• Sonuç bulunamadı

3. NİSAN 1960 ÖĞRENCİ OLAYLARI

3.1. Öğrenci Olaylarının Nedenleri

3.2.1. İstanbul Olayları

Tahkikat Komisyonu’nun kurulmasıyla ilgili olarak başlayan haberleşmeler neticesinde İstanbul Üniversitesinde öğrenciler 28 Nisan sabahı birinci dersten sonra üniversite bahçesinde toplanmaya ve yetki kanununa tepkilerini dile getirmeye karar vermişlerdir. Metin Toker ise, daha 27 Nisan gecesi CHP gençlik kolları tarafından yönlendirilen fakülte liderlerinin bütün öğrenci yurtlarını dolaştıklarını ve böyle bir eylem hazırlığı yaptıklarını belirtmiştir. Ali Fuad Başgil de üniversite hocalarının Tahkikat Komisyonu ile ilgili 27 Nisan’da gazetelerde çıkan beyanatlarının307 ve CHP

gençlik kollarının faaliyetlerinin olayların çıkmasında etkili olduğunu söylemiştir.

304 Şerafettin Turan, a.g.e., s. 207. 305 Şerif Demir, a.g.e., s. 210, 211.

306 “İzmir’de Dün Talebe Sessiz Yürüyüş Yaptı”, Milliyet, 30 Nisan 1960, s. 1.

307 Bu gazete haberlerinden biri Cumhuriyet gazetesinde “Üç Hukuk Profesörü Dün Olamaz Dediler”

başlıklı haberdir. Haberde Hüseyin Nail Kubalı, Tarık Zafer Tunaya ve İsmet Giritli’nin tahkikat komisyonu ile ilgili eleştirileri yer almıştır (“Üç Hukuk Profesörü Dün Olamaz Dediler”, Cumhuriyet, 27 Nisan 1960, s. 5).

Aynı gece kolluk kuvvetleri, 28 Nisan günü İstanbul Üniversitesinde olayların çıkabileceği yönünde bilgilendirilmiş; acil ve geniş bir hazırlık faaliyetine girişilerek sabah erken saatlerde bir süvari polis ekibi Beyazıt Meydanında hazır bulunmuştur. 28 Nisan günü, hukuk fakültesi öğretim üyesi Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun medeni hukuk dersinde Tahkikat Komisyonunun kurulmasıyla hukukun katledildiğini ve böyle bir günde ders veremeyeceğini söylediğini belirten Toker, Velidedeoğlu’ndan sonra kürsüye çıkan Nuri Yazıcı’nın hukukun gasp edildiğini söyleyerek arkadaşlarını dışarıda hürriyet mücadelesi vermeye çağırdığını sözlerine eklemiştir. Ali Fuad Başgil de olaylar başlamadan önce üniversiteye geldiğini, odasında çalışırken dışarıdan gelen gürültülerin artması üzerine dışarı çıktığında, binlerce gencin koridorları ve holü doldurduğunu gördüğünü belirtmiştir. Bu çerçevede, üniversite bahçesinde toplanan öğrencilerin sayısı kısa sürede birkaç bini bulmuş; hep birlikte İstiklal Marşı’nı söyledikleri sırada bir polis cipi bahçeye girerek öğrencilerin içine dalmıştır.308 Sağa

sola zikzaklar yapmak suretiyle öğrencilerin toplandığı heykelin etrafında tur atan cip bazı talebelerin yaralanmasına sebep olduktan sonra durmuştur. Cipten ekibin şefi olan Muzaffer Tunçbilek, Mehmet Bal ve Bumin Yamanoğlu inmiş, çevrede bulunan diğer polisler Muzaffer Külçeli ve Şevket Tahtacı da yanlarına gelmiştir. Bu sırada adı geçen polis memurları ile öğrenciler arasında gerginlik yaşanmış; öğrencilerin, adı geçen polislerin söylediğine göre, kendilerine taş atmaları üzerine Bumin Yamanoğlu havaya bir el ateş etmiş; öğrenciler ise polisleri yuhalayarak protesto etmişlerdir. Yaşanan gerginlik neticesinde olay yerinde bulunan diğer bazı polisler de zaman zaman silahlarını ateşlemişlerdir. Başta havaya doğru başlayan ateş, daha sonra öğrencilere yönelmiş; açılan ateş sonucunda bazı öğrenciler yaralanmıştır. Daha sonra polis memurları geldikleri cipe binerek öğrencilerin arasından uzaklaşmıştır. Bunun üzerine hazır kuvvet polisleri üniversiteye girmiş; öğrencilerin okul binasının içine girmeleri üzerine polisler binaya doğru ateş etmeye başlamış ve kırılan camlardan içeriye gaz bombaları fırlatmışlardır. Gaz bombalarının kapalı alanlara atılması durumunda, ölüm

308 Altan Öymen, a.g.e., s. 651; Yalçın Toker, a.g.e., s. 55-57; Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 1, s.

tehlikesi yaratacağı düşünülmediğinden, bu gazlardan etkilenen bazı akademisyenler ve öğrenciler tıbbı müdahale ile kurtarılmıştır.309

O sırada olayları izleyen Ali Fuad Başgil, yaklaşık dört bin öğrencinin hükümete hakaretler yağdırdığını, polis ile çatışan öğrencilerin polisin çekilip askerin gelmesiyle birlikte askerlere tezahürat yaptığını ve ordunun da öğrencilere karşı bir müdahalede bulunmadığını kaydetmiştir.310

Olayları üniversite binasının içindeyken öğrenen ve öğrencilerini korumak için polislerle temas kurmaya çalışan akademisyenler olmuş; aralarına üniversite rektörü Sıddık Sami Onar311 ve Dekan vekili Sulhi Dönmezer de katılmıştır. O sırada

bahçeye yine bir ciple gelen Komiser Zeki Şahin, Dönmezer’i yumruklamış; duruma müdahale etmeye çalışan Rektör Onar ise Şahin tarafından itilince yere düşüp başını çarparak yaralanmıştır.312 Nevzat Yalçıntaş ve Mehmet Cemal Çiftçigüzeli, rektöre

karşı şiddet gösterilmesinin arkasında Onar’ın DP’ye karşı ve CHP’ye yakın olmasının olabileceğini kaydetmişlerdir.313 Rektörün yaralanması üzerine tepki gösteren İstanbul

Üniversitesi Genel Sekreteri Sait Turan ise bir sivil polis tarafından tokatlanmış; öğrencilere hâkim olmadıkları söylendikten sonra emniyet müdürlüğüne götürülmüştür.314 Emniyet müdürünün emri üzerine rektör Sıddık Sami Onar da polis

aracına bindirilerek emniyet müdürlüğüne sevk edilmiştir. Onar, emniyet müdürlüğünde karşılaştığı Belediye Başkanı Kemal Aygün’e niçin böyle yapıldığını sormuş ve hadiselerin çıkacağı kendisine haber verilseydi üniversiteyi tatil ederek polise yardım edebileceğini söylemiştir.315

Rektör ve bazı akademisyenlerin emniyete sevk edilmesinin ardından, öğrencilerin dışarı çıkmasını önlemek amacıyla üniversite bahçesi polis kuşatması altına alınmış; öğrenciler ise protestolarını üniversite dışında sürdürebilmek için

309 Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 1, s. 16-49.

310 Ali Fuad Başgil, a.g.e., s. 126-128; Mükerrem Sarol, a.g.e. Cilt 2, s. 376-378. 311 Ordinaryüs Profesör.

312 Altan Öymen, a.g.e., s. 653, 654.

313 Nevzat Yalçıntaş, 19 Mayıs 2016 tarihli görüşme, Mehmet Cemal Çiftçigüzeli, 19 Mayıs 2016

tarihinde saat 14:00-19:00 arasında İstanbul Nişantaşı’nda gerçekleştirilen görüşme

314 Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 2, s. 909-911. 315 Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 1, s. 53-59.

mücadele vermeye başlamıştır.316 Üniversite profesörlerinden bir kısmı emniyet

kuvvetlerinin yanına giderek kendilerine olayların daha da büyümemesi için bahçede alınmış olan tedbirlerin kaldırılarak emniyet kuvvetlerinin üniversite dışına çıkmasını ve böylelikle üniversite dışındaki şüpheli şahısların üniversiteye dâhil olmalarının da önlenebileceğini, bu arada kendilerinin de öğrenciyi önce sınıflara alarak teskin ettikten sonra, evlerine gönderebileceklerini bildirmişlerdir. Vali ile iletişime geçen emniyet kuvvetleri, valinin öğrencilerin arka ve yan kapıdan beşer, onar evlere gönderilmesine izin verdiğini söylemişlerdir.317

Üniversiteye geri dönen Rektör Onar, Tıp Fakültesinin balkonuna çıkıp öğrencilere seslenmiş ve sıhhatinin iyi olduğunu, her şeyin düzeleceğini söyleyerek öğrencilerin arka kapıdan çıkarak dağılmalarını istemiştir.318 Ancak öğrenciler

protestolarını dışarı taşımak istemişler; ön kapı polis tarafından kuşatıldığından ön kapıdan çıkma girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmış; öğrencileri dağıtmak için polis tarafından göz yaşartıcı bombalar ve gaz bombaları atılmaya başlanmıştır. Arka kapıyı tutan askerlerin ise polisten daha toleranslı davranması üzerine bahçenin dışına çıkabilenler Beyazıt, Cağaoğlu ve Eminönü semtlerine gruplar halinde yürüyerek gösterilerine devam etmişler; polis ise gruplara yer yer müdahale etmeye başlamıştır.319

Beyazıt Meydanında bir kısmı İstanbul’daki diğer fakültelerden gelen, bir kısmı ise halkın çeşitli kesimlerinden olan büyük bir kalabalık toplanmış ve hep birlikte slogan atmıştır. Bu sırada meydana atlı polisler girmiş; atlarını topluluğun üstüne dörtnala sürerken; bir yandan ellerindeki kırbaçlar ile kaçan insanlara vurmaya, bir yandan ise rastgele ateş etmeye başlamışlardır. Bunun üzerine öğrenciler polislere taş atmaya başlamış; ürken atlar şaha kalkınca bazı polisler atlarından düşmüşlerdir. Düşen polisler meydana ateş ede ede koşarak yaya polis grubunun arasına ulaşmıştır. Yaya polis grubu ise göstericilere doğru ellerinde silahlar ile yürüyerek ateş

316 Altan Öymen, a.g.e., s. 654.

317 Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 1, s. 67.

318 Ali Fuad Başgil’e göre rektörün başı sargılı bir halde öğrencilerin karşısına çıkıp böyle bir

konuşma yapması zımnen öğrencileri tahrik etmek, kızgınlıklarını alevlendirmek ve durumun intikamını almalarını istemek amacını taşımıştır (Ali Fuad Başgil, a.g.e., s. 128; Mükerrem Sarol, a.g.e. Cilt 2, s. 379).

etmişlerdir.320 Süngü takmış bir askeri birlik polis ve öğrenciler arasına girerek bir

perde vazifesi görmüş; öğrenciler askerleri geçmeye teşebbüs etmemişlerdir. Bunun üzerine Vali Konağına gidip Menderes’i istifaya davet etmek isteyen öğrenciler, vilayete doğru ilerlemeye başlamış ancak burada da karşılarına tanklarla Vilayeti koruma altına almış olan askerler çıkmıştır. Ordu Komutanı Fahri Özdilek, öğrencilerin arasına girerek öğrencilerin dağılmasını istemiş; öğrenciler de ordu lehine tezahürat yaparak dağılmaya başlamışlardır. Öğrencilerin dağılmaya başladığı sırada müdahalede bulunan polis öğrencileri yakalayıp döverek karakollara götürmeye başlamıştır.321

Olaylar sırasında Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) genel başkanı olan Yaşar Özdemir 28 Nisan günü birliğin Cağaloğlu merkezinde arkadaşları ile toplantı halinde iken, almış oldukları bir telefonla üniversitenin içinde toplantı yapmak isteyen arkadaşlarına polisin ateş ettiğini ve Beyazıt Meydanına gelip ilgililerle temasa geçmelerinin istendiğini belirtmiştir. Özdemir, polis kadrosundan hiç kimse ile temas edememesi üzerine, Beyazıt meydanında toplandıklarını, kalabalık bir grubun meydana geldiğini ve 15-20 kadar polisin guruba doğru ateş etmeye başladığını gördüklerini, buna karşılık kendilerinin taş atarak korunmaya çalıştıklarını sözlerine eklemiştir. Polislerin mermilerinin bitmesi üzerine geriye çekildiklerini ve atlı polislerin üzerlerine doğru gelerek coplarla insanlara vurduklarını gördüklerini belirten Özdemir, daha fazla yaralanan olmaması için vilayete doğru sessiz bir yürüyüş yapmaya karar verdiklerini dile getirmiştir.322

28 Nisan 1960 tarihinde Vefa Lisesinde öğrenci olduğunu, ancak lisenin konum itibariyle üniversiteye yakın olmasından dolayı arkadaşları ile birlikte olayların içinde yer aldıklarını belirten Nihat Falay, iki polis yöneticisi Zeki Şahin ve Bumin Yamanoğlu’nun emirleri ile polisin öğrencilere karşı çok sert bir şekilde müdahalede bulunduğunu, atlı polislerin atlarını öğrencilerin üzerine doğru sürdüğünü; askerlerin

320 Altan Öymen, a.g.e., s. 657, 658.

321 Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 1, s. 75-82. 322 Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 3, s. 1747-1749.

ise daha yumuşak daha koruyucu bir tavır içinde olduklarını belirtmiş; hatta askerlerin yakaladıkları öğrencileri sonra serbest bıraktıklarını ifade etmiştir.323

Olaylar sırasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde asistan olan Nevzat Yalçıntaş ise, sabah kahvaltı yapmak için bir pastaneye gittiğini, o sırada Taksim Meydanından Hilton Otelinin o tarafa doğru büyük bir öğrenci kalabalığın kaçarak geldiğini, arkalarında ise polisin olduğunu gördüğünü belirtmiştir. Polisin öğrencileri coplarla kovaladığını söyleyen Yalçıntaş, yakalanan öğrencilerin arkadan gelen otobüslere bindirildiğini, polisin bu tutumunun bir zaruret olmakla birlikte, yer yer sert müdahalelerin yaşandığını kaydetmiştir.324

Gazeteciler tarafından 28 Nisan akşamı hastanelerde alınan notlar ise şu şekilde olmuştur:

“28 Nisan akşamı İstanbul’da, Emniyet Müdürlüğü’nün odaları birer öğrenci yurdu halinde iken, Haseki ve Gureba Hastaneleri de cephe hastanelerini andırıyordu. Yaralılar gidip geliyor, sedyeler ameliyathanelere yaralı taşıyordu. Ayakta tedavi edilenlerden başka, Hukuk Fakültesi’nin ikinci sınıfından Hüseyin Onur, Tıp Fakültesinden Mevlüt Kudunoğlu, Hukuk Fakültesinden Kenan Özten, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinden Hüseyin Irmak, Hukuk Fakültesinden Cengiz Ballıkaya, ağır yaralar almışlardır. Bunlar arkadaşları tarafından polisten kaçırılarak hastaneye kaldırılmışlardı[…] O anda tespit edilebilen bu yaralılardan başka daha birçoğu, cop ve at nalı darbeleri ile yaralanmış, tedavilerini ayakta yaptırıyorlar, bir kısmı da, diğer hastanelere, evlere ve eczanelere taşınıyorlardı[…] Bir ana-baba günü yaşayan hastanelerde yaralı sayısını tam tespit etmeye imkan yoktu. Bütün doktorlar, asistanlar, hemşireler, canla başla çalışıyorlardı. 325

Nevzat Yalçıntaş, yaralanan öğrencilerden bir kısmının polis tarafından yakalanma korkusuyla hastanelere ve eczanelere gidemediğini; bu yüzden de bazı öğrencilerin kendisine gelerek ilaç temini konusunda yardım istediğini; kendisinin de olayların içinde yer almadığı için ilaçları rahatlıkla alarak öğrencilere verdiğini belirtmiştir.326

323 Nihat Falay, 31 Mayıs 2016 tarihli görüşme. 324 Nevzat Yalçıntaş, 19 Mayıs 2016 tarihli görüşme. 325 Altan Öymen, a.g.e., s. 659, 660.

Sıkıyönetimden dolayı polisin olmadığı ve askerlerin güvenliği tesis ettiği 29 Nisan günü, öğrenciler tekrar Beyazıt’taki üniversite bahçesinde toplanmışlar; bir kısım öğrenci velisi ile olaylara tepki göstermek için gelen bazı vatandaşlar da üniversite bahçesine alınmadığı için Beyazıt Meydanında yer almışlardır. “Şehitleri isteriz” sloganıyla toplanan öğrencilerin sayısı öğle saatlerinde üniversite bahçesinde beş-altı bin civarını bulmuş; Beyazıt Meydanı’nda ise binlerce kişi toplanmıştır. Sıkıyönetim komutanı ve üniversite rektörünün öğrencilerle yaptıkları görüşmeler sonuç vermemekle birlikte, askerin anlayışlı tavrı nedeniyle üniversite içinde herhangi bir çatışma yaşanmamıştır.327 Öğrencilerin üniversite bahçesini terk etmemesi üzerine

30 Nisan’ın başladığı ilk saatlerde Genel Kurmay Başkanının ifadesine göre kendi istekleriyle 3-4000 civarında öğrenci kamyonlara bindirilerek Davutpaşa kışlasına sevk edilmiş; ancak subay, astsubay ve erlerin öğrencileri yolda serbest bırakması üzerine kışlaya sadece 43 öğrenci getirilmiştir.328

29 Nisan günü İstanbul Teknik Üniversitesinde gençler üniversite bahçesinde toplanarak olayları protesto için bayrağı yarıya indirmiş; İstanbul Merkez Kumandanı Kemal Binatlı öğrencinin yanına giderek yaptıklarının sıkıyönetime aykırı olduğunu söylemiş ve dağılmalarını istemiş; öğrenciler de olaysız bir şekilde dağılmıştır.329

30 Nisan günü ise, yayın yasaklarından dolayı türlü haberlerin yayıldığı halk arasında tedirginlik artmış ve bir grup öğrenci Beyazıt Meydanında toplanmıştır. Meydanda bulunan askeri birliklerin öğrencilerden dağılmalarını istemeleri üzerine meydandan ayrılan öğrenciler, başlarının üzerine aldıkları bayrağın gölgesinde sessizce Kumkapı’ya doğru ilerlemeye başlamışlardır. Caddeden ilerleyerek karakolun önüne geldiklerinde içlerinden bir öğrenci, karakol önünde birikmiş olan polislerin yanına giderek karakolun önünden sessizce geçip gideceklerini ve kendilerine dokunulmamasını rica etmiştir. Öğrencilerin karakolun önünden geçişinin ardından, Kumkapılı bazı DP’liler karakolun önüne gelerek öğrencilerin kanunsuz yürüyüşüne neden izin verildiğini sorması üzerine –öğrencilerle DP’liler arasında- daha büyük bir olay çıkmaması için polis kuvvetleri karakoldan uzaklaşmış olan

327 Altan Öymen, a.g.e., s. 723-725.

328 Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 1, s. 143-144. 329 Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 1, s.106-110.

öğrencilere müdahale etmeye başlamıştır. Polis yakaladığı öğrencileri karakola getirirken, bazı DP’lilerin de öğrencilere saldırarak yakalayıp karakola getirdiği görülmüştür. Karakola getirilen öğrenciler arasında yumruk darbeleriyle yaralanmış öğrencilerin bulunduğu tespit edilmiştir.330

2 Mayıs 1960 günü Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Bakanlar Konseyi toplantısı İstanbul’da yapılacağından sıkıyönetim komutanlığı tarafından alınan tedbirler sıkılaştırılmış; 1 Mayıs 1960 günü 24 saatlik sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş; 2 Mayıs günü ise sıkıyönetim komutanlığı tarafından şu özel tebliğ yayımlanmıştır:331

“Muhterem İstanbul Halkına, Örfi İdare Kanunu ile bu kanuna göre yapmış olduğum tebliğlerin üç-beş kişiden ibaret olan toplulukları bile men etmiş olmasına rağmen, iki gündür sokak nümayişlerine devam edildiğini esefle müşahede etmekteyim. Bu nümayişleri devam ettirenlerin ekserisinin çocuk denebilecek bir yaşta olmalarını göz önünde tutarak ve emirlerimi hürmetle karşılayacaklarını bekleyerek iki gündür yapılan müsamahaların artık şehrin asayiş ve huzurunu ziyadesi ile ihlal ettiğini görmekle müteessirim. Bu defa bir günlük sokağa çıkma yasağı ile kendilerine vermiş olduğum düşünme fırsatının hitamında en küçük topluluklara dahi şiddetle ve silahla mukabele edilmesi332 hususunu bütün birliklerime tebliğ ve emretmiş bulunuyorum[…] Bu itibarla, ateş sırasında zarar görmemeleri için vatandaşlarımı muhtemel topluluklardan uzak durmaya davet ediyorum. Keza aile reisleri ile mektep idarecilerine, verdiğim bu kararın ciddi neticeleri hakkında çocuklarını ikaz ve ıslah yoluna gitmelerini tavsiye ediyorum. Bundan başka, nümayişçilere, teşvik ve tahrik mahiyeti arzeden bayrak verme, alkışlama gibi hareketler de yasak olup aynı şiddetle mukabele görecektir[…]333

Sıkıyönetim komutanının yayımladığı bu tebliğe rağmen üniversiteli gençlerin önemli bir kısmı Belediye Sarayına ve Hilton civarına ulaşıp “hürriyet”, “freedom”, “liberte” ve “freiheit” şeklinde sloganlar atarak seslerini NATO

330 Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 1, s. 114-118. 331 Altan Öymen, a.g.e., s. 740-742.

332 Yargılamalar sırasında Ethem Yetkiner ve Kemal Aygün gerekirse silah kullanılacağının halka

duyurulmasını Celal Bayar’ın istediğini belirtmiştir (Emine Gürsoy Naskali, a.g.e., Cilt 1, s. 336, 337).

toplantısına katılanlara duyurmuşlar; tebliğde ilan edildiği üzere silahla karşı karşıya kalmamışlar ancak yer yer sert polis müdahalesine maruz kalmışlardır.334