• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM: ÖRNEK OLAY İNCELEMELERİ

3.1. Brezilya Örneği

3.1.4. Şehir Yasası

3.1.4.2. Şehir Yasası’nın Hükümleri

10 Temmuz 2001 yılında yürürlüğe giren yasa ilk maddesinde, Anayasa’da yer alan kentsel politika başlıklı bölümün yürütülmesi amacını taşıdığını ifade ederek, toplumun çıkarını gözeten ve bu amaçla kentsel mülkiyete konu olan mülklerin kullanımını düzenleme hedefini işaret etmektedir. Yasanın ikinci maddesi, kentsel politikanın amacının, şehrin toplumsal işlevlerinin bir bütün olarak gelişimini sağlamak olduğunu belirterek bu doğrultuda temel alınacak noktaları sıralamaktadır. Bunlar, şehir hakkının (konut, halk sağlığı, kentsel altyapı, ulaşım ve hizmetler, istihdam ve boş zaman haklarını içerecek şekilde) garanti edilmesi, kentsel plan, program ve projelerin hazırlanış, uygulama ve kontrolü süreçlerinde halkın katılımını içeren demokratik bir yönetim anlayışının oluşturulması, hükümet-özel sektör-sivil toplumun kentsel gelişim projelerinde kamu yararı doğrultusunda işbirliğinin sağlanması, kentleşme sürecinin yarattığı maliyet ve faydaların adil dağıtımı, kentsel hizmet sunumunda halkın ihtiyaç ve çıkarlarının göz önünde bulundurulması, kentte yer alan mülklerin amaç dışı kullanımını ve buradan elde edilecek potansiyel getirilerin önlenmesi amacıyla arsa kullanımının

31 Hükümlerinin kullanılmasında, yasanın İngilizce çevirisini içeren “Commentary on the City Statute”

makalesinden yararlanılmıştır (Bkz. Barros vd. 2010).

169

kontrolü, arsa ve bina üretiminde halkın sosyoekonomik durumunun göz önünde bulundurulması şeklindedir.

Bir yandan sermayenin en temel yeniden üretim mekanizmalarından olan kentsel rantı kontrol altına alma amacını taşıyan bu madde diğer yandan şehri kullanım değeri üzerinden, ihtiyaç odaklı bir anlayışla yeniden tanımlama çabasını içermektedir. Öyle ki, 2. maddede sayılan tüm stratejilerin ana hedefi ekonomik durumlarından bağımsız olarak tüm sakinlerinin şehrin tadını eşit ve adil bir şekilde çıkarabileceği bir düzen yaratmak olduğu görülmektedir (Barros vd., 2010: 93). Bu hükümler, şehri kullanım değeri üzerinden bir yapıt olarak gören ve özgün niteliklerinin deneyimlenmesini talep eden şehir hakkı kavramsallaştırması ile doğrudan bağlantılar içermektedir.

Yasanın 3. maddesi, federal hükümet ile yerel yönetimler arasında kentsel politika konusunda yasama ve yürütme bağlamında işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Kentsel politikanın araçları başlığı altında yer alan 4. madde ise yasanın pratikte hangi yöntemlerle uygulanacağını düzenlemektedir. Bunlardan ilki ulusal, bölgesel ve yerelde ekonomik ve iktisadi kalkınmaya yönelik planlar yapılmasıdır. Maddenin ikinci fıkrası, tüm belediyelere bir ana plan yapma zorunluluğu getirmektedir. Buna göre söz konusu planlar parselasyon, arsa kullanımı, yıllık bütçe, katılımcı bütçe yönetimi, sektörel plan ve projeleri, kentsel vergiyi içeren vergi kurallarını, kamulaştırma, sınırlandırma, özel toplumsal yarar bölgelerinin kurulmasını, kullanım hakkı imtiyazını, zorunlu parselasyon ve inşayı, satın alma önceliğini içermek zorundadır. Kentsel rantı kontrol altına almayı ve kentsel arsa, bina ve hizmetleri kullanım değeri üzerinden ele almayı amaçlayan bu araçların uygulanması konusunda belediyeler gerekli yetkiyle donatılmaktadır. Bir bütün olarak bakıldığında söz konusu araçları, yasanın temel amacı olan şehrin toplumsal işlevlerinin ve şehir hakkının tüm sakinler tarafından deneyimlenmesine yönelik çözüm yolları olarak değerlendirmek yerinde olacaktır (Barros, 2010: 95). Örneğin özel toplumsal yarar bölgelerinin kurulması, bir kentsel alan ya da konut bölgesinin

170

değerlenmesi sonucu sakinlerinin bu bölgelerden tahliye edilmesini önleme amacı taşımaktadır. Bir diğer deyişle söz konusu politika aracı, soylulaştırma ve sonrasında yaşanan yerinden etme süreçlerini engellemeyi hedeflemektedir.

Kentsel rant üzerinden sermaye birikimini önlemeyi amaçlayan bir diğer yöntem, yasanın beş ve altıncı maddelerinde ele alınmaktadır. Buna göre herhangi bir kentsel alanda, geleceğe yönelik finansal getiri beklentisi ile arsa temin edilmesi ya da konutların boş tutulması yasadışı olarak tanımlanmaktadır. Bu durumlarda, kapasitesinden az kullanılan konutların ya da boş tutulan arazilerin sahipleri belediye yönetimlerince ana planda da yer alan gerekli düzenlemelerin yapılması konusunda uyarılacaktır. Gerekli düzenlemelerin yapılmaması durumunda belediyeler, gittikçe artan bir kentsel arsa vergisi tahsil edeceklerdir (Madde 7). Verginin miktarı ise söz konusu arsa ya da binanın piyasa değeri üzerinden hesaplanacaktır. Verginin başladığı süreden itibaren 5 yıl içinde gerekli düzenlemelerin yapılmaması durumunda belediye, on yıllık devlet tahvili yoluyla ödeme yaparak söz konusu taşınmazı kamulaştırabilecektir (Madde 8). Bu düzenleme yasanın, kentsel politika çerçevesinde kamu yararını özel mülkiyet ve çıkardan daha önemli gördüğünün bir diğer örneğini oluşturmaktadır.

Yasanın 9. maddesi, Anayasa’da da yer alan ve maksimum 250 metrekareye kadar olan bir kentsel arsada 5 yıl boyunca yalnızca konut ve barınma amacıyla ve kendisi ya da ailesi için ikamet eden kişilere, söz konusu arsanın kullanım hakkının verilmesine ilişkin hükmü tekrarlamakta, 10-14. maddeleri ise özellikle favelalarda gözlemlenen, parselasyonun yapılamayacağı kadar yoğun yapılaşmanın olduğu arsaların kolektif bir mülkiyete konu edileceğini hükme bağlamaktadır. Buna göre, kolektif mülkiyet kararı bir hâkim tarafından verilerek, eşit ve ideal bir hisse, ikamet edenler arasında pay edilecektir.

Kentlerde yaşayan ailelerin yaklaşık %40’ının ikamet ettikleri arsalarla yasal bir mülkiyet ilişkisi olmadığı ve bu alanları ‘işgal’ ettiği (Barros, 2010: 102) Brezilya açısından bu

171

yöntem, hem konut hakkının gerçekleşmesi hem de yerinden etme süreçlerine yönelik

‘kullanım değeri’ odaklı bir çözüm olması bakımından kritik bir önemdedir.

25-27. maddelerde düzenlenen satın alma önceliği yöntemi, kentsel alanda iki özel kişi arasında gerçekleşecek bir arsa/bina alışverişi işleminde belediyelere imtiyaz tanıyan bir haktır. Buna göre belediyeler, toplu konut projeleri, rekreasyon alanları, yeşil alan, çevresel, tarihi ya da kültürel açıdan korunması gerekli bölgelere yönelik koruma alanları belirleme gibi amaçlara hizmet edebilecek durumlarda, arsa/bina alım satımında satın alma önceliği hakkını kullanabilecektir. Bu durumlarda satışı yapacak kişi, belediye ile satış işlemi öncesi iletişime geçmekle yükümlü tutulmuş; bu sayede hem kentsel mekânın bir kâr aracı olmasının önüne geçilmesi hem de yasanın öngördüğü şehrin toplumsal işlevlerinin gerçekleştirilmesi için önemli bir politika aracı, yerel yönetimlerin yetkisine verilmiştir.

28-31. maddeler, ana planın elverdiği ve önceden belirlenen kat sayıları göz önünde bulundurularak dikey yapılaşmaya izin verilmesini; kat sayısı sınırını aşan ya da plandaki parselasyondan farklı olarak fazladan arazi işgal eden yapıların sahiplerinden ise tazminat alınmasını hükme bağlamaktadır.

32-34 maddelerde kentsel projelerin, kamu, özel sektör ve sivil toplum arasında işbirliği kurularak belediye ana planına uygun olarak yürütülmesi kararlaştırılmaktadır.

İşbirliğine dayalı kentsel operasyon olarak adlandırılan bu siyasa aracı ile ana plana uygun kentsel projelerin toplumsal bir uzlaşı ve katılımcı bir anlayışla gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca ilgili maddelerde söz konusu aracın özellikle konut hakkına yönelik projeleri içermesi bir zorunluluk olarak değerlendirilmektedir.

Mahalle Etki Değerlendirmesi (MED), yasanın 36-38. maddelerinde ele alınan ve kentsel mekânda gerçekleşecek herhangi bir yatırım, iş ya da faaliyetin yaşam kalitesine yönelik etkilerinin hesaplanmasını öngören bir siyasa aracı olarak tanımlanmaktadır.

Buna göre söz konusu yatırımların, nüfus yoğunluğu, arazi kullanımı, emlak değeri artışı,

172

trafik yoğunluğu ve toplu taşıma, havalandırma ve ışıklandırma, kentsel manzara ve doğal/kültürel mirasa yönelik etkileri, MED yoluyla belediyelere sunularak bir ruhsat/izin alınması hükme bağlanmaktadır. Bu sayede kentsel mekânda gerçekleşecek yatırımların hem mekânsal organizasyona hem de şehre yönelik yaşamsal deneyimlere olan etkilerinin kontrol altına alınması hedeflenmektedir. Dolayısıyla şehrin nitelikleri ya da sunduğu değişim değeri odaklı kâr fırsatlarının (değer artışı, dikey yapılaşma yoluyla rant elde etme gibi) kullanım değeri odaklı bir anlayışla ele alınması, şehir hakkının içeriğiyle doğrudan bağlantılı bir yaklaşımı yansıtmaktadır.

Hem Anayasa’da hem de Şehir Yasası’nın diğer hükümlerinde sıkça atıfta bulunulan ana planın hazırlanması ve içeriğine ilişkin hükümler, 39-41. maddelerde düzenlenmektedir. Nüfusu 20.000’den fazla olan ya da metropolitan alanlarda yer alan yerel yönetimlerin hazırlamakla sorumlu kılındığı ana planın amacı, yaşam kalitesinin ve toplumsal adaletin sağlanması ile iktisadi faaliyetlerin gelişmesi yoluyla yurttaşların ihtiyaçlarının giderilmesi olarak belirlenmektedir. Ayrıca kentsel planlamaya ilişkin temel bir belge olarak tanımlanan ana plan, yasanın diğer maddelerinde sayılan siyasa araçlarına (zorunlu parselleme, satın alma önceliği gibi) ilişkin karar ve uygulama yöntemlerini de içerecektir. İlgili maddelerin altını çizdiği bir diğer önemli konu da ana planın hazırlanış, uygulama ve denetim aşamalarında katılımcı bir anlayışın hâkim kılınmasına yöneliktir. Buna göre, açık oturum ve tartışma yapılmasının yanı sıra ilgili belge ve bilgilerin kamuoyuna açık olması bağlayıcı bir hüküm olarak tanımlanmaktadır.

Şehrin demokratik yönetimi başlığını taşıyan 43-45. maddeler, halk katılımını mümkün olan en üst seviyede gerçekleştirmeyi hedefleyen bir içerikte ele alınmaktadır.

Ulusal, eyalet ve yerel ölçekte kentsel politika konseyleri kurulması, açık oturum, tartışma, konferans gibi halkın/ilgililerin katılımını gerçekleştirecek faaliyetlerin yapılması, kentsel gelişmeye yönelik plan, proje ve programlara ilişkin yasa tasarılarının hazırlanması konularında katılımcı bir yönetsel anlayışı garanti eden söz konusu

173

maddeler, belediyeleri bu konulara ilişkin siyasa araçlarını hazırlama ve uygulama konusunda yükümlü kılmaktadır. ‘Yurttaşlığın tümelci şekilde deneyimlenmesi’ için (Madde 45) yönetsel faaliyetlerin doğrudan kontrolünü gerçekleştirecek adımlar atılmasını şart koşan bu hükümler, halk katılımını kentsel yönetimin tüm aşamasına uygulamayı amaçlamaktadır (Bassul, 2010: 114).