• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: NEOLİBERAL İDEOLOJİ’DE SERMAYE-MEKÂN İLİŞKİSİ VE

2.2. Neoliberal Düzende Sermaye-Mekân İlişkisi

Sermayenin kendini yeniden üretmesi örüntülerinde mekân odaklı rant ve spekülasyon süreçlerinin kapitalizmin temel uygulama aracı olması ile birlikte sermaye-mekân ilişkisi hem yöntemsel hem niteliksel olarak değişime maruz kalmıştır.

Neoliberalizmin yarattığı yeni ekonomik düzende, kent mekânının hem fiziksel yapısı hem de kent yaşamının nitelikleri kapsamında karşılıklı bir etkileşim söz konusu olmuştur. Neoliberal iktisadın metalaştırıcı ve piyasaya mümkün olan her şeyi dahil etme odaklı argüman ve uygulamaları neticesinde, kent mekânı yalnızca rant ve spekülasyon üzerinden ele alınmakla kalmamış, kentteki gündelik yaşam pratikleri ve toplumsal üretkenlik de değişim değeri çerçevesinde piyasaya dahil edilerek kentin ve kentli olmanın kullanım değerinden ileri gelen ayırt edici özellikleri de piyasalaşmıştır.

Kentin özgünlüğü ve farklılığını, kent kültürü bağlamında, ‘erdem’ olarak niteleyen Sennett’a göre, kapitalizmdeki dönüşüm, kentin doğasını ve onun entelektüel araçlarını değiştirmiştir. Kapitalizmin bu yeni aşaması, emek-sermaye akışının küreselleşmesini ve üretimdeki dönüşümü getirirken ana formül olarak esnekleştirmeyi kullanmıştır (Sennett, 2005). Kapitalizmin emek-sermaye ve üretim ilişkileri açısından esnekleştirilmesinin kent mekânına ve yaşamına yansıması ise bu paralelde gelişmiştir.

Dolayısıyla, bir yandan kapitalist dinamiklerin yöntemsel değişimleri diğer yandan kentin bu değişimlerdeki artan rolü, kente özgünlük kazandıran nitelikler ve tarihsel süreçte adım adım biriken kent kültürü ve özgünlükler, bu yeni süreçte kapitalizmin yabancılaştırıcı, metalaştırıcı ve ayrıştırıcı pratikleriyle yüzleşmek durumunda kalmıştır.

Neoliberal dönüşümle birlikte sermaye-mekân ilişkisinin yeni bir boyuta taşındığı ortadadır. Bu sebeple, kent mekânının (fiziksel, kültürel ve sosyal açıdan) maruz kaldığı pratiklerin ekonomi politik arka planının incelenmesi zorunlu görünmektedir. Bu dönüşümün kavramsal altyapısı, ana unsurları, aktörleri, araçları ve yansımalarının irdelenmesi, yarattığı ve etkileşime girdiği kent mekânını, yaşamını ve kent temelli

108

toplumsal hareketleri tartışmak açısından önemlidir. Bu sebeple, çalışmanın bu bölümünde ilk olarak neoliberal ideolojinin temel bir kuramsal çerçevesi oluşturulmaya çalışılmıştır.

1929 ekonomik bunalımı sonrası küresel ekonomik düzende başat hale gelen refah devleti temelinde işleyen Keynesyen iktisadi politikaları, azalan kârlılık ve büyüme oranları, artan işsizlik ve sendikal haklar ve enflasyonun özellikle gelişmiş ülkelerdeki yükselişi ile birlikte yaşanan kriz ortamında, neoliberal politikaların merkez ülkelerde ve oradan ihraç edildiği çevre ülkelerde uygulanmaya başlandığı söylenebilir (Dumenil ve Levy, 2014: 25). Dolayısıyla neoliberal ideoloji ilk kertede, kapitalizmin yaşamış olduğu ve iç dinamiklerine tamamen karşıt olan büyüme ve kârlılıktaki düşüşe bir yanıttır. Ancak bu neoliberalizmin kendine has unsurları olan farklı bir ekonomik proje olmadığı anlamına gelmemektedir. Bu konunun aydınlatılması için neoliberalizmin başat hale geldiği dönemin küresel iktisadi düzeninin ve yaşanan sorunların kısaca ele alınması faydalı olacaktır.

Toplam talepteki eksikliğin giderilmesi, işsizliğin azaltılması amacıyla ekonomiye –artan kamu harcamaları, azalan vergi ve faiz oranları aracılığıyla- devlet müdahalesini meşrulaştıran Keynesyen iktisadi görüşün öne çıkması ile (Lapavitsas, 2014: 64) devlet, klasik liberal iktisadi öğretiye karşıt olarak, pazarın etkili aktörlerinden birisi haline gelmiştir. Örneğin, hükümet harcamalarının gayri safi yurtiçi hâsıla içindeki payları ve üretken kapasitedeki kamu mülkiyetinde sürekli bir artış gözlemlenirken, sağlık, işsizlik yardımları, eğitim ve konut konularında refah temelli kamu yatırımları söz konusu olmuştur (Lapavitsas, 2014: 64). Ancak, 1970’lerin başında aniden artan petrol fiyatlarıyla yaşanan küresel iktisadi krizle birlikte, Keynesyen iktisadın kapitalizmin kârlılığı açısından sürdürülebilirliği tartışma konusu olmaya başlamıştır. Neoliberal kuramsal öğretinin ilkeleri, söz konusu dönemin hâkim ekonomik uygulamalarının köklü bir eleştirisi ve bunlara yönelik dile getirilen alternatifleri üzerinden gündeme gelmeye

109

başlamıştır. Palley’e göre, neoliberal uyanış, Keynesyen iktisadın kendi içinde ortaya çıkan teorik bölünmelere yönelik bir anlayışı geliştirememiş olmasıyla ilgilidir (Palley, 2014: 44). Keynesyen refah politikalarıyla neoliberal iktisat anlayışı arasındaki teorik kopuş noktalarını şu şekilde sıralamak mümkündür (Jessop, 2002: 459-460):

 Neoliberal anlayış uluslararası rekabet ve arz tabanlı siyasalara yönelik yenilikleri öne çıkarmak amacındadır.

 İktisadi politikanın temel vurgusu tam istihdam ve planlamadan yenilik ve rekabete geçiş yapmıştır.

 Ulus devlet ölçekli politika oluşturma olgusunun yerini yerel, bölgesel ve ulus üstü kurumların politika oluşturması almıştır. Bu aynı zamanda yukarıdan aşağı planlama ve ulus devletlerarası ittifak kurma anlayışına ilişkin tercihin yerini işbirliği, ağlar, pazarlık gibi tabandan örgütlenmeye ilişkin süreçlerin geçtiği anlamına gelmektedir.

Tüm bunlardan hareketle, neoliberal kuramın eleştiri getirdiği konular şu şekilde özetlenebilir:

 Gelişen sendikal haklar sebebiyle yükselen emek maliyeti ve buna bağlı olarak her geçen gün artan üretim maliyetleri

 Yüksek kamusal harcamalar

 Azalan kârlılık ve büyüme oranları

 Emek gücünün ve piyasasının katılığı

 Devletin pazardaki etkin rolü

 Piyasa mantığının ve rekabet koşullarının yeterince genişletilememesi Neoliberal savlar incelendiğinde ise, sayılan bu noktalara ilişkin, piyasa ve özel mülkiyet çerçevesinde kârlılık artışı çabasını taşıyan vurguların ön planda oldukları görülmektedir. Neoliberalizmi, saf pazar mantığını engelleyen tüm kolektif yapıların yok edilmesini amaçlayan bir proje olarak tanımlayan Bourdieu’ya göre, neoliberal düzenin

110

kabule zorladığı siyasalar; emek maliyetinin ve kamu harcamalarının düşürülmesi ile emeğin daha esnek hale getirilmesidir (Bourdieu, 1998). Jessop ise, neoliberalizmi, rekabete dayalı piyasa güçlerini yaymak, pazar dostu bir yapı oluşturmak ve bireysel özgürlüğü artırmak konuları üzerinden kendisini meşrulaştırmaya çalışan bir siyasi proje olarak tanımlamaktadır (Jessop, 2016:2).

Neoliberal dönüşümün pratik araçlarını tetikleyen ve dönüşümün teorik altyapısını oluşturan gereklilik, zorunluluk ve tercihlere kısaca değinmek gerekmektedir.

Keynesyen iktisadın uygulandığı ve Fordist üretim tarzının egemen olduğu dönemin yarattığı yapısal sorunlara verilen neoliberal yanıt, aslen kârlılığın ve büyümenin tekrar ivmelendirilmesi amacını taşımaktadır. Atılan adımlar, emek gücünün mali açıdan değersizleştirilmesi, sermaye dolaşımının zamansal ve mekânsal boyutta kolaylaştırılması, devletin rolünün azaltılması ve metalaştırma süreçlerinin genişletilmesi gibi- neoliberalizmin bir eskiye dönüş hareketi anlamına gelmemekle beraber- aslında kapitalizmin en temel yasalarının yeniden yaşama geçirilmesi şeklindedir. Bu itkiyi tetikleyen şey ise Harvey’e göre (2015: 27), bir dereceye kadar, sermaye sınıfının iktidarının yeniden inşasıyla ilgilidir çünkü özellikle 1970’lerde nüfusun en zengin kesiminin varlıkları gelişmiş ülkelerde azalmaktaydı. Buradan hareketle Harvey, neoliberalizmi şöyle tanımlamaktadır (2015: 27):

“Dolayısıyla neoliberalleşmeyi, uluslararası kapitalizmi yeniden örgütlemeyi amaçlayan bir teorik tasarımı hayata geçirmeye yönelik ütopik bir proje olarak ya da iktidarı ekonomi seçkinlerine iade edip, sermaye birikimi için gereken koşulları yeniden oluşturmaya yönelik siyasi bir proje olarak yorumlayabiliriz.”

Neoliberal ideolojiyi tanımlama konusundaki çeşitliliğe rağmen, ortak nokta olarak nitelendirilebilecek 4 özellik ön plana çıkmaktadır (Davies, 2014: 310):

 Neoliberalizm muhafazakar ya da nostaljik bir proje olmanın aksine, yeni bir toplumsal ve siyasi model kurmayı amaçlayan, yenilikçi, modernize etmeye ve yeni yapılar oluşturmaya endeksli bir projedir.

111

 Bu doğrultuda neoliberalizm piyasa sınırları dışında kalan kurum ve faaliyetleri (üniversiteler, hane halkları, kamu yönetimi ve ticari birlikler gibi) çoğunlukla özelleştirme yoluyla, piyasanın içine dâhil etme amacındadır.

 Bunları yapabilmek için de devlet, aktif bir rol oynamalıdır.

 Neoliberalizmin bu etik ve siyasi vizyonu, eşitsizlik üretmeye endeksli rekabet mantığınca tahakküm altındadır.

Kısaca özetlemek gerekirse, bu çalışmada neoliberal dönüşüm, üç ayağı olan bir ekonomi-politik proje olarak değerlendirilmektedir. Bunlar, emek rejiminin dönüşümü, toplumsal yaşamın (gündelik hayatın) dönüşümü ve mekânsal dönüşümdür. Günümüzde gözlemlenen kent merkezli toplumsal mücadele pratiklerini ve bunların şehir hakkı kavramı ve unsurları çözümleme açısından söz konusu dönüşümün bu çok boyutlu kapsamını ayrıntılı olarak ele almak, çalışmanın ikinci bölümünün temelini oluşturmaktadır.