• Sonuç bulunamadı

BEŞERÎ BİR SİSTEM OLARAK TOPLUM

1.SORUMLULUĞUN TEMELLENDİRİLMESİ

3. SORUMLULUĞUN KAYNAKLAR

3.2.2. BEŞERÎ BİR SİSTEM OLARAK TOPLUM

Toplum insanların oluşturduğu bir sistemdir ve onun sağlıklı işleyişi sonsuz denecek sayıda faktörün kendi aralarındaki karmaşık etkileşimlere bağlıdır. Toplum çok

sayıda, farklı büyüklüklerde grup ve kurumlardan oluşan karmaşık ve insan yapımı bir sistem olduğundan çok iyi işlemesi mümkün olmayabilir. İnsan, yapısı itibariyle beğenmeme duygusu ve seçim gücünü devreye koyarak sisteme muhalefet de edebilir. İşleyen sistemin çıktıları adaletli bir bölüşüme tabi tutulmadığı için de tepki gösterebilir. Her insana göre farklı sebeplerle toplumsal yapıya müdahale çeşitlilik gösterebilir. Diğer sistemler dakik işleyen, iradesi olmayan ve var oluş amacına uygun olarak görevini aksatmadan yerine getiren fizikî sistemlerdir. İnsan ve insanın oluşturduğu bir sistem olan toplumlar ise farklı düşünüp farklı davranışlar sergileyebildiklerinden, tercihte bulunma hatta isyan etme hürriyetine sahip olduklarından arızasız çalışmaları düşünülemez. Bu sistemlerin mutlak denge noktasına ulaşması ve tümüyle sağlıklı olmaları mümkün değildir. Denge noktasından sağa sola uzaklaşmalar olur ve bu gel gitler belli sınırı geçmedikçe, sistemin genel işleyişini sarsmaz, toplum ayakta kalır.

Ne zaman ki toplumsal sıkıntılar artar ve toplum artık o yükü taşıyamazsa, sistemde belli hastalıklar baş gösterir, organlar (alt sistemler/kurumlar) dağılmaya başlar, isyanlar, boykotlar, intiharlar vs. artar, eğer bu hastalıklı durum tedavi edilmez ise bütün sistem tehlikeye girer, hayatiyetini yitirir. Klasik analiz metotlarının toplumu

anlamada ve tedavide yetersiz kalacağını da belirtmeliyiz. Tek tek fertleri inceleyerek toplumu anlamaya çalışmak hem kolay hem de sağlıklı değildir. Çünkü fertler gerçek anlamda ancak toplumdaki diğer fertlerle ilişki içinde iken tanınabilir, kişilik ve kimlik bulabilirler. Sorumlu ve ahlaklı davranıp-davranmadıklarını diğer insanlarla ilişki halindeyken anlayabiliriz. Yalnız başına bir insanın başkaları lehine ve aleyhine davranışta bulunması imkan dışıdır.

Bugün insanlık olarak, karşımızdaki en önemli meselelerden biri, beşerî bir sitem olan toplumların genellikle sağlıklı işlemediği gerçeğidir. Çünkü toplum sistemini meydana getiren tek tek fertlerin çok büyük bir kısmı, büyük ilişkiler ağını yeterince kavrayamadıklarından, birbirlerine karşı davranışları sistem bilincinden yoksun ve tahripkardır. Bu günün insanı aldığı kararlardan, yaptığı işlerden sadece kendisi etkilenecekmiş gibi hareket ediyor; diğer insanların, toplumun ve doğal çevrenin etkileneceğini düşünemiyor. Evrende bir düzenin egemen olduğunu ve bu düzeni yalnızca insanın bozma gücüne sahip bulunduğunun farkında değil; tercih onun; ya düzeni normal akışında devam ettirecek ya da bozacak ve bu bozulmadan insan dahil tüm varlıklar olumsuz etkilenecek. Bu bakımdan bu tercihte insanın ve onun oluşturduğu kurumların sorumluluğu çok büyük ve ağırdır.

Toplum, insanî bir sistemdir, o da genel sistem teorisi içerisinde kendine uygun bir yer bulmak zorundadır. Genel sistemle bütünleşmeyen her toplumsal yapı eninde sonunda bazı krizlere sebebiyet verecektir. Toplum, içerisinde bulunduğu bireyi- eyleyen ve yapan bir özne olarak- yok sayamadığı gibi toplumsal kurumların katkılarına da göz yumamaz. Topluma meşruiyet alanı sağlayan, bireylerin kişisel ve kurumsal bazda aldıkları özgür kararlarıdır. Toplumsal sistemler, toplumsallaşmış kurumları ve konuşan/eyleyen/karar veren özneleri kapsayan iletişim ağına ortam oluştururlar. Kişiler arası, kurumlar arası, kurum-kişi ve kişi-kurum arasında gerçekleşecek iletişimsel eylemler toplum temelinde/zemininde yürütülür. Bu iletişim/etkileşim sonucu oluşacak ortak kararlar o toplumun dinamizmine güç katar ya da bozulmasına zemin hazırlar. Alınan kararların insanın, toplumun ve genel sistemin ‘sağlığı’ için önemi, insan sorumluluğunun ve toplumsal bilincin düzeyi ile çok yakından ilgilidir.

Modern toplum böyle bir bilinçlilik ve sorumluluk düzeyinden ileride göreceğimiz kriz alanları hesaba katıldığında uzak görülüyor. Bilim ve teknoloji üretim ve idarenin denetimine girmiş, toplumsal bilinç ‘rahat yaşamaya’ endekslenmiş, akıl amaçtan yoksunlaşmış, araçlar amaç haline gelmiş, hayatın anlamı ve genel sistem içerisindeki yeri unutulmuş, insan ilişkileri çıkar sağlamaya

dönük bir hal almış, bilgi parçalara bölünmüş ve her parçanın uzmanları birer otorite haline gelmiş, birlik ve ahenk bozulmuştur. Böyle bir dünyada insanın kime ve neye karşı sorumlu olacağının pek bir anlamı kalmayacaktır. İnsan için anlamsız bir dünyada yaşamak, çekilmez/katlanılamaz bir acının (mutluluğun olmayışı) girdabına düşmek kadar zordur ve böyle bir hayatta kimsenin sorumlu davranması beklenemez. Böyle bir ortamda hiçbir ilkeye dayanmayan davranışların, kampanyaların, halkla ilişkiler uygulamaların bireysel ve kurumsal bazda sergilenmesi de mümkündür. “Habermas’a göre kapitalist toplum, ileri derecede merkezileşmiş ve düzenlenmiş bir yapısı olan devlet kapitalizmi sistemine dönüşmüştür. On dokuzuncu yüzyıl kapitalizminde toplum ile devlet arasında aracılık yapan kamusal alan, teknolojinin ve bürokrasinin yükselişe geçmesiyle birlikte çökmüştür. Olağan koşullarda kamuoyunun düşüncelerini dile getirmeyi ve iletmeyi sağlayan kurumlar ticarileşerek depolitize olmuştur. Tüm bunların sonucu, atomlaşmış bir kitle toplumudur.”(Swingewood : 340) Atomlaşmış bir kitle toplumundan sorumlu bir davranış beklenemez.

“Toplum bilimsel açıdan doğru olan bir kriz kavramı, sistemin bütünleşmesi ile toplumsal bütünleşme arasındaki bağı kavramak zorundadır. “Toplumsal bütünleşme” ve “sistem bütünleşmesi” ifadeleri farklı teorik geleneklerden

gelmektedir. Biz toplumsal bütünleşmeden, konuşan ve eyleyen öznenin toplumsal düzeyde ilişkili olduğu kurumların oluşturduğu sistemlerle bağ kurarak söz ediyoruz. Toplumsal sistemler, burada, sembolik bir yapı olan yaşam dünyaları olarak görülmektedir. Sistem bütünleşmesinden söz ederken ise, kendi kendini düzenlemiş bir sistemin kendine özgü faaliyetini dikkate alıyoruz.... İki paradigma da, yani yaşam dünyası da sistem de önemlidir. Buradaki sorun, onların birbirine bağlı olduğunu ortaya koymakta yatar.”(Swingewood : 1998 : 341)