• Sonuç bulunamadı

Uluslararası İstanbul Bienali İMKÂNSIZ DEĞİL ÜSTELİK GEREKLİ Küresel Savaş Çağında İyimserlik (Hou Hanru)

KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜRLEŞTİRME SÜRECİNDE BİENALİZM VE ÖTEKİLİK

10. Uluslararası İstanbul Bienali İMKÂNSIZ DEĞİL ÜSTELİK GEREKLİ Küresel Savaş Çağında İyimserlik (Hou Hanru)

Resim 61: 10. Bienal afişi, Bienal Kataloğu, 2007

http://bienal.iksv.org/tr/arsiv/bienalarsivi/198

Küresel kentlerin kültürel ve politik yaklaşımlarını 10. Uluslarası İstanbul Bienali’nde Hanru’nun ulus-devlet meselesini AKM ve İMÇ üzerinden örneklemiştir. Seçilen Bienal mekânlarının neye göre şekillendiği sorusu ise ayrıca önem teşkil etmektedir. Küresel kentlerin kültürel ve politik yaklaşımları soylulaştırma (Gentrification) kavramı bağlamında incelenmiş olup, kentlerin tüketime açık hale getirilmesi meselesi odak noktasında tutulmuştur.

2007 yılında düzenlenen 10. Uluslararası İstanbul Bienali, İmkânsız Değil Üstelik Gerekli-Küresel Savaş Çağında İyimserlik temasını işlemiştir. Sergi Mekânları arasında Atatürk Kültür Merkezi (AKM), İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, Antrepo

No.3, Santral İstanbul, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi bulunmaktadır. İstanbul Bienalleri tarihinde kentle en ilişkili Bienal olarak tanımlanabilecek olan 10. Uluslarası İstanbul Bienali, 40 ülkeden 70 sanatçının katılımı ve mekânlarıyla temsili bir ilişki kurmak yerine izleyicinin o mekânın kendisiyle ilişki kurmasını sağlayan bir yapı sergilemiştir.

“Hou Hanru’nun İstanbul’un kentsel dönüşüm sürecine kulak tıkamaması sonucu seçtiği üç mekâna yeni isimler vererek onları tanımlaması (AKM-Yakmalı mı Yakmamalı mı?, İMÇ-Dünya Fabrikası, Antrepo No:3-Entre-polis ve Rüya Evi) izleyiciyi baştan bir beklentiye sokarak yüzleşmeye ve değerlendirmeye davet etmiştir390.”

Küratör Hou Hanru, böyle bir konunun, savaşın Afganistan’daki, Irak’taki, Filistin ve İsrail arasında ve Türkiye’nin Güneydoğusu’ndaki çatışmalar gibi dünyanın birçok yerinde var olmasından dolayı seçilmiş olduğu üzerine açıklamalar yapmıştır. Türkiye’nin modernleşmesi sürecinde uygulanan ulus-devlet projesine Hanru’nun bakışı ise ayrı bir tartışma konusu olmuştur. Özellikle sanat çevresi ve birçok diğer kesimce eleştirilere neden olmuştur391. Hou Hanru sanat dünyasının neyin peşinde olduğunu ise şu şekilde ifade etmektedir:

“Bu yeni dünya kentleri, yeni bir dünya düzeni ve gezegenimiz için yeni vizyonlar sunan yeni ekonomik, kültürel ve hatta politik güçlerin yükselişini temsil ediyor. En önemlisi, kendine özgü miraslarıyla bu kentler, yeni modernlik anlayışlarının ve ütopik/ distopik hayalgücü için yeni imkânların geliştirebileceği ve yeniden icat edebileceği, yeni ve özgün mekânlardır392.”

10. Uluslarası İstanbul Bienali’nin kavramsal çerçevesi393 okunduğunda belirli ifadeler ön plana çıkmaktadır. Bu kavramlar Bienal’in çizmiş olduğu çerçeveyi aktarırken diğer Bienal’lerden neden ayrıştığını da gözler önüne sermektedir. Hou Hanru’nun ilk defa Türkiye’nin siyasi durumuna dikkat çekmesi 394, üzerine

düşünülmesi gereken önemli bir adımdır.

390 Burcu Pelvanoğlu, 9B ve Sonrasında İstanbul Bienalleri’nin Kent ile İlişkisi, 2015,

http://lebriz.com/pages/lsd.aspx?lang=TR&sectionID=12&articleID=1333, Erişim Tarihi: 04.04.2018

391 Burcu Aygen Ergen, Son Üç Uluslararası İstanbul Bienali’nde Yapıtları Yer Alan Kadın

Sanatçılardan Bir Seçki, Sanat & Tasarım Dergisi, 2012, s. 27

392 A.g.e., s. 43

393 Kavramsal çerçeve için bkz. http://10b.iksv.org/detail.asp?cid=3&ac=kavramsal 394 Burcu Üver, Selim Birsel-Boğaziçi'nde "Çağdaş Sanat" Röportaj Dizisi, 2010

Küresel kentlerin kültürel ve politik yaklaşımlarını 10. Uluslarası İstanbul Bienali’nde Hanru’nun ulus-devlet meselesini AKM ve İMÇ üzerinden ele almış olması ise düzen, iktidar, mekân ve heterotopya kavramlarının üzerine düşülmesini gerekli kılmıştır.

Michel Foucault’nun bütün çalışmalarını boydan boya kesen iktidar analizinde, düzen çok ayrıcalıklı bir önem teşkil etmektedir. Foucault’nın irdeledeği mesele de aslında tam olarak iktidarın nasıl uygulandığı, iktidar ilişkilerinin nasıl yaratıldığı üzerinedir.

Ayrıca eğer iktidar kendisini ancak uygulandığında ortaya koyuyor ve yalnızca toplumsal özneleri oluşturan tarihsel ilişkiler içinde tespit ve tahkik edilebiliyorsa, bu ilişkiler nasıl bir araya gelmektedir ya da başka bir deyişle tarihsel olarak belirlenmiş bir toplumda onları tanımlayan şey nedir? Bu noktada düzen kavramı işlevsel bir hal almaktadır. İktidar, edinilen, ele geçirilen ya da paylaşılan bir şey değildir395. Bu nedenle de yerlerde biriktirilemez, yerlerde bulunamaz. Dolayısıyla düzen, iktidarın uygulanışını teşkil eden eylemler alanının düzenlenmesine tekabül etmektedir. Bu alan özü itibarı ile “kişinin Ötekilerin eylemine göre hareket etmesine izin veren bir farklılaşma sistemi oluşturmaktadır396.

Mekân, her türlü iktidar uygulamasındaki temel unsurdur397. Bu sav, mekânın, onu tanımlayan özel maddi düzenlemeleriyle, iktidar ilişkisinin önemli olduğu düşüncesini ileri sürüyor gibi görünmektedir. Başka bir deyişle mekânın düzenleyici mantığında, yalnızca iktidar ilişkilerinin açıkça ifade edilmesinin sonuçlarını değil, aynı zamanda bu ifadelendirmenin can alıcı önemdeki önkoşullarını da keşfetmek mümkündür398.

Mekânların tanımladığı ilişkilerin deneyimlenmesinde, mekân hem ortaklığın hem de ayrışmanın ve kıyaslamanın bir koşulu olarak belirmektedir. Foucault, kavram olarak

395 Michel Foucault, The Subject and Power: Beyond Structuralism and Hermaneutics, Chicago

Press, 1983, s.223’den aktaran Stavros Stavrides, Kentsel Heterotopya, Özgürleşme Mekânı Olarak

Eşikler Kentine Doğru, Çev.: Ali Karatay, Sel Yayıncılık, 2016, s.143

396 Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, Ayrıntı Yayınları, 1990;2015, s. 94’den aktaran Stavros

Stavrides, Kentsel Heterotopya Mekânı Olarak Eşikler Kentine Doğru, Çev.: Ali Karatay, Sel Yayıncılık, 2016, s.144

397 Michel Foucault, Space, Knowledge and Power, The Foucault Reader,New York: Random

House,1984, s. 252’den aktaran Stavros Stavrides, Kentsel Heterotopya Mekânı Olarak Eşikler

Kentine Doğru, Çev.: Ali Karatay, Sel Yayıncılık, 2016, s.145

398Stavros Stavrides, Kentsel Heterotopya, Özgürleşme Mekânı Olarak Eşikler Kentine Doğru, Çev.:

mekânın kendi tarihi olduğunu Batı düşüncesine dayandırarak ileri sürmektedir ve savını şu şekilde örnekler; Ortaçağda mekânların, kutsallıklarına ya da kozmik önemlerine göre hiyerarşik bir şekilde sıralanması, beraberinde Ortaçağ mekânını, yani yerelleşmenin mekânını getirmiştir399. Bu aslında şu anlama gelmektedir; modern hayat mekânlarında köklü bir heterojenlik karşımıza çıkmaktadır.

Öte yandan iktidar ilişkilerinin eklemlenme alanını, sınıflandırıcı tanımlama ile heterojenlik arasındaki ilişkinin düzenlendiği bu çok önemli alanı oluşturan bir mekânlar kategorisidir. Bu mekânlar, Foucault tarafından heterotopya olarak tanımlanmaktadır. Heterotopya’yi ise şu şekilde açıklar: Toplum yapısının kendisine nakşedilmiş bir tür karşı yerleşme ve –içinde bir kültürde bulunabilecek gerçek yerleşmelerin, diğer tüm gerçek yerleşmelerin eşzamanlı olarak temsil edildiği, çekişme konusu yapıldığı ve tersine çevrildiği- bir tür fiiliyata geçirilmiş ütopyalar niteliğindeki gerçek, fiili mekânlar400.

Laclau’a göre her türlü toplum temsilinin, toplumun ne olduğunu ifade etme girişimi değil, toplumu oluşturma girişimidir. Toplum düzenli bir bütünlük olarak sunulduğunda, aslında hakimiyeti tarihe açık bir süreç yapan değişim dinamiği gözardı edilmektedir. Dolayısıyla düzen, bir olgudan ziyade, bir hegemonik mücadele konusu gibidir. Böylece heterotopyalar; süreksizlik alanları olarak, toplumsal ilişkilere alan açan süreçlerde bir araya gelen mekân ve zaman fragmanlarıdır401.

Tam da bu noktada AKM özelinde yapılan bu değerlendirmede, Murat Tabanoğlu’nun şu andaki AKM projesi, bir takım soruları da beraberinde getirmektedir. Türkiye’nin kültürel belleği ve modern mimari tarihindeki simgesel önemine rağmen ülkedeki siyasi kutuplaşmanın cisimleşmiş hali olmaya terk edilen AKM’nin, yıkılıp yedi kat geniş bir alanda yeniden inşa edileceği belirtiliyor402.

“Yeni Atatürk Kültür Merkezi binasında, 2 bin 500 kişilik bir opera salonu, 800 kişilik tiyatro salonu, bin kişilik konferans salonu, 285 kişilik sinema salonu, 250 kişilik oda

399 A.g.e., s.149 400 A.g.e., s.151 401 A.g.e., s.158

402 Beril Köseoğlu, Korhan Gümüş: Beğen beğenme AKM anıttır, 2017

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/08/11/korhan-gumus-begen-begenme-akm-anittir/, Erişim Tarihi: 13.05.2018

tiyatrosu, bir sergi salonu, bir kütüphane, 885 araçlık otopark bulunacak. Yeni binanın en üst katında ise ikinci köprüden Tarihi Yarımada’ya uzan kadar uzanan manzaraya sahip bir restoran yer alacak. Yeni AKM’de binanın dış cephesi büyük bir ekrana dönüştürülecek şekilde inşa edilecek. Bu sayede Taksim Meydanı’ndaki vatandaşlar binanın dışına yansıtılan tiyatro, bale, opera gibi etkinliklerin temsillerini izleme imkanı yakalayabilecek. Atatürk Kültür Merkezi’ne uzanan araç trafiği ise yer altı tüneline taşınacak ve merkez önü araç trafiğine kapalı hale getirilecek403.”

Özellikle binanın dış yüzünün, cephesinin bir elektronik ekrana dönüştürmesi başlı başına hegemonik bir yansımanın ürünü gibi algılanabilir mi? Üstelik bu meselenin on yıl sonra hayata geçirilmesi acaba bir kehanet midir? Yoksa kentin belleğine ve politik gündeme yapılan bir müdahale midir?

Mimar Korhan Gümüş’e göre AKM, eşi bulunmaz bir klinik çalışma niteliğindedir. Gümüş kamuda eksik olan bir noktaya atıfta bulunarak yapının aynısının yapılabileceğini fakat bunun ayrı bir deneyim gerektirdiğini belirterek;

“İdeolojik koşullandırmalar öne çıkıyor, bu da mimarlığı, kültürü felç ediyor. Yanlış veya doğru diye tartışmak yerine, AKM’yi bir güç gösterisi konusu olmaktan çıkarmak gerekli. Aslına bakarsanız AKM bir klinik çalışma olarak, siyasetin bilinçaltındaki sorunları, bastırılmış konuları açığa çıkarmak ve iyileştirmek için eşi bulunmaz bir fırsat404.”

olarak değerlendirmektedir. Başka bir bakış açısına göre İKSV Müdürü Görgün Taner, AKM'nin “teknik donanımlarına” işaret ettikten sonra daha farklı meselelere de değinmektedir;

“…Bu merkez kime bağlı olacak, nasıl yönetilecek, tüm sahne sanatlarını içeren, dünyadaki örnekleriyle yarışan en üst seviyede bir programı nasıl oluşturacak, nasıl fonlanacak gibi konuların konuşulması gerekiyor. Çağdaş bir yönetim anlayışıyla her açıdan sürdürülebilir bir yapı kurulması ve Türkiye'nin ve dünyanın önde gelen sanatçı ve orkestralarının AKM'de sahne alması en büyük dileğimiz405.”

Bundan çıkarılacak sonuç, kentlerin küreselleşmesi ve küresel bir kent olarak pazarlanabilmesi için ve küresel sermayeyi çekebilmesi için gerekli altyapının oluşturulması ve çeşitli girişimlerde bulunulmasının gerekliliğidir. Çünkü, küreselleşme sürecinde sadece bazı kentler ön plana çıkarak cazibe noktası olurken,

403 IHA, Yıkımı devam eden Atatürk Kültür Merkezi'nin son hali görüntülendi,

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/yikimi-devam-eden-ataturk-kultur-merkezinin-son-hali- goruntulendi-40812366, 21.04.2028

404 Köseoğlu, 2017 405

Hilal Uştuk, Yeni Akm Uluslararası Alanda Bizi Gururla Temsil Edecek, 2017,

https://www.haberler.com/yeni-akm-uluslararasi-alanda-bizi-gururla-temsil-10215491-haberi/, Erişim Tarihi: 12.05.2018

bazıları önemsizleşmektedir. Bu gelişmeler, kendilerini yenileyemeyen eski sanayi kentlerinin küresel ilişkiler ağının dışında kalmaları ve bu ağın ortaya çıkardığı refahtan pay alamaması sonucunu doğurmaktadır. Bu noktada “yarışan kentler” kavramı ön plana çıkmaktadır406. Görünen o ki, yapımına 13 Şubat 2018 tarihinde başlanmış olan ve 2019 yılının ilk çeyreğinde bitirilmesi planlanan AKM, şimdiden İstanbul’un küresel pazarda yerini alması için yerel-ulusal, bölgesel, küresel etkileşim ağlarının kesiştiği sosyal ve fiziki bir mekânın gerekliliklerini yerine getirmeye başlamıştır.