• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: VARLIK

1.4. Varlık’ın Derecelenmesi

İbn Sînâ bu konuda ayrıntıyı eş-Şifâ/el-Makûlât, Makale 1, Fasıl 2’de eşsesli (müttefik), eşit-anlamlı (mütevâti), ayrı, türemiş vb. lafızları incelerken söz konusu eder. O, tanımla, dolayısıyla da mahiyet ile ilgili durumu eşit-anlamlılık içinde, varlıkla ilgili durumu ise eşseslilik içinde ele alır.84 Varlık-mahiyet ayrımı burada kendisini açıkça gösterir.

Ona göre farklı ve çok şeylerin bir kısmı, tek bir isimde ortak olanlardır. Bu, iki şekildedir. Birincisi eşit anlamlılık (tevâtu’) yoluyladır. Eşit anlamlılık, hem ismin bir olması hem de cevher sözünün, yani zâtın tanımının veya o isimden anlaşılan olması bakımından betiminin (resm) bütün yönlerden bir olmasıdır.85 Bu ifadelere göre tanımın ya da betimin şeylere yüklenmesi eşit olarak olur. Zâtın tanımı ile kastedilen tanımsal mahiyettir veya neliktir. Bu düşünce mahiyet ya da mahiyetin kurucularının şeylere eşit bir biçimde yüklendiğini anlatır. Örneğin İbn Sînâ’ya göre insana, ata, öküze, Ali’ye, Zeyd’e, Amr’a, şu ata ve şu öküze ‘canlı (hayevân)’ denmesi böyledir. Çünkü bunların hepsi, ‘canlı’ diye isimlendirilir. Onun ifadelerinden anladığımıza göre canlının tanımı, onlarda bütün yönlerden birdir. Yani bu tanım, onlar için hem anlam hem de hak etme bakımından birdir. Bununla birlikte canlının tanımı, o şeyler için daha layıklık, daha uygunluk, öncelik, sonralık, güçlülük ve zayıflık bakımlarından farklı olmaz.86 ‘Canlı’ bir cins olarak insan, at ve öküz türlerinin bir kurucusudur ve onların hepsi için tüm yönlerden bir ve eşit olarak anlaşılır. Dolayısıyla da canlı, bu türlerin bireyleri olan Ali, Zeyd, Amr, şu at, şu öküz’e de eşit derecede yüklem olur. Nitekim İbn Sînâ söz konusu fasılda şunu ifade eder:

83 İbn Sînâ, Mantığa Giriş, 7; İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-Medhal, 14; İbn Sînâ, Dânişnâme-i Alâî, 132- 138.

84 İbn Sînâ, Kategoriler, trc. Muhittin Macit (İstanbul: Litera Yayıncılık, 2014), 21; krş. İbn Sînâ, eş- Şifâ/el-Makûlât, thk. G. C. Anawati, Mahmud Muhammed Hudayri, Ahmed Fuâd el-İhvânî, Said Zayed (Kahire: Matbaatü’l-Emîriyye, 1959), 9.

85 İbn Sînâ, Kategoriler, 21; İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-Makûlât, 9.

25

Yalnızca cins, tür ve fasıl değil, tümellerin (külliyyât) hepsi, kendilerinde eşit bir şekilde ortak olan tikellerine tevâtu’ yoluyla vâki olur. Zannedilmesin ki yalnızca cins, tür, fasıl tevâtu’ yoluyla vâki olur; bunların dışındakiler böyle olmaksızın. Çünkü tevâtu’ yolu, anlamın zâtî olması nedeniyle tevâtu’ değildir, aksine anlamda bir olup farklılaşmaması nedeniyledir. Bu birlik bazen zâtîde bulunurken bazen hassalar ve genel arazlardan bir arazîde bulunur.87

Görüldüğü üzere tevâtu’ yolu tüm tümeller için geçerli olabilmektedir. Bu anlatımlardan varlık’ın bu tarz bir tümel olmadığı çıkmaktadır. Buna göre mahiyet için geçerli olan tevâtu’ yolu, varlık için söz konusu değildir.

İkincisi, tevâtu’ yoluyla değil, isim ittifakıyla/eşseslilik yoluyla olur. İbn Sînâ’ya göre bu, üç kısma ayrılır. İlkine göre anlam bir yönden farklı olsa da kendisinde bir olur. Varlık (vücûd), eşsesliliğin bu türüyle söylenir. Buna göre varlık anlamı, pek çok şeyde birdir/aynıdır (vâhid), ama onlarda bütün yönlerden tek bir sûrette var olmadığı için o şeylerde farklı farklı olur. Örneğin, varlık bir kısmı için önce, bir kısmı için sonra olur. Çünkü varlık (vücûd), önce cevher içindir, sonra cevherin ardından gelen diğer şeyler içindir. Aynı şekilde varlık (vücûd), önce cevherlerin bir kısmı içindir, sonra cevherlerin diğer bir kısmı içindir. Varlığın önce arazların bir kısmı için sonra arazların diğer bir kısmı için olması da böyledir. Bu, öncelik ve sonralık yoludur.88

Varlık, daha layıklık ve daha uygunluk yoluyla da farklılaşır. Çünkü o (vücûd), şeylerin bir kısmı için onların zâtından olurken, bir kısım şeyler için ise onlara başkasından olur. Zâtıyla var olan (mevcûd), varlığa, başkasıyla olan var olandan daha layıktır. Anlam bakımından daha önce olan her şey, o anlama daha layıktır. Bazen iki şey, herhangi bir anlamda ortak olurlar ve o anlam, iki şeyden biri için daha önce olmaz, aksine anlamda ikisi beraber olurlar. Ama ikisinden biri, o anlama diğerinden daha layık olur, çünkü o, söz konusu anlamda daha tamdır ve daha sabittir.89

İbn Sînâ güçlülük (şiddet) ve zayıflık bakımından farklı olmayı varlık için değil, başka bir şey için söz konusu eder. Ona göre bu, beyazlık gibi güçlülük ve zayıflığı kabul eden

87 İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-Makûlât, 15; krş. İbn Sînâ, Kategoriler, 27-28.

88 İbn Sînâ, Kategoriler, 22; İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-Makûlât, 10; ayrıca bkz. Behmenyâr, et-Tahsîl, 281- 282.

26

anlamlarda olur. Bu nedenle kardaki beyazlık ile fildişindeki beyazlığa mutlak eşit anlamlılıkla beyazlık denmez.90 Buna göre bu tür bir farklılaşma, varlık için söz konusu değildir. Buna karşılık farklılaşma kategorik arazlarda olur.

Ona göre varlık (mevcûd), cins değildir ve altındakilere eşit olarak söylenmez. Ama o, öncelik ve sonralıkta ortak bir anlamdır. Varlık, önce, cevher olan mahiyet için sonra cevherin ardından gelen için olur.91 Başka bir ifadeye göre varlık (mevcûd) mahiyete dâhil olan şeylerden değildir. Varlık/varolma (vücûd), ne cinstir ne de fasıldır (ayrım) aksine o, lâzım bir yüklemdir.92 Bu ifadelerden de anlaşılmaktadır ki varlık müşekkek93

bir anlamdır. Çünkü varlık’ın yüklem olması farklı derecelerde gerçekleşir. İbn Sînâ’ya göre cinsin doğası altındakilere eşit olarak yüklenir. Çünkü canlının (hayevân) türleri, eşit derecede canlıdır ve daha güçlü ve daha zayıfı kabul etmez.94 Başka bir ifadeye göre

cins türe tevâtu’ ile tümel olarak yüklenir.95Varlık, bir cins olmadığı için şeylere tevâtu’ yoluyla yüklenmez.

İbn Sînâ’ya göre varlık olması açısından varlık (el-vücûd bimâ hüve vücûd), güçlülükte (şiddet) ve zayıflıkta farklılaşmaz ve daha azı ve daha eksiği kabul etmez. Ama o, şu hükümlerde farklılaşır: Öncelik, sonralık, yeterlilik, ihtiyaç, zorunluluk ve imkân. Buna göre öncelik ve sonralıkta varlık ilkin nedene, ikinci olarak da nedenliye aittir. Yeterlilik (istiğnâ) ve ihtiyaçta ise neden, varlıkta/var olmada, nedenliye ihtiyaç duymaz. Tersine neden, zâtıyla veya başka bir nedenle var olur. Zorunluluk ve imkâna gelince neden, nedenli olan her şeyin nedeni olunca bütün nedenlilerden her birine kıyasla ve mutlak olarak varlığı zorunludur. Eğer neden (illet), herhangi bir nedenlinin (ma‘lûl) nedeni ise nedenli nasıl olursa olsun nedenin o nedenliye kıyasla varlığı zorunludur, ama

kendisinde varlığı mümkün varlıktır.96

90 İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-Makûlât, 10; krş. İbn Sînâ, Kategoriler, 22-23.

91 İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 32; krş. İbn Sînâ, Metafizik I, 96-98; ayrıca, Behmenyâr, et-Tahsîl, 282.

92 İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-Burhân, thk. Ebu’l-Alâ Afîfî (Kahire: el-Hey’etü’l-Amme li-Şuuni’l-Matabii el-

Emiriyye, 1965), 282.

93 Macit’e göre “teşkîk tarzında kullanılan lafız müşekkek, tevâtu’ tarzında kullanılan ise mütevâtı`” olarak adlandırılır. Onun ifadesiyle “mantıkta bir lafzın çeşitli tikel varlıklar arasındaki ortak anlama farklı derecelerde delâlet etmesi teşkîk, eşit derecede delâlet etmesi tevâtu’ terimiyle ifade edilir.”, bkz. Macit, “Teşkîk”, 40: 567; ayrıca bkz. Macit, İbn Sînâ’da Metafizik ve Meşşâî Gelenek, 119-121.

94 İbn Sînâ, Mantığa Giriş, 90, 92.

95 İbn Sînâ, Mantığa Giriş, 89.

96 İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 276-277; krş. İbn Sînâ, Metafizik II, trc. Ekrem Demirli-Ömer Türker

27

Varlık, daha layık olmada ve daha gerçek olmada da farklılaşır. Neden, varlık’a (vücûd) nedenliden daha layıktır (evlâ). Dolayısıyla da neden, nedenliden daha gerçektir (ehak). Çünkü mutlak varlık (el-vücûdü’l-mutlak), bir şeyin varlığı kılındığında, [o şey] gerçek (=hakîkiyyen) olur. Buna göre ortak gerçekliği (hakîkat) veren ilke gerçekliğe daha layıktır.97