• Sonuç bulunamadı

TOPLUMSAL HAREKET ALANLARI, SOSYAL KONTROL VE SOSYAL DEĞİŞİM

1.SORUMLULUĞUN TEMELLENDİRİLMESİ

3. SORUMLULUĞUN KAYNAKLAR

3.2.1. TOPLUMSAL HAREKET ALANLARI, SOSYAL KONTROL VE SOSYAL DEĞİŞİM

3.2.1.1. Toplumsal Hareket Alanları

Her fert kendinden beklenen rolü yerine getirmelidir. Diğer bir deyişle bir sosyal görevin yerine gelmesi, kişinin kendine düşen davranışı yerine getirmesine bağlıdır. Sosyal rolün oynanmamasından dolayı birtakım sosyal yaptırımlar devreye girer. Bu yaptırımların gücü her davranış için farklıdır. Toplum her sosyal rolü çeşitli davranış düzlemlerinde yargılar, yargılama sonucuna göre de role baskı ve yaptırımlar uygular. Her sosyal rol için :

a) Beklenen davranış alanı b) İzin verilen davranış alanı

c) Yasaklanan davranış alanı vardır.(Fichter : 1996 : 99-100)

Beklenen davranış toplumun devamı için gereklidir. Bu davranış olmasa toplum çözülür ve çöküntüye uğrar. İzin verilen davranış, bireye özgür bir alan bırakır. Aynı zamanda toplumsal değişimin olumlu ya da olumsuz anlamda başlamasına zemin hazırlayan bir fonksiyon icra eder. Bu alan çok katı kuralların uygulanmadığı, insana farklı rol ve becerilerin sunulduğu, insanı geliştiren aynı

zamanda gerileten imkanların da bulunduğu bir alandır. Bu alanda insan toplum tarafından biçimlendiği gibi toplum da insan tarafından biçimlenebilir. Bu alan yetenek, beceri ve ideallerin hayata, topluma yansıtılabileceği bir alandır. Bu alan aynı zamanda halkla ilişkilerin kendine zemin bulduğu en önemli alandır. Ürün ve hizmete ilişkin kalması ve değiştirmek istediği tutumları bu alanda gerçekleştirir. Yasaklanan davranış ise toplum düzenini bozan, insanların haklarına tecavüz eden, diğer insanların zararına olan davranışların ceza ya da olumsuz yaptırımlarla kontrolünün sağlandığı alandır.

Toplum mühendisleri, halkla ilişkiler uzmanları v.s. izin verilen davranış alanından topluma girerek güçleri ve amaçları doğrultusunda toplumu şekillendirmek istemektedirler. Ticari bir şirketin ürünlerini tutundurmak için tüketim alışkanlıklarını değiştirmesi bu alanda olur. Siyasi bir yapının (parti) anlayışları değiştirmesi için kültürel ve sosyal çalışmalar yapması bu alanda gerçekleşir.

3.2.1.2.Sosyal Kontrol

“Sosyal grubun ve kurumun amacına ulaşması, bütünlüğün bozulmaması ve toplumun devamının sağlanması için, insanlar üzerinde etkili denetim görevi yapan mekanizmaya sosyal kontrol denir. Sosyal kontrolün

amacı toplumun işlemesi ve varlığını devam ettirmesidir.” (Nirun : 1990 : 41)

Sosyal kontrol, kişileri değer ve normlara uymaya zorlayarak onları yönlendirir. Buna göre töreler, gelenekler, adetler, din, ahlak, hukuk, demokrasi ve insan hakları gibi kavramlar birer sosyal kontrol mekanizmalarıdır. Bu değerler kuşaktan kuşağa geçerek toplumun devamını sağlarlar ve sosyal kontrole bağlı olarak varlıklarını devam ettirirler. Bu normlar fertlerin tavır ve davranışlarına etki ederek onlar üzerinde denetim görevi yapar, toplumda otoritenin ve düzenin sağlanmasında önemli işlevler görürler. Otoritesiz hiçbir düzen sağlanamayacağına göre sosyal kontrol mekanizmaları bu düzenin oluşmasında ve toplumsal birliğin sağlanmasında çok önemli bir yere sahiptirler. Bu normlar toplum bireylerinin uzlaşması sonucu oluştuğundan bireylere totaliter bir yapıda görünmezler. Sosyal kontrol mekanizmalarına uygun yaşam totaliter ya da bir mutlakıyet yönetimi altında yaşamaktan daha insani bulunur ve bu mekanizmalara gönüllü bir şekilde uyulur. Nüfusun artması, ekonomik ve sosyal büyümenin sağlanması, uluslar arası etkileşimin ve globalleşmenin sonucunda toplumsal kontrol mekanizmaları da değişikliğe uğrar. Eğer bu mekanizma güçlü bir skalaya sahipse değişim zor ve sancılı olur, elastiki bir yapıda ise değişim kolay olur, toplumsal yapı

çok ciddi bir örselenmeye uğramaz. Hiçbir toplumsal normun olmaması, toplumsal yapının yıkılması ve o toplumun başka bir toplumun etkisi/kontrolü altına girmesi demektir.

3.2.1.3. Sosyal Değişim

3.2.1.3.1. İç Dinamikler :

Modern toplumlarda kişilerin toplum değerlerine uymasını sağlamak, uyulup-uyulmadığını kontrol etmek için kitle haberleşmesi ve halk eğitiminin önemli olduğu bilinmektedir. Kitle haberleşmesi - kitap, dergi, gazete ve TV programları ile- toplum üzerinde zararlı etkiler yapmasına karşılık bütünleştirici ve milli değerleri, milli kültürü oluşturup-pekiştirici etkisinin olduğu da inkar edilemez. Ayrıca kitle iletişim araçlarının sosyal normlara uymayanları teşhir etmek gibi önemli bir işlevi de vardır.

Toplumdaki tüm insanlar birbirine bağımlı ve birbirleriyle ilişkilidirler. Karşılıklı temas, etkileşim ve iletişim hem grup hem birey için son derece önemlidir. İletişimsiz ve etkileşimsiz kişiler ve gruplar varlıklarını sürdüremezler. Toplum bu ilişki ve etkileşmenin geniş ve karmaşık bir ağıdır. Sosyal ilişkiler bu ağ içerisinde gerçekleşir.

Genelde sosyal ilişkiler kişisel ilişkiler gibi görünse de bu ilişkide kişi, ait olduğu grubun üyesi olmanın verdiği

kimlikle ötekiyle ilişkiye geçer. O grubun içerisinde edinmiş olduğu statü ve onun gereği oynamak zorunda olduğu rol, bu ilişkiye rengini verir. Birinin sosyal statüsünün diğerinin statüsüne göre aşağıda, eşit veya yüksek olması ilişkinin ve etkileşimin seyrini belirler. Öğrenci hoca ilişkisinde iletişim ve etkileşim onların sosyal konumlarıyla doğru orantılı olarak okulda belli bir seviye içerisinde gerçekleşir. Eğer aynı kişiler sokakta birbirlerinin konumlarını bilmeden iletişime girmiş olsalardı durum normal iki insan arasında eşit statüde geçebilirdi. Bu demektir ki iletişim ve etkileşimde statü ve konum, toplumsal tabakalaşmanın oluştuğu ve kurumlaştığı mekanlarda role uygun, sokakta ise eşit statüde gerçekleşmektedir. Her iletişim bir etkileşim sürecini de beraberinde getirdiğinden statüsü daha üst seviyede olan kişinin daha alt seviyede olanı daha kolay etkileyeceği varsayılır. Eşit statüdeki bir ilişkide daha rahat bir iletişim gerçekleşirken ve karşılıklı kozlar daha rahat ileri sürülürken, statü farkını içeren bir ilişkide bu rahatlık pek görülmez. Tüm sosyal ilişkiler, ilişkiye sevk eden güce bağlı olarak etki doğurur. Kimi ilişkiler bilgi ihtiyacını karşılamaya dönük iken kimi çıkar amaçlı, kimi de eğlence ve hoşça vakit geçirmek içindir. İlişkinin türü etkileşimin düzeyini belirler. Halkla ilişkilerde de etkileşim ilişkinin niteliğine göre farklılık gösterir. Başta konulan nihai amaç

ilişkilerdeki seyri belirleyerek hedef kitledeki etkiyi artırır ya da eksiltir. İstenilen tutumların gerçekleşmesi için ona uygun araçlar kullanılır. İletişim burada araç konumunda olup, amaç; görev üslendiği organizasyonun varmak istediği sonuçtur. İletişim, satış artırmak, iyi bir imaj yakalamak, toplumda tanınmayı sağlamak, iki tarafın gerçekten birbirini tanıması, ortak sorumluluk üstlenmesi ya da bir fikrin karşı tarafa aktarılmasına vs. dönük olabilir.

Sosyal ilişkilerde ilişkinin sonucu işbirliği, uyarlama, özümseme, karşıtlık ve rekabetle sonuçlanabilir.(Fukayama : 2000) İşbirliğinde kişi ve gruplar ortak bir amaç etrafında birlikte hareket ederler. Bir hedefe yöneltilen bilinçli istek kişinin öz çıkarına, grup ideallerine, bir başka grubun müdahalesinden korunmaya vs. nedenlere bağlı olarak gerçekleşir. Bu bir sosyal dayanışmadır. Çıkarın elde edilmesi, statünün yükseltilmesi gibi nedenler de burada devreye girebilirse de bu, açık bir hedef değildir. Bu tür bir ilişkide bu gibi yan amaçların ortaya çıkması toplumsal geçişlerin önünü açar, statü ve konum değişikliklerine imkan verir. Halkla ilişkiler normalde işbirliği esasına dönük faaliyette bulunmakla birlikte, bu görüntü altında el altından yan amaçlarını faaliyette bulunduğu organizasyon yararına tahvil ederek hizmetini "paraya" dönüştürebilirken, sosyal sorumluluğunun gereği olarak topluma hizmet amacı da güdebilir.

Uyarlama ise içerisinde iki veya daha çok kişinin, grubun çatışmasını engellemek, azaltmak veya ortadan kaldırmak için etkileşimde bulundukları bir sosyal süreçtir. Kişi ve gruplar birbirlerine üstünlük sağlayamazlar ise bir uzlaşmaya karar verirler. Bu bir pazarlık ilişkisinden çok hoşgörü ve uzlaşma kültürünün hakim olduğu sosyal sürece karşılık gelir. İki ayrı grup veya kişi varlıklarını ayrı ayrı kişilik ve statüde sürdürürler ve birbirlerine hoşgörü ve iyi niyet besleyerek bir çatışma ortamından kaçınırlar.

Özümseme iki veya daha çok kişi ve grubun bir diğerinin davranış ve sözlerini kabul edip uy/gula/ması ile gerçekleşen sosyal süreçtir. Kimlikleri ve kişilikleri farklı kişi/grup(ların ) başka bir grup ya da topluma katılması sonucunda, katıldığı toplumun değer yargısı ve anlayışı tarafından kabul görmesi, aidiyetinin tescillenmesidir. Farklı etnik ve geçmişe sahip gruplarda bu durum sık görülmektedir. Burada da bir etkileşim vardır ama türü farklıdır. Kabullenme, içine girdiği toplumun değer yargı ve kültürünü "tamamen" içselleştirme şeklinde olmayabilir. Geçmişten getirdiği bazı özellikleri de zaman zaman o toplumda görünür kılarak etkilemede bulunabilir. Bu özellikler ait olduğu toplumda zamanla bir değişim ya da dönüşüme sebep olabilir. Ayrıca bu ilişkinin masum olmadığı da varsayılırsa o toplum böyle bir riski almakla da etkiye açık olduğunu kabullenmiş demektir. Yüksek

değerlere sahip toplumlarda özümseme çok sık görülen bir olayken, kapalı ve kendine güveni gelişmemiş toplumlarda kabullenme nadir görülür.

Çatışma kişi veya grupların bir diğerini ortadan kaldırmaya ve etkisizleştirmeye çabaladığı etkileşim ortamıdır. En ileri biçimi silahlı mücadeledir. Kuşaklar arası çatışma kültür farklılığından kaynaklanır. Gruplar ve sınıflar arası çatışma, çıkar ilişkisinden doğar. Psikolojik sebeplerden dolayı çatışmaya da toplumda sık rastlanılmaktadır. Modern toplumlarda ise rekabetten kaynaklanan çatışma daha yaygındır.

Karşıtlık ilişkisi ise kişi veya grupların belli bir amacın (hedefin) elde edilmesinde engellemelerle karşılaşmalarıdır. Tarafların amaca kendilerinin ulaşıp- ulaşmaması önemli değildir. Önemli olan karşı tarafın da ulaşmamasıdır. Karşıtlık, çatışmanın kibar ve nazik bir formu olarak düşünülebilir. Dolaylı yollardan çatışma sürecini karşıtlık olarak değerlendirebiliriz. Taraflar doğrudan karşı karşıya gelmezler dolaylı yollardan düşmancıl ve antagonistik tepki gösterirler. Çeşitli şekillerde karşıtlık ilişkisi kendini gösterir. Geciktirici taktikler, engellemeler, işine çomak sokmalar, ithamlar, mesnetsiz söylentiler (dedikodu), şaibeli kampanyalar, olumsuz niteliklerin sürekli ön plana çıkarılması, yalan ve karalama vb.

Rekabet ise aynı amacı elde etmeye dönük bir mücadeledir. Burada amaç birbirleriyle değil amaç ve hedef üzerine yoğunlaşılmış bir mücadeledir. Amaç ve hedef ne kadar önemli ve yüksek bir değere sahipse, temini ne kadar güçse rekabette o ölçüde serttir. Rekabet şartları normalde barış şartlarıdır. Rekabet eden taraflar açıktan açığa izledikleri yol, yöntem ve kuralları bilirler. O kurallar dışına taşmazlar, taşarlarsa kurallar çiğnenmiş olur ve rekabet şartları bozulur bu durumda hukuki yaptırımlar devreye girer. Artık o rekabet olmaktan çıkmış bir çatışmaya dönüşmüştür. Rekabette başarı alkışlanır, başarısızlık ise herhangi bir yergi ile karşılanmaz. Modern ve gelişmiş toplumlarda rekabete değer verilerek toplum, açık bir yapıya kavuşturulur. Kişiler ise çoğunlukla toplumda sosyal statü sağlayan nitelikler için rekabete girerler. Bu niteliklerin sayısı ve elde edilebilirliği toplumlara göre değişiklik gösterir. Şimdiye kadar saydıklarımız toplumun kendi içerisindeki etkileşimlerdi. Toplumların dışarıdan etkileşimi de söz konusudur.

3.2.1.3.2. Dış Dinamikler :

Tarihçiler, sosyologlar, antropologlar, eğitimciler toplumsal değişim ve etkileşim için çeşitli modeller ileri sürmüşlerdir. Kabaca sıralarsak; evrimci ve devrimci değişim modelleri diye iki başlık altında toplayabiliriz. Evrimci değişimin öncüsü Spencer, devrimci değişimin

öncüsü ise Marx'dır. Değişimde iç ve dış etkenler önemli rol oynar. Toplum yapısındaki hiyerarşi, doğum oranı, mobilite, zihniyet, eğitim, ekonomik yapı, savaş, kıtlık, zenginlik, sınıfsal yapı, kültürleme (kültür alış-verişi) yayılmacılık gibi faktörler toplumsal değişime ve etkileşime sebep olan unsurlardır.

"Spencer'e göre toplumsal değişim tedrici ve yığılmalı, esas itibariyle içeriden bir süreci izler. Bu içeriden büyüme süreci "yapısal farklılaşma" terimiyle anlatılır. Dış dünyanın etkisi ancak bir "uyarlama" etkisi olarak görülebilir. Geleneksel toplumlarda hiyerarşi doğuma dayanır, toplumsal hareketlilik düşüktür." (Burke : 2000 : 129)

Marx da Spencer gibi toplumsal değişmeyi üretim tarzının iç dinamiğini vurgulayarak temelinde içsel terimlerle açıklamaktadır." (Burke : 2000 : 138) Ekonomik yapıda üretim tarzına dayanan bunalım ve çelişkileri içeren bir çatışma (devrim) değişimin en önemli faktörüdür.

Alexis de Tocqueville ise evrimci ve devrimci modeller arasında yer alır. Fransız devrimi sırasında siyasal klüplerin, özellikle Jakoben Klübünün oynadığı role, gönüllü kuruluşların rolüne değinir. (Burke : 2000 : 141)

Max Weber ile Michel Foucoult genelde baskıcı bürokratik yapının toplumsal değişime önemli etkisinin olduğu noktasında buluşurlar. Foucoult özgürlük yerine

disiplin kuramını ön plana çıkarır ve disiplinle bürokrasi arasında bağ kurar. Toplumun her aşamasında kışlada, fabrikada, okulda, hapishanede vs. daha çok görülen disiplindir. 17. Y.y. sonlarından itibaren toplumlar daha bir "disiplinli toplum" haline gelmişlerdir. Toplumu Jeremy Bentham'ın ünlü "panoptikon" projesine yani tek bir gardiyanın kendisi görünmezken her şeyi görebildiği (kontrol edebildiği) ideal hapishaneye benzetir. (Burke : 2000 : 147)

Toplumsal değişmeyi doğuran faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz :

1-Fertlerin istek ve kararı

2-Üretim ilişkisi ve araçların farklılığı 3-Kültürel ilişki ve işgal gibi dış etkiler

4-Karizmatik ve olağanüstü kişiliği olan fert ve grupların yönetimi üstlenmesi

5-Herkesi ilgilendiren ideal bir hedefin ortaya çıkması

6-Bunalım ve ihtilaller. (Erdem : 1978 : 163)

Ancak bunların hiç biri kendi başına sosyal değişmeyi meydana getirmeye yeterli olmayabilir. Gerçek ve düzenli bir değişimin olabilmesi için uygun bir ortamın yanında bu faktörlerin bir kaçının bir araya gelmesi gerekebilir. Bazı faktörler sosyal değişimi yavaşlattığı gibi bazıları da hızlandırır. "İcatlar, sosyal

çelişkiler, adaletin uygulanma tarzı, bilginin pratik hayata uygulanma kolaylığı vs.” (Erdem : 1978 : 164)

Sosyal değişmeyi zorlaştıran faktörler ise : 1-Şehir merkezine uzaklık

2-Ekonominin tarıma dayalı olması 3-Aileye ve dine bağlılık

4-Alışkanlıklarıyla örf ve adetlerine aşırı bağlılık (Turhan : 1972 : 143)

Sosyal değişmenin sebepleri :

1-) Sosyal sistemin içinden kaynaklanan değişim

sebepleri:

a) Düşünce akımları b) Menfaat farklılıkları

c) İhtilaflar

d) Otoritenin kötüye/iyiye kullanılması a e)Sınıflaşma

f)Aşırı rekabet

b g)Fırsat eşitliğinin uygulanmaması

2-) Sosyal sistemin ilgili olduğu sosyal ortam. Böyle bir ortamı kültür değişmeleri sağlamaktadır.

3-) Çevrenin etkileri :

a) Toprak erozyonu b) Deprem

c) İşgal ve göçler a d) Siyasi anlaşmalar

Sosyal Değişmeyi etkileyen faktörler : a) Fiziki çevre faktörü

b b) Teknoloji faktörü c c) Kültür faktörü

d d) Nüfus ve biyoloji faktörü (Nirun : 1990 : 143) Sosyal Etki :

Sosyal etki psikologlara göre üç tür ortamda oluşur. 1-Kişiler arası (birebir) iletişimin olduğu ortamlardaki sosyal etkiler.

2-Birey-grup ilişkisinin olduğu ortamlardaki sosyal etkiler.

3-Basın-yayın aracılığıyla oluşan sosyal etkiler. (Sakallı : 2001 : 15)

Birebir etkileşim esnasında oluşan sosyal etkinin hedefte değişim sağlama olasılığı yüksektir. İkinci iletişim türünün avantajı aynı anda bir çok kişiyi etkileme şansının bulunmasıdır. Konuşmacının becerisi, bilgi donanımı ve dinleyici/seyircilerin özellikleri etkileşimin düzeyini belirler.

Basın yayın aracılığıyla oluşan sosyal etki insanların duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını etkilemek için televizyon, radyo, gazete gibi araçlar kullanılarak gerçekleştirilir. Bu araçlar kendi düşünce ve fikirlerini topluma empoze etmek istemektedirler. Örneğin "x" isimli bir televizyon ya da gazete ismini duyduğumuzda bu aracın

kime ait olduğunu, hangi dünya görüşüne yakın ve ne amaçla yayın yaptığını anlamak mümkündür. Yayın politikalarının oluşturduğu imajla kişi bu araçları kendine yakın ya da uzak bulabilir. Dolayısıyla bu araçla arasındaki mesafeyi ayarlar, etkilenimini ona göre belirler. Bu araçlar doğası itibariyle uzaktan etkileşime imkan veren, yüz yüze etkileşimin avantajlarını barındırmayan bir yapıdadırlar. Televizyon ve radyo yayın tekrarı mümkün olmadığından anlık etki sağlar; gazete, dergi ve kitap yineden başvurulabilme özelliğinden dolayı farklı etkiler sağlarlar. Bilgilerin veriliş biçimi de birbirinden farklıdır, her biri farklı teknikler uygular. Televizyondaki program türleri ve gazete yazılarının farklı olması da etkilemek istediği kitlenin özelliklerine bağlı olarak farklılık gösterir. Bir magazin programı ile bir belgeselin; bir köşe yazısı ile bir spor yazısının sosyal etkisi birbirinden farklıdır. Toplum mono-blok bir yapı göstermediğinden her grubun ilgi alanı farklı olacaktır. Toplumun geleceği ile ilgili politika belirleyen insanların sistemli, planlı, toplumsal katmanların organik ilişkisini göz önünde bulunduran bir yaklaşımla, normları ve toplumsal yapıyı dikkate almaları istedikleri sonuca ulaşmaları için önemli yaralar sağlayacaktır.

Toplumsal değişim toplumsal hareketlerin varlığı ile doğru orantılıdır. Toplumdaki sorun alanlarının varlığı ve bu sorunlara çözüm önerileri hem halkla ilişkileri hem de

toplumsal hareketleri ilgilendirir. Toplumun kültürünü, siyasal ve toplumsal yapısını iyi bilen her hareket o toplumla bağ kurmayı başarabilir. "Toplumsal hareketin oluşmadığı yerde, birbirine bağlı tüm ögeler birbirinden ayrılır, ayrılırken de dönüşür ve değer kaybeder. Bir yanda, ekinsel yönelimler, toplumsal ve siyasal çatışmalardan ayrılırken "ahlaklılaşır", aitlik ya da dışlama ilkesine, ekinsel denetim düzeneklerine ya da toplumsal uygunluk normlarına dönüşür. Öte yandan, toplum hareketlerinden kopan siyasal çatışmalar, iktidara gelmek için verilen savaşıma indirgenir, devlet ile toplum arasında meydana gelen ve üretimin, tüketimin ve kitle iletişiminin etkisiyle de giderek anormalleşen bir ayrımı destekler. Son olarak kendi başlarına bırakılan isteklerse, eşitsizlikleri desteklemeye başlarlar." (Touraine : 2000 : 169)

Halkla ilişkilerin yaptığı da bir yönüyle hedef kitleye bir tür müdahaledir ve o kitlede bir değişimi arzular. Değişimin niteliğine karar verecek olanlar ise halkla ilişkiler politikalarını ortaya koyan uzmanlar, kampanyaları yürüten profesyoneller ile adına kampanya yürütülen organizasyonun yöneticileridir. Bu değişim o organizasyon için bir getiri öngörürken, toplumsal yapıda önceden kestirilemeyen bir değişime de yol açabilir. Bu değişimin toplumsal yapıdaki etkisinin ne olduğu, uzun ve kısa

vadede ne gibi bir dönüşüme yol açacağı kampanyayı yürütenlerce bilinemeyebilir.

Toplum genelinde tek bir halkla ilişkiler uygulamasından bahsedilemeyeceğine göre her kurum, kuruluş ve özel şahıs "kendine göre" halkla ilişkiler kampanyaları gerçekleştirecek demektir; kimi durumunu korumak, kimi daha iyi bir konuma gelmek için. İyi durumdakiler statüsünü muhafaza etmek, daha alt durumda olanlar daha üst statüye yükselmek için. Bu mücadelede çıkar çatışması da devreye girecek, mücadelenin kazanılması için profesyonel kadrolardan yaralanılacaktır. Halkla ilişkiler uzmanları da bu profesyonellerin başında gelmektedir ve toplumun 'iyi' ya da 'kötü' manada değişim geçirmesinde etkilidirler. İlkeli, sorumlu ve toplumsal normları dikkate alan, 'evrensel değerlerle' uyumlu politikalar izlemek suretiyle değişime olumlu katkı yaparlarken, aksi durumda ise olumsuz değişime yol açarlar.