• Sonuç bulunamadı

F. İBN HALDUN’A GÖRE EĞİTİM ÖĞRETİM VE ÖĞRETMEN

1.2. EĞİTİMİN SOSYOLOJİK TEMELLERİ

1.2.1. Genel Sosyolojik Anlayış (Umran İlmi)

1.2.1.1. Umran İlmi

İlk defa kendisi tarafından kurulduğunu iddia ettiği ümran ilmi, İbn Haldun’un tarifiyle geçmiş çağlarda yaşamış kavimlerin durumlarını ve yaşantılarını ele alan, bunlardaki meydana gelen değişiklikleri, bunların idareyi ve ülkeyi ellerine geçirme sebeplerini, insan topluluklarının tabiatlarını, yerleşik ve göçebe hayatı, göçleri, nüfus hareketlerini, devlet kurma, kurulan devletlerin güçlenme ve

çökmelerini, üretim ve tüketimi, bilim ve sanatı, kar ve zarar olaylarını, süreç içindeki sayılan bu durumların değişmeleri ve değişmelerin sebeplerini inceleyen bir ilimdir.217Görüldüğü gibi İbn Haldun’un kurduğunu söylediği yeni bilimin konusu toplum ve toplumsal olaylardır. Bu bağlamda o tarihi olayları önceden yapıldığı gibi sadece anlatmak yerine onları sosyal kanunlar çerçevesinde düşünmek gerektiğini ileri sürerek tarih felsefesinin temellerini atmıştır.218 Ona göre tarih bilimi tarihi kanunlara ulaşmak için toplumsal olay ve olgularla ilgilenmelidir. Tarihçinin sosyal gerçekliği tanıması, değişmelerin sebep ve sonuçlarını bilmesi gerekir, bu konuda umran ilmi ona yardımcı olacaktır.219

İbn Haldun diğer ilimlerden farklı olması220 sebebiyle toplumsal olay ve olguların tabiat ve din bilimlerinden ayrı bir bilimin konusu olarak ele alınması gerektiğini ileri sürer.221 O umran ilminde olayları toplumsal olay olarak ele aldığı, sebep-sonuç ilişkisi içinde açıkladığı için sosyolojinin müjdecisi, deneysel sosyoloji, dolayısıyla din sosyolojisinin kurucusu olarak kabul edilir,222 ayrıca toplumsal olaylarda kanun ve determinizm düşüncesini getirdiği için de pozitif sosyolojinin ilk kurucusu da sayılır.223 A. Ferreire, Ludwig Grumplowicz, Stefano Colosio, Rene Maunier ve T. Hussain gibi sosyolojistler de onu sosyolojinin habercisi, ilk sosyolog vb. şekilde sıfatlandırmışlardır.224

E. Rosenthal ve benzeri araştırıcılar İbn Haldun’u dinin etkisine kapılmamış bir düşünür olarak görür, Sünnî Hilafet teorisine ve Felasife’ye vakıf olmakla birlikte, orijinal bir teori kuran kişi olarak belirtir ve Mukaddime’yi ampirik yaklaşım ve gözlemlerden yola çıkılarak yazılmış bir “Medeniyet Summa’sı olarak nitelendirirler. İbn Haldun’un geleneksel öğretimden geçmiş olması olaylara gerçekçi bir biçimde

217

M, Ugan, C. I, s. 14-96.

218 Hançerlioğlu, a. g. m., s. 48.

219 Ülker Gürkan, “Tarihten Sosyolojiye Doğru Umran İlmi”, Bilim ve Ütopya, İbn Haldun Özel

Sayısı, Mart 1999, s. 53.

220 M, C. I, s. 204, 207, (38-40). 221 Gürkan, a. g. m., s. 53.

222 Osman Eyüpoğlu,”İbn Haldun’un Günümüz Sosyal Psikolojisine Katkısı”, Akademik

Araştırmalar Dergisi, S. 22, s. 4.

223 Cemil Sena, “İbn Haldun”, Büyük Filozoflar Ansiklopedisi, Nebioğlu Yayınevi, C. 3, İstanbul, s.

16.

224 Ümit Hassan, İbn Haldun’un Metodu ve Siyaset Teorisi, 2. Baskı, Toplumsal Dönüşüm

yaklaşımını engellememiştir. 225 Ayrıca onun bilimleri sınıflandırması bilimi teolojiden kurtarma yolunda bir çaba olarak değerlendirilebilir.226 O imana ilişkin konularda vahye dayanan bilgileri kabul ederken, toplumsal, ekonomik, siyasi vb. konularda da gözlemlerinden kaynaklanan verileri, varlığın tabiatlarını, sosyal ve tabiat kanunlarını vb. kabul ederek her iki alanı birbirinden ayırmıştır. Toplumların ve sosyal olayların tarihindeki diyalektik sürecin determinist bir özelliğe sahip olduğunu ve bunun da maddi temelleri bulunduğunu belirterek laik bir yaklaşım sergilemiştir.227

Ümit Hassan onun genel olarak sosyal olaylar konusunda laik anlayışa sahip olduğunu maddeler halinde şöyle sıralamıştır: Birincisi, olayları incelerken eleştirel ve nedensel bir yaklaşıma sahip olması, bunlarda ekonomik ve coğrafî etkenlere yer verirken dinî etkenler üzerinde durmaması, insan için medenî ve toplumsal hayatı zorunlu gördüğü halde, devletin din ile ayakta durmadığı fikrini ileri sürerek, devlet idaresinde teokratizmi reddetmiş olması. İkincisi, dindar bir Müslüman olduğu halde dünyayı dinden ayırması. Üçüncüsü, “Sosyal hayat dinle kaimdir ve şeriatsız siyaset olmaz” düşüncesine sahip olanların fikirlerini reddetmesi. Dördüncüsü ise iki ayrı kurum olarak değerlendirdiği için “saltanat” ve “hilafet”in görevlerini ayrı anlatması.228 İbn Haldun’un görüşleri incelendiğinde onun toplumsal, ekonomik ve siyasi olayları bilimsel bir yaklaşımla sebep-sonuç ilişkisi içerisinde ele alıp incelediği ve bunların temelinde toplumsal, ekonomik, coğrafi, siyasi ve eğitim ile ilgili etkenlerin etkili olduğunu söylerken, bunların arasında dini etkenlere yer vermediği görülür.

İbn Haldun’a göre, insan yaşamının hem güvenlik hem de ekonomik açıdan sağlıklı bir şekilde devamı için toplumsal hayat ve toplumsal organizasyon zorunludur, çünkü insanın ihtiyaçları ancak yardımlaşma ve iş bölümü içinde karşılanabileceğinden dolayı onun yardımlaşmaya ihtiyacı vardır ve o bir toplum düzeni içinde yaşamak zorundadır. Yardımlaşma ile aynı zamanda üretime katılanların kat kat fazlasının ihtiyacını karşılayacak yeterli miktarda mal ve rızık da meydana gelir. İnsan için zorunlu olan yardımlaşma ve işbirliğinin ekonomik

225 Hassan, a. g. e., s. 77-78. 226 Hassan, a. g. e., s. 20. 227 Hassan, a. g. e., s. 195. 228 Hassan, a. g. e., s. 55.

boyutunun yanı sıra güvenlik boyutu da vardır, insan kendini savunmak için de hem cinsinin yardımına muhtaçtır. Allah hayvanlardan her birine başkalarının vereceği zarara karşı korunmak için bir organ verirken bütün bunlara karşılık bir bedel olmak üzere insana fikir ve el vermiştir.229 Bir araya gelme ve yardımlaşma ile başlayan toplumsal hayatta Allah’ın insana verdiği bu araçlar ile çeşitli toplumsal kurumlar ve kültür üretilmeye başlanmış, insanın yeryüzünde yaşamını sürdürebilmesi de bu organizasyonlar ve üretilen kültür ile mümkün olmuştur. Yine ona’a göre insan için zorunlu olan toplumsal organizasyon olmazsa, Allah’ın onlar aracılığı ile âlemi mamur etmesi ve onları yeryüzünde kendine halife kılma yolundaki iradesi tam olarak gerçekleşmiş olmaz.230