• Sonuç bulunamadı

Vebanın İktisadi ve Toplumsal Sonuçları

Veba salgını insanlık tarihi boyunca en fazla can kaybına neden olan salgın hastalık olarak tarih kitaplarına kendini kalın harflerle yazdırmıştır. Veba salgını tarihte yaşanılmış bir çok savaştan daha fazla can kaybına neden olmuş bir hastalık olarak anılmaktadır. Dünyada 541, 1347, 1894 yıllarında kaydedilmiş 3 veba salgını yaşanmıştır. Veba 14. yy’da sadece Avrupa’da 50 milyondan fazla ölüme neden olmuştur. Başka bir ifadeyle o dönemde Avrupa nüfusunun üçte birinin veba nedeniyle yok olduğu belirtilmektedir. Veba okyanusya dışındaki tüm kıtalarda görülmüştür, ancak 1990’lardan bu yana en çok vaka Afrika’da meydana gelmiştir. Şu anda Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Madagaskar ve Peru en endemik üç ülke olarak belirtilmektedir.

En büyük veba salgını “Kara Ölüm” olarak da anılan 1347-1352 tarihleri arasında yaşanan, ve 14. yy’a damgasını vuran doğudan yayıldığı ileri sürülen veba salgınıdır. Hastalık nedeniyle ortaya çıkan yaralar hızla siyaha dönüştüğü için toplumda “Kara Ölüm” olarak anılmıştır. İlk belirtileri kasık ve koltukaltında kimisi yumurta biçimli kimisi de yaklaşık bir elma büyüklüğündeki şişliklerdi. Daha sonra ise hastalığın belirtileri değişti, pek çok insan kollarında, kalçalarında ve vücutlarının başka bölümlerinde koyu lekeler ve çürükler bulmaya başladı. Tıp dünyasının ilaçları ve tavsiyeleri de fayda etmiyordu. Ve ölüm bu belirtilerin görülmesinden 3 gün sonra meydana geliyordu. Salgına “Yersinia Pestis” adı verilen bir bakterinin yol açtığı belirtilmektedir. Salgına yol açtığı belirtilen “Yersinia Pestis” adlı bakteri adını kendisini keşfeden Alexandre Yersin’den almaktadır. Hastalığın ilk ortaya çıkışı 14. Yy’a dayanmaktadır. Ancak hastalığın nedeni ve tam olarak nereden yayıldığı ancak 500 yıl sonra anlaşılmıştır. Bu alanda bilimsel çalışmalar yürüten Pasteur, Fransız kolonisinde sıhhiye hizmetleri sınıfının İsviçre doğumlu üyesi Alxanxdre Yersin’ı, veba mikrobunu izole etmek üzere görevlendirmiştir. Yersin sonunda yaptığı bilimsel araştırmalar sonucunda hastalığa neden olan mikrobu keşfetmiş ancak, sıçanlardan insanlara nasıl bulaştığını bulamamıştır. Mikroba bu nedenle onun ismi verilmiştir. Pasteur tarafından görevlendirilen Paul-Luis Simond insanlara nasıl bulaştığını bulmuştur. Sıçanlardan insanlara ve sağlıklı insanlara pire yoluyla bulaştığı tespit edilmiştir.

Hastalığın 1345-46 yıllarında Çin’den Avrupa’ya ticaret yollarıyla yayıldığı belirtilmektedir.

“Sıçanların üstünde yaşayan pirelerin taşıdığı veba, Asya’nın büyük ticaret arteri İpek Yolu boyunca seyahat eden tacirler tarafından Çin’den getirilmişti. Cenevizli tacirler sayesinde, sıçanlar kısa sürede pireleri ve vebayı Tana’dan tüm Akdeniz’e yaymaya başlamıştı.”

(Acemoğlu ve Robinson, 2003: 95)

Veba ticaret yolları sayesinde tüm Akdeniz’e yayılmış, gittiği her yerde nüfusun yarısının yok olmasına neden olmuştur. Bu gelişme ticaretin salgın hastalıkların yayılmasındaki en önemli unsurlardan bir olduğunu açıkça göstermektedir.

Veba Avrupa’ya ulaştığında Avrupa halkı büyük bir kıtlıkla mücadele ediyordu. Salgın öncesinde Avrupa’da yoğun nüfus artışı yaşanmış, bunun sonucunda da kıtlık dönemine girilmiştir. Büyük veba salgınının kıtlık döneminin hemen arkasından gelmesi nedeniyle Avrupa’nın bu durumla mücalesi çok zorlaşmıştır. “1315’ten 1317’ye kadar Avrupa’nın tümünü viraneye çeviren korkunç kıtlık, öncekilerin hepsinden daha çok yıkıma yol açmıştır. 1316 yılının mayıs ayı başından ekim ayı ortalarına kadar kent yönetimi 2794 cesedin gömülmesi için emir vermiştir.” (Pirenne, 2018: 216)

Hastalık Avrupa’da ilk olarak yoksul ve bakıma muhtaç insanlarda görülmüş, salgının toplumda daha fazla yayılmasıyla üst tabakanın da salgından etkilenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Tarihin akışında önemli yere sahip isimler de vebaya yakalnmış ve yaşamlarını yitirmişlerdir. Buna örnek vermek gerekise; Aragon Kralı 4. Pedro ve eşi Leanor, İngiltere Kralı 3. Edward’ın kızı Jon’dur.

Salgın hastalıkların ekonomik sonuçlarına bakıldığında en güçlü salgın hastalığın veba olduğu rahatça söylenebilir. Zira veba, feodalizmin çökmesine neden olmuş, sanayi devriminin kapısını aralamıştır. Bundaki en önemli unsur da nüfusta yaşanan değişimdir. Salgın çoğunlukla işçi kesmini etkisi altına almış, işçi kesiminde yaşanan ölümler, işgücünün azalmasına neden olmuştur. Işgücünün azalması da işçi maliyetlerinin artmasına ve bu nedenle sanayide makineleşmenin hızlanmasına yol açmıştır.

“Şehirlerdeki işgücünün azalması, işçilerin elini güçlendirdi ve böylece daha yüksek ücret isteyebilmelerini sağladı. Sonuç olarak, yaşam standardı yükseldi.” (Sherman, 2020 : 96)

Vebanın yol açtığı emek kıtlığı, feodal yapının temellerinin sarsılmasına neden olmuştur. Bunun farkında olan köylülerin kendilerine olan özgüveni artmış, cesaretlenip daha fazla talepkar olmuşlardır. Köylüler artık baş kaldırmaya başlamışlardı ve bu giderek de yayılıyordu. daha fazla hak talep ediyor, ücretlerini istedikleri gibi yükseltiyorlardı, anlaşmalarını kendi çıkarları doğrultusunda yeniliyorlardı. Ve bunun önü alınamıyordu, artık köylüler daha güçlüydü (Acemoğlu ve Robinson, 2003: 95).

Veba salgını Avrupa nüfusunun büyük oranda azalmasına neden olmuştu. bazı kaynaklarda üçte biri, bazı kaynaklarda yarısının yaşamını yitirdiği belirtilmektedir. Ancak ölüm oranları Avrupa’nın doğusu ile batısı arasında farklılık gösteriyordu. 1348-1351 yılları arasında Avrupa nüfusunun veba nedeniyle %31’inin yol olduğu belirtilmektedir. Ancak Doğu Avrupa’da ölüm oranı %15’te kalmıştır.

Bunun en önemli nedeni olarak da nüfus yoğunluğunun bu bölgede daha az olması ve vebanın daha az insanla karşılaşması olarak gösterilmektedir (Nikiforuk, 2020: 68).

Vebanın yol açtığı toplu ölümler emek kıtlığına yol açmıştı. İşgücünün azalması işçi ücretlerini artırmış, artık işçiler ücretlerini kendileri belirler duruma gelmişti. Ücretlerini artırmakla kalmamış, çalışma saatlerini de azaltmışlardı. Bazı bölgelerde işçiler haftada sadece 2 gün çalışarak rahatça geçinebiliyorlardı. İşçilerin özgüvenlerindeki bu artışta hiç şüphesiz toprak sahiplerinin de payı yüksekti. “Korkuya kapılan toprak sahipleri, düzeni biraz olsun korumak için ücretleri iki katına çıkardılar, topraklarını böldüler ve daha önce ömür boyu emeğine sahip olduklarını düşündükleri insanlara kiraladılar.” (A.g.e.: 78) Böylece köylüler ekonomik özgürlüklerine kavuşmuştu. Bu da 20. Yy’daki dönüşümün fitilini ateşlemişti.

Veba, sömürücü kurumların oluşumunda ve güçlenmesinde önemli bir yere sahip olmuştur. Farklı toplumlarda farklı etkileri ortaya çıkmıştır. Örneğin İngiltere’de sömürücü kurumlar döngüsünden kurtulup daha kapsayıcı kurumlar ortaya çıkmasının önünü açmış, Doğu Avrupa’da ise ikinci serflik döneminde olduğu gibi sömürücü kurumların oluşumu azdırılmıştır (Acemoğlu ve Robinson, 2003: 98).

Ortaçağ ekonomisi ağırlıklı olarak tarıma dayalıydı. Tarım ve hayvancılığın insan gücüne dayalı olması, demografik değişimlerden ekonominin de büyük oranda etkilenmesine neden oluyordu. Hastalık, doğal afetler ve salgın hastalıklar nedeniyle nüfusta yaşanan düşüşler, iktisadi yaşamda da aksaklıklara neden olmaktaydı. Üretimde yaşanan

aksaklıklar fiyatların da yükselmesine neden oluyor, beraberinde de enflasyon sorununu getiriyordu. Geç ortaçağ döneminde Avrupa’da da bu sorun yaşanmıştır. Veba nedeniyle Avrupa’da nüfusun üçte birinin ölmesi, işçi ihtiyacı sorununu gündeme getirmiştir. İngiltere’de yoksulların ölümleri şiddetli iş gücü sıkıntısına yol açmıştı.

İşçi sınıfında yaşanan kayıplar, 14. ve 15 yy’da Avrupa’da tarım işçilerinin yüksek ücretler talep etmesine yol açmıştır. Bu dönemlerde en vasıfsız işçiler bile tüm zamanların en yüksek maaşlarını almaktaydı. Ayrıca şehirler ve kırsal alanlar arasında ve toprak sahipleri arasında iş gücü pazarı için gerçek bir rekabet vardı.

Feodalizmin etkisinden kurtulan emek gücü artık ücret pazarlığına cesurca girişebiliyordu. Bu süreçte, şehirler daha fazla büyümüş, fiziki para kullanımı ve dolaşımı artmış, beraberinde yeni meslekler ortaya çıkmış, lonca örgütlenmeleri yaygınlaşmıştır (Özden ve Özmat, 2014). Veba küresel ticarette taşımacılık kurallarını da büyük ölçüde değişmesine neden olmuştur. Gemilerde “quaranti giorni” (kırk gün) boyunca alıkonması geleneği kısa sürede Avrupa denizciliğinin standart uygulamaları arasında yerini aldı. Nüfusun azalması, Avrupalı tüccarları başka pazar ve müşteriler aramaya yöneltti. Kısıtlanan ve yasaklanan insan ve mal hareketleri ticarete yeni mecralar açtı (A.g.e. :71).

Veba salgını, küresel ticarette de değişimlere neden olmuştur. Bu dönemde açık denizlerde yapılan taşımacılıkta ölçek ekonomisi benimsenmiştir. Daha büyük gemiler daha az mürettebatla uzun süreler denizde kalabiliyorlardı. Bu durum gemilerin de daha güçlü, daha

donanımlı yapılmasına yol açtı. Hatta bu dönemde gemilerin teminat altına alınmasıyla deniz sigortacılığı gelişmiştir. Böylece teknolojik yatırımlar daha büyük önem kazandı (Sherman, 2020: 103).

Veba salgınının bölgede askeri etkileri de olmuştur. Hastalığın ordu içinde görülmesi, orduların manevra kabiliyetini azaltan en önemli unsurlardan biriydi. Dolayısıyla askeri başarıyı büyük oranda etkilemiştir. Öte yandan salgın hastalığın görüldüğü bir şehir ya da ülkenin askeri saldırı sonrası düşmesi de kolaylaşmıştır (Özdemir, 2005: 104).

Azalan nüfus ve yaşanan ekonomik sorunlar, Avrupalı tüccarların müşteri sıkıntısı yaşamasına neden olmuştu. İngiliz, Hollandalı ve İspanyol tüccarlar ürünlerini satabilmek için uzak ülkelere açılmaya karar verdiler. Gözlerini Afrika, Asya Ve Yeni Dünya’ya diktiler. Gönülsüzce bu arsızlığa göz yuman yerliler de farkında olmadan emperyalizmin tohumlarının ekilmesine katkı sağladılar.

Veba salgını gelir dağılımındaki adaletsizliği bir kez daha gözler önüne serdi. Veba salgının bir kaç yıl içinde yoksul kesimi zenginlerden daha fazla tercih ettiği görüldü. Zengin kesim lüks villalarına sığınırken yoksullar ise kalabalık hastanelerde tedavi görmeye çalışıyordu.

“Farelerin kaynadığı toprak evlerde yaşayan yoksullar, vebanın düzenli saldırılarından kaçacak maddi güce de sahip değildi. Salgınlar birbiri ardına geldikçe, dikkatli Avrupalılar Kara Ölüm’ü dilencilerin hastalığı ya da yoksulların vebası diye adlandırmaya başladı.” (Nikiforuk, 2020:

“Tarihte mikropların oynadığı rolü gösteren en korkunç örnek, Kolomb’un 1492 yolculuğuyla başlayan Amerika kıtalarının Avrupalılarca fethiyle ilgilidir. İspanyol fatihlerinin kurbanı olan Amerikan yerlilerinin sayısı kabarıktı ama İspanyolların öldürücü mikroplarından ölenlerin sayısı çok daha kabarıktı.” (Diamond, 2018:

229)

Vebanın Türk toplumundaki etkilerine bakılacak olursak; 16. Yüzyılda başlayan iktisadi, mali ve toplumsal bunalım yer yer ayaklanmaların da zeminini hazırlamıştı. 16. Yüzyılda başlayan bu ayaklanmalar 17. Yüzyıla da taşınmıştı. Bu dönemde merkezi devlet, hem taşrada hem de kentlerde gücünü kaybetmeye başlamıştı. Uzun ve yorucu savaşlar mali bunalımları beraberinde getirmişti, yaşanan mali sorunlar askeri sistemde de dengelerin değişmesine neden olmuştu. Osmanlıda başlayan bu güç değişimini salgın hastalıklar da tetiklemişti.

“İstanbul’un iaşesinde sık sık karşılaşılan güçlükler, kıtlıklar ve

darlıklar, zaman zaman baş gösteren tifo, kolera ve veba gibi salgın hastalıklar, başkentteki siyasal ve toplumsal bunalımları daha da ağırlaştırıyordu.” (Pamuk, 2019: 141)

Vebanın milyonlarca ölüme yol açtığı ülkelerin ekonomileri salgından sonra büyük bir hızla büyümüş ve bugün dünyanın en zengin ülkeleri haline gelmişlerdir. Veba çoğunlukla yoksul ve köylü kesimin ölümüne yol açmıştır. Bu da toprak sahiplerinin emek kıtlığı yaşamasına neden olmuştur. Hayatta kalmayı başarabilen köylülerin ise ellerine büyük bir pazarlık gücü geçmiştir. Böylece toprak sahiplerinin borçlarını ödemek için köylüleri insafsızca çalıştırdıkları feudal sistemin çökmesine neden

olmuştur. Feodalizmin çökmesi Avrupa’da ticaret odaklı ve nakit bazlı bir ekonomik sistemin yerleşmesine neden olmuştur. işgücü pahalı hale geldiği için iş sahipleri emek gücü yerine iş gücü tasarruflu teknolojileri geliştirmesine ve bu sistemleri daha yaygın kullanmasına neden olmuştur. Böylece, insan gücü yerine makinelere dayalı sanayi devriminin de yolu açılmış oldu. Bu nedenle salgın Avrupa emperyalizminin de altyapısını hazırlamıştır. O döneme kadar tehlikeli görülen deniz yolculukları yeni Pazar arayışı nedeniyle yapılmaya başlamıştır. Bu da Avrupa sömürgeciliğinin yayılmasına neden olmuştur. Salgının yol açtığı tüm bu unsurlar sonrasında Avrupa ekonomisini modernize etmiş, teknolojiye yatırım yapmış ve dışa açılmıştır. Bunun sonucunda da bugün dünyanın en zengin toplumları ortaya çıkmıştır.

Evliya Çelebi, Seyahatname eserinde İstanbul’u anlatırken şehirdeki gizli tılsım anlatılarından birisinde vebadan söz etmektedir. Daha önce Sultan Bayezid-i Veli Hamamı’nın bulunduğu yerde seksen arşınlık dört köşe ve tek parça bir sütun vardı ve bu sütun eski bir kâhin tarafından tılsımlanmıştı. Evliya Çelebi, bu sütunun Bayezid-i Veli tarafından yıktırılıp bir hamam yaptırıldığını ve bu olaydan sonra İstanbul’a veba yayıldığını kaydetmektedir. Efsaneyi bir yana bırakacak olursak veba salgınlarının yayılımında askeri seferlerin, fetihlerin, kentleşme ve iletişimin hızlanmasının, kalabalık yerleşimlerde hijyen sorunlarının, ticaret ve hac yolculuklarının rolü açıktır.

İstanbul’un fethinden önce 1361-62 ve 1416-17 yıllarında veba salgınları görülmüş ve ciddi zararlar vermişti. Bir diğer salgın (1420)

şehirde şiddetli oldu. Bizans Kralı II. Manuel, İmparatorluk sarayını geçici olarak taşıdı. Osmanlı fethi ardından şehirde görülen ilk veba salgını 1455 yılında etkili oldu Osmanlı coğrafyasının genişliği ve ticari yolların güzergahı olması salgınların taşınmasında etkiliydi (Turna, 2011).

Özellikle vebanın yol açtığı yıkıcı ekonomik sonuçlardan biri uluslararası ticaret üzerinde gerçekleşmişti. Kara ve deniz ticareti kısıtlanmış, gemilerin limanlardan çıkış ve girişleri engellenmişti. Yerel ve bölgesel ticaret hacminde ciddi daralmalar yaşandı. Üretim-tüketim dengesinde arz lehine yaşanan bolluk emtia fiyatlarını düşürmüş, bazı bölgelerde orta sınıfın genişlediği, daha iyi beslenebildiği, çoğu hayvansal gıdalarla bazı besinlerin fiyatları düşmüştü. İngiltere bu konuda açık bir örnekti. Fiyat yükselişlerine konu olan ürünler ise genellikle sağlıkla ve ölümle ilgili olan mal ve hizmetlerdi. Diğer yandan Avrupalı tüccarlar dünyanın başka yerlerinde yeni müşteri ve pazar arayışları içine girdiler. Bu arada salgınlar kalabalık şehirlerin kırsalla olan bağımlılık ilişkisini de öğretmiş oldu. (Pirenne, 2018) Veba salgını Osmanlı Devleti’nde de etkili olmuştur. 16. Yy’ın sonlarına doğru gelişen iktisadi, mali ve toplumsal bunalım Celali ayaklanmalarının zeminini hazırlamıştı. Tüm Anadolu’yu etkisi altına alan Celali hareketleri kimi zaman yavaşlayarak, kimi zaman da hızlanarak 17. Yy boyunca sürdü. Bu dönemin en önemli özelliği merkezi devletin gücünün hem başkentte, hem de taşrada önemli ölçüde azalmış olması.

“İstanbul’un iaşesinde sık sık karşılaşılan güçlükler, kıtlıklar ve darlıklar, zaman zaman baş gösteren tifo, kolera ve veba gibi salgın hastalıklar, başkentteki siyasal ve toplumsal bunalımlara daha da ağırlaştırıyordu.” (Pamuk, 2019)

17. yy’ın ortalarındaki ve sonundaki uzun ve masraflı savaşlar da ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. Ayrıca 17. Yy’da sık sık orta çıkan salgın hastalıklar da, hem iktisadi güçlüklerin bir göstergesi, hem de iktisadi güçlükleri ağırlaştıran bir ek etken olarak düşünülmesi gerekiyor.

Veba salgını nedeniyle Avrupa’da görülen ücret artışları Osmanlı Devleti’nde de görülmüştür. Nüfusun arttığı dönemlerde ücretler düşmüş, azaldığı dönemlerde ise ücretler düşmüştür. “istanbul’da ücretler 15. Yüzyılın sonlarından 16. Yüzyılın ortalarına kadar gerilemiştir. Bunun en önemli nedeninin 16. Yy’daki nüfus artışları olduğu söylenebilir. Zaten 14. Yy’daki veba salgınlarından sonra ücretler 15. Yy’da bir hayli yüksek düzeylerde kalmışlardı.