• Sonuç bulunamadı

Uzlaşmanın Tarihsel Gelişimi

1.3. UZLAŞMA

1.3.3. Uzlaşmanın Tarihsel Gelişimi

Yargıya intikal eden davaların büyük bir kısmı, taraflar arasında gerçek bir ilişki veya tarafların takındıkları tutumlar arasındaki boşluğu azaltıcı nitelikte girişim yoksunluğundan kaynaklandığı kabullenilmektedir. Zaman zaman da taraflarda uyuşmazlığa bir çözüm getirme uğraşı yerine inatlaşmak, süründürmek, gününü

göstermek istemine tanık olunmaktadır (Yücel, 2008: 176). Yargısal faaliyet içerisinde klâsik ceza adalet sisteminin ortaya çıkardığı bu gibi sorunlar sebebiyle alternatif çözüm yolları arayışı sonucu olarak ve temellerini onarıcı adalet sisteminden alan bu süreç neredeyse tüm dünyada farklı şekillerde hem uygulama alanı bulmuş hem de farklı düşüncelerle uygulana gelmiştir.

Mağdur-fail uzlaştırması, gerek Anglo-Sakson hukukunda, gerek Kıta Avrupası hukukunda uzun ve başarılı bir geçmişe sahiptir. Mağdur-fail uzlaştırmasının, 1974 yılında Kanada’da (Ontario, Elmira), iki çocuğa karşı açılan bir ceza davasıyla doğduğu kabul edilir. Bu davada, yirmi iki defa mala zarar verme suçu işleyen ve daha önce hiçbir ceza almamış olan çocuklar suçlarını kabul etmişlerdir. Açılan davada, Mennonite kontrol memuru (probation/parole officer) ve Mennonite gönüllü koordinatörü, davaya bakan hâkime, çocuklarla mağdurların görüştürülerek terapiye dayalı bir yol izlenmesini önermişlerdir. Hâkim, başlangıçta bu teklife kuşkuyla yaklaşmış, fakat daha sonra çocukların, mağdurlara verdikleri zararı öğrenmeleri için onlarla görüşmelerine ve kendisine bilgi vermelerine karar vermiştir. Çocukların mağdurlarla da görüşmesinin ardından, mağdurların sigorta kapsamı dışında kalan zararları belirlenmiştir. Bu husus hâkime bildirildiğinde hâkim, çocukların bu zararı tamamen tazmin etmelerine karar vermiştir. Bu uygulama daha sonra “mağdur-fail uzlaştırma programı” (victim-offender reconciliaiton program, VORP) olarak adlandırılmıştır (Özbek, 2005b: 290-291).

Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk mağdur-fail uzlaştırması programı, 1978 yılında, Indiana, Elkhart’da, Denetimli Serbestlik Bölümünün bünyesinde başlamıştır. Bu program kısa sürede, toplum kökenli ve kamusal olarak finanse edilen bir program hâline dönüştürülmüştür. Mennonite Merkezî Komitesinden Howard Zehr ile Birleşik Devletler Ceza Adaleti Bürosu, mağdur-fail uzlaştırma programının temel kurucusu ve geliştiricisi olarak tanınır. Program, Elkhart’tan sonra Birleşik Devletler’in her yerine yayılmıştır (Özbek, 2005b: 291).

Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde de, benzer şekilde programlar vasıtasıyla alternatif uyuşmazlık çözümler üzerinde çalışılmaktadır (Özbek, 2005b: 291). 1970’li yılların ortalarında ve 1980’li yıllarda, mağdur fail uzlaştırma programı adıyla anılan bu

programlar, günümüzde daha çok “mağdur fail arabuluculuk programı” (victim-

offender mediation programs, VOM) şeklinde adlandırılmakta (Özbek, 2007: 131) ise

de temel amaç profesyonel arabulucular vasıtasıyla fail ve suçtan zarar görenin bir araya gelmelerini sağlamaktır.

Uzlaşmanın Fransa’da, kentsel bölgelerde yaşayan kişilerin artmakta olan mağdur olma korkusu ve güvensizlik hissine karşılık proaktif ve önleyici bir mekanizma olarak geliştirildiği de iddia edilmiştir. Hükümet tercihi olarak kentsel bölgelerde vatandaşlık ve dayanışma ilkelerine dayanan yine bu doğrultuda vatandaşların karar alma süreçlerine katılımını sağlayan ve bunu önemseyen bir siyaset ürünü olarak geliştiği ifade edilmiştir. Bununla yargının artan iş yükünün hafifletilmesi hedeflenmektedir. Nitekim Fransa’da savcıların yoğun iş yükü ve uyuşmazlıkların çözümlenmesinde oluşan gecikme sebebiyle toplumda oluşan bu kaygı ve endişelerle beraber hafif suçların çözümü konusunda özellikle doksanlı yıllarda çeşitli yeni girişimler ortaya konmuştur. Adalet ve Hukuk Organı buna örnek olarak verilebilir. Toplumsal Suç Önleme Konseyleri bünyesinde, aktif, vatandaşların geliştirdiği sosyal arabuluculuk ve uzlaşma faaliyetleri, savcılar tarafından külfet olarak görülen gündelik suçlara hâlk tabanı düzeyinde çözüm getirmek üzere kullanılmıştır. Nitekim bu Toplumsal Suç Önleme Komisyonlarının hafif suçlarda toplumsal çekişmenin önüne geçmesi bununla beraber gündelik olarak sık rastlanan hafif suçlar sebebiyle oluşan uyuşmazlıkların çözümü konusunda gösterilen başarı dolayısıyla akabinde yasal yollarla desteklenmiştir (Coronas, 2008: 113).

Uzlaşmanın doğuşu konusunda farklı düşünceler varsa da toplumlarda adalet anlayışın tesisi konusunda oluşan farklı düşünceler ve toplumların talepleri ya da suçtan zarar gören mağdur veya fail bakımından ileri sürülen farklı talepler doğrultusunda alternatif uyuşmazlık çözümü yollarına gidilmiş bu da devletler ölçeğinde biri diğerinden farklılıklar göstermektedir. Ancak uzlaşmanın uygulamasından kaynaklanan yapısı gereği, zira, uzlaşma kurumunun uygulamasına göre yasal düzenlemelerin uygulamayı takip ettiği bu suretle uygulamadan sonra geldiği anlaşılmaktadır ki bu durumda uzlaşmada başlangıç anını belirlemede sıkıntı doğurmaktaysa da zaman içerisinde yapılacak inceleme ve araştırmalar tarihi sürecin netleşmesinde katkı sunacaktır.

İlk mağdur fail uzlaştırma programının oluşturulduğu Ontario’daki başlangıcın ardından (Özbek, 2007: 133), bazı ceza hukukçuları, mağdurun faille toplantı yapmasındaki menfaatlerine şüpheyle yaklaşmışlardır. Mağdur fail uzlaştırmasının her mağdur için uygun olacağını söylemek kuşkusuz mümkün değildir. Uzlaştırmacılara verilen eğitimde vurgulanan ilk husus, uzlaştırmanın, hem mağdur hem fail için başvurulması gönüllü bir seçenek olduğudur. Kuzey Amerika ve Avrupa’da, yirmi yıldan uzun süredir yapılan binlerce uzlaştırmada edinilen tecrübeler, uzlaştırmanın kendilerine bir seçenek olarak sunulduğu mağdurların çoğunun, bu süreci tercih ettiğini göstermiştir (Özbek, 2007: 133).

Birleşik Devletler’de yapılan çalışmalar, hem mağdurların, hem faillerin uzlaştırmadan yararlandıklarını; katılımcıların uzlaştırma sürecinden tatmin olduklarını ve uzlaştırma sonunda ceza adaleti sistemine daha olumlu baktıklarını göstermiştir (Özbek, 2005b: 291-292). Bu hâli ile uzlaştırmanın düşünsel temeli olan onarıcı adalet kavramının yaygınlaşması ve üzerinde yoğunlaşılması ile paralel olarak uzlaştırmanın daha da yaygınlaşacağı açıktır.

Uzlaşmanın farklı kesimlerin farklı talepleri ile uygulamaya konması ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. Farklılıklara rağmen genel olarak uzlaşma en azından iyi niyetli bir yaklaşımı öngördüğünden tarafların uyuşmazlığa ilişkin kararlı bir tavır takınma öncesi girişilmesi ve sürecin kullanılmaya çalışılması ve bunun ihtiyari olması hâlinde başarı şansı yüksek olacaktır (Yücel, 2008: 177). Bu hâli ile uzlaşmanın uygulamaya dönük olarak ister klâsik ceza adalet sistemine alternatif bir yol ister klâsik ceza adalet sisteminin tamamlayıcısı olsun öğretide uygulamada var olması gerektiğine ilişkin genel kabul gördüğü değerlendirilmektedir. Henüz yeni bir alternatif çözüm yolu olarak uzlaşma kurumu, klâsik ceza adalet sisteminin tamamlayıcısı olmakla beraber uygulamada da bu durumun kabulü ile aksaklıkların çözümüne ilişkin destek sağlanması gerekmekte olup bunun yasal düzenlemelerle temel aksaklıkların çözüme ulaştırılması gerekmektedir. Uzlaştırmanın modern ceza hukukunda yer alması yine onarıcı adalet kavramı ile paralel şekilde yapılanması dolayısıyla tarihsel gelişimin onarıcı adalet temel alınarak incelendiği de görülmektedir (Kaymaz ve Gökcan, 2007: 56-59).