• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: ŞEHİR HAKKI KAVRAMININ KURAMSAL ANALİZİ

1.2. Gündelik Hayatın Eleştirisi ve Dönüşümü

1.2.7. Devrimin ve Gündelik Hayatın Dönüşümünün Öznesi: Tümelci

53

Görüldüğü üzere, gündelik hayatın eleştirisi, hem Lefebvre’in hem de eleştirel kent teorisi düşünürlerinin düşünsel dünyasında merkezi bir konumdadır. Marksizm’i bir gündelik hayatın eleştirisi projesi olarak okuyan, yabancılaşmayı iktisadi boyuttan çok daha fazlasıyla (politik, sosyal, psikolojik, vb.) tespit eden ve bunun çözümlenmesini kapitalist üretim tarzının aşılması için temel meselelerden biri olarak gören bu yaklaşımlar, gündelik hayatı hem bir sorun hem de bir mücadele alanı, hem sorunun hem (potansiyeli gereği) çözümün alanı olarak değerlendirmektedir. Söz konusu potansiyelin Marksist bağlamda da altı çizilen kanıtlarından birisi olarak tümelci insana ulaşma hedefi, gündelik hayatın öznesi olan bireyin deneyimlemesi gereken bir aşamayı tanımlamaktadır. Bu sebeple, gündelik hayatın devrimci potansiyelinin aydınlatılmasına geçmeden önce, çalışmanın bu noktasında tümelci insan-Marksizm-gündelik hayat ilişkisine değinilecektir.

1.2.7. Devrimin ve Gündelik Hayatın Dönüşümünün Öznesi: Tümelci İnsan17

54

“Hiçbir teori bütünsel insana erişmeyi hatta onu tarif etmeyi sağlamaz. Nihayet insanlaşan bu insan, henüz var olmayan ve önceden var olmak istemeyen insanın bu ‘öz’ü, eylem yoluyla ve pratikte, yani gündelik hayatın içinde gerçekleşir… Teori burada bir rol oynar. İnsanı değil, eylemin yönelmesi gereken istikameti tanımlamak için bilgiye, bilime çağrı yapmak gerekir. İnsan ne iktisadi insandır ne biyolojik insan ne de fiziksel-kimyasal insan… yine de bütün bunlardır. Bu nedenle o bütünsel insandır.”

Görüldüğü üzere Lefebvre, Marksizm’i teori ve pratiğin bütünlüğü olarak algılamakta18, devrim formülasyonunu bunun üzerine inşa etmekte ve tümelci insan kavramını hem söz konusu tümelliğin sağlanmasında hem de devrimci bilince ulaşmada kilit bir aşama olarak değerlendirmektedir. Marksizm’i kapitalist üretim tarzını aşmak için yegâne çözüm olarak gören Lefebvre, Marksizm-gündelik hayat- tümelci insan arasındaki ilişkiyi şu şekilde kurmaktadır (Lefebvre, 2015d: 230-231):

“Marksizm’in ‘dünyayı’ (yorumlamak değil) değiştirmek istediği artık bilinmektedir… Yalnızca üretimi yaygınlaştırmak, yeni ekim alanları açmak, tarımı sanayileştirmek, devleti değiştirmek ve sonra da

‘soğuk canavarların en soğuğu’nun işini bitirmek değildir amaçlanan. Bunlar araçtır.

Amaç nedir? Yaşamın en ince ayrıntısına kadar, gündelik hayatına kadar dönüştürülmesidir… Ve sorun yalnızca insan fikrini değiştirmek, bütünsel insan fikrini –doğa ve bilinç, içgüdü ve berraklık, şeyler ve insanın ürünleri üzerinde güç- kültürün zirvesine yerleştirmek değildir. Sorun, yalnızca bilgilerin diyalektik birliğine erişmek, her bilimin sonuçlarını düzenli ve rasyonel ansiklopedik bir bütün haline bir araya getirmek değildir. Yalnızca yeni insan tipini oluşturmak ya da insanlar arasında yeni genel ilişkiler saptamak değildir.

Bunlar henüz yalnızca araçtır. Amaç, hedef, düşüncenin, insanın gücünün, bu güce katılımın ve bu gücün bilincinin, yaşamın mütevazı ayrıntısı içine müdahale etmesidir.

Araçlardan daha ihtiraslı, daha güç, daha uzak olan hedef yaşamı değiştirmektir; gündelik hayatı berrak bir bilinçle yeniden yaratmaktır… Yeni insanın bilinci ve dünyanın yeni bilinci olan Marksizm etkin, yaşamı oluşturan bir eleştiri getirir. Bunu yalnızca Marksizm yapar!”

Tümelci insan fikrini bir ‘ideal’ olarak gören Lefebvre, topyekûn bir devrim için bireyin yaşaması gereken dönüşümü yalnızca gündelik hayat pratiklerinin kapsamıyla

18 Lefebvre, Marksist ideolojinin bu bütünlüğü sağlamayı temel amaç edindiğini düşünmektedir. Örneğin,

“pratikle teorinin birliği ifadesi, yaşayan Marksizm’e egemendir ve bunu özetlemektedir”(Lefebvre, 2015d:

186).

55

sınırlandırmamakta, çalışma, boş vakit, siyasal etkinlik, mekânsal süreçler gibi diğer aşamalarda gerçekleşmesi gereken birey odaklı dönüşümleri de tanımlamayı ihmal etmemektedir. Ancak çalışmanın planı gereği, bu konuların ayrıntılı incelenmesi, ‘Yeni Bir Yurttaşlık Tanımı’ adlı başlıkta yapılmaktadır. Bu noktada Lefebvre’in tümelci insan ve devrim konularında işçi sınıfına atfettiği role ilişkin görüşleri ele almak yerinde olacaktır.

Tümelci insan kavramı ile devrimin ideal öznesini inşa etmeye çalışan Lefebvre, bu özneye dönüşecek toplumsal grubun işçi sınıfı olduğunu öne sürmektedir. Kapitalist ideolojinin işçi sınıfının bireysel ve toplumsal varlığını tek bir boyuta, çalışmaya indirgeyerek sınıfsal çelişkileri gündelik hayatlarının her boyutunda deneyimlemelerine neden olduğunu ileri süren Lefebvre (2015b: 41), bu çelişkilerden ve sömürüden kurtulmak için yapılması gereken devrimin gündelik hayatla doğrudan ilişkili olduğunu söylemektedir. Buna göre (Lefebvre, 2015b: 41):

“İşçi sınıfı, tatminsizlikler ve yoksunluklar arasında, gündelik hayatın en ağır yükünü taşır. Onun gündelik hayatından başka bir şeyi yoktur. Yaşamını dönüştürmek için gündelik hayatı dönüştürmesi gerekir. Daha doğrusu, işçi sınıfı, er ya da geç, dönüşecek ve gündelik hayatı dönüştürerek ‘dünyayı’

dönüştürecektir.”

Kapitalizmin yarattığı eşitsizliklerin mekânsal yansımalarının bir sonucu olarak işçi sınıfı kent merkezinden ve karar alma mekanizmalarından uzaklaştırılarak, yalnızca işyerinde değil, gündelik hayatta, boş zamanlarında, yaşam alanlarında da ayrışma ve yabancılaşma süreçleriyle karşılaşmıştır. Bu süreçlerden topyekûn kurtuluş, ancak ve ancak işçi sınıfının devrimci bilinci harekete geçirmesiyle mümkün olacaktır. Tümelci insan idealinin de temel hedefi budur. Dolayısıyla, işçi sınıfının potansiyelini ve maruz kaldığı sömürü düzeninin boyutlarını net bir şekilde belirlemek, devrimci bilincin harekete geçebilmesi için çok büyük önem arz etmektedir. Lefebvre’in Marx’a eleştiri getirdiği noktalardan birisi, Marx’ın bu konuya, yalnızca emek ve iş kavramı üzerinden bakarak daha geniş bir çözümleme yapmayı atlamasıdır. Lefebvre’e göre (1998: 78),

56

“işçilerin hayatı yalnızca işyerinden ibaret değildir; toplumsal, aile ve siyasal bir yaşamları da vardır” ve Marx’ın emek süreçlerine ilişkin çözümlemesi, bu bağlamda zenginleştirilmelidir. Bunun yolu ise, işçinin yaşamsal deneyiminin tüm aşamalarının,

‘pratik’ boyutta ele alınmasıdır. Buna göre (Lefebvre, 2015c: 174),

“Bütünsel kriz bütünsel bir cevap gerektirir. Diğer her şey gibi özne de baştan inşa edilmelidir.

Nasıl? Öncelikle, mevcut düzenin operasyonel şemasına karşı duran yolu takip ederek, gündelik hayat içinde eylem yoluyla; yani, gerçek bir mücadele içinde farklılığı homojenliğin karşısına, birliği parçalanmanın karşısına, somut eşitliği acımasız hiyerarşikleşmenin karşısına çıkartarak. Bu da pratikte olur. Teorik düşüncede özne, olumluyu değil olumsuzu ve tüm içeriklerini ön plana çıkaran yeni bir yaklaşıma göre yeniden oluşmalıdır.”

Özetlemek gerekirse devrim anlayışının teorik altyapısını ilk olarak Marksizm’in bütünlük ve tümelci insan kavramlarıyla inşa etmeyi hedefleyen Lefebvre, gündelik hayatın eleştirel analizini bu hedefin ilk aşaması olarak değerlendirmektedir. Ancak bu teorik altyapı Lefebvre tarafından, özellikle neoliberal ideolojinin yansımaları doğrultusunda genişletilmiştir. Bu kapsamda Lefebvre’in en özgün katkısı, kent mekânı, mekân üretimi süreçleri ve kentlilerin bu süreçteki durumunun söz konusu devrim arayışı ile kurduğu diyalektik ilişkide ortaya çıkmaktadır. Bir diğer deyişle, Lefebvre bu diyalektiği ve devrim arayışını, Marksist anlayışı genişleterek şehir hakkının elde edilmesi ile eşdeğer hale getirmekte ve bu hakkın içeriğini, kurduğu teorik altyapıyla pratikte hayata geçirilmesi gereken –kullanım değerinin egemenliği, devletin sönümlenmesi gerekliliği, yeni bir yurttaşlık tanımı, kamusal alanın önemi, gündelik hayatın dönüşümü gibi- özgül yaklaşımlarıyla zenginleştirmektedir. Bu noktada öncelikle Lefebvre’in devrim ve gündelik hayat, sonrasında ise kent mekânı ile gündelik hayat ilişkisi ele alınacaktır.