları olup, çeşitli gazete ve dergilerden derlenmiştir.

Borçlanma politikasının şirket gelirlerinin bileşimi üzerindeki etkisini 500 büyük sanayi kuruluşu bilançolarında faaliyet dışı gelirlerin*322 oranına bakarak değerlendirmek mümkün olabilmektedir. İstanbul Sanayi Odası'nın 500 büyük sanayi kuruluşu nezdinde yapmış olduğu araştırma sonuçlarına bakıldığında, Tablo 34’de de görülebileceği üzere, 1999 yılı bilançolarına göre 500 büyük sanayi kuruluşunun bilanço karlarının % 219'u faaliyet dışı gelirlerden oluşmaktadır. Bu durum bize söz konusu dönemde, sanayi kuruluşlarının yatırım ve reel üretim yapmak yerine daha kolay ve risksiz

322 (*) Faaliyet dışı gelirler repo, hazine bonosu, hisse senedi, tahvil ve kambiyo karları gibi gelirlerden oluşmaktadır.

olan yolu seçerek ellerindeki fonları önemli ölçüde iç borçlanma kağıtlarına yatırdıklarını göstermektedir. Kamu kesimi borçlanma gereğinin yüksek olması, reel kesimin elinde bulunan fonların reel üretime yönelmek yerine kamu tarafından kullanılmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla mali piyasalar temel amacından uzaklaşarak, fonları kamuya aktaran bir işlev görmeye başlamıştır.323

Tablo 34’den de görüleceği üzere, şirketlerin faaliyet dışı gelirleri 1990’lı yıllardan itibaren artışa geçmekle birlikte özellikle 2001 yılında yaşanan mali krizle birlikte bu oran %547’ye kadar ulaşmıştır. Bu oran, daha sonraki yıllarda gerileyerek 2003’te yüzde 71,8’e kadar düşerken 2004 yılında tekrar yükselişe geçmiştir.

Kurumların faaliyet dışı karlarının artışı ile devletin faiz ödemelerindeki artış paralel bir seyir izlemekte, kurumlar üretken faaliyet alanlarından uzaklaşarak devletin uygulamakta olduğu borçlanma politikalarından yararlanıp mevcut fonları daha fazla getirisi olan kamu borçlanma araçlarında değerlendirmeyi tercih etmektedir.324

İşletmelerin ellerindeki kaynakların bu şekilde değerlendirilmesi, yatırım ve Ar-Ge için ayrılması gereken kaynakların kamuda değerlendirilmesi işletmelerin geleceğe yönelik kapasite oluşturma imkanlarını sınırlandırmaktadır.

Kurumlar üzerindeki vergi yükünü değerlendirirken, vergi alınabilecek işletmelerden piyasa faiz oranının ve OECD ülkelerindeki ortalamaların da çok üzerinde bir faizle borç almak ve bu biçimde şirketlere yönelik kaynak aktarmak vergi yükünü düşürücü işlev görecektir.

323 Şinasi Aydemir, “Kamu Finansman Açığının Mali Piyasalar üzerindeki Etkileri”, Vergi Dünyası, Sayı:171, Kasım 1995, (Erişim) http://www.vergidunyasi.com.tr/ara.php, 14 Mart 2012, s. 2.

324 Veli Kargı, H. Yasemin Özuğurlu, “Türkiye'de Küreselleşmenin Vergi Gelirleri Üzerine Etkisi”, E-yaklaşım , Sayı: 11, Haziran 2004, (Erişim) http://www.yaklasim.com, 20 Haziran 2012, s. 7.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE VE OECD ÜLKELERİ VERGİ YÜKÜNÜN KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ