• Sonuç bulunamadı

Vasiyet ve Osmanlı Kadını

Kadınlar da erkekler gibi mallarını hayatta iken istedikleri Ģekilde tasarruf edebiliyorlardı. Bunlardan biri de veraset hakkıdır. Kadın malının bir kısmını terekesinden vasiyetlerine harcanmasını veyahutta verilmesini isteyebiliyordu.186 Veraset bu durumda vasiyetin sınırları içerisine girmektedir. Vasiyet, bir malı

180 Cin-Akgündüz, 642. 181 Ekinci, 479. 182

Ali Bardakoğlu, Diyet, Cilt 9, 1994, 473.

183 Ekinci, 329. 184 Bardakoğlu, Diyet, 475. 185 Ekinci, 329. 186 Koca, 28.

ölümünden sonra karĢılıksız olarak bir baĢkasına temlik etmek manasına gelmektedir.187

Vasiyet, bugün olduğu gibi, Ġslam ve Osmanlı hukukunda da murisin sağlığında yaptığı akittir. Ancak yapmıĢ olduğu bu vasiyetin hükmü ve neticelerini ölümünden sonra doğuran tek taraflı bir iradeden ibaret ölüme bağlı tasarruf muamelesidir. Muris vasiyetname ile terekesi üzerinde tasarrufta buluna biliyordu. Bunun yanı sıra birtakım Ģahsi istek ve arzularını da bildirebirdi.188

Vasiyetin sıhhati için yazılı olmasına veyahutta Ģahide gerek yoktu. Fakat vasiyet, usulüne uygun olarak iki Ģahidin Ģahitliği ile ispat olunabilirdi. Herhangi bir Ģahit tutmayarak vasiyetini eliyle yazar ise yazısı ve mührünün ispat edilmesi kafiydi. Ayrıca bir kimse vasiyetini iki Ģahit nazarında söyler ve yazarsa, ya da yazıp da bunun kendisine ait vasiyetname olduğunu bildirir ise ispat için bu durum kâfidir. Osmanlı Devleti‟nde ispat cihetinden kolaylık sağlamak amacıyla „„mûrisin‟‟ mahkemeden vasiyet hücceti çıkartması yaygındı. 1875 yılında ise hibe ve vasiyet aracılığı ile intikali istenilen emlak için, menkullerde câri olmayan, mahkemeden hüccet aranılması esası getirilmiĢtir.189

Verasetten yararlanmak için birtakım ayırımlar gözetilmiĢtir. Mesela üçüncü Ģahıslara yani mirasçı olamayan kiĢilere yapılmıĢ olan vasiyet bunlardan biridir. Böyle bir vasiyet ancak terekenin üçte bir nispeti için geçerlidir. Buradaki amaç ise borçlar çıkarıldıktan sonra geriye kalan tereke mallarıdır. Bir kiĢi hiçbir mirasçısı olmadığı takdirde terekesinin tamamını herhangi birine vasiyet edebilirdi. Hatta tek mirasçısı karı veyahutta kocaysa terekenin tamamını karı ya da kocasına vasiyet edebiliyordu. Bu hal çerçevesinde Beytülmalin vasiyetçinin ölümünden sonra bu vasiyete karĢı gelme durumu söz konusu değildi.

Bu zikredilenlerin yanı sıra bir de mirasçılardan bir kiĢiye özel vasiyet yer almaktadır. Murisin mirasçılardan biri lehine yapmıĢ olduğu vasiyetin geçerliliği diğer mirasçıların iznine bağlıdır. ġayet icazet verildiği takdirde vasiyet yerine

187 Ekinci, 435. 188 Cin, 254. 189 Ekinci, 436.

getirilebilirdi. Verilmez ise vasiyet geçerli durumda olmazdı.190

Genel anlamda zikredilen bu hususlar ıĢığında vasiyet kadın veyahutta erkek tarafından yapılabildiği gibi bu yol aracılığı ile bırakılan mal her ne ise verasetin kapsamında yer almaktadır. Veraset yoluyla mal edinme bu Ģekilde sağlanabilmekteydi.

190

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

EYÜP MAHKEMESĠNDE KADININ TEMSĠLĠ

2.1. Osmanlı Mahkemesinin ĠĢleyiĢi

Ġslam adliye teĢkilatının temelleri, Hazret-i Peygamber döneminde atılmıĢtır. Ġslam‟ın kabulüyle ferd ve kabilelerin haklarını kendilerinin koruması usulü kaldırılmıĢtır. Bu kiĢilerin elinden alınarak yetki devlet reisine verilmiĢtir. Hazret-i Peygamber, davalara bakması için kadılar tayin etmek suretiyle kadıların kararlarının denetimini de elinde tutmuĢtur.191 Bilindiği üzere Osmanlı Devleti Müslüman bir devlettir. Devletin hukukunu ise Ġslam hukuku oluĢturmaktadır. Bundan dolayı devletin en önemli yargı organını kadılar oluĢturmaktadır.

Osmanlı Devleti kuruluĢundan itibaren „„şer’i kaza‟‟ usulünü benimsemiĢtir. Osmanlı‟nın ilk padiĢahı olan Osman ilk olarak tayin ettiği iki memurdan biri kadıdır. Osmanlıda ilk kadılar Anadolu, Ġran, Suriye ve Mısır gibi yerlerden getirilmiĢtir. Bunun sebebi ise dönem itibariyle kadıları yetiĢtirecek müessesenin henüz var olmayıĢıdır.192

Osmanlı Devleti‟nde kadı tayin edebilmek çeĢitli niteliklere sahip olmayı gerektiriyordu. Belirli bir tahsil ve hiyerarĢik geçiĢ iĢlemine dayanmaktadır. Osmanlı Devleti‟nde ilmiye sınıfı üç ayrı kategoride görevlendirilmekteydi. Bu kategoriye girenlere ayrı fonksiyonlar yüklenmiĢti. Müderrisler öğretimle, müftüler fetva, kadılar ise yargı göreviyle yükümlülerdir. Osmanlı kadıları bu aĢamalara gelmeden önce medrese eğitimini ve hukuk bilgisini kazanmıĢ olmak zorundadır. Kadılar padiĢah beratı ile atanmaktadır. Ġlmiye teĢkilatının tayin, azil ve nakil iĢlemlerini Anadolu ve Rumeli kazaskerlikleri yapmaktadır. Kadının bu dairelerden

191

Ekinci, 335.

192

birine mensup olması gerekmekteydi. Bu dairlerde „„ruzname‟‟ denen defterlere kaydolunurlardı. Meslekleri ile alakalı terfi ve özlük iĢleri bu dairelerde yürütülmekte idi.193

Osmanlı Devleti‟nde kadılar adli teĢkilatın temel taĢıdır. Bulundukları yerin hâkimi, belediye baĢkanı, emniyet amiri, bazen hem mülki amiri ve hem de halkın her konuda müracaat edebileceği sosyal güvenlik makamıdır.194

Bundan dolayı kadı, idari ve hukuki bütün hükümlerin yürütücüsü konumundadır. Ayrıca yeri geldiğinde hükümetin emirlerini de yerine getiren bir makamdır. Kadılığın belli Ģartları vardı. Kadı, akıl, baliğ ve hür olmalıdır. Çocuğun, delinin ve kölenin kadılığı güvenilir değildir. Kadı, Müslümanlardan olabilir ve gayrimüslimler Müslümanlar üzerine kadı olamazdı. Kadı, erkek olmalıdır ve adil olmalıdır. Ayrıca kadı‟nın göz ve kulak gibi his uzuvlarının sağlıklı olması gerekirdi. Kadı‟nın doğru ve adil kararlar verebilmesi için hukuki bilgisinin de tam olması lazımdı. 195

Kadıların mahalli halk ile yakınlaĢmamaları için tayin süreleri ve görevleri kısa tutulmuĢtur. Tayin süresinde rütbe önemli bir yere sahiptir. Mevleviyet payesindeki büyük kadılar genellikle bir seneliğine tayin edilirdi. Kaza kadıları da 20 aylığına göreve gönderilirdi. Bir kadı, görev yerine gönderildiği vakit „„berat resmi‟‟ denen bir resim ödemesi zorunludur. Bu resim kadı‟nın aldığı yevmiyeye göre değiĢirdi.196

Osmanlı Devleti‟nde yargı iĢlemlerini kazalarda kadılar gerçekleĢtirmekteydi. Kadılar, sadece tayin edildikleri kaza ve çevresindekilerin davalarına bakmakla yükümlüydü. Bunların dıĢındaki yerlere hükmedemezdi.197

Ayrıca keĢif ve bazı hukuki konularda iki kadı yazıĢabilmekteydi.198

Osmanlıda kadıların davalara bakması için bir mahkeme binasının varlığı Ģart değildi. Davalara icab eden ve kolay olan her yerde bakılabiliyordu. Bu yerler, ev,

193

Ġlber Ortaylı, Hukuk ve Ġdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti‟nde Kadı, 5. Basım, Ġstanbul: Kronik Kitap, 2017, 24-26. 194 Cin, 267. 195 Ekinci, 336-337. 196 Ortaylı, 28-30. 197 Ekinci, 337. 198 Ortaylı, 34.

camii hatta çarĢıda olabilmekte idi. Ġlk devrede kadılar, mescitlerde davaları görüp hüküm verirdi. Davalara evde bakan kadılarda vardır. Kadıların gördüğü davalar, kısa sürede hükme bağlanırdı. Ġnsanlar çok önemli konular için kadıya giderdi. Ufak tefek anlaĢmazlıklar büyük saygınlığı olan aile büyükleri, esnaf reisleri ve tekke Ģeyhleri hakem sıfatı ile çözerdi. Mahkemede kadıların adabı vardı. Uymaları gereken ahlaki prensipleri söz konusuydu. Kadı mahkemede taraflara eĢit davranırdı. Kaba, inatçı ve sinirli davranamazdı. Böyle davranamadığı gibi kimseyle de ĢakalaĢamazdı. Dava bitmeden taraflardan herhangi biri ile yalnız kalıp konuĢamazdı. Dava mahkemedeki kadı sicillerine iĢlenirdi. Hükmün altına davayı izleyen Ģahitlerin isimleri ve imzaları da iĢlenirdi. Kadı meseleyi tetkik ederdi. Ardından bir vesika tanzim ederdi ve mühürleyip dava sahiplerine verirdi. Verilen hükümler inzibat memurları tarafından yerine getirilirdi. Hükme itirazı olanlar, bunu sultana veya divan-ı mezalime arz edebilirdi. 199 ġer‟i mahkemede kadı‟nın huzurunda çözümlenen dava kayıtları „„sicill-i mahfûz‟‟ denilen defterlere iĢlenmekte idi.200

Kadılar tüm bu hizmetleri yerine getirirken yardımcıları vardı. Ġlk olarak bu yardımcılar içerisinde müftüler yer almaktadır. Müftü, bir hukuki konuda vârid olan sorulara Ġslam hukukunun kural ve kaidelerine göre cevap veren kiĢidir. Müftüler kadılara bağlı değillerdir. Kadıların müĢâviri konumundadırlar. Taraflar mahkemeye gitmeden önce müftüye baĢvurarak meselelerini kolay ve ucuz yoldan halledebilirlerdi. Kadı da herhangi bir hukuki konuda tereddüde düĢtüğü takdirde müftüden fetva sorabilmekte idi. Kadı müftüden aldığı cevaba göre hareket ederdi.

Kadının bir diğer yardımcısı ise Nâibler‟dir. Kadı, kendi yerine veyahutta kazâ mahallinin muhtelif yerlerine nâib adı ile bir vekil görevlendirebilirdi. Nâiblerin maaĢlarını kadıların vermesinin yanı sıra; hükümlerinden de kadı soruluydu. Nâibler, kadının olmadığı zamanlarda yerine bakarlardı. Kadı, adli iĢlerin dıĢındaki iĢleri yürütmesi için de nâib tayin edebilirdi. Kadılara yardımcı olan bir diğer kesimde

şuhûdü’l hâl‟dir. Şuhûdü’l hâl mahkemelerde adil karar verilmesinde etkilidir.

Mahkemede en az iki kiĢi hazır bulunmaktaydı. Bunlar kadı‟nın tarafsız olması ve

199

Ekinci, 339-340.

200 Hülya TaĢ, Osmanlı Kadı Mahkemesindeki „„ġühûdü‟l-Hâl‟‟ Nasıl Değerlendirilebilir?, Bilig, Sayı

mahkemenin adil bir Ģekilde iĢleyip iĢlemediğini gözlemleyen bir heyettir. Bu heyet beldenin ileri gelenlerinden seçilirdi.

Kadı‟nın bir diğer yardımcıları ise kâtiplerdir. Kadıdan sonra mahkemede önem teĢkil eden vazifelidir. Mahkeme sırasında bir eksikliğin olmaması hususunda önemli bir yere sahiptirler. Kadı‟nın bunların dıĢındaki yardımcıları ise muhzır, vekil ve

müddeî-i umumîlerdi.201