• Sonuç bulunamadı

Vakıf Üniversiteleri ve Yükseköğretime Etkileri 32 

1.6.  Türkiye’de Yükseköğretimin Günümüzdeki Durumu 27 

1.6.2.  Vakıf Üniversiteleri ve Yükseköğretime Etkileri 32 

Türkiye’de 2547 sayılı üniversiteler kanunuyla özel üniversite kurma yolu açılmıştır. Bu düzenleme ile birlikte ilk vakıf üniversitesi olan Bilkent Üniversitesi 1984 yılında kurulmuştur (6005 Sayılı Kanun İlanı; www.bilkent.edu.tr). Günümüzde vakıf üniversitelerin sayısı sürekliartmaktadır.

Vakıf Üniversiteleri ayakta kalabilmek ve gelişebilmek için çekim merkezi haline gelmelerini sağlayacak çalışmalar yapmaktadırlar. Bu çalışmalarla başarılı, yetenekli ve istekli öğrencileri kendi bünyelerine çekmeyi ve durumlarını sürekli geliştirmeyi amaçlamışlardır. Devlet Üniversitelerine rakip olan Vakıf Üniversiteleri böylece bir yarış başlatmıştır.

Devlet üniversitelerinin bu yarışa ortak olabilmesi için, öncelikle öğrenci memnuniyetini belirleyen temel unsurlar olan, idari ve akademik personel ile mali ve fiziksel imkânlar açısından yeterli düzeye ulaşması ve gelişmesi gerekmektedir. Bunun için devlet üniversitelerine zaman ve bütçeden ciddi oranlarda pay ayrılmalıdır. Bununla birlikte yeterli bütçe ayrılmadan ve altyapı eksikleri giderilmeden yeni devlet üniversiteleri açılmaya devam etmektedir. Bu politikalar sonucu devlet üniversitelerinin önemli bir kısmının istenilen düzeyde araştırma yapacak, öğrenim hizmeti sunacak düzeye gelemediği ve mevcut rekabet ortamının çok gerisinde kaldığı görülmektedir.5

Bu üniversitelerimizden bazıları ihtiyaçlarını karşılamak üzere kendi kaynaklarını yaratmaya çalıştıkları veya yöre sanayisinden destek alma girişiminde bulundukları bilinmektedir. Bazı üniversiteler ise bu çabalarında yetersiz kalmıştır.

5 1992 yılında kurulan üniversitelerin gelişme düzeyleri bu konuda bir fikir verebilir.1999’da Şenses’in yayınladığı çalışması, 1992 sonrasında kurulan üniversitelerin durumuna ışık tutmaktadır.(aktaran, Bilgili, Uçan, Çetin, 2003).

33

Üniversitelerimizin kalite göstergelerinin bu şartlar altında oluşması onların güçlü rakip olmalarını engellemektedir. Üniversitelerin, bilimsel gelişime, öğrencilerin gelişimine, mezuniyet sonrası performanslarına vb. katkılarında kısaca kalite göstergelerinde belirgin ölçülerde farklılıklar bulunması öğrencilerin üniversite seçiminde, “ince eleyip sık dokuyarak” dikkatli olmalarını gerektirmektedir.

1980’li yıllarda küresel ölçekte hız kazanan rekabet koşullarında, üniversitelerin piyasaya açılması süreci üniversite ve sanayi işbirliğini beraberinde getirmiştir. Devletin üniversiteye daha az kaynak ayırması sonucunda iş adamları ve sanayi kesimi üniversitelere kaynak aktarmaya başlamıştır. YÖK’ün reform paketinde üniversite ve sanayi işbirliğine geniş yer verilmiştir (YÖK, 2004). Üniversiteye kaynak aktaran çevreler hem üniversite yönetimine katılmakta hem de yapılacak araştırmalar da söz sahibi olmaktadır. Türkiye’de bu alandaki gelişmelerin sonucunda üniversite bünyesinde, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) merkezleri, teknoparklar kurulmaya başlamış ve sanayiye yönelik bölümler açılmıştır (Demirer vd., 2000, s.45).

Bunlardan biri olan ODTÜ Teknokent: “ODTÜ’nün araştırma yeteneği ve bilgi birikiminden de faydalanarak, küresel ekonomiye seçilmiş sektörlerde, ileri teknolojiye dayalı katma değeri yüksek ürün ve hizmetleri rekabetçi koşullarda sunan girişimcilerin ve şirketlerin yer aldığı dünyanın önde gelen teknoloji geliştirme bölgelerinden birisi olma vizyonu ile kurulmuştur” (www.metutech.metu.edu.tr).

Devlet üniversitelerinde bu gelişmeler yaşanırken yüksek öğretimde alternatif yaratan vakıf üniversitelerinin oluştuğu görülmektedir. Vakıf üniversitelerinin ortaya çıkış amacı, üniversite eğitimine olan talebin hızla artması ve bunun devletin imkânları ile karşılanamayacak hale gelmesi olarak belirtilmektedir. “Gerek yükseköğretime olan talebin karşılanması, gerekse devlet üniversitelerinin üzerindeki

34

kontenjan baskısının azaltılması bakımından, vakıf üniversiteleri, üzerinde durulması gereken bir seçenek durumundadır” (YÖK, Vakıf Üniveriteleri Rporu, 2007, s.5). Bununla birlikte dünyadaki gelişmeler, yükseköğretimdeki özelleşme eğilimi konusunda dikkatli olunmasını gerektirmektedir.

“1989 sonrasında sosyalist bloğun çözülmesiyle birlikte Doğu Avrupa ülkelerinde yükseköğretiminin kâr amacıyla denetimsiz bir biçimde ticarileşmesinin ortaya çıkardığı bu tür sorunlar, Avrupa’da ‘Bologna Süreci”nin’ başlatılmasının temel nedenini oluşturmuştur. Benzer bir yozlaşma Hindistan’da yaşanmış ve bunun sonucunda Anayasa Mahkemesi 100 özel üniversite’nin kapatılması yönünde bir karar almak zorunda kalmıştır” (s.5).

Vakıf üniversiteleri, üç ayrı finansman kaynağına sahiptir. Bunlar: (1) Kurucu vakfın katkısı, (2) Öğrenci harçları, (3) Devlet yardımıdır. Vakıf üniversitelerine yapılan Devlet yardımından yararlanılması, bazı kriterlere bağlanmıştır. Bu kriterler, vakıf üniversitelerinin, öğretim üyesi yetiştirmelerini, burslu öğrenci kontenjanlarının arttırmalarını ve gelişmelerini özendirici yükümlülükler taşımaktadır. (ss.9-10) Üniversitelerin en önemli görevlerinden biri öğretim üyesi yetiştirmektir. Devlet üniversiteleri bu görevi yerine getirmektedir, ancak bunu vakıf üniversiteleri için söylemenin mümkün olmadığı belirtilmektedir. Vakıf üniversiteleri kadroları genellikle devlet üniversitelerinden transfer olan öğretim üyelerinden ya da yurt dışından çağırdıkları yabancı profesörlerden oluşmaktadır. Bu nedenle vakıf üniversiteleri mutlaka öğretim üyesi yetiştirme politikalarını oluşturmalı ve uygulamalıdır (Oktay, 2005, s. 5). Aksi takdirde genellikle büyük şehirlerde kurulan vakıf üniversiteleri, büyük şehirlerde olmalarının verdiği avantajı bir rekabet

35

unsuruna dönüştürerek büyük şehirler dışındaki devlet üniversitelerinin öğretim üyelerini transfer ederek haksızlık yapabilmektedir (Özaslan vd., 1998, s.135).

Vakıf üniversitelerinin istihdam olanağı yarattıkları ve yüksek öğrenimde bir alternatif oluşturma istidadına sahip oldukları açıktır. Ancak Vakıf üniversitelerinin devletin imkânları ile karşılayamadığı yüksek öğretim talebini, genel içindeki %6’lık payla ne ölçüde karşılayacağı da tartışmalı bir konudur (s.5). Bu nedenle vakıf üniversiteleri sosyal planlama kapsamında ele alınmalı, bölge kalkınma projeleriyle irtibatlandırılmalıdır. Bu bağlamda büyük şehirler dışında kurulacak vakıf üniversitelerine devlet desteği sağlanmalıdır (Özaslan vd., 1998, s.135). Sosyal planlamanın dışında tutulduğunda, Vakıf üniversitelerinin sayısı ne kadar artarsa artsın ve bu üniversiteler kapasitelerini ne kadar artırırsa artırsın bu kurumlarda yüksek öğrenim görebilecek kesimler yine sınırlı olacaktır. Bu üniversitelerde yapılan eğitim paralıdır. Öğrenim ücretlerinin yüksekliği nedeniyle, bu kurumlara ancak belli sosyo-ekonomik seviyedeki kesimler gidebilmektedir. Bunun en önemli nedeni halkın genelinin sosyo-ekonomik düzeyinin düşük olmasıdır. Her ne kadar bu kurumların öncelikli amacının kar elde etmek olmadığı yasal mevzuatta belirtilse de süreç bu şekilde işlememektedir.