• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Üniversiteye Giriş Sınavları Neyi Ölçüyor? 45 

2.  TÜRKİYE’DE YÜKSEKÖĞRETİME GİRİŞ 40 

2.2.  Türkiye’de Üniversiteye Giriş Sınavları Neyi Ölçüyor? 45 

Ülkemizde merkezi olarak uygulanan öğrenci seçme ve yerleştirme sınavları iki temel amaca yöneliktir. 1) Birinci aşama sınavı olan YGS ile (Yükseköğretime Geçiş Sınavı) yükseköğretime devam edebilmek için gerekli asgari bilgi ve beceri donanımına sahip olanları belirleme. 2) YGS’de belirlenen barajı geçen adayların tercih edecekleri bölümü kapsayan alana yönelik LYS’na tabi tutulması ve aralarından bilgi ve başarıda üstün olanları seçmektir. ÖSYS’nin amacı, genel olarak, ortaöğretim mezunları arasından, yükseköğretim programlarında daha başarılı olabilecek yetenekli ve bilgili öğrencilerin seçilmesinde ve bunların yükseköğretim programlarına yerleştirilmesinde kullanılacak farklı nitelikte puanların nesnel bir yolla elde edilmesidir. Sınavın içeriğini, ortaöğretim kurumlarında kazanılması beklenen, temel bilgi ve beceriler oluşturmaktadır. Bu yolun seçilmesinin nedeni, ilgili becerileri kazanmış adayların yükseköğretim programlarında daha başarılı olacakları ilkesinin benimsenmiş olmasıdır.

YÖK’ün hazırladığı 2007 Strateji Raporu’nda Yükseköğretim programlarına, merkezi olarak öğrenci seçme ve yerleştirme işlemleriyle, önemli amaçlardan pek çoğunun gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Ancak sistemin başarmak isteyip başaramadığı amaçlar da vurgulanmıştır. 2010 yılında iki basamaklı sınav sistemine geçilmiş olmasına rağmen başarılamadığı vurgulanan hususların ehemmiyetini koruduğu gözlenmektedir. Bu hususlar raporda şöyle özetlenmiştir(s.75):

46

- ÖSYS’de sadece bir veya iki sınavın sonuçları ile ortaöğretim başarı puanının ölçüt olarak kullanılması, farklı ölçütlerin kullanılmasının yararlılığı ilkesi açısından olumlu olmakla birlikte yeterli değildir. Öğrencilerin bu ölçütler dışındaki nitelikleri göz ardı edilmektedir.

- Sınava giren aday sayısının yüksek olması, çoktan seçmeli sorularla sınav yapmayı zorunlu kılmakta bu da öğrencilerin analiz, sentez ve değerlendirme yapabilme yeteneklerini ölçmeyi son derece zorlaştırmaktadır. Ayrıca, yükseköğretim açısından önemli bir özellik olan adayların ana dillerinde sözlü ve yazılı olarak kendilerini ifade etme becerilerinin ölçülmesi gerçekleştirilememektedir. Bu yeteneklerin ölçülmesi için sınavın bir kısmının uzun cevaplı soruları kapsaması gerekmektedir. Ancak bu doğrultudaki değişiklikler, aday sayısının iki milyona yaklaşması ve bu sorulara verilecek yanıtların nesnel olarak değerlendirilme güçlükleri karşısında uygulamaya konamamaktadır.

- ÖSYS, yükseköğretim programlarına yerleştirmede, puanı yüksek olana öncelik vermekte, ancak, yüksek puanlı adaylar tarafından tercih edilmeyen programlara puanı düşük olan adayları yerleştirebilmektedir. Böyle bir uygulama, bazı çevrelerce “üniversiteye girişte belli standartların göz önünde tutulmadığı” gerekçesiyle eleştirilmektedir.

- Yukarıda da değinildiği gibi, merkezi yerleştirmede, adayların sınav ve okul başarısı dışındaki özellikleri göz önüne alınamamaktadır. Bunun bir eksiklik olduğunu ileri süren bazı

47

çevreler, merkezi sınavın yine ÖSYM tarafından yapılmasının uygun olacağını, fakat yerleştirmenin üniversitelerin kendileri tarafından diğer etmenler de göz önünde tutularak yapılmasını önermektedirler. Bu yol izlendiği takdirde, üniversitelerin adayları değerlendirirken öznel yollara başvurma ve hatta önemli ölçüde dış baskılar altında kalma olasılığı göz ardı edilmemelidir.

- Yükseköğretim programlarına, merkezi olarak sayıları iki milyona yaklaşan adayın sadece beşte birlik bir bölümünü seçme durumunda olan bir merkezi sınav sisteminden kaynaklanan önemli sorunlar da bulunmaktadır.

Kısacası, yükseköğrenime girişte uygulanan seçme sınavı düzeni, bu ortam içinde kimlerin yüksek öğrenim yapabilecek ya da yapamayacak olduğunu yeterince belirleyen bir sınav olmamaktadır. “Yüz binlerce genci not sırasına koymaktan başka bir şey yapmamaktadır” (Ozankaya, 1999, s.437). Bununla birlikte, bu sınavlarda öğrencilerden kapasitelerinin üstünde bilgi ve beceriler beklenerek öğrencilere aşırı yüklenildiği gibi eleştiriler de devam etmektedir (Baykul, 1990, s.41).

Öğrenci seçme sınavına girenlerin sayısı ortaöğretimden mezun olanların sayısının üç katına yaklaşan bir düzeydedir. Yükseköğretim kuruluşları önünde bir yığılma olduğu açıktır. ÖSYS başvuruları dört ana kaynaktan gelmektedir. Bunlar; ortaöğretimin son yılında olup mezun olması beklenenler, daha önce seçme sınavına girerek başarısız olanlar ki başvuruların çok büyük bir kısmını bu iki kesim oluşturmaktadır. Bu ikisinden daha az olanlar ise, daha önceki yıllarda yükseköğretime yerleştirilmiş ama memnun olmayanlar ile bir yükseköğretim kurumundan mezun olmasına karşın farklı bir alanda öğretim görmek isteyenlerdir.

48

YÖK 2007 Starteji Raporunda Üniversiteye giriş sınavlarına başvurunun ikinci girişten sonra sönümlendiği belirtilmiştir (s.77).

Bununla birlikte raporda, sınava giren genel lise mezunlarının %67’sinin, meslek lise mezunlarının ise %58’inin yükseköğrenim kurumlarına yerleştirilemediği vurgulanmıştır. “2004 yılında yapılan sınavlarda 6599 liseden 2200 lise birincisi herhangi bir programa yerleşememiştir. Bunların % 43’ü genel, % 57’si mesleki ve teknik lise birincileridir. Tabii ki bu durum, ÖSS’den çok ortaöğretim sisteminin yarattığı fırsat eşitsizliğinin bir yansıması olarak değerlendirilmelidir”(s.80).

İkinci kez sınava giren adaylar bu süre içinde kendilerini daha iyi hazırlayabilmektedirler. Bu nedenle mezun olan ama bir önceki sınavda yerleşmemiş adayların yerleşme sayı ve oranları sınava ilk kez girenlerin sayı ve oranından daha fazladır. Bu saptama dershane sektörünün genişleme nedenleriyle yakından ilişkilidir. Öte yandan, daha önce bir yükseköğretim kurumuna yerleştirilen ya da bir yükseköğretim programını bitirenlerin yeniden yerleştirilme oranı % 15,7 olarak bulunmuştur. Bu oran, üniversiteye giriş sınav sisteminin yol açtığı kapasite ziyanının bir diğer göstergesi olarak yorumlanabilir (s.79).