• Sonuç bulunamadı

Ekonomi-Eğitim-Bilim-Sanat-Kültür İlişkisi

F. İBN HALDUN’A GÖRE EĞİTİM ÖĞRETİM VE ÖĞRETMEN

1.2. EĞİTİMİN SOSYOLOJİK TEMELLERİ

1.2.2. Toplumda Kurumlar Arası İlişkiler ve Eğitim

1.2.2.2. Ekonomi-Eğitim-Bilim-Sanat-Kültür İlişkisi

Önceki başlık altında genel olarak ekonominin diğer toplumsal kurumlar üzerindeki belirleyici etkisi üzerinde durulmuştu. Bu bölümde özellikle ekonomi, bilim, kültür ve sanat ilişkiler üzerinde durulacaktır.

İbn Haldun’a göre toplumda ekonomik açıdan iyileşme ile kültür, bilim ve sanattaki gelişme arasında zorunlu bir ilişki vardır, o Maslow gibi ihtiyaçlar hiyerarşisinde fizyolojik temel ihtiyaçlar karşılanmadan üstte yer alan psiko-sosyal, bilimsel ve estetik ihtiyaçların ortaya çıkmayacağını düşünmektedir. Ona göre, iş ve çalışma imkânlarının iyileştiği bir yere diğer bölgelerden göç başlar, orada ekonomik faaliyet canlanır, refah seviyesi yükselir, yaşam kalitesi artar, ortaya çıkan üretim fazlası bilim ve sanatların gelişmesini sağlar; böylece onun hadarî umran dediği bu

304 M, C. I, s. 570, (302). 305 M, C. I, s. 330, (125). 306 M, C. II, s. 673, (374). 307 M, C. II, s. 1027, (565).

toplumsal yapıda gelişen üst kurumlar bu defa yukardan ekonominin gelişmesinde etkili bir faktör haline gelirler. Aşağıda onun bu karşılıklı etkileşimi dile getiren görüşlerine yer verilmiştir.

İbn Haldun’a göre genel olarak ekonominin geliştiği büyük yerleşim bölgeleri maddi ve manevi kültürün gelişmesini sağlayacak imkânlara sahiptir, şehirlerde sanatların kökleşmesi buralardaki hadaretin kökleşmesine ve hadaret süresinin uzun olmasına bağlıdır.308İş ve sanatlar umranca gelişmiş ve ilerlemiş, refah ve onunla ilgili âdetlerin gereği olan meslekler de sadece imaret yönünden fazla gelişmiş, refah ve hadaretten çokça pay almış şehirlerde bulunur309 Bir bakıma zenginliğin artması sanayi ve ilimlerin gelişmesini, bunların gelişmesi de fikir ve zihnin gelişmesini sağlamaktadır, Mısırlıların kültür alanında yetişilemeyecek derecede ileri olmalarının, hayvanları eğitmelerinin sebebi budur.310

İbn Haldun umranın gelişmişlik derecesiyle üretim şekilleri arasında bir ilişki görmektedir. Ona göre sanatlar çiftçiliği takip eden geçim yollarının ikincisidir ve ondan sonra gelir, çünkü basit değil mürekkeb ve ilmîdir, onun üzerinde düşünülür, bundan dolayı sanatlar, çoğunlukla bedevilikten sonra gelen hadariler arasında bulunur. 311 Sadece hadari umranın ilerlemesi ve kemale ermesi sayesinde mükemmelleşir. Bunlardaki nitelik bakımından iyileşme bir beldenin umranı oranındadır, çünkü umran gelişince sanatlara rağbet artar ve böylece refahın ve servetin meydana getirdiği talep sebebiyle sanatlar zarifleşir ve kaliteli olanları rağbet görür.312 Bu sebeple köylerde ve uygarlığın gelişmemiş olduğu şehirlerde oturanlar öğrenmek istedikleri ilim ve sanatı bulundukları yerlerde öğrenemezler ve sanayide ilerlemiş olan bir şehre gitmek zorunda kalırlar.313 Bedevilik ile sanat arasında ise kolay kolay kapatılamayan bir mesafe vardır,314Hadarilerin göçebelere göre daha zeki, anlayışlı ve kavrayışlı olmaları eğitilmiş olmaları; göçebelerin bilmediği medeniyet, kural, yöntem ve edepleri bilmeleri, hüner ve sanatı öğrenmeleri suretiyle elde ettikleri doğru melekenin bir sonucudur, bunun da 308 M, C. II, s. 724, (401). 309 M, C. II, s. 657, 683, (363, 377). 310 M, Ugan, C. II, s. 450. 311 M, C. II, s. 699, (383). 312 M, C. II, s. 723, (400-401). 313 M, Ugan, C. II, s. 453. 314 M, C. II, s. 745, (418-419).

gerisindeki sebep ekonomik güçtür. Öğretim ile sahip oldukları beceri ve sanatın onların akıl ve fikirlerini aydınlatmış ve geliştirmiş olması, bu farkı ortaya çıkarmaktadır.315

İbn Haldun ayrıca uygarlığın, bilim ve sanatların gelişmesi için yerleşik şehir hayatını zorunlu görür, ona göre küçük yerleşim bölgelerinde eğitim-öğretim imkânı olmaz,316 çünkü göçebe hayatı bilimlerin ve sanatların gelişmesi için uygun değildir, bunlar yerleşik medenî hayatta gelişir.317 Küçük yerleşim bölgelerinde yaşayanlar ancak temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek imkânlara sahiptirler, İbn Haldun da ancak zorunlu olan ihtiyaç karşılandıktan sonra hayatta mükemmelliğin ve genişliğin arandığının farkındadır,318 zorunlu ihtiyaçları elde etmedikçe insan mükemmele ve refaha ulaşamaz.319 Örneğin, çoğunlukla bedeviler yazıya ihtiyaç duymazlar,320 çünkü yazı hadaretin bir ürünüdür.

Ona göre bir umrandaki kültürün bir parçası olan sanatlar içinde en son olarak musikî ortaya çıkar, çünkü lükstür, boş zaman ve eğlenceden başka bir şeyle ilgili değildir.321 Bu sanat çeşidi yüksek seviyeye ulaşmış, temel ihtiyaçlarını gidermiş, lüks ihtiyaç aşamasına ulaşmış bulunan, sonra da türlü türlü bolluklar içinde yaşayan bir umranda meydana gelir. Çünkü bu sanata bütün temel ihtiyaçlarını gidermiş, geçim, ev ve diğer konularla ilgili önemli problemleri çözen kimseler ihtiyaç duyarlar, bütün kaygılardan kurtularak türlü türlü zevkler edinenlerden başkası bu sanata talip olmaz.322 Umranın gerilemesi ve harap olmaya yüz tutması halinde de yine ilk defa onun sonu gelir.323

Onun değindiği, modern ekonomi bakımından da önemli görülen bir başka ilke, uygarlığın gelişmesi ve refah toplumu haline gelmek için o toplumda üretim fazlası gelirin bulunması zorunluluğudur. Üretim ihtiyaç fazlası olursa, bu ihtiyaç fazlası gelir ilim, fen ve sanat öğrenimi için harcanır,324 ihtiyaç fazlası üretim de

315 M, C. II, s. 780; Ugan, C. II, s. 451, (433-434), 316 M, C. II, s. 780-781, (434). 317 M, Ugan, C. III, s. 167, 173. 318 M, Ugan, C. I, s. 308. 319 M, C. I, s. 326, (122). 320 M, C. II, s. 745, (418-419). 321 M, C. II, s. 761, (428). 322 M, C. II, s. 758, (426). 323 M, C. II, s. 761, (428).

hadari umranda olur, bundan dolayı, ilimler ancak büyük bir umrânın ve yüksek bir hadaretin bulunduğu yerde gelişir,325 hadarîlikle ilgilidirler, bedeviler ise ilimlerden de ilim pazarlarına rağbet etmekten de uzak kalmışlardır.326

İbn Haldun’a göre hadarî umranda bir müddet sonra kaçınılmaz olarak yaşlılık ve gerileme belirtileri görülmeye başlar. İnsanlar içinde bulundukları rahat şartlara alışırlar ve eski çalışkanlıklarını terk ederler, onun ifadesiyle mülk oluşunca, insanlar sakin ve huzurlu bir yaşama meylederler, rahatı yorgunluğa tercih ederler ve mülkün semereleri olan binaları, meskenleri ve giyecekleri edinmeye çalışırlar. Güçleri yettiğince yenilecek-içilecek, kılık-kıyafet, kap-kacak, yatak-döşek gibi şeylerin en zarif olanlarını seçerler,327 halk tavan, çatı, kapı, sandalye vb. şeylerin her çeşidinde zerafete ve kibarlığa düşkünlük gösterir. O vakit söz konusu sanat da zarifleşir, garip bir şekilde iyileşir, gelişir.328

Sonuç olarak umrân çöküp hanedanlıklar gerileyince ilimler ve sanatlar geriler, ortadan kalkar, 329 harap olmaya yüz tutan şehirlerde sanatların noksanlaşması330 bununla ilgilidir. Ancak İbn Haldun’a göre, nasıl ki, bir boya bir yere iyice yerleşirse, bulunduğu yer yok olmadıkça, kumaş tamamen eskimedikçe ondaki renk çıkmaz, kolay kolay değişmez ve kaybolmazsa sanatlar da umran büsbütün yıkılmadıkça kumaşa iyice yerleşen bu boya gibi ondan ayrılmaz.331

İbn Haldun bu konularda İslâm tarihinden örnekler verir. Müslümanlar hadarî olduktan sonra başlangıçta nakil halinde bulunan şer’i ilimleri sanat haline getirdiler,birçok eserler yazıldı ve bu yolla kendilerinde ilimlerle ilgili melekeler meydana geldi. Sonra başka milletlerin ilimlerine heveslendiklerinden, o ilimleri tercüme ederek kendi ilimlerine kattılar, bunları kendi bakış açılarına göre yorumladılar ve bunları idrakleri oranında ilerlettiler. İlimle meşgul olanlar başka dilleri değil sadece Arapça’yı bilme ihtiyacını duymuşlardır, çünkü öbür diller önemini kaybetmiş ve silinip gitmişti.332 Yine bu dönemlerde, ilimlere ilgi arttı, 325 M, C. II, s. 780, (434). 326 M, C. II, s. 995, (544). 327 M, C. I, s. 389-390, (167). 328 M, C. II, s. 734, (410). 329 M, C. II, s. 776, (430-431). 330 M, C. II, s. 726, (403). 331 M, C. II, s. 725, (402). 332 M, C. II, s. 998-999.

kitaplar yazılarak çoğaltıldı, ciltlendi ve saraylar ve hükümdar hazineleri eşi bulunmayan eserlerle doldu, çeşitli bölge sakinleri bu konuda rekabete girişti ve birbirleriyle yarıştılar. Sonra İslam hanedanlığı çözülüp gerilemeye başlayınca sözü geçen şeylerin tümü geriledi, hilafetin yıkılmasıyla Bağdat’taki ilim kurumları da çöktü.333 Ekonomik açıdan gerileme eğitim-öğretimde de gerilemeye sebep olur, Endülüs’te eğitim ve öğretimin durmasının nedeni yüzlerce yıldan beri bayındırlığın azalmaya başlaması ve ekonomik durumun bozulmasıdır. 334 Geçim derdine düşüldüğünden dolayı Endülüs’te aklî ilimler ortadan kalkmıştır.335 Aynı şekilde bayındırlık eksildiği ve ilimlerin büyük üstatlardan senetleriyle rivayeti ve güzel öğretim metotlarının arkası kesildiği için çağımızda Batı Afrika’da da naklî ilimlere rağbet azalmıştır. Bayındır ve medeni yönlerden yükseldiği ve öğrencinin ihtiyaçları vakıflardan sağlandığı için bu ilimler, beceriler ve sanayi doğudan gelişmiştir.336 Yine ona göre eskiden ilmî eserlerin ve resmi dairelerde tutulan sicillerin bir nüshalarının kopya edilmelerine, ciltlenmelerine, rivayet ve zabt yönünden düzenlenmelerine önem verilirken, şimdi büyük İslam hanedanlığının yıkılmış ve umranın gerilemiş olması sebebiyle bu sanat da ortadan kalkmıştır. Oysa eskiden çok sayıda ilmî eser ve kitaplar meydana getirilmiş, bunlar her yerde ve her zaman büyük bir arzu ile halk arasında elden ele dolaşmış, kopye edilmiş ve ciltlenmiştir.337