• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: ŞEHİR HAKKI KAVRAMININ KURAMSAL ANALİZİ

1.2. Gündelik Hayatın Eleştirisi ve Dönüşümü

1.2.9. Kent ve Gündelik Hayatın Eleştirisi

60

de toplumsal mekânın üretimi ve yeniden üretimini inşa ettiğini öne sürerek Lefebvre ile ortak bir yaklaşım sergilemektedir (Purcell, 2003: 577). Bunun yanı sıra, sahiplenme unsurunu gündelik hayatla ilişkilendiren Purcell, şehir hakkı kavramının devrimci içeriği bağlamında mülkiyet hakkının aşılması gerekliliğine işaret etmektedir (Purcell, 2003:

581). Görüldüğü üzere, gündelik hayatın devrimci potansiyeli, şehir hakkının deneyimlenmesi açısından hayati bir rol oynamaktadır. Bu devrimci rolün kent mekânıyla olan ilişkisinin incelenmesi, söz konusu bağlantının daha net aydınlatılmasına yardımcı olacaktır.

61

ilişkilerinin değişim değeri odaklı manipülasyonları sebebiyle ihtiyaç tanımlarının, bireylerin arzularından ya da haz arayışlarından ziyade, pazarın ve sermaye sınıfının gereksinim ve tercihleri doğrultusunda yapıldığını öne sürmektedir. Bir taraftan bireylerin yabancılaşmasını temellendiren bu durum, diğer yandan gündelik hayatın kendiliğindenlik boyutuna ket vurmaktadır. Toplumsal boyutta bir dönüşüm yaratan bu belirlenim ilişkisinden hareketle Lefebvre, neoliberal pratiğin şekillendirdiği bu yapıyı

“bürokratik yönlendirilmiş tüketim toplumu” (Lefebvre, 2016b: 73) olarak tanımlamaktadır. “Kapitalist üretim ve mülkiyet ilişkilerinin hâkim olduğu bu toplumda, kendisine uygun bir kentsel çerçeve içindeki programlanmış bir gündelik hayat”

(Lefebvre, 2016b: 78) söz konusu olmaktadır.

Gündelik hayatın programlanmış ve örgütlenmiş boyutunun yanı sıra bu durumdan bağımsız bir tortu ve artakalan bir yönünün de olduğunu ve bunun gündelik hayatın devrimci potansiyeline temel oluşturduğunu iddia eden Lefebvre, kent yaşamının zaman-mekân deneyimlerinin de bu doğrultuda bir potansiyeli içinde barındırdığını öne sürmektedir. İlk bakışta programlanmış gündelik hayatın bir düzlemi olarak edilgen ve değişim değeri odaklı bir belirlenim aracılığıyla tanımlı gözükse de kent, gündelik hayatın indirgenemeyen boyutunun da düzlemidir ve bu boyutla diyalektik bir ilişkiye sahiptir.

Lefebvre’e göre (2015b: 219),

“Şehir, gündelik yaşamın pek bilincinde olunmayan ya da ‘bilinçsiz’ eseri olmuştur. Şehrin, en alt düzeye terk edilmiş bir gündelik hayatı ‘entegre etmeye’ değil, gündelik hayatı esere dönüştürmeye, en yüksek düzeye, sanatın ve özgürlüğün düzeyine çıkarmaya yönelik tamamen bilinçli bir eser olması gerekir.”

Dolayısıyla kent mekânı, programlanmış bir gündelik hayatın olduğu kadar bu durumu aşabilme potansiyelinin de düzlemidir. Yukarıda kısaca değinilen gündelik hayat-şenlik ve ürün-yapıt ayrımlarının geçiş düzlemi de yine kent mekânıdır. Kentin zamansal (gündelik hayatın döngüleri) ve mekânsal olarak programlanması, toplumun bürokratik yönlendirilmiş kent toplumu olarak yeniden üretilmesi ve kentlilerin yapay

62

ihtiyaç tanımları üzerinden manipülasyonu, devrimin aşması gereken ilişkileri de ortaya koymaktadır. Kullanım değerinin ve sanatsal yaratının oluşturduğu hazzın inşa ettiği yapıt ile olası tüm belirlenimlerden bağımsız olan kendiliğindenliğin ön ayak olduğu şenlik, devrimin mekânsal düzleminin kent olması gerektiğini anlatmaktadır. Gündelik hayat ile kent mekânı arasındaki dolayımı Lefebvre, sokak kavramı ile tanımlamaktadır.

Buna göre (2015b: 327)

Geçiş yeri, kesişim, dolaşım ve iletişim yeri olan sokak, şaşırtıcı bir tersine dönmeyle, birleştirdiği şeylerin yansısı olur, şeylerden daha canlı olur… Gökyüzünden ve bulutlardan, birkaç ağaç ve çiçekten başka doğayla ilişkisi olmayan, gelip geçilen aktif sokak, bizim toplumsal yaşamımızda gündelik hayatı temsil eder. Bu gündelik hayatın neredeyse eksiksiz betimlenişidir; gündelik hayatın yoğunlaşmış halinin ilginç kıldığı ‘özet’tir.

Yaşamı bir yapıta, ihtiyaç itkisini arzuya ve dayatıcı mekanizmaların etkisini özgürce karar almaya ve kendiliğindenliğe dönüştürecek bir gündelik hayat devriminin ana düzlemi, Lefebvre tarafından kent mekânı ve sokak olarak belirlenmektedir. Bu konuda Purcell de Lefebvre ile aynı doğrultuda görüşler ileri sürmüştür. Şehre özgünlük kazandıran ve onu bir esere dönüştüren yaratıcı unsurların gündelik hayat çerçevesinde somutlaştığını öne süren Purcell, kentsel mekânın özgünlüğü ile eser olma niteliği arasında doğrudan ilişki kurmaktadır (Purcell, 2003: 578). Hatta Purcell’e göre şehir hakkı, Lefebvre’in de altını çizdiği şekliyle, ancak yurttaşların gündelik hayattaki etkinliği sonucu kazanılabilir (Purcell, 2003: 579).

Gündelik hayatın kentsel açıdan ifade ettiği devrimci anlamı vurgulayan bir diğer düşünür Goonewardena’dır. Lefebvre ve Purcell ile paralel olarak Goonewardena’ya göre, gündelik hayatın siyasi ve felsefi bir boyutu olduğunu gözden kaçırmamak ve onun devrimci potansiyelinin farkına varmak son derece kritiktir. Öyle ki,

“Gündelik hayat kategorisi felsefi olduğu kadar, kentsel ve politiktir de. Gündelik hayat, giderek kente odaklanan radikal siyasetin tam merkezinde yer alır. Durum böyleyken, kentlerin ve sermayenin göz alıcı tasvirlerini sunmakla yetinmeyen; kent hakkı için verilen mücadelede yetersiz kalan, artık solup gitmiş siyasi parti, devlet, meclis formlarının –‘sosyal sermaye’, ‘sivil toplum’ veya ‘yurttaşlığı’ hiç saymıyorum

63

bile- sunduğu bağlılıkların ötesine geçen yeni bir siyaset tasavvuru oluşturmaya niyetlenmiş herhangi bir radikal kent teorisinde, gündelik hayat en temel mesele olmalıdır” (Goonewardena, 2014: 148-149).

Değerlendirme

Görüldüğü üzere, hem Lefebvre’in gündelik hayat çözümlemesi ve dönüşüm projesinin hem de sonrasında bu konuda eleştirel yöntem çerçevesinde çalışmalar yapan düşünürlerin ana teması, bireysel, toplumsal ve mekânsal bağlamda farklılıkları ortadan kaldıran, homojenleştirici, yabancılaştırıcı, tüketim ve değişim değeri odaklı belirlenim ilişkilerinin gündelik hayat çerçevesindeki işlevselliğine yöneliktir. Şehir hakkı kavramını açarken kullandığı temel argümanlardan birisi olarak farklılık hakkı, Lefebvre’in tam da bu belirlenim ilişkilerine yönelik bir talep olarak ön plana çıkmaktadır. Buna göre, gündelik hayatı tüm detay ve uğraklarıyla (momentleriyle), bir üründen yapıta dönüştürmek, farklılığın mümkün kılınmasıyla ilgilidir ve bunun yolu kapitalist üretim ilişkileri tarafından dizayn edilen, örgütlenen ve programlanan yaşamsal pratiğin farkına varıp bunu aşmaktır. Şehir hakkı bir boyutuyla, asgariye indirilmiş farklılıkların ençoklaştırılmasıdır (Kipfer, 2008: 204). Gündelik hayatın eleştirisinin şehir hakkı kavramsallaştırmasıyla temel bağlantısını Lefebvre, bu öncül üzerinden kurmaktadır. İlerleyen kısımlarda da görüleceği üzere, bu ilişkinin mekânsal boyutunu da Lefebvre, soyut mekândan diferansiyel mekâna geçiş olarak kurmaktadır.

Şehri farklılıkların karşılaşma, tanışma ve etkileşime geçme mekânı olarak nitelendiren Lefebvre, şehir hakkını temelde bu özelliklerin korunması ve geliştirilmesi için ortaya koyduğundan, farklılıkların deneyimlenebilmesi, gündelik hayatın bir şenliğe dönüşmesi ve kapitalist üretim tarzının aşılması amaçlarını, gündelik hayatın eleştirisi ve dönüşümü- şehir hakkının gerçekleştirilmesi ilişkisinde tanımlamaktadır. Bu bağlamda farklılık hakkını, şehir hakkı kavramsallaştırmasında hem ‘madalyonun öbür yüzü’

(Kipfer, 2008: 204) hem de şehir hakkının bir alt kümesi/bileşeni olarak nitelemek mümkündür. Yukarıda anlatıldığı üzere, şehir hakkı kavramının, hem gündelik hayatın

64

eleştirisi ve dönüşümü projesi kapsamında hem kentsel mekânla hem devrimci potansiyeliyle hem de yapıt olma niteliğiyle bağlantısını Lefebvre ve eleştirel kent düşünürleri tarafından, bu şekilde ortaya koymaktadır. ‘Şenliğin’ inşası da, bu bağlantının son basamağını oluşturmaktadır (Lefebvre, 2015a: 145):

“Sorun, ‘gündelik hayat-boş vakit’ ya da ‘gündelik hayat-şenlik’ ayrılıklarına son vermektir.

Sorun, gündelik hayatı dönüştürerek şenliği eski haline getirmektir. Şehir hem üretici çalışmanın hem de yapıtların, şenliklerin işgal ettiği mekândı. Şehir, işlevlerin ötesindeki bu işlevi başkalaşmış kent toplumunda bulmalıdır.”