• Sonuç bulunamadı

SORUMLULUĞUN ÖZELLİKLERİ

1.SORUMLULUĞUN TEMELLENDİRİLMESİ

2. SORUMLULUĞUN ÖZELLİKLERİ

Sorumluluk kavramının etik kavramından ayrı düşünmek imkansız gibidir. Etik, davranışlarımızdaki doğru-yanlışların teorisi ile ilgilenirken, sorumluluk görev duygusu ile ve gönüllü bir şekilde yapılan davranışın motivasyonundaki duyguyu ifade eder. Verilen/alınan sorumluğunu yerine getirmek doğru bir davranışken, tersi kötüdür. Etiğin pratik şeklinin, etik ilkelerin ahlaki davranışlara yansıyan kısmının ahlak olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Yani etiğin değerlerle uğraştığı, ahlakın bu değerlerin hayatta uygulanmasıyla ilgili olduğu söylenebilir. Etik ile ahlak arasındaki ilişki, teori ile pratik

arasındaki ilişki gibidir. Etik insan davranışlarının ilkeleriyle, ahlak da bu ilkelerin herhangi bir olayda ve işte ilgili kişi ya da kişiler tarafından uygulanması ve sonuçta ortaya çıkardığı durumla ilgilenir.

Hal böyle olunca halkla ilişkiler etiğinden bilimsel ve teorik bazda, uygulamada ise ahlaklı bir halkla ilişkiler faaliyeti/kampanyasından söz edebiliriz. Sorumluluk da teorik bazda bir duygu; ilkelere uygun davranıp- davranmama bilinci ise de esas etkisini uygulamada gösteren bir insanlık durumudur. Pratikte bir insanın sorumluluk duyması çok önemli değildir, sorumlu davranması önemlidir. Sorumluluk bilinci davranışına yansımaz ise, o davranıştan ortaya çıkan sonuç üçüncü şahıslar açısından bir zarara sebebiyet verebilir ya da mevcut doğa durumun bozulmasına yol açar. Kişi, sorumlu olduğunu bilerek, sorumluluğunun gereğini yerine getirirse ahlaklı; getirmez ise ahlaksız olarak nitelenir. Ahlak, etik, sorumluluk, bilgi, bilinç gibi kavramlar birbirleri ile çok yakın ilişki içerisindedir.

Sorumluluk, hayatın her aşamasında ve her türlü davranışlarımızda taşıyacağımız bir duygudur. Herkes

kendi çapında belli şeylerden sorumludur, sorumluluk ferdidir. Kimse bu duygudan kaçamaz, az veya çok

sorumlu olduğu bir durum vardır. Herkesin hayatta bir işi, mesleği, ailesi, arkadaş grubu, doğal çevresi, toplumsal

çevresi, tabi olduğu bir devleti olur. Tüm bu kurumlara karşı belli derecelerde sorumludur, sorumluğunu yerine getirmez ise bu çevrelerden dışlanır, ceza görür, yaşaması imkansız hale gelir. Yolda yürürken sigaramızın izmaritini yola atmamamız gerektiğine dair sorumluluk bilinci, bizim o izmariti alıp çöp kutusuna bırakmamıza yol açar. Daha ileri bir bilinç işleterek şöyle düşünebiliriz : Sigara izmaritini çevreye verdiği zarar, nikotinin bana verdiği zarardan daha mı azdır? Benim vücudum, hayatım çevreden daha mı az kıymetlidir? sorularını sorarak sigarayı da bırakabilir, hatta sigara ile savaşanlar derneğine üye olabilirim.

Sorumluluğun -sadece bize özgü bir bilinç değil- herkesi ilgilendiren bir yanı vardır. Sigara içme örneğine

devam edelim. Evde; iki aylık çocuğumun yanında sigara içmeye devam edersem, onun taze ciğerine nasıl zarar verdiğimi, onun sağlığını nasıl riske attığımı düşünmemiş olurum. Sadece çocuk mu diğer aile bireyleri, evdeki kötü koku, perdelerin sararması, çamaşır yıkama işi, dolayısıyla aileme verdiğim külfet, daha fazla deterjan, su, elektrik kullanımı gibi maddi kayıp vs. Kendimin akciğer kanserine yakalanma riski olmasına rağmen içmeye devam eder, hastalanırsam, doktor, ilaç, yatak, hasta ziyaretleri, çiçek, hastanede yatak işgali; daha acil hastaların yatak bulamama durumu ve ölümlerine dolaylı sebep olmam; ölürsem

benimle ilişkide olan yakın uzak herkesi varlığımdan yoksun bırakma durumum vs. gibi sonuçlar sorumlulukla bağlantılı olarak düşünülmesi gereken hususlardır.

Sorumluluk önemlidir. Bu karar başkalarının

hayatlarını, geleceğini, mutlu ya da mutsuzluğunu yakından ilgilendirir. Okula yeni başladığımızda kendimizi öğretmenimizin ellerine teslim ederiz. O bizim geleceğimizi adeta şekillendirir. Sorumluluk bilinci ile hareket etmez bizi yanlış bilgilerle doldurursa, ailemize, toplumumuza, milletimize, devletimize ve kendi öz varlığımıza nasıl davranacağımızı düşünmek istemiyorum. Bunu her kişi ve her meslek için yaygınlaştırdığımızda dünyanın alacağı hali bir düşünelim. Yaptığımız her şeyin başka insanların hayatını etkilediğini düşündüğümüzde sorumluluğun önemi inkar edilemez bir gerçek olarak ortaya çıkar. Çocuk yetiştirmeden tutun mesleğimizin uygulanmasına, söz söylemekten vergi vermeye hayatın her alanında davranışlarımız başkalarının hayatını bir şekilde etkilediği ve sarmal etkisi ile yayıldığı, sonuçta tüm toplumu ve insanlığı sardığı bir gerçektir. Onun için her davranışımız önemlidir ve sorumlu davranmak gerekir.

Sorumluluk bir irade işidir. Öyle ya da böyle

davranmamız bizim tercihimizdedir. Doğru söylemek ya da yalan konuşmak bizim kendi kararımızdır. Kimse bizi yalan söylemeye zorlayamaz. Zorlamanın olduğu yerde

insanlar sorumlu tutulamaz. İnanmak belli değerleri kabul etmektir, insanları işkence ile, ölüm tehdidi ile zorla inandırmak, onları o inanç esasları ile sorumlu tutmak anlamına gelmez. Özgür kaldığında o esasları hayatına uygulamayabilir. Kendi özgür iradesi ile bir şeyi kabul etmiş ise ondan sorumlu tutulur. Açlıktan ölmek üzere olan bir insanın bir fırının vitrininden bir ekmek çalması da zorlayıcı sebep olarak düşünülmeli, o insan ondan sorumlu tutulmamalı, eğer bir sorumlu bulunacaksa bu başka yerde aranmalıdır.

Sorumluluk, hür olmayı varsayar. Kişiler ve kurumlar

kendi eylemlerini kendileri seçiyorlarsa sorumlu tutulabilirler. İyi yönde, insan tabiatına, toplum menfaatlerine, insanlık ideallerine uygun tercih yaparlarsa müeyyidesi huzur, güven ve barış olarak gelir, aksi durumda ise müeyyidesi kargaşa, huzursuzluk, adaletsizliktir. İnsan bu hürriyeti her iki biçimde kullanma özgürlüğüne de sahiptir. Doğru ve uygun olan bu tercihi iyi yönde kullanmaktır. İyi yönde kullanmak için de iyi bilmek, eylemlerin sebep ve sonuçlarını çok iyi mukayese edebilme becerisini göstermek gerekmektedir. Bu da aklı doğru kullanmayla mümkündür.

Sorumluluk paylaşılmalıdır. İnsanlar bir toplum

içerisinde yaşarlar. Toplumsal yaşam iş bölümüne dayanır. İş bölümü belli işlerin belli insanlar eliyle ve toplumsal

amaçlar gözetilerek yapılmasıdır. Yapılan işte belli hatalar varsa ve bu, diğer insanların hayatlarını olumsuz yönde etkiliyorsa o işi yapan insanların o olumsuz durumdan sorumlu tutulmaları gerekir. Sağlık hizmetleri işiyle uğraşan bir hastane düşünelim. Tedavi amacı ile gelmiş yatan hastaların, hastanenin hijyen koşullarının uygun olmaması sebebi ile yeni bir hastalığa yakalanması durumunda hastane yönetimden başlayarak, doktorlar dahil tüm çalışanların tedbir almamasından dolayı sorumlu tutulmaları gerekir. Vatanına, milletine ve toplumuna karşı hainlik içerisinde olan bir kişinin yetişmesindeki sorumluluk; ailenin, eğitim sisteminin, toplumun ve devletindir. Güzelliklerine kıyamayacağımız bir sit alanından otoyol geçirilmesinin sorumluluğunu devlet, toplum ve o otoyolu yapan insanlar taşımalıdır. Televizyondaki şiddetin ve onun çocuklar üzerindeki etkisinin sorumluluğunu sadece televizyon sahiplerinin duyması yetmez; toplum ve devlet olarak bu sorumluluğu duyup gerekli önlemleri almamız lazımdır, aksi halde olumsuz sonuçlarını tüm toplum ve insanlık olarak, cinayet ve terör gibi belalarla görebiliriz.

Sorumluluk ertelenemez. İnsan üzerine düşen

sorumluluğu gerektiği anda ve gerektiği oranda yerine getirmek durumundadır. Zamanında yerine getirmediği eylemin- sözü de içeren eylem, sorumluluk eylemde

görünür haldedir- doğuracağı sonuçlardan geri dönüş mümkün olmayacağından sorumluluğu erteleme söz konusu olamaz. Hükümetler beş yıllığına toplumu idare etmek için seçilirler. Hiçbir hükümet ben altı yıl sonra aldığım sorumluluğu yerine getireceğim diyemez. İnsan belli bir ömür içinde yaşamını sürdürür ve bu yaşam süresi içerisinde sorumluluklar yüklenir. Kimse ben ihtiyarlayınca ya da öldükten sonra bu işleri yapacağım diyemez. Öyle bir yetki ve ömür (zaman tanınması) onlara verilmemiştir. “İlelebet yaşayacağımız ve ölüm diye bir şeyin olmadığı gibi kesin bir bilgiye sahip olsa idik, kendimizi herhangi bir şey yaratmak için zorlar mıydık?”(Billington : 1997 : 232) Böyle bir yaşam mümkün olaydı sorumluluklarımızı da sürekli ertelerdik. Kimse iş yapmak istemez, yarına hatta sonsuza ertelerdi. Ebediyet, sonsuzluk gibi bir hazine elimizde olduğu sürece hiçbir şeyin anlamı ve kıymeti de kalmazdı. “Her türden eylemimize, fikrimize ve ilişkilerimize aciliyet duygusu ve anlam veren şey, yalnızca mutlak ölüm gerçeği ve hayatın görece kısalığıdır.”(Billington : 1997 : 232) Öyle ise bize verilen ömür süresince ve güç/yetki oranında zamanında üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. Aksi halde kaybeden, biz ve içerisinde yaşadığımız toplum-sistem, doğa, çevre- olacaktır. İşsizlikten ruhsal bunalımlara, çevre kirliliğinden gelir dağılımının adaletsiz olmasına kadar her ortaya çıkan

olumsuz sonuç zamanında ve gereğince yerine getirilmeyen sorumlulukların meyvesidir.

Sorumluluk tutarlı olmayı gerektirir. Kişi her

eyleminde bir amaç gözetir. Eylemler de bir bütün olarak insan kişiliğini ele verir. ‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’ özdeyişi/ata sözü kişinin eylemlerinden bakarak tanınabileceğini açık bir şekilde ortaya koyar. Kişinin şimdi yaptığı eylem/davranışla bir saat sonra yaptığı iş arasında mantıksal bir çelişki varsa o kişi hakkında olumlu duygular beslenmez, dalavereci, yalancı, tutarsız, sahtekar gibi ifadeler rahatlıkla kullanılabilir. Konumuza da oturacak bir örnek vermek gerekirse : A, B, C, D; X den belli bir süre sonra ödemek amacıyla kendisinden borç para almışlar, ödeme süresi dolmasına rağmen bugüne kadar A, B, C bu parayı geri ödememişlerdir. D zamanında ödemesini yapmış. Aradan yıllar geçmiş X, çok zor duruma düşmüş, geçimini sağlayamayacak kadar yoksullaşmış, bakacak kimsesi de yokmuş. A önderliğinde B ve C, X için bir yardım kampanyası düzenlemişler. A, B ve C’nin bu konuda kendilerini sorumlu hissetmeleri tutarlı bir davranış olarak görülemez (Bu durumu şirket ve ülkeler için de yaygınlaştırmak mümkün.)