• Sonuç bulunamadı

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu

3. NİSAN 1960 ÖĞRENCİ OLAYLARI

3.1. Öğrenci Olaylarının Nedenleri

3.1.4. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu

1956 yılında çıkarılan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu DP iktidarının en kötü ünlü kanunlarından biri olmuş262 ve bu kanunla, muhalefet partileri ile siyasi

parti olmayan ama hükümeti eleştirmeleri mümkün olan örgütlerin, halka seslerini toplantılar ve gösteri yürüyüşleri yoluyla duyurmaları önlenmek istenmiştir.263

Menderes’e göre basın özgürlüğü gibi toplantı ve gösteri özgürlüğü de kötüye kullanılmakta; dolayısıyla bunun doğal sınırına çekilmesi gerekmekteydi. 27 Haziran

260 Sedef Bulut, a.g.e., s. 134.

261 Hasan Ersel vd., a.g.e., s. 334, 335; Esra Keloğlu İşler, “DP’nin Halkla İlişkileri Üzerine Bir

İnceleme”, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı: 24, s. 111-128, Kış Bahar 2007, s. 124, 125; Şerif Demir, Düello Menderes ve İnönü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011, s. 167; Altan Öymen, a.g.e., s. 468.

262 Cem Eroğul, a.g.e., s. 184. 263 Altan Öymen, a.g.e., s. 335.

1956’da, tasarının TBMM’deki görüşmeleri sırasında Menderes bu durumu şu şekilde ifade etmiştir:264

“Gerek yapılan toplantıların adedi, gerek bu toplantılarda konuşulanlar ve yapılan tahrikler, dünyanın en ileri demokrasilerinden herhangi birinde yapılmasına imkân olmayan yoğunluktadır. Dünyanın hangi memleketinde her hafta başı toplantılar düzenlenir, ağza alınmayacak sözler söylenir, tahriklere girişilir ve hükümet değiştirmek değil, seçim yapmadan iktidarın değiştirilmesine yönelik türlü metotlar uygulamak suretiyle siyasi mücadeleye girişilir?265

CHP lideri İnönü ise kanun tasarısını şiddetle eleştirmiş; bu tasarının anayasaya ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine aykırı olduğunu; ülkede toplumu bunaltan büyük sorunlar bulunduğunu, vatandaşların bunları söylemeye ve bu konuda söylenenleri dinlemeye ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Kendilerinin mutlakıyetten bu güne geldiklerini, ancak DP’nin bugünden mutlakıyete gittiğini belirten İnönü, iktidar başındakilerin anayasa dışında idareye girdiklerini söylemiştir. İnönü’den sonra kürsüye çıkan Hürriyet Partisi (HP) lideri Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu ise, bu kanun tasarısının demokratik rejimi tahrip ve yok etmek yolundaki gayrimeşru maksadın yeni göstergesinden başka bir şey olmadığını belirtmiştir. Karaosmanoğlu toplantı yapanlara ateş açma yetkisinin, bir hükümet komiserine bırakılmasının cinayetlere yol açabileceğini sözlerine eklemiş; bu sözleri mecliste yoğun tartışmalara sebep olmuş ve Karaosmanoğlu, hükümete hakaret ettiği gerekçesiyle salondan çıkartılmıştır. Karaosmanoğlu’ndan sonra kürsüye çıkan ve o da salondan çıkartılan Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) lideri Osman Bölükbaşı, bütün bu baskı tedbirlerinin, zaafını ve aczini hisseden bir iktidarın zorla işbaşında kalmak gayretinden başka bir şey olmadığını belirtmiştir.266

Muhalefetin ve bazı DP vekillerinin267 ağır eleştirilerine rağmen kabul

edilen268 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda yapılan kısıtlamalarla siyasal

264 Şerafettin Turan, a.g.e., s. 112, 113. 265 Aynı yerde.

266 Altan Öymen, a.g.e., s. 339-346.

267 Rize Milletvekili Kemal Balta ve Fahri Belen özellikle kanun ile tanınan kolluk kuvvetlerinin

hedef gözetmeksizin ateş edebilmesine itiraz etmişler ve bunun kötü sonuçlar doğurabileceğini belirtmişlerdir (Altan Öymen, a.g.e., s. 350-352).

268 Kanun 281 kabul oyuyla kabul edilmiştir. O sırada DP’nin mecliste 480 vekili olduğu halde

partilerin seçim dönemi kabul edilen 45 günlük devre dışında açık hava toplantıları yapmaları yasaklanmış; kapalı salon toplantıları için de en az 48 saat önce yörenin en büyük mülki amirinin iznini alma zorunluluğu getirilmiştir. Bunların dışında, her ne maksatla olursa olsun toplantı yapmak ve böyle bir toplantıya bilerek yol açmak suç sayılmıştır.269 Bu değişikliklere ek olarak, kanunun on üçüncü maddesinde yer alan,

suç sayılan toplantının dağıtılması için hedef gösterilmeksizin ateş açmak yetkisinin verilmesi270 İstanbul ve Ankara’da yaşanan öğrenci olaylarında olayların büyümesine sebep vermiştir.

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ilk kez 2 Ağustos’ta Karadeniz Gezisi sırasında kendisine “hoş geldin” diyen esnafın elini sıktığı için271 CHP Genel

Sekreteri Kasım Gülek’e uygulanmış; Gülek altı buçuk saat nezarette tutulduktan sonra suçüstü mahkemesine sevk edilmiş; altı ay hapse mahkûm olmuş, ancak cezası ertelenmiştir.272 Ayrıca bu kanuna göre 3 Ağustos’ta CHP’lilerin İnönü’nün şerefine

verecekleri yemek yasaklanmış; 7 Ağustos’ta CMP’nin Giresun kongresinde Bölükbaşı’yı alkışladılar diye on beş delege karakola götürülmüş; aynı gün HP’nin il başkanlarının Ankara’da yapacakları toplantı yasaklanırken, Anıtkabir’e çelenk koymalarına ve parti başkanının evinde verdiği ziyafete katılmalarına Ankara Valisi engel olmuştur. 16 Eylül’de ise Kırşehir’i ziyaret eden Bölükbaşı’yı karşılamaya gelen halk coplarla dağıtılmıştır. Yapılan bu uygulamalarla meclis dışında muhalefet yapmak hemen hemen olanaksızlaşmıştır.273

3.1.5.

6-7 Eylül Olaylarının Etkisi

1930’dan sonra samimi bir şekilde gelişen Türk-Yunan ilişkileri, 1954 yılında Yunanistan’ın Kıbrıs Adasını ilhak planı ile birlikte zedelenmiştir. Gerginleşen ortam İngiltere tarafından yapılan konferans çağrısıyla yumuşatılmaya çalışılmış; 1955’te

içinde de iç sorunların ve düşünce ayrılıklarının olduğunu göstermektedir (Altan Öymen, a.g.e., s. 359).

269 Şerafettin Turan, a.g.e., s. 112.

270 Şevket Süreyya Aydemir, a.g.e., s. 253. 271 Esnafın elini sıkıp gösteri yaptığı gerekçesiyle 272 Hasan Ersel vd., a.g.e., s. 292.

Londra’da başlayan görüşmelerde Türk tarafını temsilen Fatin Rüştü Zorlu adanın Türkiye’ye verilmesi gerektiği tezini savunurken; Yunanlılar bu teze karşı çıkmıştır.274

Görüşmeler gergin bir ortam içinde sürerken, 6 Eylül 1955 günü İstanbul Ekspres gazetesinde, Atatürk’ün doğmuş olduğu Selanik’teki eve Yunanlılar tarafından bomba atıldığı ve evin harap olduğu yönündeki haber Türk kamuoyunda büyük bir heyecan ve tepki yaratmış; akşama doğru İstanbul ve İzmir’de eşzamanlı olarak olaylar meydana gelmiştir. İstanbul’da bir anda bir araya gelen yığınlar, özellikle Beyoğlu ve Karaköy semtlerinde yürüyüşe geçmişler; özellikle Türk vatandaşı Rumların ve Yunan uyrukluların evleri ile işyerlerine saldırmaya başlamışlardır. Yapılan saptamalara göre olaylarda 73 kilise, sekiz ayazma, bir havra, iki manastır, 4340 dükkan, 110 otel-restoran, 27 eczane, 21 fabrika, üç Rum gazetesi, beş Rum kulübü, 2600 ev, 52 Rum ve Ermeni okulu ve mezarlıklar talan edilmiştir.275

Ortaya çıkan tahribat ve yağmayı önlemek amacıyla 6 Eylül gecesi önce İstanbul ve İzmir’de, ardından Ankara’da sıkıyönetim ilan edilmiş; ardından sıkıyönetimin süresi altı ay uzatılmıştır. Ancak sıkıyönetimin toplum yaşamında doğurduğu kısıtlamaların huzursuzluklara neden olduğunu gören hükümet altı aylık süre dolmadan İzmir ve Ankara’daki uygulamalara son vermiş; sadece İstanbul’da sıkıyönetim altı aylık sürenin dolduğu 7 Haziran 1956’ya kadar devam etmiştir.276

Olayları kimin çıkarttığı tespit edilememekle birlikte muhalefet olayların arkasında DP’nin olduğunu ima etmiştir. Fuad Köprülü de 4 Haziran 1960 tarihinde Yeni Sabah gazetesi yazarı Şemsi Kuseyri ile yaptığı görüşmede, valinin olaylar çıkmadan bilgisinin olduğunu, hatta polisin iznini kaldırdığını, ordu birliklerini ikaz ettiğini belirtmiştir. Sıkıyönetim kararı mecliste görüşülmeye başlamadan önce, Menderes’in yanına gelip, hükümet adına kendisinin konuşmasını rica ettiğini belirten Köprülü, böyle bir olayın ancak ya hükümet tarafından ya da çok güçlü bir şebeke tarafından çıkartılabileceği görüşünden hareketle, konuşmasında komünist bir şebekenin olayı gerçekleştirdiği görüşünü savunduğunu söylemiştir. Ancak daha sonra

274 İlbeyi Özer, a.g.e., s. 99, 100.

275 Şerafettin Turan, a.g.e., s. 176, 177; İlbeyi Özer, a.g.e., s. 101. 276 Şerafettin Turan, a.g.e., s. 177-180.

olayın sorumlularının ortaya çıkarılması için gerekli adımların atılması ile ilgili Köprülü’nün tüm ısrarlarına rağmen Menderes’in işi kapatmaya çalışması ve yaşanan diğer bazı gelişmeler Köprülü’nün olayın sorumlusunun Menderes olduğunu düşünmesine yol açmıştır.277 Ne var ki, gerçekten olayların arkasında kim olduğu net

bir şekilde tespit edilememiştir.

Köprülü’nün konuşmasına paralel bir şekilde meclis tartışmaları sırasında Reis Refik Koraltan’ın da “Bu karışıklıkları, komünistlerin çıkardığı anlaşılmıştır” şeklindeki açıklaması,278 başta İstanbul ve Ankara’da gerçekleşen öğrenci olayları

olmak üzere benzer hadiselerde hazır formül haline getirilmiş ve iç siyasetin bir zaafı olarak yerleşmiştir. Bu düşünce tarzı bu tür olayların gerçek nedenlerinin fark edilememesine279 ve DP iktidarının yanlış kararlar vermesine yol açmıştır.