• Sonuç bulunamadı

B- Nişanın bozulması ve sonuçları

IV- VERGİLERLE İLGİLİ KAYITLAR

Vergilerle ilgili tekâlif-i örfiyye, öşür, salyane, raiyyet resmi, devr akçesi adıyla alınan vergi kayıtları mevcuttur.

Tekâlif, Osmanlı maliyesinde devletin talep ettiği vergi ve harçların genel adıdır. Tekâlif-i örfiyye ise özellikle savaş yıllarında ihtiyaca göre daha çok hâne, aile, çift, ocak gibi bir esasa dayalı olarak alınan vergi ve harçları ifade etmektedir. Tekâlif-i örfiyye aslında geçici vergiler iken savaşların ve iç meselelerin sona ermemesiyle sürekli hale gelmiş, içlerinden bazıları kurallara aykırı olarak konduğu için tekâlif-i şakkaya benzemiştir. Tekâlif-i şakka, güç yetirilemeyecek kadar ağır vergilerdir ve genellikle memurların halktan aldıkları izinsiz vergiler için kullanılmıştır. Haklarında şer‘î cevaz olmadığı gibi çıkarılan ferman ve adaletnâmelerle yasaklanan bu vergilerin teftiş akçesi, devr akçesi, harc-ı bab, mesârif-i sancak, saray tamiri, esb-bahâ, kaftan bahâ, hil’ât bahâ, na’l bahâ, zahire bahâ, öşr-i diyet

133 KŞS 16 / 23-3.

134 KŞS 16 / 24-3. 135 KŞS 16 / 110-5.

36

gibi isimler taşıdığı belgelerden anlaşılmaktadır. Zamanla tekâlif-i örfiye ve tekâlif-i şakka birbirinden ayrılmaz hale gelmiş, çoğunlukla birbirlerinin eş anlamlısı gibi kullanılmıştır.136

Konya’da Poladlar Mahallesi ahâlisinden ‘Abdullah, Mehmed, İbrahîm, Mûsâ, Mehmed ve diğer Mûsâ isimli kimseler Beyti, Ahmed, Halîl, Sâlih, Nûrullah, diğer Ahmed ve Sevindik isimli kişilerden davacı olarak bu kişilerle aynı mahallede oturduklarını ve onlardan tekâlîf için yardım yoluyla sâlyâne talep ettiklerini beyân ederler. Onlar ise merhûm Sultân Selîm Hân’ın evkâfı re‘âyâsı oldukları için bu mahalleye yerleştirildikleri ve eskiden beri avârıza dâhil olmadıkları, bu zamana kadar sâlyâne vermedikleri ve bin elli dört senesinde Konya kâdısı olan Mustafâ Efendi huzûrunda adı geçen kişiler ve başka kişiler de kendileri için “mahallemize dâhil değildir ve hâneye kayd olmadı” diyerek ifade verdikleri ancak her seferinde o kişilerin davadan men edildiklerini ve kendilerinin de ellerine hüccet verildiğini bildirirler. Bunun üzerine Mustafâ Efendi ve ‘Ömer Efendi imzâlarıyla mühürlenen hüccec-i şer‘iye ile Poladlar Mahallesi ahâlisi tekâlîf-i ‘örfiye ve şâkka talebinden men edilir.137

Osmanlı Devleti’nde hububattan alınan avarız türü bir vergi olan nüzul sözlükte “konaklama yeri, misafir için hazırlanan yiyecek” anlamındadır. Osmanlı maliyesinde ise sefere giden ordunun yiyecek ihtiyacını karşılamak üzere buğday ve arpa gibi hububattan alınan ayni vergiyi ifade eder. Nüzul vergisi, savaş zamanlarında cepheye giden ve cepheden geri dönen ordunun iaşesini temin etmek için belli menzillerden istenen un ve arpanın hazırlanması gayesiyle ortaya çıkmıştır.138

Bazen mahalle ahâlisi ile oturanlar arasında bedel-i nuzül davalarına da rastlanılmaktadır. Meselâ Karakayış Mahallesi imâmı olan el-Hâc İbrahîm mahalle sâkinlerinden olan Osmân’dan şikâyetçi olup Osman’ın aynı mahallede bulunan ve tasarrufunda olan bir kıt‘a bağın mahallede hâneye kayd olunan Abdî isimli kimsenin mülkü olduğunu ve hâlâ devam eden bedel-i nuzül için Osmân’ın kendilerinden yardım istememesini talep eder. Osmân cevâbında, bağın sâhibi olan Abdî’nin mahallede evi olduğunu adı geçen bağın ise mahalle dışında bulunduğunu ve evden uzak yerlerdeki bağlara sâlyâne olmayacağını ve gidip bağa bakıp bir tespitte bulunmalarını rica eder. Mahkeme tarafından Mevlânâ Ahmed Efendi bunun için görevlendirilir ve gidip baktığında bağın başka yerde

136 Ahmet Tabakaoğlu, “Tekâlif”, DİA, C.40, İstanbul 2011, s. 336-337. 137 KŞS 16 / 7-3.

37

olduğunu ve sâlyâneye dâhil olmadığını bildirir. Tekâlîf talebinden mahalle ahâlisi men edilir.139

Rüsûm-ı raiyyet davaları, zeamet veya timar sahipleri ile reaya arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar sonucu mahkemeye intikal eden davaların hüccetleridir. Bazen zâim veya sipahi, bazen de reaya şikâyetçi olmaktadır. Zâim veya sipahi bir defter-i hakânî sureti ibraz ederek davacı olduğu kimsenin kendi reayası olduğunu ve üzerine edâsı lazım gelen rüsûm-ı raiyyetini ödemediğini, alınmasını istemektedir. Davalılar ise vermeleri gereken vergiyi neden vermediklerini delilleri ile ispat ederek davacıları reddetmektedirler. Bazen de kendisinden rüsûm-ı raiyyet talep edilen kişiler mahkemeye müracaat ederek bağlı bulundukları zâim veya sipahiyi dava etmekte ve imam ya da sipahizâde olduklarını beyan ederek raiyyet resminden muaf olduklarını ispatlamaktadırlar.140

Meselâ Girit Seferleri sırasında (1654-1669) Ürgüp ve Niğde civârındaki kimi yerleşimler tekâlif-i şakka vergisinden muâf tutulmuş ve bu muâfiyet karşılığında barut üretimi için gerekli olan toprak güherçilesi ve odun temin etmişlerdir.141

Esb-keşân tâ’ifesinden Ali ve Osman isimli kimseler mahkemeye gelerek Konya’da Aksinle Mahallesi sâkinlerinden Receb bin Halîl’i dava ederek Receb’in Esb-keşân tâ’ifesinden olduğunu ve ödemesi gereken rüsûm-ı ra‘iyyeti talep ettiklerini beyan ederler. Receb ise ceddinin, babasının ve de kendisinin Esb-keşân tâ’ifesinden olmadığını şuan ikâmet ettiği mahalleye kayıtlı olduğunu ödemesi gereken tekâlifi de mahalle ahalisi ile ödeyeceğini ve elinde buna dâir emr-i şerîf olduğunu ibrâz eder. Mahkeme bunun üzerine mühürlü sahîh “sûret-i defter-i hâkânî” talep eder ve “sûret-i defter-i hâkânî”nin olmadığı görülür. “Sûret-i defter”de re‘âyâ olduğu kayıtlı olmadığı için Esb-keşân resmi talebinden men edilir.142

Bir başka rüsûm-ı raiyyet davası da şu şekilde gerçekleşmiştir: Konya’da hâlâ subaşı olan Yûsuf Ağa Yenice Mahallesi sâkinlerinden Mehmed ve Mustafâ kardeşler ve Muslî ile oğlu Bâlî ve Çıralumescid Mahallesi sâkinlerinden Mehmed oğlu Ali ve Koca oğlu Ali isimli kimseler ve sâ’iri dava edip adı geçen kişilerin atalarının Mîrâbiye Mukâta‘ası’na tâbi‘ Gödene Köyü sâkinlerinden olduğunu ve ödemeleri gereken cebe, bennâk, çiftbozân ve bâd-ı hevâ vergilerini ödemediklerini beyân eder. Onlar da otuzüç sene önce adı geçen mahallelerde hâneye kaydolup belirtilen vergiler yerine tekâlîf-i ‘örfiye ve şâkka ödemeleri gerektiğini ve sadece bunu ödeyeceklerini asla çiftbozan ve bâd-ı hevâ resmi ödemelerini gerektiren bir arâzileri olmadığını, ayrıca her sene cebe ve bennâk resmini verdikten sonra çiftbozan ve bâd-

139

KŞS 16 / 15-4.

140 Sak-Çetin, 45 Numaralı Konya Şer‘iye Sicili, s. XLIV. 141 Suraiya Faroqhi, Devletle Başa Çıkmak, İstanbul 2016, s. 53. 142 KŞS 16 / 30-3.

38

ı hevâ resmi ödemek zorunda olmadıklarına dâir ellerinde fetvâ-yı şerîfe ve emr-i ‘âlî olduğunu belirtirler. Bunun üzerine Yûsuf Ağa davadan men edilir.143

Kayıtlarda devr akçesi, ordu akçesi adı altında haksız para alındığı da görülmektedir. Birkaç yerde geçen bu kayda bir örnek eyalet valisinin devr akçesi adıyla aldığı parayı iade etmesidir. Konya sâkinlerinden Receb Çelebi, Abdurrahman, Ahmed ve Çavuşoğlu Mahmûd Çelebi mahkemeye başvurarak kendilerinden ve esnaftan devr akçesi ve ordu akçesi adıyla eyâlet vâlisi tarafından haksız para alındığını iddia ederler. Karaman beylerbeyi olan İbrahîm Pâşâ Hazretleri ve ondan sonra beylerbeyi olan Alİ Pâşâ Hazretleri Konya ahâlisinden devr akçesi ve esnâfından ordu akçesi adıyla alınan paraların sahiplerine teslîm olunması için mübâşir Ali Ağa eliyle emr-i şerîf gönderir fakat hâlâ bu paralar teslim olunmaz. Bunun üzerine vekîl tayin edilip Beylerbeyi İbrahîm Pâşâ Hazretlerinden sekiz kise guruş ve Beylerbeyi Ali Pâşâ Hazretlerinden dört kise guruş alıp toplam oniki kise guruş alıp İstanbul’da mübâşir olan Ali Ağa iki kise guruşu alıp ve ikiyüzoniki guruşunu İstanbul’da Çavuşbaşı Mehmed Ağa alıp ve İstanbul’da ve yolda masraflar için yüzseksenüç guruşu defter gereğince harcayıp geriye dörtbinaltıyüzbeş guruş kalmakla parası alınan kişilere teslîm etmişlerdir. Adı geçen kişiler ve esnaf dörtbinaltıyüzbeş guruşu alıp devr ve ordu bazar adıyla verdikleri akçeleri aralarında paylaşıp hisselerine düşeni alırlar. Dörtbinaltıyüzbeş guruşdan zimmetlerinde bir akçe kalmaz.144

Buna benzer başka bir belgede de Begşehri sancak beyinin devr akçesi adıyla aldığı paranın iadesi sözkonusudur. Begşehri Sancağı mütesellimi Sâlih Ağa köy ahâlisinden devr akçesi adıyla ikiyüzyetmiş esedî guruş almıştır. Halkın şikâyet etmesi üzerine Sâlih Ağa ahaliye yüz esedî guruşu vermiş ve ahâli de davasından vazgeçmiştir.145

Benzer Belgeler