• Sonuç bulunamadı

KÜRESEL SANAT DÜNYASI VE ÖTEKİ

3.2. Küresellik ve Küyerellik Üzerine

3.2.1. Küyerelleşmenin Niteliğ

Otuz yıla aşkın bir süredir küreselleşme kavramı birbirinden farklı önermelerle karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra De Duve’ün önermesiyle ortaya atılmış olan Küyerelleşme (Glocalisation) küreselleşmenin yerellik ve uluslararasılık durumunun ötesinde “Kimlik” söylemi ile birlikte sermayenin bakış açısına ayna tutmaktadır.

De Duve’ün başlıca argümanı estetik tarihinin sanat ve günümüz sanat kurumunun kapitalist düzende yeniden konumlandırılabilmesi için tekrar gözden geçirmenin faydaları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu bağlamda evrensel olan tekillik durumunu alıp Kant’ın tanımı doğrultusunda estetik yargı olarak öne süren De Duve, günümüz sanat ortamını, Bienaller ve Yerel bir bakış açısı üzerinden değerlendirmenin önemine

vurgu yaparak, tekilliği yerellik olarak ve çoğulculuğu evrensellik olarak tanımlamaktadır.

“Küreselleşme, toplumsal ilişkilerin küresel/ulusal/yerel etkileşim alanında, tarihsel ve söylemsel kurulma sürecini simgelemekte ve bu süreç, belirsizlikleri, çelişkileri kopuşları içermektedir. Toplumsal ilişkilerin çözümlenmesinde, küreselleşme, benzerliklerle birlikte farklılıkların, evrenselleşmeyle birlikte yerelleşmenin modernleşmeyle birlikte gelenekselleşmenin eş zamanlı yaşandığı bir süreçtir238.”

Tanım doğrultusunda bu çalışmaya Anthony Giddens’in yaklaşımıyla farklı bir katman eklenmesi mümkündür. Giddens’in, birçok yaklaşımının yanı sıra “toplum” düşüncesi üzerinden bir önermesi bulunmaktadır. Toplumsal yaşamın zaman ve uzam üzerine nasıl düzenlendiğini incelediği Modernliğin Sonuçları adlı kitabının

Modernliğin Küreselleşmesi adlı bölümünde, zaman-uzam uzaklaşmasının kavramsal

çerçevesinde, dikkatimizi yerel katılımlara ve uzak etkileşim ilişkilerine çekmektedir. Bu ilişkiler doğrultusunda yerellik ve çoğulculuk zaman ve uzam ile ilişkilendirilebilmekte hatta eş bile tutulabilmektedir.

“Yerel ve uzak toplumsal biçim ve olaylar arasındaki ilişkiler, esnektirler ve Küreselleşme asıl olarak bu esneme sürecine işaret etmektedir. Farklı toplumsal bağlamlar ya da bölgeler arasındaki bağlantı biçimleri bir bütün olarak yerküre yüzeyinde şebekeleşmektedir. Böylece küreselleşme, uzak yerleşimleri birbirlerine, yerel oluşumların mesafelerce ötedeki olaylarla biçimlendirildiği ya da bunun tam tersinin söz konusu olduğu yollarla dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilmektedir239.”

Zygmunt Bauman ise zaman ve uzam kavramları yerine zaman ve sınıf kavramları üzerinden bir yaklaşım sergilemektedir. Bauman’a göre, zamansal/mekânsal mesafelerin teknoloji vasıtasıyla yok olması, insanları kutuplaştırma eğilimindeolduklarını göstermekteir. Bu, belirli insanları bölgesel kısıtlanmışlıklardan azad ederken, belirli cemaat-üreticilerini ise yurtsuzlaştırmaktadır. Bu da şu anlama gelmektedir;

“Öteki insanların hala sınırları içinde olduğu toprakları ise anlamından ve kimlik bahşetme yeteneğinden yoksun bırakmaktadır. Bağlarını koparıp başka yere taşınma şansı çok az olan diğerleri için ise, yerelliği kendine mal etme ve evcilleştirme imkanının bulunmadığının işaretidir.240

238 Nalan Yetim, Küresel Üretim Yapılanmasına Kültürel Yanıtlar:Ulusal-Yerel?, Doğu Batı,

Sayı:18, 2002, s.132

239 Anthony Giddens, Modernliğin Sonuçları, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1990;2016, s.67-68 240Zygmunt Bauman, Küreselleşme, Çev.: Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998, s.25

Artık bir şey ifade etmeyen mesafelerle birbirinden ayrılmış yerellikler de anlamlarını yitirirler. Bu durum şunu göstermektedir ki, bazıları yerellikten canları isterse şimdi kopup gidebilir. Diğerleri de üzerinde oturdukları yegane toprağın ayaklarının altından gittiğini umarsızca seyreder241.

Öte yandan zamansal/mekânsal mesafelerin teknoloji vasıtasıyla sıfırlanması, küresel enformasyon ağının gelişiyle birlikte kuşkusuz bizi başka bir boyuta taşımaktadır. Paul Virilio The Lost Dimension 242 adlı çalışmasında, sibernetik bir alandan bahseder ve bu alanı tanımlarken, mekânsal boyutlardan yoksun olduğunu ileri sürerek, anlık bir yayılmanın bireysel zamansallığına değinmektedir. İnsanları fiziksel engellerin ya da zamansal uzaklıkların ayırabileceğini belirtirken, eskiye nazaran daha acımasız ve psikolojik etkileri bakımından çok daha derindir243. Bu bağlamda bir sıfırlama durumunun söz konusu olmadığı fikri öne çıksa da etkilerinin farklılıklar gösterdiği sonucuna varmak şüphesiz yerinde olacaktır.

Will Hutton kapitalizmin hem yaratıcı hem de yıkıcı bir güç olduğunu vurgularken, küreselleşmenin yeni olanaklar sağlamasının yanı sıra yeni risklere de açık olduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda, kimlik de tıpkı metalaşmaya açık etkileşimsel etkilere karşı direnç gösteren ya da reaksiyon oluşturan yapılar gibi hibrid kültürleri de direnç oluşturmak ve yenilenmek için harekete geçirebilmektedir244.

Hareketli unsurların birbiriyle olumlu ya da olumsuz biçimde etkileşime geçtiği bir alan yarattığı göz önünde bulundurulursa, küreselleşmenin hem küresel hem de yerel güçlerin yeniden eklemlenmesine açık olduğu ve haliyle yeni stratejik kimliklerin ortaya çıkışına da olanak tanıdığı ileri sürülebilmektedir. Böylelikle küresel olan baskın bir güç olsa da, yerel olan da hatırı sayılır bir önem kazanmaktadır245.

241 A.g.e., s.26

242 Paul Virilio, The Lost Dimension, Semiotext(e), New York, 1991 243Bauman, s.25-26

244 Rıfat Şahiner,

Çağdaş Sanatta Temsiliyet Krizi, Ütopya Yayınevi, Sanat Dizisi, Ankara, 2015,

s.165

Küreselleşme, aslında yerellikle yeniden dinamik bir ilişkiye geçme biçimini içermektedir. Bu, yeni küresel-yerel bağıntılar, küresel ve yerel uzam arasındaki yeni ve karmaşık ilişkilerle ilgili bir kavramdır.

De Duve’ün diğer saptaması ise şöyledir: “Kültür satar, turistleri çeker, ekonomik hareketliliği sağlar ve eğlence endüstrisinin bir parçasını oluşturmaktadır”246. De Duve’ün endişesi ”sanat” sözcüğüne yüklenmiş olan anlamdan kurtulabilmesi ve ekonomik ya da eğlence değerinden ayrıştırılması lüzumu üzerinedir. Sanat yapıtı estetik yargının ürünüdür. Kültürel metalar ise bunun dışında olmalıdır. Bundan dolayı sanat, ekonomi ve eğlence sektörüne hizmet eden değerlerden ayrı tutulmalı, hatta kurtarılmalıdır. Bu ikili bakış açısında öncelikli duruş ve yaklaşım sanatçı ile başlamaktadır. Belirtilen her türlü yorum, var olanın ideasını ortaya koymaktadır ki bu idea da ancak sanatçının önermesiyle olası bir gerçeklik kazanmaktadır247.

De Duve’e göre, sanat ve kültür aynı şey değildir. Kültür antropologların karşılaştırmalı analizlerinden oluşurken, küresel dünyamız herkesi tek biçimciliğin ışığında adeta amatör antropologlara çevirmiştir248. Bu bağlamda Benjamin’in Üretici

Olarak Yazar adlı makalesinde yazarlıkla ilgili olarak kaleme almış olduğu bir hususu

hatırlamakta fayda vardır. Her gün yeni bilgileri adeta büyük bir sabırsızlıkla bekleyen okuyucu, gazetesine bağlayan başka hiçbir şey olmadığı gerçeğini sömürmeyi çoktan öğrenmiş olan yayımcılar bu amaçla okuyucuların soru, fikir ve protestoları için sürekli yeni sütunlar açmaktadırlar.

Böylece olguların rastgele özümsenmesi, kendilerini bir çırpıda gazete muhabirliği mertebesine yükselmiş sayan okurların aynı derecede rasgele bir özümsemeyle el ele gitmesi durumuna işaret etmektedir. Okur, betimleyen (Beschreibender) veya salık veren (Vorschreibender) bir yazar (Schreibender) olmaya daima hazırdır. Dolayısıyla bir uzmanlaşma durumu olmasa bile içinde yer aldığı uğraşının uzmanı olarak

246

Thierry De Duve, The Glocal and the Singuniversal-Reflections on Art and Culture in the Global

World, The Art Biennial, 2006, s. 306

247 A.g.e., s. 307 248De Duve, s. 309

yazarlığa hak kazanır. Yazma yetkisi artık uzmanlık eğitiminden dolayı değil, ‘politeknik’ eğitiminden temel alır ve böylece ortak mülkiyet haline gelir.249

Yerel kültürlere ya da yerlilik kültürüne karşı gösterilen duyarlılık, çoğu zaman, kültürlerin içinde oluştuğu tarihsel dinamizmi ihmal eder ve yerel kültür kavramının inşası ima ettiği günlük mücadeleyi ve tartışmayı zorlu bir hale getirmektedir250.

3.2.2. Küresel Sanat Dünyasında Temsil, Kültür ve Politika üzerinden