• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: ŞEHİR HAKKI KAVRAMININ KURAMSAL ANALİZİ

1.2. Gündelik Hayatın Eleştirisi ve Dönüşümü

1.2.6. Gündelik Hayatın Eleştirisinin Unsurları

49

Marksizm’i gündelik hayatın eleştirisi olarak niteleyen ve bu eleştirel bilgiye ulaşmayı, kapitalist üretim tarzını aşma konusunda temel bir hedef olarak belirleyen Lefebvre, gündelik hayatın bilgisine ulaşmak için altı eleştiri noktası tanımlamaktadır (Lefebvre, 2015d: 153-179). Bunlardan ilki, bireyselliğin eleştirisidir. Buna göre, bireyler kapitalist ideolojinin yabancılaştırıcı ve izole edici taktikleri sonucunda yalnızlaştırılmışlar ve toplumsal ilişkilerden soyut bir özel yaşama mahkûm edilmişlerdir.

Bu sebeple bireyler, toplumsal boyutta bir etkinlik gösterememekte, “bireyci eğilimlerin şekillendirdiği” bir yaşama zorlanmakta ve bilinçleri, “genişlemek ve dünyayı fethetmek yerine, kendi üzerine” kapanmaktadır (Lefebvre, 2015d: 154). Dolayısıyla, gündelik hayata yönelik eleştirel incelemenin ilk unsuru, bireyi toplumdan, toplumsal ilişki ve pratiklerden izole eden bu özel bilincin ve bireysellik anlayışının aşılmasıdır. Bunun nasıl yapılacağına ilişkin Lefebvre’in formülü, şehir hakkı kavramsallaştırmasının temel argümanlarından olan bütünlüğe ulaşma, doğrudan katılım ve toplumsal pratiğe katılım şeklindedir (Lefebvre, 2015d: 155).

İkinci eleştirel unsur, ilkiyle bağlantılı olarak, mistifikasyonların eleştirisidir.

Buna göre, burjuvazinin dayattığı teorik bireycilik anlayışı, bir yandan bireyleri atomize ederken diğer yandan gündelik hayatı, boş vakitleri ve aile yaşamını dizayn ederek örgütlenme bilincini saf dışı bırakmaktadır (Lefebvre, 2015d: 156).

Üçüncü unsur, iktisadi yabancılaşmanın ortadan kaldırılmasını amaçlayan paranın eleştirisidir. Lefebvre’e göre (2015d: 159-160), kapitalist düzende var olmak ile sahip olmak aynı anlama gelmekte, nesnelere sahip olmak, insan gerçekliğinin temelini oluşturmaktadır. Bireylerin bu sistemde, kendi çıkarları doğrultusunda bireysel zenginliklerini artırma güdüsü, hem örgütlenme ve sınıf bilincini hem de yabancılaşma ve atomizasyondan kurtulmayı imkânsız kılmaktadır. Lefebvre, bu durumun gündelik hayatla ilişkisini şu şekilde kurmaktadır (2015d: 163-165):

50

“Önemli olan benim toplumsal öneme sahip (üretim araçları) şirketlerin ufacık bir parçasının sahibi olma izlenimi edinmem değil, bu şirketlerin nesnel olarak toplumsal servet artışı için, servetin genelleşmesi için çalışmalarıdır… Böylelikle ve yalnızca böylelikle dünya, insan olarak benim olur.

Böylelikle ve yalnızca böylelikle dünya (toplumsal) insanın geleceğidir. Böylece ‘özel’ bireyi, insanın bireyci türünü aşarak, somut ve gerçekten özgür bireyselliğe varırız.

Para, burjuva toplumunun gayri insani yaşamında, insanın kendinden kopartılmasını simgeler;

para, bu yabancılaşmanın simgesi olmanın da ötesindedir… Kapitalistin (yaratıcı emek ya da boş vakit aracılığıyla) yaşamaya değil, tasarrufta bulunmaya ya da (terimin mali anlamında) ‘spekülasyon yapmaya’

ayırdığı tüm zamanı temsil eder… Bu yabancılaşma sabittir, yani pratik ve gündeliktir”.

Dördüncü unsur, ihtiyaçların eleştirisidir. Lefebvre’in buradaki hedefi, yabancılaşmanın ahlaki ve psikolojik boyutlarının aşılmasıdır. Bunun yolu, kapitalizmin dayattığı yapay ihtiyaçlardan gerçek arzulara geçerek, para ve metalaşmanın soyutlayıcı etkilerinden kurtulmaktır. Bireyler bu değişim sayesinde hem kendi dünyalarını değiştirebilecek hem de gündelik hayatlarını kapitalist belirlenim süreçlerinden kurtarabileceklerdir çünkü “kapitalist üretici, gerçek arzuları ifade ve tatmin etmek ve

‘kaba ihtiyacı arzuya dönüştürmek’ yerine, olayların gidişatını tersine çevirir. Üretilmesi en basit ya da en fazla kazanç sağlayan nesneden yola çıkar ve buna ihtiyaç yaratmaya – özellikle reklam yoluyla- çalışır” (Lefebvre, 2015d: 166). Söz konusu yapay ihtiyaçların yerine arzu üzerinden yaşama çabası, bir yandan değişim değerinin kullanım değeri üzerindeki egemenliğinin kırılmasında diğer yandan da bireylerin kendi yaşamsal pratikleri ve duygularıyla karar alarak kendi dünyalarında söz sahibi olabilmelerini sağlayacaktır. Dolayısıyla, gündelik hayatın bu boyutunun eleştirisi, ‘hayatı değiştirmek’

amacının, kapitalist üretim tarzının toplumsal pratiğe yansımalarına ilişkin bilincin gelişmesinin, yabancılaşmanın tüm boyutlarıyla bilinmesi ve aşılmasının ve bireylerin yaşam deneyimlerinde gerçek söz sahipleri olabilmesinin temel koşulu olarak ön plana çıkmaktadır.

51

İhtiyaçların eleştirisi ile Lefebvre’in varmaya çalıştığı bir diğer önemli nokta, ihtiyaç-arzu ilişkisine15 yöneliktir. Arzunun ve hazzın yerini kapitalist üretim ilişkilerince programlanmış, tüketim odaklı tatmin duygusunun alması, yukarıda da kısaca değinildiği üzere Lefebvre’in üzerinde önemle durduğu bir konudur. Lefebvre’e göre durumun aşılması gündelik hayatın dönüşümü için kaçınılmazdır çünkü “asıl sorun, (varlık biçimi olan, varlığın görünümü olan) genel olarak ihtiyaçtan, falanca ya da filanca şeye duyulan ihtiyaca (yani gündelik hayatta kendini gösterdiği şekliyle hem toplumsal hem bireysel arzuya) geçiştir. İhtiyaçların analitik sunumuyla arzuların diyalektik belirlenimini birleştirmemiz gerekir” (Lefebvre,2015b: 14-15).

Yabancılaşmanın en çok ele alınan yönü olarak emek sınıfının yabancılaşmasının aşılması için çalışmanın eleştirisi, bir diğer unsuru oluşturmaktadır. Lefebvre bu konuda, işçi sınıfının temel bir yanılgısını tanımlayarak, bu yanılgının yabancılaşmayla ilişkisini kurmakta ve bu sayede yabancılaşmanın aşılabileceğini iddia etmektedir. Buna göre, işçiler patronları için çalıştığını zannetmekte ancak gerçekte, toplumsal bütün için çalışmaktadır. Toplumsal bütün, tüm toplumun bütünsel faaliyetlerinin, toplumun sayısız çalışmasının oluşturduğu bir bütündür. Ancak yabancılaşmış çalışma, kaçınılmaz olarak toplumsal özünü yitirmekte ve bireysel bir faaliyete indirgenmektedir (Lefebvre, 2015d:

168-169). Bir diğer deyişle, emekçinin çalışma ile ortaya koyduğu faaliyet, toplumsal bir zenginliğe aittir ancak buradaki sorun, patronun (sermaye sınıfının) bu faaliyetin sonucuna el koymasıdır. Dolayısıyla çalışma, özel mülkiyet ve artı değere el konulması aracılığıyla yabancılaşmış ve toplumsal bütünlükle bağı, sermaye sahipleri tarafından koparılmıştır. Çalışmanın eleştirisi, gündelik hayatın bu aşamadaki bilgisine erişimi sağlayacak, yabancılaşmanın aşılması ve emek faaliyetinin toplumsal bütünün bir parçası olmasına olanak sağlayacaktır.

15 Lefebvre, arzu ile haz arasındaki ayrımı nitel-nicel ve bireysel-toplumsal boyutları üzerinden kurmaktadır. Buna göre, ihtiyaç bireysel ve fizyolojik olarak insana özgü iken arzu, hem bireysel hem toplumsaldır. İhtiyaç nicel olarak belirlenirken arzu ise nitel olarak belirlenmektedir (Lefebvre, 2015b: 15).

52

Gündelik hayatın eleştirisine ilişkin Lefebvre’in altını çizdiği son unsur, özgürlüğün eleştirisidir. Marx’ın 1793 Fransız Anayasası üzerine eleştirilerinin altını çizen Lefebvre, burjuva hukukunda özgürlüğün, bireysel kapsamlı ve özel mülkiyet odaklı bir şekilde tanımlandığını iddia etmekte ve bu özgürlük tanımına eleştirel bir yaklaşım sergilemektedir. Buna göre özgür olma bağlamında “insan hakkı, özgürlüğü asla insanın insanla birliği üzerinde değil, ayrılığı üzerinde kurar; bu bir ayrılık hakkıdır, kendi kendisiyle sınırlı bireyin hakkıdır” (Marx’tan aktaran, Lefebvre, 2015d: 175)16. Bu anlayışa göre özgürlük bireysel olarak deneyimlenen bir hak olmanın aksine, toplumsal bir bağlama aittir çünkü “bireyin özgürlüğü, onun toplumsal grubunun (ulus, sınıf) özgürlüğüne dayanır… Toplumsal, iktisadi ve siyasal özgürlükler yoksa birey için somut özgürlük de yoktur” (Lefebvre, 2015d: 176). Özgürlüğün bu burjuva eksenli tanım ve pratiğinden kurtulmak, gündelik hayatın eleştirel bilgisine ulaşmak ve gündelik hayatın devrimci potansiyelini açığa çıkarmak için zorunludur.

Sayılan eleştiri noktalarına bakıldığında Lefebvre’in topluma ve toplumsal ilişkilere yönelik kapsamlı bir inceleme yapmayı hedeflediği açıkça görülmektedir.

Bunun sebebini ise şu şekilde açıklamaktadır (2015b: 19, 106-107):

“Bütün olarak toplumu bilmeden gündelik hayat bilinemez. Gündelik hayatın bilinmesi için, toplumun bilinmesi için, toplum içindeki gündelik hayatın konumunun, karşılıklı etkileşimlerinin bilinmesi için, her ikisinin de radikal bir eleştirisi gerekir; toplumu gündelik hayatla, gündelik hayatı da toplumla eleştirmek gerekir.

(Global) toplumun ve tarihin bağrında – örgütlenmesi ve yoksunluğu içinde, yoksunluğunun örgütlenmesi içinde- yer aldığı haliyle gündelik hayatın eleştirel bilgisi olmaksızın (global) toplum bilinemez. (Global) toplumun eleştirel bilgisi olmadan gündelik hayat bilinemez. Pratikten ya da praksisten ayrılmaz olan bilme, bir dönüşüm programı içerir. Gündelik hayatı bilmek onu dönüştürmek istemektir.

Düşünce, ancak radikal bir dönüşüm projesine ya da programına boyun eğerek gündelik hayatı kavrayıp tanımlayabilir… İnsan ya gündelik hayatın insanı olacaktır ya da hiçbir şey.”

16 Lefebvre, söz konusu eserinde bu alıntıyı Marx’ın hangi eserinden aldığını açıklamamaktadır.

53

Görüldüğü üzere, gündelik hayatın eleştirisi, hem Lefebvre’in hem de eleştirel kent teorisi düşünürlerinin düşünsel dünyasında merkezi bir konumdadır. Marksizm’i bir gündelik hayatın eleştirisi projesi olarak okuyan, yabancılaşmayı iktisadi boyuttan çok daha fazlasıyla (politik, sosyal, psikolojik, vb.) tespit eden ve bunun çözümlenmesini kapitalist üretim tarzının aşılması için temel meselelerden biri olarak gören bu yaklaşımlar, gündelik hayatı hem bir sorun hem de bir mücadele alanı, hem sorunun hem (potansiyeli gereği) çözümün alanı olarak değerlendirmektedir. Söz konusu potansiyelin Marksist bağlamda da altı çizilen kanıtlarından birisi olarak tümelci insana ulaşma hedefi, gündelik hayatın öznesi olan bireyin deneyimlemesi gereken bir aşamayı tanımlamaktadır. Bu sebeple, gündelik hayatın devrimci potansiyelinin aydınlatılmasına geçmeden önce, çalışmanın bu noktasında tümelci insan-Marksizm-gündelik hayat ilişkisine değinilecektir.

1.2.7. Devrimin ve Gündelik Hayatın Dönüşümünün Öznesi: Tümelci İnsan17