• Sonuç bulunamadı

KOLONYALİZM-POSTKOLONYALİZM EKSENİNDE SANAT VE ÖTEKİ İLİŞKİSİ

2.2. Postkolonyalizm ve Sanat

Postkolonyalizm ve Sanat adlı bölüm, öncelikle postkolonyal terimini kavramsal, kuramsal ve tarihsel süreci bakımından ele almayı hedeflemektedir. Kuramsal açıdan bir tartışma zemini oluştuktan sonra Postkolonyalizm’in sanatsal yansıması ve örnekleri incelenmiştir. Bu anlamda özellikle 1990 yılı sonrası üretilen yapıtlar çalışmaya dahil edilmiştir. Bu bağlamda çoğunlukla ulusal ve kültürel kimlik, ırk ve etnik köken konularını irdeleyen postkolonyal sanatın, çağdaş sanat haritasında nasıl bir yeri olduğu sorusu, çalışmada odak noktasında tutulmuştur.

Postkolonyalizm terimi, II. Dünya Savaşı sonrasında ona verilen adla Üçüncü Dünya’nın ve savaşın yarım yüzyıl öncesinde kolonyal/yarı-kolonyal olan toplumların bilgi üretimi pratiklerini araştıran ve küresel kapitalizmin ekonomik, kültürel ve siyasal etkilerine odaklanan bir disiplin yerine kullanılmaktadır. Aijaz Ahmad, “Postkolonyal” teriminin ilk belirlediği yıllar olan 70’lerin başında, bu terimin somut olarak kolonyalizmden yeni kurtulmuş toplumlara gönderme yaptığını belirtmektedir74. Terim, güncel kullanımıyla kültürel çalışmalar alanında 1980’lerin sonunda popülerlik kazanmıştır. Popülerlik kazanmasının sebebi birinci dünya kurumlarında çalışan üçüncü dünya kökenli aydınların çalışmalarıdır. Dirlik’e göre postkolonyal bilinci ortaya çıkaran terim “Diaspora75”dır. Yaklaşımındaki bakış açısını ortaya koyarken, Dirlik, diasporik nüfusların varoluş koşullarında yeni bir bilince ulaştıklarının altını çizmiştir. Bu bakış açısına göre postkolonyalizm etnisite, kültürün eski biçimlerine meydan okuyan, kendilerini açıkça ifade edebilme yeteneğine sahip grupların ideolojisi olarak belirdiğini vurgulamaktadır76.

“Ulusötesi diasporik nüfuslar, ulusal ittifaklara meydan okumuş ve ulusal sınırların Ötesine geçen etnik ve kültürel çatışmaları şiddetlendirmiştir. Bu nüfuslar, hem ev sahibi toplumların hem de göçmenlerin kültürel gerçekliğini inkar eden kendi toplumlarının, homojen ulusal kültür varsayımlarını şüpheli hale getirmiştir77.”

74 Aijaz Ahmad, The Politics of Literary Postcoloniality, Race and Class 36, 3, 1995, s. 1-20’den

aktaran Arif Dirlik, Postkolonyal Aura-Küresel Kapitalizm Çağında Üçüncü Dünya Eleştirisi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 1997;2005;2010, s. 26

75 Diasporalar pek çok sosyal grubu kapsadığından dolayı, Dirlik, burada karışık bir sosyal yelpazeden

bahsetmektedir. Bu yelpaze, siyası mültecilerde, ekonomik zorluklar nedeniyle göç etmek zorunda kalmış insanlara ve eğitimleri, bakış açıları ve kültürel boşluklar arasında sahip oldukları işlevleriye kozmopolit olan iyi eğitimli ve varlıklı meslek sahiplerine kadar birbirinden farklı pek çok sosyal sınıfa işaret etmektedir. (Dirlik, s.27)

76 Dirlik, s. 28 77A.g.e., s.27

Postkolonyal sanatın temelini oluşturan postkolonyal kuram, yalnızca bir ulusun sömürgeciliği bağımsızlığa kavuştuğu zamana ilişkin değildir. Sömürgeciliğin kültürel miraslarını, yerli halkı ve topraklarını istismar etmek için bir ülkeyi kontrol etmenin insani sonuçlarını analiz ederek buna cevap vermektedir. Bunu yaparken, Avrupa dışındaki insanların toplumu ve kültürünün Batı kültürel bilginin bakış açısıyla nasıl göründüğüne de değinerek, insanların Avrupa anavatanının bir kolonisine boyunduruk altına almak için nasıl kullanıldığını ve 'sömürgeci' ve 'sömürgeleştirilmiş' kimliklerini ortaya çıkarmakla ilgilenmektedir.

Martinique doğumlu entelektüel Frantz Fanon, 20. yüzyılın önde gelen anti-sömürge düşünürlerindendir ve emperyalizm altındaki bireyin zulmünü yorumlamak için teorik bir çerçeve sağlamıştır - bu, postkolonyal sanatın önemli bir unsurudur. Fanon, sömürgecilik ve sömürgeciliğin etkilerini, ulusal kurtuluş mücadelesinde sınıf, ırk, ulusal kültür ve şiddetin rolü üzerine çalışmalar yapmıştır ve Edward Said, Stuart Hall ve Homi Bhabha gibi yazarlar tarafından üstlenilen sömürge sonrası kültürlerde çeşitlilik ve hiyerarşinin araştırılmasını başlatmıştır78.

Postkolonyal eleştiri yerelleşmiş çatışmalar ve kimlik politikaları adına küresel veya yerel-ötesi (translocal) yapıları ve metaanlatıları (metanarratives) reddetse de Arif Dirlik, günümüzdeki küresel ilişkileri değil postkolonyal eleştiri fenomeninin kendisini de, kültürel özerklik üzerindeki ısrarcı tutumuyla ve daha önceki ana ilgi alanlarını oluşturan sınıf ve toplumsal cinsiyet sorunları yerine etnisite ve kültür sorunlarına öncelik verilmesi, bilhassa küreselleşmiş bir kapitalizm bağlamına dikkat gösterilmesi gerektiğini savunmaktadır79.

Tam da bu noktada belki de sanatsal anlamda kolonyalizm ve postkolonyalizm kavramının çalışmaya neden dahil edildiği sorusu anlam kazanmaktadır. Etnisite ve kültür meseleleri küresel sosyal örgütlenmelerle birlikte çağdaş sanat pratiğinin toplumsal, kültürel, finansal ve çevresel dönüşümlerle günümüzde neye doğru

78 http://www.tate.org.uk/art/art-terms/p/postcolonial-art

79Arif Dirlik, Postkolonyal Aura-Küresel Kapitalizm Çağında Üçüncü Dünya Eleştirisi, Boğaziçi

evrildiğini göstermektedir.

Stuart Hall’a göre, hepimizin içerisinde doğduğu kültür, değişmeden kalan, başka bir şey olmamıza müsaade etmeyen bir durum değildir. Kültür her kuşakla birlikte üretilmektedir ve geçmişten miras aldığımız kimliklerimizden ziyade gelecekteki kimliklerimizi yeniden üretildiğini göstermektedir. Bu da kimliklerin, geçmişten uzaklaşarak gelecekte kurulduğuna işaret etmektedir80.

Örneğin Okwui Enwezor “Tüm Dünya Varlığı Sergisi” kapsamında ilk kez 56. Venedik Bienali’inde Akomfrah'ın kolektif geçmişle konuşan film öyküleri ve kurmaca hikayeleri oluşturmak için arşiv materyali kullanarak hafıza ve kimliğin sorunlarını konu etmektedir.

Resim 8: John Akomfrah, Vertigo Denizi [Vertigo Sea], 2015

Üç Kanal, HD video enstalasyonu, 38 dakika, Venedik Bienali, 2015. Görsel: Zalika Azim81

Britanya'nın Afrika'da sömürgeleştirmeye başladığı tarihin ana hatlarını irdeleyen bu çalışma (Resim 8), Güney Batı'nın su yolları ve köle ticaretiyle olan ilişkileri üzerine odaklanarak; sömürgecilik, denizcilik güçleri ve kayıpların daha büyük temalarını referans82 göstermektedir.

80 Stuart Hall, Tarihin İronileri, Söyleşi: Annie Paul, Çev:. Utku Özmakas, Zoomkitap, 2016, s.51 81 Zalika Azim, A Milestone for Postcolonial Thought: Examining Art and Race in Florence and

Venice, Inside/Out, https://www.moma.org/explore/inside_out/2015/08/05/a-milestone-for-

postcolonial-thought-examining-art-and-race-in-florence-and-venice/ , 2015

Benzer şekilde, Almanların Şarkısı'nın (Deutschlandlied) (Resim 9) ses kurulumunda, Emeka Ogboh, izleyicileri, Alman Milli Marşı’nı anadillerinde şarkı söyleyen Afrikalı mültecilerin sesleriyle çevrelemektedir. Yapıt, marjinalize edilmiş ve göz ardı edilen kişilerin sanatsal ve duygusal ifadelerine yeni bir bakış açısı getirirken, aidiyet kavramı83 etrafında sorular ortaya koymaktadır.

Küresel çağdan önce "Dünya Sanatı", etnografik müzelerde sanki yeni bir merak kabininde sergilenen ve "Öteki" tarafından üretilen eserler anlamına gelen sömürge bir terimken, sömürge sonrası çağda, sanatçılar kolonileştirilmiş atalarının geçmişlerini analiz edip, kendini egzotik bir nesne haline getiren bir jestte, kendi bedenlerini toplama öğeleri olarak sergilemektedir.

Resim 9: Emeka Ogboh, Almanların Şarkısı [Song of the Germans (Deutschlandlied)], 2015 Venedik Bienali, 2015. Görsel: Zalika Azim84

Shonibare, sömürgecilik ve sınıf mirası üzerindeki tutumunun belirsizlikleri ve çelişkileri ile oynamaktadır. Sanat tarihi, edebiyat ve felsefe alanlarında tutkusunu multimedya projelerinde ortaya koyan Shonibare, Batı medeniyetini, başarılarını ve başarısızlıklarını eleştirel bir biçimde incelemektedir. Aynı zamanda, kendi zayıf yönlerini hassas bir şekilde kullanması, çelişkili duyguların, bireysel ve siyasal iktidarın incelenmesinde gezinmesini sağlayan otobiyografik bir perspektif de sunmaktadır.

83 Azim, s.3

84 Zalika Azim, A Milestone for Postcolonial Thought: Examining Art and Race in Florence and

Venice, Inside/Out, https://www.moma.org/explore/inside_out/2015/08/05/a-milestone-for-

İngiliz-Nijeryalı heykeltıraş Shonibare, Afrika tekstilinden yapılan Viktorya tarzındaki kostümleri giyen iki Viktorya döneminde yaşayan liderle beraber I. Dünya Savaşı'nda karşı tarafları temsil ettiğini ifade ederek, unutmaya cesaret edenler için bu tarafların bir Fransız İngiliz ittifakı ve Avusturya-Macaristan ve Alman ittifakından oluştuğunu vurgulamaktadır.

Bu iki düşman, yavaşça hareket eden bir tahtaya oturtulmuştur. Sanatçı, "Bu, gerçekten uzlaştırma ya da uzlaşma girişiminde bulunan bir metafor, çünkü biliyorsunuz, I. Dünya Savaşı doğrudan bir savaş değil, aynı zamanda koloniler için, savaşlara karşı savaşmak için kolektif kullanmak için kullanılan bir çeşit vekâlet savaşıydı. Bu çalışma, bazı kurtuluş olasılıklarına işaret ederek hakkında düşünmeye davet eder85” demektedir.

Resim 10: Yinka Shonibare MBE, İmparatorluğun Sonu [End of Empire], 2016 Fiberglas mankenler, Hollanda balmumu baskılı pamuk tekstil, metal, ahşap, motor, küre ve deri

Kinetik Heykel, 296 x 510 x 99 cm

http://www.damnmagazine.net/2017/04/17/yinka-shonibare-the-dystopic-mirror/

Shonibare'nin çalışmalarının çoğunda olduğu gibi, İmparatorluğun Sonu, geniş bir okuma ve araştırma ile karakterize edilerek burada Karayipler, onun menşei olan Nijerya ve daha geniş İngiliz İmparatorluğu'nun insanlarının savaş çabalarını günümüze taşıması postkolonyal sanata dair en güncel örneklerden bir tanesi olarak

85 Mark Sheerin, End of Empire: Yinka Shonibare MBE on his new exhibition at Margate's Turner

Contemporary, 2016, http://www.culture24.org.uk/art/art552937-yinka-shonibare-turner-

kabul edilebilir. Dolayısıyla Shonibare'nin yerinden edilmiş halkların ve yakın tarihli çatışmaların 1916 ve sonrası olayların direkt sonucuna odakladığı konusunda pek şüphe yoktur. "İnsanlar savaş alanında ırkçılığa maruz kaldılar" demekte ve I. Dünya Savaşı’nın, bir sürü sömürge için kesinlikle bağımsızlık hareketinin başlangıcı olduğunun altını çizmektedir86”.

Farklı bir örnek ise Halim Al-Karim’ın Gizli Mahkum (1993) çalışmasıdır. Irak doğumlu fotoğrafçı Halim Al-Karim, kültürel atalarının yaşamış olduğu gerçeği reddetmek için, kendisini müzede izleyen eski Doğu portrelerini fotoğraflayıp, onları yapı sökümüne uğratarak Doğu izleğinin konumunu değiştirmiştir. Çalışma dizisindeki fotoğraf, fiziksel olmayan nitelikler için kullanılmaktadır: zaman ve hafızanın geçici ve örülmüş doğasını yakalayan, tamamen ışıktan bir görüntü oluşturan bir ortamı yansıtmaktadır

Resim 11: Halim Al-Karim, Gizli Mahkum, [Hidden Prisoner], 1993 Lambda Baskı, 158 x 369 cm

http://www.saatchigallery.com/artists/artpages/halim_karim_hidden_prisoner.htm

“Aborijin sanatını oluşturan nedir?” ya da “Aborijin sadece bir sanat stili midir?” gibi soruların peşine düşen Kate Barham Aboriginal Art: It's A White Thing87 adlı makalesi, geleneksel Aborijin sanatın binlerce yıldır Avustralyalı yerli halkın tarihlerini, hayalini kurduğu zamanı ve kültürü kaydetmesini ve anlatmasını sağladığını belirtmektedir. Çağdaş Aborijin Sanatı, son zamanlarda küresel kabul görmüş bir ticari sanat formu olarak aranan bir konu olduğunu vurgulayan Barham, bununla birlikte,

86 Sheerin, s.1

87Kate Barham 'Aboriginal Art: It's A White Thing http://www.eyelinepublishing.com/write-about-

bağlamdaki ve kültürel önemdeki bu değişmenin, bir dizi sorun ortaya koymakta olduğunu ifade ederek şu soruyu sormaktadır: “Aborijin sanatının, Aborijin kültürünü arttıran veya istismar eden ticarileştirilmesi midir?”

Yazısında yerli olmayan pek çok sanatçının, Aborijin kültürüne ve sembolojisine saygı göstermeye özen gösterdiğinden bahseden Barham, bununla birlikte, yerli insanlar için ne anlama geldiğini düşünmeksizin bu imajlardan yararlananların da olduğunu ifade ederek, Imants Tillers’i eserinde yerli sanata atıfta bulunarak Aborijin kültüründe kutsal olan sembolleri ve imgeleri kullanmakla suçlanmıştır. Tillers'e cevaben yerli sanatçı Richard Bell, bu yaklaşımı Aborijin kültürünü genişletmenin bir yolu değil, hem kültürün hem de sanatın sömürülmesi şeklinde görerek “Aborijin Sanatı: beyaz bir şey” demiştir88.

Resim 12: Richard Bell, Bilim ve Metafizik (Bell’in Teoremi) [Scientia E Metaphysica (Bell’s Theorem)], 2003 Tuval üzerine sentetik polimer boya, 240 x 540 cm, dOCUMENTA (13), 2012

http://www.aboriginal-art.de/EN/themen_politische_Ikonografie.htm

Avustralyalı sanatçı ve siyasi aktivist Richard Bell'in sanatı, Avustralya'nın toplumsal tarihi ve siyasetinde, ayrımcılık ve ırkçılık gibi önemli konulara olduğu kadar sanat sistemi ve pazarın işleyişine de tepki vermektedir. Aborijin imgelerinin reklam kampanyalarında, turizm tanıtımlarında ticari olarak kullanılması konusundaki muhalefetinde Bell, Batılı Modernizm’in stillerini ve biçimlerini, resimsel ifadesini ve ikonografisini kullanmaktadır89.

88 Barham, 20.07.2017, 14:51 89A.g.e., s. 32

Öte yandan Postkolonyal ulus-devletin, kapitalist piyasanın küresel örgütlenmesi içinde asli ve tabi bir unsur olduğunu ileri süren Partha Chatterjee, ulusal özgürlük ve ulusal egemenlik kavramlarının küresellik bağlamında kapitalist sistem içindeki düzene hizmet ettiğini ileri sürerken, bizzat onun örgütlenmesine ve işlemesine katkıda bulunduğunu savunmaktadır90. Tam da bu noktada Hardt ve Negri’nin yaklaşımı ise şu şekilde özetlenebilir:

“Çokluğu temsil eden halk, halkı temsil eden ulus ve ulusu temsil eden devlet. Her bir halka modernliğin krizini askıda tutmaya yönelik bir çabadır. Ancak postkolonyal ulus-devletin zorunlu bağımlılığını açıklayan son halka sermayenin küresel düzenidir. Kolonyalizmin sonu aynı zamanda modern dünyanın ve modern yönetim sistemlerinin de sonudur. Modern kolonyalizmin sonu, elbette, gerçekte kayıtsız şartsız özgürlük çağının kapısını açmak yerine, küresel bir düzlemde işleyen yeni yönetim biçimleri üretmiştir91.”

Kuramsal yaklaşımlarla bilgi dünyamıza yeni pencereler açan akademik çalışmaların yanı sıra ve bu yapıtlara karşı gösterilen ilgi ve tepkilerin ışığında, postkolonyal durumun stratejik anlamda günümüz sorunlarını ne denli açığa çıkardığı ve farklı farklı coğrafyalardan olsalar da birçok kuramcının/sanatçının ortak sorununun aynı paydada kesişiyor olması, "yeni" söylemlerin geliştirilip geliştirilemeyeceğine dair merak konusudur. Sorunun nereden kaynaklandığını ya da zaman içinde nasıl geliştiği bir sonraki konu başlığında incelenecektir.