• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: MAHİYET

2.5. Mahiyet-Sûret İlişkisi

Bu başlık altında varlık, arazlar, zât, madde, sûret ve mahiyet kavramları arasındaki birliği, aynılığı ve ayrımı daha somut bir biçimde ele alacağız. Ayrıca araştırmamıza nedenler konusunu da zaman zaman dâhil edeceğiz.

İbn Sînâ’ya göre cismin cisimliğini (mahiyet) hâsıl eden ilkelerden (mebâdiü) bir kısmı onun varlığının (=vücûdihî) parçalarıdır ve onun zâtında hâsıl olur. Bunlar ikiye ayrılır: Biri, sedir için ağaç mevkiinde kaim olandır. Diğeri ise sedirlik sûreti ve sedirin şekli mevkiinde kaim olandır. Sedir için ağaç mevkiinde kaim olana farklı değerlendirmelere göre heyûla, konu, madde, unsur ve ustukus ismi verilir. Sedirlik sûreti mevkiinde kaim olana ise sûret ismi verilir.565 Buna göre cismin mahiyetini hâsıl eden ilkeler olarak madde ve sûret, aynı zamanda cismin varlığının parçalarıdır ve onun zâtında hâsıl olur. Ona göre cisim olması bakımından cisim (cisimlik) için heyûla (madde) olan bir ilke ve sûret olan bir ilke (mebde) vardır. Heyûla, kendisiyle kaim olacak [şekilde] kesinlikle

563 İbn Sînâ, Metafizik I, 366; İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 142.

564 İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 143; krş. İbn Sînâ, Metafizik I, 368.

127

sûretten soyutlaşamaz. O, ancak sûretin hâsıl olmasıyla bilfiil var olabilir ve böylece bu [sûretle] bilfiil var olur. Bu heyûla, sûreti ya da sûretleri bilkuvve kabul edici olması bakımından sûretlerin heyûlası olarak isimlendirilir. O, bilfiil olarak sûret için taşıyıcı olması bakımından da bu konumda sûretlerin konusu (mevzû) diye isimlendirilir.566Bu ikisi, cismin kıvâmına (kurulmasına ve varlığına) dâhil olan ilkelerdir. Ayrıca cisim için fâil ve gayesel ilkeler vardır. Fâil olan, cisimlerin sûretini maddesinde doğa haline getirendir. Böylece fâil ilke, maddeyi sûretle var kılar (kavvemet) ve bu ikisinden de sûretiyle etki eden (fiill), maddesiyle de etkilenen bileşiği (mürekkeb) kurar/var kılar (kavvemet).567Fâil ve gaye ilkeler dışsal mahiyetin varoluş nedenleridir.

İbn Sînâ’ya göre her cismin bir doğası, maddesi, sûreti ve arazları vardır. Onun doğası, zâtından oluşan hareketliliğinin ve başkalaşmasının kendisinden meydana çıktığı (sâdır) güçtür. Durağanlığı ve sebâtı da böyledir. Cismin sûreti, onu ne ise o yapan mahiyetidir. Maddesi, mahiyetini taşıyan anlamdır. Arazlar ise maddesi sûretiyle birlikte kavrandığı (tasavvur) ve türselliği ortaya çıktığı zaman onun için gerekli olan veya dışarıdan ona arız olan şeylerdir (umur). Bazen bir şeyin doğası, aynıyla cismin sûretidir. Bazen de böyle değildir. Basît olanlarda doğa sûretin aynısıdır. Çünkü suyun doğası, suyu ne ise o yapan mahiyetinin aynısıdır.568

Buna göre cisimle ilgili sûret ile mahiyet aynıdır. Bu mahiyet ile kastedilen kendisinde mahiyettir. Madde, sûreti/kendisinde mahiyeti taşıyan anlamdır. Arazlar ise madde ve sûretin/mahiyetin birliğinden oluşan dışsal mahiyete dışarıdan ilişen şeylerdir. Su gibi basît olanlarda doğa, sûret ve mahiyet aynıdır.

Arazlar ise maddesi sûretiyle birlikte kavrandığı (tasavvur) ve türselliği ortaya çıktığı zaman onun için gerekli olan veya dışarıdan ona arız olan şeylerdir (umur).

Bu ifadede şu kavramlar bir araya gelmiştir: Araz, madde, sûret, kavram, türsellik,

ilişme ve cisim. Buna göre arazların cismin mahiyetinden ayrılması kavramda olur.

Arazlar dışsal mahiyet için zâtî değildir, ama onların ondan ayrılması yalnızca kavramda olur.

566 İbn Sînâ, eş-Şifâ/es-Semâ‘ü’t-tabî‘î, 14; krş. İbn Sînâ, Kitâbu’ş-Şifâ/Fizik I, 14.

567 İbn Sînâ, eş-Şifâ/es-Semâ‘ü’t-tabî‘î, 15; krş. İbn Sînâ, Kitâbu’ş-Şifâ/Fizik I, 15.

128

İbn Sînâ’ya göre suyun sûreti, suyun heyûlasını tür olarak ikâme eden kuvvettir.569 Onun yukarıda ele aldığımız ifadesine göre basît olanlarda doğa sûretin aynısıdır. Çünkü suyun doğası suyu ne ise o yapan mahiyetinin aynısıdır.570 Bu iki ifadeyi birleştirdiğimizde, su için sûret, tür, doğa ve mahiyet aynı olmaktadır. Suyun sûreti, suyun heyûlâsını tür olarak ikâme ettiği için o, türsel sûret olmalıdır. Böylece su hakkında şu kavramlar aynı olur: sûret, türsel sûret, tür, doğa ve mahiyet. Buradaki mahiyet, dışsal mahiyet değil, kendisinde mahiyet olarak görünmektedir. “Mahiyet” başlığı altında Tûsî’nin yorumuna atıfla kendisinde mahiyet ile ‘türsel doğa’nın aynı olduğunu belirtmiştik.

İbn Sînâ’ya göre her sûret, her madde için müsait değildir.Aynı şekilde her madde, her sûret için hazırlanmış değildir.571 Buna göre madde ve sûret arasında uygunluk vardır. O eş-Şifâ/es-Semâ‘ü't-tabî‘î, Makale 1, Fasıl 10’da dört nedeni ele alır. Buna göre doğal şeyler (umûr) için zâtî nedenler dörde ayrılır: Fâil, madde, sûret ve gaye.572 Bunlar, doğal şeyin mahiyeti ve varoluşunun nedenleridir.

Madde bileşiğin, onu bilfiil gerektirmeyen bir parçasıdır. Çünkü maddenin varlığı, şeyin bilfiil olmasında yeterli değildir. Aksine şeyin bilkuvve olmasında yeterlidir. Şeyin, ne ise o olması maddesiyle değildir. Aksine şey, sûretin varlığıyla bilfiil hale gelir. Sûretin maddeyi var etmesi (takvîm) başka bir tür üzeredir. Sûretsel neden, bazen cinse ve türe kıyasla maddenin var edicisi (tukavvim) olan sûret olur. Bazen de sınıfa kıyasla, kendisi olmaksızın maddenin tür olarak kurulduğu, kendisinin de tıpkı sedirin şeklinin sûreti gibi ve beyaz cisme kıyasla beyazlığın sûreti gibi maddeye ilişen bir sûret olur.573İlkiyle türsel sûret, ikincisiyle de arazî sûret kastedilmektedir. Beyaz cismin beyazlığı arazî bir sûrettir. Çünkü beyazlık o cisim için kurucu değildir.

Gaye ise sûretin maddede kendisinden dolayı hâsıl olduğu anlamdır ki bu da gerçek iyilik ya da iyilik olduğu zannedilen bir anlamdır. Çünkü her hareket ettirme fâilden arazî bakımdan değil zâtî olarak sâdır olur ve de [fâil], onunla kendisine kıyasla iyi

569 İbn Sînâ, Kitâbu’ş-Şifâ/Fizik I, 40. 570 İbn Sînâ, Kitâbu’ş-Şifâ/Fizik I, 40; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/es-Semâ‘ü't-tabî‘î, 34. 571 İbn Sînâ, Kitâbu’ş-Şifâ/Fizik I, 57, 58. 572 İbn Sînâ, Kitâbu’ş-Şifâ/Fizik I, 59. 573 İbn Sînâ, Kitâbu’ş-Şifâ/Fizik I, 64.

129

olanı ister. Bu ise bazen gerçek bazen de zanna dayalı olabilir.574 Gaye ve fâil nedenler, mahiyetin iki kurucusunun birleşmesini sağlayan dışsal ilkelerdir.

İbn Sînâ’ya göre cisim, kendisine kuvvetini veren şey ile fiilini veren şeyden bileşik bir cevherdir. Onun bilfiil sahip olduğu şey sûreti iken, bilkuvve sahip olduğu şey maddesi, yani heyûladır. Heyûlanın cevheri ve onun bilfiil heyûlâ oluşu, heyûlânın herhangi bir şeye istidatlı bir cevher oluşundan başka bir şey değildir. Heyûlânın cevherliği, onu bilfiil şeylerden bir şey kılmaz, aksine onu, sûretle bilfiil bir şey olması için hazırlar. Onun cevher olmasının anlamı, bir konuda bulunmayan bir şey olması demektir. Buradaki olumlama, “o bir şeydir” [yargısıdır], “o bir konuda değildir” ise olumsuzlamadır. “O bir şeydir” ifadesinden onun bilfiil belirli bir şey olması gerekmez, çünkü bu, yani ‘bir şey olmak’ geneldir ve bir şey, kendisine özgü bir faslı olmadığı sürece genel bir şeyle (emr) bilfiil bir şey haline gelmez. Oysa heyûlânın faslı, her şeye istidatlı olmasıdır. Dolayısıyla onun sahip olduğu zannedilen sûreti, istidatlı ve kabul edici (kâbil) olmasıdır. Öyleyse ortada heyûlânın kendisiyle bilfiil olduğu bir hakikati ve kendisiyle bilkuvve olduğu başka bir hakikati yoktur. Ancak heyûlâya dışarıdan bir

hakikatilişir (yatraü) ve bu hakikat sayesinde o bilfiil hale gelir, ama o, kendisinde ve zâtının varlığı bakımından bilkuvve olur. Bu hakikat ise sûrettir.575Hakikat, kendisinde mahiyet/sûret ve varlık fiilinin birliğidir.

İbn Sînâ’ya göre cisimlik sûreti, cisimlik sûreti olması bakımından maddeye muhtaçtır. Çünkü cisimlik sûretinin doğası, kendisinde cisimlik sûreti olması bakımından farklılaşmaz. Çünkü o, tek ve basît bir doğa olup kendisine katılan fasıllarla cisim olması bakımından türlere ayrılmaz.576 Cisimlik sûreti, cisimlik olması bakımından basit, hâsıl olmuş ve kendisinde farklılaşma bulunmayan bir tek doğadır. Maddeye muhtaç olmak cisimselin ve bütün maddede bulunanların zâtı nedeniyledir. Cisimselin maddeye muhtaç olması, bir eklenenle birlikte cisimlik olması bakımından değil, cisimlik olması bakımındandır. Öyleyse cisimlerin madde ve sûretten telif olduğu açıklık kazanmıştır.577

Cisimsel maddenin sûret olmaksızın bilfiil var olması (en tûcede) imkânsızdır. Bunun açıklaması şöyledir. Bilfiil, hâsıl olmuş ve kaim olan bir şeyin ve yine başka bir şeyi kabul istidadının var olduğu her varlık, madde ve sûretten bileşiktir. Ama son madde

574 İbn Sînâ, Kitâbu’ş-Şifâ/Fizik I, 64.

575 İbn Sînâ, Metafizik I, 180-182; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 67-68.

576 İbn Sînâ, Metafizik I, 182; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 68.

130

(=el-mâddetü’l-ahîre), madde ve sûretten oluşmamıştır.578 Yani ilk madde, madde ve sûret şeklinde bir ayrımı kabul etmez. Aksi takdirde bu durum, sonsuza kadar gider. Madde, cisimsel sûretsiz olamaz.579 Başka bir deyişle cisimsel madde, sûretten ayrı kalamaz.580 Madde, bilfiil sûretle var olur (tetekavvem). O, vehimde sûretten soyutlandığında varlıkta kendisiyle beraber olmayan bir işleme tabi tutulmuştur.581

Böylece açıktır ki cisimsel madde ancak sûret bulunduğunda (vücûdu’s-sûret) bilfiil var olabilir (=tekûmü). Maddesel sûret de maddeden ayrı var olamaz (=leyset tûcedü).582

Dolayısıyla ne madde ne de sûret, dışarıda, birbirlerinden ayrı olarak bulunabilir. Buna göre sûret, faal akıl’ın zâtında bulunamaz.

İbn Sînâ’ya göre maddenin sûretin varlığınınnedeni olması mümkün değildir. Çünkü ilk olarak, madde istidat ve kabul gücü olduğu için maddedir. İstidatlı olan şey, istidatlı olması yönünden, istidatlı olduğu şeyin varlığının nedeni olamaz. Eğer onun nedeni olsaydı, istidat olmaksızın da sürekli olarak o şeyin maddede var olması gerekirdi. İkinci olarak ise şeyin kendisi (zâtü’ş-şey) henüz bilkuvve iken, bilfiil haldeki başka bir şeyin nedeni olması imkânsızdır. Aksine, kendisinin önce bilfiil hale gelmesi sonra başka bir şeyin nedeni olması gerekir. Ayrıca madde sûretin nedeni olursa, bu durumda, onun sûretten bilfiil önce gelen bir zâtı olmalıdır.583 Ama madde için yalnızca ‘kabul etme’ vardır. Dolayısıyla madde hiçbir yönden sûretin nedeni değildir.584

İbn Sînâ bu noktadan sonra maddenin varlığının kendisiyle zorunlu olduğu şeyin tek başına sûret olup olmadığını tartışır. O, bunun mümkün olup olmadığını sorar. Buna göre maddesinin kendisinden ayrılmadığı sûret hakkında bu mümkündür. Buna karşılık maddeden ayrılan ve maddenin başka bir sûretle var olmaya devam ettiği sürece böyle bir şey mümkün değildir. Çünkü bu sûret onun zâtının tek başına nedeni olsaydı, madde onun yok oluşundan sonra yok olurdu ve yeni sûretin kendisinden varlık kazandığı başka bir maddesi olurdu. Bu madde de hâdis olur ve sûret için başka bir maddeye

578 İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 72; krş. İbn Sînâ, Metafizik I, 190.

579 İbn Sînâ, Metafizik I, 204.

580 İbn Sînâ, Metafizik I, 208.

581 İbn Sînâ, Metafizik I, 210.

582 İbn Sînâ, Metafizik I, 210; ayrıca bkz. Kazvînî, Hikmetü’l-Ayn, 122: “Heyûlâ sûretin nedeni değildir.

Yoksa varlıkta ondan önce olması gerekir. Tersi de olmaz, değilse ondan önce varlık bulması gerekir. İkisinden her biri bütün yönlerden diğerinden müstağnî de değildir. Aksi takdirde aralarında terkip olamaz. Öyleyse her biri bir yönden diğerine muhtaçtır. Heyûlâ sûrete kalabilmede muhtaç, sûret de teşekkülünde ona muhtaçtır. Onlardan her biri diğeri ile somut varlık hâlini alır.”

583 İbn Sînâ, Metafizik I, 218-220; İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 83.

131

ihtiyaç duyardı. Öyleyse maddenin varlığının nedeni, sûret ile beraber bir şey olması gerekir ki maddenin varlığı o şeyden taşsın. Fakat sûret olmaksızın maddenin söz konusu şeyden yetkin bir şekilde taşması kesinlikle imkânsızdır. Aksine bu taşma, ancak her ikisiyle birlikte tamamlanır. Dolayısıyla sûretin yok olmasıyla madde yok olmaz. Çünkü sûret, ancak maddenin varlık ilkesinin kaynağı olan nedenle birlikte sûretin yaptığını yapan başka bir sûret nedeniyle ondan ayrılabilir. Bu ikincisi, sûret oluşta birinciyle ortak olduğu şeyle, o maddenin bilfiil var kılınmasına yardımcı olmasında ona ortaktır. Bu ikinci sûret, birinci sûretten farklı olduğu şeyle ise birincinin maddeyi yaptığı cevherden farklı bilfiil bir cevher haline getirir.585

Sûretler, ya maddenin kendisinden ayrılmadığı sûretlerdir veya maddenin kendisinden ayrıldığı ama benzerlerinden yoksun kalmadığı sûretlerdir.586 Yerini başka bir sûrete bırakarak maddeden ayrılan sûretin ardından gelen o sûret, maddede önceki sûretin yerini alarak onun varlığını sağlar. Bu durumda ilk sûret, bir açıdan, varlığı sürdürülen maddeyle maddenin varlığını sürdüren sûret arasında aracıdır. Aracılık var kılmadadır. Çünkü ilk sûretin yerini alan sûret, öncelikle kendi varlığını (zât) sürdürmekte, ardından da başkası doğrudan doğruya onunla varlığını sürdürür. O, varlığını sürdüren şeyin sürekliliğinin yakın nedenidir.587

İbn Sînâ’ya göre maddenin ayrılmadığı sûretlerin de maddenin nedenlisi kılınması mümkün değildir. Çünkü bu durumda, madde kendisiyle (nefs) onları gerektirir ve zorunlu kılar. Böylece madde, kendisiyle yetkinleştiği şeyin varlığını zorunlu kılacaktır. Buna göre madde o şey sayesinde yetkinleşmesi yönünden kabul eden, onu gerektirmesi yönünden de var kılan olacaktır. Dolayısıyla madde, gerçekte (fî nefsihâ), kendisiyle kavrandığı (=tütesavvarü bihî) bir şeyin varlığını zorunlu kılacaktır. Fakat şey, kabul edici olması yönüyle, zorunlu kılan olması yönünden başkadır. Bu durumda madde iki duruma sahip olacaktır: Biriyle istidatlıdır, diğeriyle ise kendisinden bir şey var olur. Bu ikisinden istidatlı olan, maddenin cevheri, diğeri ise onun madde oluşuna ilave bir şey/durum (emr) olup ona bitişir ve maddedeki harekete ait doğa gibi onda bir eseri zorunlu kılar.588 585 İbn Sînâ, Metafizik I, 224-226; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 85-86. 586 İbn Sînâ, Metafizik I, 230; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 87. 587 İbn Sînâ, Metafizik I, 230; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 87-88. 588 İbn Sînâ, Metafizik I, 230-232; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 88.

132

Ona göre sûret, heyâlâdan öncedir. Sûretin kendisiyle sürekli bilfiil var olduğunu ve maddeyle bilfiil hale geldiğini söylemek mümkün değildir. Çünkü sûretin cevheri, fiildir. Bilkuvve olanın doğasına gelince, onun mahalli maddedir. Bu durumda madde, “kendinde bilkuvve, sûretle bilfiil vardır (mevcûd)” demenin uygun olduğu şeydir. Sûret, heyûlâdan ayrılmasa da heyûlâyla var olmaz (tekavvum), kendisini heyûlâya veren nedenden alır. Neden, nedenli ile var olmaz (tekavvum). Biri diğeriyle var olan iki şeyden her biri diğerine varlık veremez. Çünkü “kendisiyle var olduğu şey” ile “kendisinden ayrılmadığı şey” arasında fark vardır.589

Öyleyse sûret ancak heyûlâda bulunur (tûcedü). Bu, “sûretin varlığının nedeni maddedir veya maddede olmasıdır” anlamına gelmez. Nitekim neden de ancak nedenli ile birlikte bulunur (tûcedü) ama bu, “nedenin varlığı nedenlidir veya nedenli ile birlikte olmasıdır (kevn)” anlamına gelmez. Hatta neden bilfiil neden olduğunda nedenli ve nedenlinin nedenle birlikte olması onun gereğidir. İbn Sînâ’ya göre sûret de var olan bir sûret olduğunda, bir şeyi var etmesi onun gereği olur ve o şey onun zâtına bitişiktir.590 Ona göre cisimsel bir maddede bulunan/var olan (tûcedü) her sûret, bir neden sayesinde var olmuştur (tûcedü). Buna göre hâdis sûretin bir neden sayesinde var olduğu açıktır. Sürekli maddeyle birlikte bulunan sûrette ise cisimsel heyûlâ, yalnızca bir nedenden dolayı o sûrete tahsis edilmiştir.591

İbn Sînâ eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, Makale 5, Fasıl 6’da “Faslın Tarifi ve Hakikati” başlığı altında madde-sûret ile cins-fasıl kavram çiftleri arasında bir tür ilişkiden söz etmektedir. Buna göre varlıkta bileşiklerde bir yol bulunup da bunlar ayrılsa ve ayrıştırılsa cinsin madde, faslın sûret olduğu ve gerek cinsin gerek faslın türe söylenmediği söz konusu olur.592Bir ifadeye göre de bir kısım türlerin doğasında bileşim vardır ve bunların fasılları sûretlerinden, cinsleri de sûretlerinin maddelerinden kaynaklanır.593

İbn Sînâ’ya göre kendisinde birlik olan şeyler çeşitli kısımlara ayrılmaktadır. Birincisi, madde ve sûretin birliği gibidir ki madde bir yönden kendi başına (bi-infirâdi zâtîhî)

589 İbn Sînâ, Metafizik I, 232-234; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 88-89.

590 İbn Sînâ, Metafizik I, 234; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 89; ayrıca bkz. İbn Sînâ, en-Necât, 243; Nîsâbûrî, Şerhu kitabi’n-necât li-ibn sînâ : (kısmü’l-ilâhiyyât), 52; krş. İbn Sînâ, en-Necât, trc. Kübra Şenel, 187.

591 İbn Sînâ, Metafizik I, 236; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 89.

592 İbn Sînâ, Metafizik I, 596-598; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 231.

133

varlığı olmayan bir şey olur ve bilfiil olması ancak kendisinin dışında bir şey olan sûret iledir. O ikisinden biri diğeri olmadığı gibi bunların oluşturduğu toplam da herhangi birisi değildir.594

Konu en-Necât/et-Tabîiyyât’ta da ele alınmaktadır. Buna göre doğal cisimler mahal olan madde ve o mahalle yerleşen sûretten oluşmaktadır. Maddenin sûrete olan nispeti, bakırın heykele olan nispeti gibidir. Doğal cisimler için bitişik ilkeler mutlak olarak alındığında sadece iki ilke vardır: Madde ve sûret. Doğal cisimlerin eklenenleri, dokuz kategoriden ilişen arazlardır. Sûretler ile arazlar arasındaki fark şöyledir. Sûretler, zâtı türünün doğası üzerine kurulmamış olan maddeye yerleşir. Arazlar ise madde ve sûret tarafından kurulan (tekavveme) ve türü hâsıl olmuş olan doğal cisme yerleşir. Arazlar doğa bakımından maddeden sonradır. Sûret nedensellik bakımından maddeden öncedir. Madde ve sûret, doğa ve nedensellik bakımından arazdan öncedir.595

İbn Sînâ’ya göre doğal cisimlerin ayrık ilkesi, yalnızca onların nedeni değildir, ayrıca madde ve sûretin de ilkesidir. Ayrık ilke, maddeyi sûretle, doğal cisimleri ise madde ve sûretle korur. Onun zâtı, doğal cisimlerden ayrıktır.596Ayrık ilkeden olan/kaynaklanan doğal cisimler zâtlarını ve yetkinliklerini sürdürürler.597 Ona göre her olmamadan sonra olan şeyin içinde bulunduğu, ya da ondan ve onunla olduğu konu olan bir maddesinin olması gerekir. Bu, doğal varlıklarda (kâinât) duyulur ve görülür olan bir şeydir. Ayrıca şeyin kendisini önceleyen bir yokluğun olması gereklidir. Çünkü yokluk tarafından öncelenmeyen şey, ezelîdir. Yine şimdiki anda (fî’l-hâl) maddede hâsıl olmuş bir sûretinin olması gereklidir. Yoksa madde, olmuş olduğu gibi oluşta olmaz.598Öyleyse doğal varlıklar için bitişik ilkeler üç kısımdır: Sûret, madde ve yokluk. Yokluğun olması ilkedir. Çünkü o, olan olması bakımından olan (kâin) için gereklidir. Ama yokluk, arazî olarak ilkedir. Çünkü oluşan (kâin), onun varlığı ile değil, onun ortadan kaldırılması ile olur. Varlıkta sûretin payı, maddenin payından daha fazladır. Çünkü sûret, maddenin varlık veren nedenidir. Heyûlâ, sûreti izler ve onun varlığı sûretledir.599

İbn Sînâ’ya göre oluşanın (kâin) ilkesiyle uyuşan herhangi bir yokluk yoktur. Aksine yokluk, oluşanın oluş kuvvesine bitişiktir. Yani oluşanın olmasının bir mekânı yoktur.

594 İbn Sînâ, Metafizik I, 618-620; krş. İbn Sînâ, eş-Şifâ/el-İlâhiyyât, 238.

595 İbn Sînâ, en-Necât, trc. Kübra Şenel, 89-90; krş. İbn Sînâ, en-Necât/et-Tabîiyyât, 135-136.

596 İbn Sînâ, en-Necât/et-Tabîiyyât, 136.

597 İbn Sînâ, en-Necât, trc. Kübra Şenel, 90; krş. İbn Sînâ, en-Necât/et-Tabîiyyât, 136.

598 Sûretini kaybeden madde, yeni bir sûret kazanmadığında yok olur.

134

Bundan dolayı yündeki yokluk, kılıcın oluşunun ilkesi olmaz. Aksine kılıcın yünden değil, demirden oluşmasının kaynağı demirdeki yokluktur. Maddede eğer bu yokluk varsa o heyûlâdır, eğer sûret varsa o zaman konudur. Sanki madde kendisinde bilkuvve olarak yok olan sûretten dolayı heyûlâ, bilfiil olarak var olan sûretten dolayı da konudur. Ayrıca, oluşan şeyler (el-eşyâu’l-kâinât) için zâtî olan iki dışsal neden vardır. Bu ikisi fâil ve gayedir. Gaye kendisi için var olunan şeydir. Doğal şeylerin tümü, oluşta (kevn) bir gaye ve iyiliğe doğru uyum içinde bulunur. Onlar için hikmetsel bir düzen vardır.600

İbn Sînâ’ya göre oluş ve bozuluşu kabul eden cisim, sûretini kaçınılmaz bir neden ile değişmiş ve başka bir sûrete bürünmüş olarak terk eder. Bu, sûretini terk etmiş bir heyûlânın bulunmasının imkânsızlığından dolayıdır. Bu diğer sûretin özelliği, ilkine uyum sağlamak değildir. Yoksa onun maddeye özgü kılınması diğerinin ortadan