• Sonuç bulunamadı

Hibe, insanların sosyal bir varlık oluĢundan, özünde taĢıdığı yardım severlik ve cömertlik duygularından meydana gelmiĢtir. YardımlaĢmayı, baĢka insanlara bağıĢ ve yardımda bulunmayı teĢvik eden hadislerin bulunması bu duygunun doğmasında etkili olmuĢtur. Hatta hadislerde hibeden dönmeyi kınayan ayetlerinde bir hayli fazla olması bu olgunun din ve insanlık açısından hassas bir yere sahip olduğunun açık bir

152 Erbay, 282. 153 Cin-Akgündüz, 520. 154 Koca, 36. 155 Ekinci, 407.

Ģekilde göstergesidir. Ġnsanlık tarihi boyunca süre gelen hibe, uzun bir geçmiĢe sahiptir. Genel olarak her toplumda değiĢik isim ve anlamlar altında var olmuĢtur. GeniĢ bir uygulama alanına sahip olan bu unsur dönemler itibariyle çeĢitli hukuki düzenlemelere de tabi tutulmuĢtur.

Hibe, karĢılıksız vermek ve bağıĢlamak manasına gelmektedir. Hukuki açıdan özel borç iliĢkileri gurubunda yer alır. Bir malın karĢılık gözetmeksizin bir baĢkasına temlikini ifade eden akdin adıdır. Hibe Arapça‟da hediye, sadaka, atıyye ve nihle anlamlarına karĢılık gelmektedir. Türkçede ise bağıĢ ve teberru manasındadır. Ancak sadaka ve hediyenin daha dar kapsamlı olması söz konusudur. Kısmen farklı amaç taĢımasından ötürü, hibe daha teknik ve hukuki bir terim olarak kabul görmektedir.156

Bir insanın malını veyahutta herhangi bir Ģeyini bağıĢlayan kiĢiye „„vâhib‟‟ denilmektedir. BağıĢ yapılan Ģeye ise „„mevhûb‟‟ adı verilir. Hibenin yapıldığı insana da „„mevhûbün leh‟‟ denir. Hukuki açıdan hibe, zengin birine yapılıyorsa „„hediye‟‟ vasfındadır. Ancak fakir bir insana yapıldığında „„sadaka‟‟ adını alır. Herhangi bir Ģeyi karĢılık gözetmeksizin yemesi için bir baĢkasına izin vermeye „„ibâha‟‟ denilmektedir. Bir kimseye giyecek gönderilmesi hediye olarak kabul görmektedir. Kabz edildiği takdirde mülkü olur ve kabz edilen kiĢi bu mülkü baĢkalarına verebilme hakkına sahip olurdu. Ġnsanın bir insanı yemeğe buyur ettiği vakit önüne koyduğu önüne konan Ģey, hediye edilmiĢ olmazdı. Yemesine izin vermiĢ yani „„ibâha‟‟ edilmiĢ olurdu. Bu durumda yediği mülk olmakla beraber sahibinin izni olmak suretiyle bir baĢkasına verebilirdi. Ġzinsiz bir baĢkasına veremez veyahutta yanında götüremezdi. 157

ĠĢaret edilen bu manalar ıĢığında hibenin minnet yönü de ortaya çıkmaktadır. Fakat genel anlamda insanlar arasında iyi iliĢkiler kurulmasının, sevgi ve saygı duygularının pekiĢmesinde önemli bir faktördür. „„ Yarım elma gönül

alma‟‟ atasözü insanların elinden geldiğince ve gönlünden koptuğu kadarı ile bir

baĢka insanı hoĢnut etmesi adına bu vaziyeti çok güzel anlatır.158

Hibe çizilen bu çerçevede satıĢ akdi gibi temlik sonucunu meydana getiren akitlerdendir. Hibenin baĢ kurucusu icab ve kabul beyanlarıdır. BağıĢın yapıldığı kiĢi

156

Ali Bardakoğlu, Hibe, DĠA, Cilt 17, 1998, 421.

157

Ekinci, 522.

158

hibe edilen malı kabz etmelidir. Kabz etmediği müddetçe bu akid tamamlanamazdı. Ayrıca hukuki sonuçlarını da doğuramazdı. Söz konusu olan malın mülkiyetini intikal ettirmez. Hibedeki kabz iĢlemi, satıĢ akdindeki kabul beyanına benzerlik gösterir. BağıĢlayan kiĢinin izni olmadan kabz iĢlemi tamamlanmıĢ olmaz. Teslim ve tesellüm iĢlemi olmadan önce bağıĢlayan kiĢi veyahutta bağıĢlanan kiĢi vefat ettiği takdirde hibe akdi batıl hale gelirdi.159

Hibe akdinin bir takım Ģartları söz konusudur. Hibe yapan kiĢinin tam ehliyetli yani akıl ve bâliğ olması Ģartı vardır. Mümeyyiz de olsa çocuğun, akıl hastası ve bunağın hibesi sahih değildir.160

Ġslam hukukçuları, hibede bulunacak kiĢinin tam eda ehliyeti içerisinde olması konusunda görüĢ birliğindedir. ReĢit ve mümeyyiz olmayanların malından veli ve vasileri de dâhil olmak üzere hiç kimse hibe veya teberruda161

bulunamazdı. Böyle bir yasağın konulmasındaki temel esaslardan biri de yetim ve çocukların mallarının korunmasını sağlamaktır. Mevcut bulunan malların iyi idare edilmesi yönünde bir uygulamadır. YaĢ küçüklüğü dolayısı ile hacr162

altında olanlar için getirilmiĢ bir korumadır.163

Hibe akdinin en önemli sonucu, kabz iĢlemi ile bağıĢlanan Ģey her ne ise mülkiyetin bağıĢlanana intikalidir. BağıĢta bulunan kiĢi bağıĢladığı Ģeyi teslime, kabzdan sonra bağıĢlanan Ģeye zarar verirse veyahutta istihkak iddiası ile zapt olunursa tazminine mecbur olmaktadır. BağıĢlanan, hibe akdiyle kendisine düĢen mükellefiyetleri yerine getirmekle yükümlüdür. BağıĢta bulunanın belirlenen bir borcunu ödemek gibidir. Bu bağlamda hibe akdinde tespit edilmiĢ olan ivazı vermesidir.164

Ayrıca hibenin rükunları vardır. Hibeyi yapanın „„Hibe ettim, ihdâ (hediye) ettim, bağışladım‟‟ sözünü söylemesi gerekmektedir. Kendi alanın da kabul etmesi üzerine hibe akdi „„in’ikad‟‟ ederdi. Kabz etmesiyle de akid tamamlanmıĢ olurdu. Hibe edilen mal, hibenin yapıldığı kiĢiye teslim edilirdi. Bu sayede kabz etmesine elveriĢli hale

159 Cin-Akgündüz, 651. 160 Ekinci, 522. 161

Teberru; „„Bir şeyi içinden gelerek ve karşılık beklemeden vermek’’ demektir. Ayrıca karşılıksız

olarak kazandırma işlemlerinin ortak adıdır. Daha fazla bilgi için bkz: Bilal Aybakan, Teberru, DĠA,

Cilt 40, 2011, 215-216.

162

Hacir (hacr); „„Hakları kullanma ehliyetinin yokluğu, kaldırılması veya kısıtlanması‟‟ manasında

kullanılan İslam hukuk terimidir. Daha fazla bilgi için bkz: H. Yunus Apaydın, “Hacir”, DĠA, Cilt 14,

1996, 513-517.

163

Bardakoğlu, 422.

164

getirilirmiĢ olurdu. Eğer ki hibe edilen çocuk ise velisi bu malı çocuğa hibe ediyorsa kabul beyanına veya kabza gerek yoktur. Anne ya da babası çocuğun namına kabul ve kabzetmiĢ sayılırdı. Gayrımümeyyiz165

bir çocuğa hibe olunuyorsa, velisinin kabzı ile yapılan hibe tamam olurdu. Fakat mümeyyiz çocuğun kendisinin de kabzı gerekiyordu. Ayrıca evlenme ve sünnet düğünlerinde gelen hediyeler, oyuncak gibi çocuğa yarayan bir hediye değilse, ev eĢyası, altın, gümüĢ gibi ise, gelin veyahutta damat ile çocuk ya da anne ve babalarından birisi adına verilmiĢ ise onlara ait olurdu. Bu durum mümkün değilse bile o beldedeki örf ve âdete bakılırdı. Gelin tarafından gelmiĢse geline verilirdi. ġayet bunun tersi bir durum olursa damada ait olurdu. Sünnet hediyelerin de ise anne tarafından gelmiĢse anneye ait olurdu. Baba tarafından akraba veyahutta ahbaplardan geldiği takdirde hediye her ne ise babaya ait olurdu. Çocuğun anne ve babası fakirse hediyeleri yiyebilme hakkına sahiptir. Anne ve babaya ikram mahiyetinde getirilip de, bir kıymetinin olmadığını belirtmek suretiyle çocuğun eline verilen hediyeyi anne ve baba kullanıp yiyebilirdi.166

Anne ve baba sağ iken çocuklarına hibede bulunabilirlerdi. Fakat bu bağıĢ yapılırken çocuklar arasında ayırım yapılmaması gerekirdi. Anne ve baba bu akdi gerçekleĢtirirken onlara eĢit davranmalıdır. Bir hadiste Hz. Muhammed (s.a.v.) bu hususta Ģöyle dediği rivayet edilir; „„ Bağış hususunda çocuklarınıza eşit davranın.

Eğer birini tercih etmem gerekseydi kadınları erkeklere tercih ederdim.‟‟ Bu hadisler

ıĢığında anne ve babanın çocuklarına yapacağı hibede haksızlık yapmaması için kaideler gereğince ayrım yapmasının doğru olmadığı konusunda açık bir fikrin göstergesidir. Anne ve babanın ayrım yapması „„mekruh‟‟ sıfatında yer alır. EĢitliği gözettiği takdirde „„müstehap‟‟ bir davranıĢta bulunmuĢ olurdu.167

Zikredilen hususlar dıĢında birde ölümcül hastanın hibesi yer almaktadır. Ölümcül hasta olan bir insan dilediği gibi istediği bir kiĢiye malını istediği kadarını hibe edebilirdi. Vefatının ardından ise varisleri bu hibeyi bozamazdı. Ölümcül hastalığı olan bir kimse varisi ya da borcu yoksa bütün malını istediği birine hibe yapabilirdi.

165

Temyiz (Gayrımümeyyiz); „„İnsanın söz ve davranışlarının sebep ve sonuçlarını idrak edebilme ve

bu idrake uygun biçimde iradesini kullanabilme gücü‟‟ manasında fıkıh terimidir. Temyiz kudreti olan kişiye ise ‘‘mümeyyiz’’ denilmektedir. Daha fazla bilgi için bkz: Ġbrahim Kâfi Dönmez, Temyiz, DĠA,

Cilt 40, 2011, 437-439.

166

Ekinci, 523-524.

167

Ölümcül hastanın tek varisi eĢiyse bütün malını ona bırakabilirdi. Ölümcül hastalığı olan kiĢi varisine yaptığı hibenin sağlıklı olabilmesi için borçluların ve borcu olmasa bile bu akdin gerçekleĢmesi diğer varislerin iznine bağlıdır. Yabancı bir insana yapılan hibe, vasiyet gibi borcundan arta kalan terekesinin üçte birinden alınarak yerine getirilirdi. Ayrıca Ģunu belirtmek gerekir, kanser, sıtma, romatizma, diyabet, cephede çatıĢma halinde olmak, gemisi fırtınada kalmıĢ olmak ve salgın hastalık ölüm hastalığı olarak adlandırılırdı.168

Hibenin bir de sonuca bağlanması vardır. Bir akdin tamam olması için kabzedilmesi gerekmektedir. BağıĢı yapan kiĢinin hibeden önce ölmesi durumu değiĢtirmez. Mirasçıları bu akdin tamamlanmasını yerine getirmek zorundadır. 169

Hibeden rücu sahihtir. Kabz iĢlemin ardından rücu, ancak karĢı tarafın izniyle sahih olabiliyordu. ġayet karĢı taraf razı olmaz ise muayyen Ģartlar mevcutsa, hibe eden kiĢi hakime baĢvura bilirdi. Bu yolla hibesini feshettirerek malını geri alabilmekteydi. Eğer ki mahkeme olay hakkında karar vermeden almaya kalkarsa gasp etmiĢ olurdu. Kabzdan sonra bir takım hallerden sonra rücu olabiliyordu. 170

Hibeden rücua engel teĢkil eden bir takım sebep ve aĢamalar vardır. Ġlk sebeplerden biride kan hısımlığıdır. Usul ve fürû‟a, kardeĢ, kardeĢ çocukları, hala, teyze, amca ve dayıya yapılan hibeden dönülemezdi. Ġkinci merhalede sıhrîye171

dediğimiz durum yer almaktadır. Evli olan karı koca arasında gerçekleĢtirilen hibeden dönülmesi de mümkün değildi. Hibenin üçüncü merhalesini ivaz172

oluĢturmaktadır. Hibe eden kiĢi bu bağıĢına karĢılık bir ivaz aldığı takdirde akdinden dönemezdi. Dördüncü merhalede hibe edilen malda ayrılmaz bir ziyade olması; misal olarak bağıĢlanan arsaya ev yapılması, arsaya ağaç dikilmesi gibidir.173 Diğer aĢama olan beĢinci kaide

168 Ekinci, 524-525. 169 Bardakoğlu, 425. 170 Ekinci, 525. 171

Sıhriyet; „„Evlilik sebebiyle oluşan hısımlık‟‟ anlamına gelen bir fıkıh terimidir. Daha fazla bilgi için bkz: Hamza Aktan, Sıhriyet, DĠA, Cilt 37, 2009, 111-112.

172

Ġvaz; „„karşılık, bedel‟‟ anlamındadır. „„İki tarafa borç yükleyen akidlerde karşılıklı bedellerden

her biri‟‟ demektir. Daha fazla bilgi için bkz: Bilal Aybakan, Ġvaz, DĠA, Cilt 23, 2001, 488.

173

ise hibe olunan mal, ismi değiĢikliğe uğrayacak kadar tağyire174

uğramıĢsa, örneğin buğday un haline getirilmiĢse hibeden rücu yani dönülmezdi.

Bir diğer husus ise hibe yapılan kiĢi, kendisine bağıĢlanan malı baĢkasına satmıĢ veyahutta hibe etmiĢ olup teslimatını da yapmıĢsa, rücu‟ya mahal kalmamıĢ olur. Bu konuda rücu‟nun altıncı merhalesinde hibe edilen mal, hibe olunan kiĢi tarafından tüketilmiĢ ise rücu edilemiyordu. Ayrıca yedinci merhalede bağıĢı yapan ya da olunan kiĢilerden birisi ölmüĢse, hibeden dönülemezdi.175

Son aĢamada da hibenin hayır ve sevap yapılması durumunda dönülememesi yer almaktadır. Buna ek olarak bağıĢın borcun ibrası Ģeklinde yapılması durumu da yer almaktadır. Bu zikredilen hususlar çevresinde yapılan hibeden dönülmesi mümkün değildir.176

Konumuz itibariyle kadın da hibe ile alakalı bu hukuki iĢlemleri yapma hususunda esas itibariyle erkekle aynı konumdadır. Erkekler bir hukuki iĢlemi hangi Ģartlarda gerçekleĢtiriyorsa kadınlarda o Ģartlarda yapabiliyorlardı.177