• Sonuç bulunamadı

2. MALİ FEDERALİZM TEORİLERİ

2.1. MALİ FEDERALİZMİN BİRİNCİ KUŞAK TEORİLERİ

2.1.3. Tiebout ve Ayaklarla Oy Verme

İlk olarak 70 yıl önce önerilen Klasik Tiebout modeli, federal sistemde kamusal malların optimal olarak tedarik edilmesi düşüncesi çerçevesinde hala bir gösterge niteliğindedir. Hiç şüphe yok ki, Tiebout’un (1956) yazdığı makale yerel kamu maliyesi hakkında yazılan en etkili makaledir. Bu modele göre, farklı yönetim bölgeleri, kamusal malları bireylerin tercihlerine göre farklılaştırarak sunmaktadır.

Tiebout (1956), kamu maliyesi teorisine "yarı" (impure) kamusal veya yerel kamu harcamaları kavramını getirmiştir. Bunu, tercih mekanizmasını ortaya koyarak vatandaşların mobilitesi açısından değerlendirmiş, yerel yönetimler arasındaki rekabeti de göz önüne almış ve politik ve mali federalizmi bu şekilde analiz etmiştir.Tiebout hipotezinin özünde, yerel kamusal mallara yönelik tüketici talebinin, vatandaşların kendisine en iyi net fayda sağlayan yönetim birimini seçtiğinde ortaya çıkması vardır.

Hipotez, mobilite olması sebebiyle, tüketici-seçmeninin tercihlerinin ortaya çıkabileceğini ve tüketicilerin bu talebin karşılanmasının maliyetlerinin kabul edilmesi ile eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi yarı kamusal mallara olan talebinin karşılandığı noktaya en azından yakınlaşacağını belirtmektedir. Bu genel olarak ‘Tiebout Sınıflandırması” (Tiebout Sorting) olarak bilinmektedir. Tiebout'un bu kavramı özellikle ve öncelikle Paul Samuelson tarafından ortaya atılan kamusal malların

78

sağlanması sorununa bir cevaptır. Tiebout, kamusal malların rekabet eden bölgeler tarafından sağlandığında, tercihlere göre çeşitlendiğinde verimli bir sunum gerçekleşebileceğini göstermektedir (Vo, 2008: 20).

Tiebout yazdığı makalede hareket halindeki hane halkının yerel kamusal mal talebi doğrultusunda ikamet edeceği bölgeyi seçtiği bir “yerel finans” modeli tasarlamıştır. Modeldeki “Tiebout sınıflandırması” yerel kamu mallarında etkin kaynak dağılımı sağlayan bir tür özel sektör niteliğindedir. Tiebout modeli, kişilerin ikametgâhını çalıştığı yerin konumuna göre kısıtlamadığı için, model "metropolitan finansı" şeklinde görülmeye başlanmıştır. Şehrin merkezinde çalışan birçok kişinin şehir dışında banliyö bölgelerinde yaşamayı tercih etmesi bize metropolün mali davranışı üzerinde faydalı açıklamalar sunmaktadır (Oates, 2008: 318,319). Şehirde ikamet eden bir vatandaşın banliyölere taşınırken, hangi belediyeyi seçeceğini etkileyen faktörlerin neler olduğunu düşünelim. Eğer çocuğu varsa, okullara yapacakları harcamanın yüksekliği önemlidir. Başka biri belediyenin golf alanının olmasını dikkate alabilir. Plajlar, parklar, polis koruması, yollar ve park yerleri gibi olanakların ve hizmetlerinin bulunup bulunmadığı ve kalitesi karar verme sürecini etkileyen önemli faktörlerdendir. Tabii ki, ekonomik olmayan değişkenler de göz önünde bulundurulacaktır, ancak bu husus bu aşamada herhangi bir önem taşımamaktadır. Tüketici-seçmen, kamu mallarına yönelik tercihlerini en iyi şekilde yerine getiren topluluğu seçen kişi olarak görülebilir. Bu, kamusal malların merkezi ve yerel olarak sağlanması arasındaki en önemli farktır. Merkezi düzeyde, tüketici-seçmenin tercihleri veridir ve hükümet bu tercihlerin şekline uyum sağlamaya çalışmaktadır. Fakat yerel düzeyde birçok yönetim az yada çok bir gelir ve harcama düzenine sahiptir. Tüketici-seçmen bu belirli gelir ve harcama düzeyini kullanan yerel yönetimleri kıyaslayarak, kendi tercihlerini en iyi karşılayan topluluğa doğru yönelecektir (Tiebout, 1956: 418).

Tiebout modelinin varsayımları aşağıda kısaca sıralanmıştır (Tiebout, 1956:

419):

1. Tüketici-seçmenler tam mobildirler ve tercihlerinin (isteklerinin) en iyi şekilde karşılandığı topluma doğru hareket edeceklerdir.

79

2. Tüketici-seçmenlerin gelir ve harcama biçimleri arasındaki farklılıklarla ilgili olarak tam bilgiye sahip oldukları ve bu farklılıklara tepki verdikleri varsayılır.

3. Tüketici-seçmenlerin yaşayabilecekleri çok sayıda toplum olduğu varsayılır.

4. Sağlanan kamu hizmetlerinde, dışsal ekonomi ya da yetersiz ekonomik büyüme olmadığı varsayılır.

5. İstihdam fırsatlarına bağlı kısıtlamalar dikkate alınmaz. Bütün herkesin geçim için gelirlerinin tümünü harcadığı varsayılır.

6. Sağlanan her hizmet paketi için belli optimum bir toplum büyüklüğü vardır.

Optimum toplum büyüklüğü, verilen hizmet paketinin en düşük ortalama maliyetle üretilmesini sağlayan bölgenin hane halkı sayısı olarak tanımlanır. Elbette ki bu, bir firmanın ortalama maliyet eğrisinin en düşük noktası ile benzerdir. Böyle bir maliyet fonksiyonu, bazı faktörlerin veya kaynakların sabit olduğu anlamına gelmektedir. Eğer böyle olmasaydı, tercih şekilleri göz önüne alındığında, topluluk büyüklüğünü sınırlamak için mantıklı bir neden olmazdı.

7. Son varsayım, optimum büyüklüğün altındaki toplulukların ortalama maliyetleri düşürmek için bölgelerine yeni hane halkı çekmeye çalışmalarıdır.

Optimum büyüklüğün üstünde olanlar tam tersini yaparlar. Optimum düzeyde olanlar ise nüfuslarını sabit tutmaya çalışırlar.

Tiebout 1956’da yazdığı ünlü makalesindeki ana fikir, çarpıcı şekilde çok basittir. Tiebout, yerel yönetimlerin optimum toplum büyüklüğüne ulaşana kadar, mobil olan tüketicilere en iyi vergi/kamusal mal paketini sunduklarını ve onların kendi bölgelerine göç etmelerini sağlayarak daha etkin hizmet sunmaya başlayacaklarını savunmaktadır. Dolayısıyla, tam mobiliteye (perfect mobility) sahip hane halkı kendine en uygun kamu hizmeti ve vergi teklifine göre ikametgâhlarını seçmektedir (Blankart-Brock, 2004:450). Böylece, teoriye göre denge Pareto etkin olacaktır.

Tiebout’un yerel yönetimler için geliştirdiği fakat rasyonel olmayan varsayımları nedeniyle bazı yazarlar tarafından gerçekçi bulunmayan bu teoriye “Ayaklarla Oy Verme Teorisi” denir. Tiebout da, bazı eksikliklerin olmasının, yerel kamusal malların arzının etkinliğini uygulamada kısıtlayabileceğini açıkça ifade etmiştir. Ancak şu da bir geçektir ki, Tiebout modeli, Amerika Birleşik Devletleri örneğindeki gibi büyük coğrafi alana yayılan ülkeler için oldukça uygun bir model olabilir. Bu tür ülkelerde

80

insan nüfusu, büyük ölçüde mobildir ve her yıl nüfusun yaklaşık üçte biri mali adresini değiştirmektedir (Yücel, 2007: 30,32). Ancak Tiebout modelinde hane halkının bölgeden çıkarak başka bölgelere gitme tehdidi, o bölge optimum büyüklüğe ulaşana kadar olan sürede kamusal mal üretiminde geçici olarak verimlilikte düşüşe yol açmaktadır. Çünkü tüm yerel yönetimler vatandaşları kendi bölgesine çekmek için mümkün olduğunca düşük vergi almaya çalışır ve buna karşılık fazla kamu hizmeti verme konusunda bir yarış içine girerler.

Desentralizasyon ve getireceği düşünülen faydalar temelde bu teorideki mantığa dayanmaktadır. Fakat şunu belirtmek gerekir ki, mali yerelleşme elde edileceği iddia edilen verimlilik ve etkinlik gibi olumlu getirilere yönelik yeterli ampirik kanıta ulaşılamamıştır. Dolayısı ile bu konudaki tartışmalar daha çok teorik zeminde kalmaktadır (Ayrangöl - Tekdere, 2016: 64).