• Sonuç bulunamadı

Çiçek Hastalığının İktisadi ve Toplumsal Sonuçları

Çiçek hastalığı tarihte görülen en geniş yayılıma ve ölüme sebep olan bulaşıcı hastalıklardan biridir. Hastalığa “Variola” adı verilen bir virüs neden olmuştur. Hastalığın variola major ve variola minor olarak 2 türü bulunmaktadır. Variola majorun yaklaşık %30 öldürücü olduğunu ve ağır seyrettiği belirtilmektedir. Variola minör ise daha hafif seyretmekte ve öldürücülük oranının %51 kadar olduğu bilinmektedir. Tarihte ilk aşı çiçek hastalığının aşısıdır. Bu da halk sağlığı açısından en büyük başarı olarak kabul edilmektedir.

Çiçek hastalığının en eski ispatı Mısır medeniyetidir. Eski Mısır firavunu 5. Ramses’in mumyalanmış vücudu icelendiğinde derisindeki lezyon kabarcıkları hastalığın en eski kanıtı olarak kayıtlarda yer almaktadır. Çiçek hastalığının tıp literatüründe özel bir yeri vardır. Bunun nedeni de aşıyla control altına alınan ve aşıyla yeryüzünden silinen tek insan hastalığı olmasıdır. Çiçek hastalığını diğer salgın hastalıklardan ayıran başka bir unsur ise, hastalığı geçiren insanlarda kalıcı hasar bırakmasıdır. Yüksek ateş ve döküntü ile belirginleşen çiçek hastalığına yakalananların bedenlerinde izler kalmış ve şekil bozuklukları ortaya çıkmıştır. Çiçek hastalığı geçiren milyonlarca insan görme yetisini kaybetmiştir. Dünya Sağlık Örgütü, geçmişi çok eskilere dayanan hastalığın geliştirilen aşı sonrasında yeryüzünden tamamen silindiğini açıkladığı tarih 8 Mayıs 1980’dir. Ancak o tarihe kadar 25 milyon insanın hayatını kaybettiği bu hastalık hem demografik hem de iktisadi köklü değişimlere neden olmuştur.

Çiçek hastalığı her ne kadar en fazla etkisini 15. yüzyıl ve sonrasında göstermiş olsa da geçmişi MÖ döneme kadar gittiği belirtilmektedir. “İnsanların enfeksiyon etkenini, MÖ 10.000’den hemen sonra Asya veya Afrika’da hayvan beslemeye başladıkları, tarıma dayalı kalabalık yerleşim bölgelerinde evcil hayvanlarının sahip olduğu çiçeğe-benzer hastalıklarının birinden aldıklarından kuşkulanılmaktadır.” (Sherman, 2020:71)

Hastalık hiç şüphesizki en büyük hasarı Amerika kıtasının keşfinde vermiştir. Kıtanın keşfiyle birlikte yeni bir kıtayla tanışan Avrupalı

sömürücüler, yerlileri de çiçek hastalığıyla tanıştırmış ve Kızılderililerin yüzde 90’ının ölümüne neden olmuştur.

“İngiliz, Fransız ve İspanyol kaşif ve sömürgeciler yeni keşfedilen

Amerika kıtasına gittiklerinde çiçek hastalığını da beraberlerinde götürdüler. 1521’de çiçek hastalığı, Herman Cortes’in sayıları 600’ü bulmayan adamıyla Aztek İmparatorluğu’nu devirmesini sağladı.”

(A.g.e: 72)

Amerika kıtasındaki yerliler, kıtanın Avrupalılar tarafından keşfi öncesinde hiç bir bulaşıcı hastalıkla tanışmamışlardı. Yerlilerin yaşamlarında hijyen çok büyük bir yere sahipti ve doğaya saygılıydılar. Çevreyi tahrip etmemiş olmamaları sayesinde, hiçbir bakteri ve virüs kıtada kendine yer bulamamıştır. Bu nedenle kıtada Avrupalı sömürücüler öncesinde hiç salgın hastalık yaşanmamıştır. Ancak olumlu gibi görünen bu durum mikropla ilk tanışmalarında yok olmalarına neden olmuştur. Herhangi bir virüsle hiç tanışmayan yerlilerin bağışıklık sistemi hastalıklara karşı çok zayıftı. Avrupalı sömürücülerin kıtaya ulaştırdığı çiçek hastalığı yerlileri yok etti. Hastalık nedeniyle Yeni Dünya’da yerlilerin nüfusu o kadar azaldı ki, Avruplaı sömürücüler ağır işlerde çalıştıracak işçi bulamaz hale geldiler. Çözümü ise yine sömürdükleri Afrika kıtasından köleleri getirmekle buldular. Afrikalı köleler gemilerle Yeni Dünya’ya taşındı.

“Yük taşıyacak insanlara duyulan gereksinim, batı Afrika’dan Amerika kıtasına yapılan köle ticaretini hızlandıran etkenlerden biriydi”

Çiçek hastalığı koca bir kıtayı asıl sahiplerinden arındırmıştır. Yeni Dünya’nın uygarlıklarını tarihe gömmüş, bomboş bir kıta ortaya çıkarmıştır. Afrikalı köleler boş kalmış tarlalarda çalışmaya başlayacaklardır. Sonraki neslin de tarihi olmayan bir kıtada büyüdüklerini düşünerek yaşamalarına neden olmuştur.

“İşgalciler, yarıkürenin ekonomisini sürdürebilmek için, ölen milyonlarca yerlinin yerine milyonlarca silah köle getirmek zorunda kaldı. Yerlilerin boş mısır tarlaları ve şehirleri, Avrupalıların bir yeni Avrupa yaratmak için ihtiyaç duydukları insansız mülkleri oluşturdu ve buralar İber inekleri, hesse sinekleri ve Türk buğdayıyla doldu. Büyük kıyımdan sonra 19. yüzyıl Amerikalıları, vahşi dünyanın eteğinde tarihi olmayan topraklarda yaşadıklarını düşünerek büyüdüler” (Nikiforuk,

2020:96).

Çiçek hastalığının etkileri o kadar güçlüydü ki, bazı kaynaklarda çiçek hastalığından “ilk biyolojik silah” olduğu bahsedilir.

“Çiçek ilk biyolojik silah sayılır. Kuzey Amerika’yı zapt etmek amacıyla 1763’te İngiltere ile Fransa arasında yaşanan savaşta, Sir Geoffrey Amshers’in (Kuzey Amerika’daki başkomutan) emriyle İngiliz birliklerine şöyle sorulmuştu: Hastalıktan etkilenmemiş Kızılderili kabilelerine çiçek hastalığını göndermenin bir yolu bulunamaz mı? Sayılarını azaltmak için gücümüzün yettiği her savaş hilesine başvurulmalıdır. Pennsylvania cephesindeki en yüksek rütbeli İngiliz subayı Albay Henry Bouquet şöyle yanıt vermişti: Ellerine geçebilecek battaniyelerle hastalığı Kızılderililere bulaştırmayı deneyeceğim ve kendim hastalanmamaya dikkat edeceğim. Çiçek püstülünden alınmış

kabuklu materyalin bulaştırıldığı battaniyeler Kızılderililere verilip pek çok hastalığa karşı hiç direnci olmayan bu insanlar arasında çiçeğin yayılması sağlandı. Sonuçta çok sayıda kızılderili hayatını kaybetti ve yenilgi kaçınılmazdı.” (Sherman, 2020: 74)

Öldürücülüğü son derece yüksek olan çiçek hastalığı, uğradığı yerde kısa bir sürede büyük yıkıma neden olmaktaydı. Yüksek orandaki ölümler, ardından vebada olduğu gibi kıtlık ve karışıklık getirmiştir. Ölümler yine işgücünü vurmuştur. Amerika kıtasındaki nüfusun asırlar boyunca, büyük kıyımdan önce Kuzey Amerika’nın 1,5 milyon, Latin Amerika’nın da 15 milyonluk bir nüfusa sahip olduğu anlatılmıştır. Ancak son yapılan araştırmalar artık bunun gerçeği yansıtmadığını ortaya koymaktadır. Dobyns’in araştırmalarına göre, Amerika kıtasındaki nüfusun büyük yıkımdan önce 90 ile 112 milyon arasında olduğu belirtilmektedir. Bazı tarihçiler bu rakalları abartılı bulmakta, ancak sonraki yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar ve bulgular çalışmamızı desteklemektedir. Araştırmalar Amerika kıtasının çiçek hastalığından önce, nüfusunun Avrupa nüfusunun 2 katı ve hatta daha sağlıklı bir nüfusu barındırdığını belirtmektedir.

Yeni dünya ile eski dünya halklarının bağışıklık sistemi arasında büyük farklılıklar vardı. Çocuk felci, sarılık ve frengi hariç Amerikan yerlileri hastalıksız yaşadı. Yeni dünya halkı sürekli bir mikrop tehdidi altında olmadığı için bağışıklık sistemleri de Avrupalılara göre daha tecrübesizdi. Bu nedenle çiçek hastalığı yeni dünya’da büyüyüp yayılmak için sınırsız bir alan ve bakir topraklar bulmuş oldu.

Amerika’daki salgınlar yerli nüfusta azalmaya yol açınca bu demografik kaybı telafi edebilmek için Afrika’dan köte getirildi. Bu durum transatlantik köle ticaretini gelistirdi. Aynı zamanda köleler Afrika’daki sarıhumma ve farklı bir sıtma hastalığını yeni yasam alanlarına tasıdılar. Avrupalılar tropik bölgeleri sömürgelestirirken sarıhumma gibi hastalıklar bu süreci yavaslatıyordu.

Bütün bu ölümler, İspanyolların, Yeni Dünya’nın gümüş ve madenlerinde ve şeker tarlalarında çalışacak yerlilere ihtiyaç duydukları bir dönemde müthiş bir işgücü kaybına neden oldu. İspanyollar, meksika, Peru ve Espanola’daki kayıpların yerini almak üzere, bulabildikleri her yerden yerli topladılar. Püritenler bile zincirledikleri yerlileri Batı Hint adalıanıa gönderdiler. Ama 1 milyona varan nüfusuyla Nikaragua, saldırının esas hedefi oldu.

Yeni Dünya nüfusunun azalması karşısında, İspanyollar Afrika’dan köle ithal etmeye başladı. Köle ticareti, neredeyse yeni Dünya’ya eklediği sayıda insanı çekip aldı. Atlantik’in kötü şöhretli “orta geçit”inde beyaz denizciler zincirli kölelere tifüs çiçek ve kızamık bulaştırırken, siyahlar da dizanteri, sarıhumma ve sıtmalarını onlarla paylaştı. Salgın bir yandan köle ticaretinin sürmesine neden olmuştur. Ve bu 3 buçukyüzyıl sürmüştür. Çiçek hastalığı köle ticaretini kurup devamlılığını sağlerken, maceracı ve girişimci beyazların da önünü açtı. Avrupa’nın kalabalık ve hastalıklı şehirlerinden kaçıp yeni dünyaya yerleşen Avrupalılar kendilerin çok şanslı görüyorlardı. Yeni dünya onlara sınırsız olanaklar sunan bir yerdi. Kıtlık ve salgın teröründen kurtulan Neo-Avrupalılar, dünyanın en büyük ekonomik

cümbüşlerinden birini başlattılar. Bu yeni taşkınlık Çağı’nda, agğaçları-, çiçeğin yerlileri öldürüşünden daha hızlı yok ettiler. Balık, kürk, şeker ve gümüş ihraç ettiler. Böylece Yeni Dünyayı talan ederek kapitalizmin temellerini de atmış oldular.

“18. yüzyılın başına gelindiğinde, çiçek hastalığı dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unda ölüme, sakatlığa veya şekil bozukluğuna neden olmuştu.” (Sherman, 2020: 76)

Çiçek Hastalığı nedeniyle Yeni Dünya’daki insan kıyımını ve bu kıyımı gizlemek için tarihin nasıl çarpıtıldığını Jared Diamond şöyle anlatıyor:

“Benim çocukluğumda okullarda bize Kuzey Amerika’da başlangıçta yalnızca bir milyon kadar yerlinin yaşadığını öğretirlerdi. Bu sayının böyle düşük olması, hemen hemen boş sayılan bir kıtayı beyazların ele geçirişinde hiçbir sakınca olmadığını göstermeye yarardı. Oysa arkeolojik kazılardan ve kıyılarımıza gelen ilk Avrupalı kaşiflerden kalan betimlemelerden öğrendiğimize göre artık başlangıçta 20 milyon kadar yerlinin yaşadığını biliyoruz. Genel olarak Yeni Dünya’da Kolomb’un gelişinden sonraki bir ya da iki yüzyıl içinde yerlilerin nüfusundaki azalma oranının %95’i bulduğu tahmin ediliyor.”

Yeni Dünyadaki insan ölümlerinin en büyük nedeni Avrupa ya da Eski Dünya’dan gelen mikroplardı. Amerikan yerlileri bu mikroplara hiç alışkın değildi. Bu dönemde Yeni Dünya yerlilerinin karşılaştığı tek hastalık çiçek değildi. Bunun yanında sıtma, kızamık, grip, tifüs, veba, verem, sarıhumma da vardı.

Çiçek hastalığının tedavisinde Osmanlı Devleti önemli bir başarı elde etmiştir. Variolasyon da denilen bir tür aşılama yöntemi geliştirmiş, bu yöntem hastalığın tedavisinde çözüm sağlamıştır. Bu tedavi yönteminin Avrupa’ya yayılmasını ve dünyada tanınmasını İngiliz Lady mary Wortley sağlamıştır. 1715’te 26 yaşındayken bu hastalığı geçiren Lady Mary’nin güzelliğinde çiçek hastalığı büyük bir gölge bırakmıştır. Erkek kardeşini de bu hastalıktan kaybeden Lady Mary, bir yıl sonra eşinin Osmanlı İmparatorluğuna elçi olarak atanmasıyla Türkiye’ye gelmiştir. Ve variolasyon yöntemiyle burada haberdar olmuştur. Bu sistemden etkilenen Lady Mary, 4 çocuğuna bu uygulamayı yaptırdı. Ancak ülkesinde bu sisteme karşı büyük bir muhalefet vardı. (Sherman, 2020) Elde edilen veriler, ölüm oranının salgınlar sırasında yüzde 15-20 iken variolasyon yapılanlarda yüzde 2,5’te olduğunu göstermiştir. Dünya sağlık örgütü, çiçek hastalığının eradike edildiğini yani hastalığın tamamen ortadan kalktığını 8 Mayıs 1980’de resmen ilan etti, ancak bu variolasyon sayesinde değil, İngiliz hekim Edward Jenner (1749-1823) geliştirdiği ilk aşı sayesinde olmuştur.

Osmanlı topraklarında 17. yy’dan, Avrupa’da ise 18. yy’dan bu yana uygulanmaya başlanan çiçek aşısı sayesinde hastalık 1980’de tamamen yok edildi. Ancak hastalığın ilk nerede ve ne zaman ortaya çıktığına dair net bir bilgi yoktur.

Her salgından sonra yaşanan nüfustaki azalma ticareti olumsuz etkilemiştir. Ticari aktivitedeki düşüşler, üretim seviyesinin düşmesine, vergi gelirlerinin azalmasına neden olmuş. Bunun sonucunda da enflasyon artmış ve asker bulmak da zorlaşmıştır. Bu da büyük göçlere

neden olmuş, sonrasında ise bölgesel demografik değişimler de kaçınılmaz hale gelmiştir.